bugün

Sabah uyandığımda canım luppo çekmişti.
Evlenmek isteyip istememe arasında kalıyorum hep. bir yandan da acaba çocuğuma iyi baba olacak mıyım endişesi beni çok geriyor. Onu geçtim ilerideki eşim ya huysuz çıkarsa. Bir yandan da yalnız kalıp ölmek istemiyorum. Psikolojik Sıkıntı büyük.
https://youtu.be/jFQC9cA5a0A
Canım sıkıldıkça bu şarkıyı dinleyip eğleniyorum ve bu şarkıyı yazmaya iten kafayı düşünerek vakit geçiriyorum.
https://youtu.be/jFQC9cA5a0A
Canım sıkıldıkça bu şarkıyı dinleyip eğleniyorum ve bu şarkıyı yazmaya iten kafayı düşünerek vakit geçiriyorum.
Gülşen bubikoğlu ile necla nazır' ı eskiden aynı kişi sanıyordum . Şimdi de deli yürekteki avukatla kurtlar vadisindeki avukat cananı aynı kişi sanarken farklı kişiler olduğunu gördüm.

(bkz: ebru cündübeyoğlu)
(bkz: hande kazanova)
Bi taraftan popüler kültüre söverken diğer taraftan içten içe benimsemiş bulunmaktayım her ne kadar itiraf edemesem de, bu çok korkunç.
Arkadaş her uyuduğumda bir şey oluyor ya, geçen uyuyordum sokağa çıkma yasa ilan edildi ortalık karıştı, gece uyuyordum deprem olmuş artık sıradakini çok merak ediyorum yani!
Şu istanbul'da duyulan uğultu muhabbeti bana birdenbire 1999 depremini hatırlattı ki o zaman on yaşındaydım;
Daha dün gibi hatırlıyorum o korkunç uğultunun sesini.
O onlar sabah sabah gözümün önüne geldi;
Evet,
bir deprem beklentisi, bir deprem gerçeğiyle yaşıyoruz lakin son aylar öyle travmatik geçiyor ki insan olarak ister istemez medyanın da etkisiyle bir noktaya odaklanıyor ve kalan her şeyi unutuyoruz.
Geçen akşam sokakta yaşanan izdihamı ve ekmek savaşlarını izlerken aklıma birden beklenen deprem gelmiş ve küresel bir salgında bu denli çuvallayan ve vahşileşen toplum,
Sadece bizi ilgilendiren büyük bir depremde ne hale gelir,
Asıl korkulması gerek insanlar mı yoksa deprem midir diye içimden geçirmiştim.

Ne diyelim ;
Her Ne kadar şikayet etsek de en kötü günümüzün böyle olması dileğiyle..
Devletten maske ya da vaad edilen diğer yardımları alan biri varsa itiraf etsin de, bizde en azından bilelim birileri almış diye.
"insanlarla konuşasım bile gelmiyor ama sana evdeki perdeyi bile anlatasım vardı" demişler.

Biz nerde yanlış yaptık, neden bir türlü anlaşamadık şu düzenle.
Düşünüyorum da, eğer hayatımda tamamen susmadan önce son bir cümle kurmam gerekseydi bu "özür dilerim" olurdu.
Bir kızı hayatımın merkezi yaptım. Doğru mu yanlış mı kafayı yemek üzereyim.
bu başlığa çok uzun zamandır yazmadığımı fark ettim. o kadar şey oldu ki aslında 6 ayda. bende, içimde. kendimi çok fazla yaş almış gibi hissediyorum. kendimi suçlamaktan, kızmaktan yoruldum. artık kızgın olduklarımı affedip yüklerimden kurtulmaya karar verdim. affetmeye başlanacak en iyi kişi ise kendim.
2 gün sonra 33 yaşıma giriyorum ve kahvaltı yaparken hâlâ tom ve jerry izliyorum. Babam çocukken derdi “senden bir pok olmaz” diye haklıymış sanırım.
tahmini olarak 8 yıldır farklı nicklerle bu sözlükte yazarlık yapıyorum (saçma sapan sebeplerden hain moderatörler 3 hesabımı sildi) başlıklarda gezinirken 5 yıl önce silik yediğim hesabıma denk geldim.
21 yaşındayken her şeyi ne kadar da iyi bildiğimi sanıyormuşum, dilim ne kadar da sivriymiş, siyasi konulara ne kadar da sığ bakıyormuşum, kendimi ne kadarda iyi tanıdığımı zannediyormuşum, dertlerim ve sevdam ne kadar da büyükmüş(!)

hani bi goygoy varya 5 yıl önceki haline ne dersin? diye. galiba ben 5 yıl önceki halime laf anlatmaya tenezzül etmezdim.

zaman sen ne güzel bir şeysin.
Şuraya itiraf yazacak cesareti bulamıyorum kendimde. Herkesten önce kendime küçük düşerim diye korkuyorum.
Yine bir ayrılık sonrası sözlüğe dönüş yaptım.
Birkaç aydır çekip gitmeyi düşünüyorum. Çare değil biliyorum. Ama bazı şeyler ağır geliyor. Bazı şeyler sorun...
çiçekçilerin önünden yavaş yavaş geçerim, içeriyi izlerim. hele de genç bir adam bekliyor ve çiçekçi buket hazırlıyorsa biraz daha yavaşlar geçerim. çiçek sepetinde çok dolanıyorum özellikle güllere çok bakarım. Bana hiç çiçek verilmedi.
Bir insanın hayatı öyle çabucak değişmez.
Aslında zordur tek başına bir şeyleri değiştirmen, bilakis güzelleştirmen.
Bir insan güzelleştirir hayatını; sabah uyandığında onun için açılır gözlerin, sana yeni bir amaç verir, tüm güzelliklerin öznesi olur o.
Şiirler onun için yazılır, hislerinin sahibi bizzat o olur.
En eski insan bunlardan yoksun olandır.
Mavisi yitik bir gökyüzünden halliceyim, öznem eksik.
Değişmiyor hayatım.
Yaklaşık 1 sene oldu askerliği bitireli. Gitmeden 2-3 gün önce gece dağıttim kendimi baya tam gidecegim gün fenalaştım.hiv virüsü kaptığımı düşündüm. O nalet merette kendini hemen kanda belli etmiyormuş sıkıntısı oymuş.neyse gittim askere müptezel samet gibiyim askerde 2 ay falan kafam güzel gezdim askerde hasta hasta sabahim 6 sinda kalktim 5 e kadar eğitim yaptim 8 de yatiyordum acemilikte. 6 ayin sonunda hiv kapmadiğim anlaşildi sanirim bakteriyel bir rahatsizlikti. O 3 ay ölüm psikolojisini dibine kadar hissetim her gece yattiğimda başka bir yakinimi ruyamda görüyordum ölü yada diri sanki hepsiyle tek tek vedalaşıyor gibiydim. Yumurta kapıya dayaninca bazi şeylerin değerini anlıyoruz.yaşamin kiymetini bilmek gerekli klise yaziyorum ama doğru iş isten geçmeden yaşamim kiymeti anlaşilmalı. Tanri tüm ölümcül hastalıklarla boğuşanlarin yardimcisi olsun psikolojisi zor gerçekten.
Bugün bir de üstelik erken uyandım. Sanki dünya bile o saatte uyanık olmamı istiyormuş gibi.
Seda Sayan’ın “ah geceler” şarkısını çok seviyorum.
geri gelmeyeceğini bilmeme rağmen hala bekliyor olmak çok üzücü.
Bir süredir alternatif mektuplar yazıyorum. Benliğimin alternatif sonlarına göre şekilleniyor ve hepsinde hayatımdan geçen, geçmiş insanlara ayrı ayrı kelamlar ile sesleniyorum.