bugün

ne zaman yüksek bir ağaç görsem
en tepesine çıkar
aşkımızı yazardım büyük harflerle
yıldızlar daha kolay görüp
aşkımıza şahit olsun diye
kosankarga
sen hep yalnızsın aslında.
asla 2 kişi olmadın.
hissettiklerin hep sana ait.
yaşadıkların...
anıların...
kaçtıkça içine düştüğün boşluk,
nasıl da içine çekiyor seni yutabildiğince!
güz yağmurları gibi hafif ve ıslak kalıyor tenin.
sonra alışıyor yalnızlığın tadına bedenin.

-

dokularına kadar işliyor zehrini kaderin.
sonra uçurumları kaplıyor bünyendeki boşluk...
yakalayıp bırakıyor her serzenişinde.
bir bakıyorsun ki kalbine!
her hücresi hüzünle koparılmış...
acıtılmış...
yalnız bırakılmış...

uhrevi hayatin dunyevi yolcusu.
Yere Düşüp kırılınca bardak
Ne kadar mükemmel toplansa da
Suyu sızdırır bir yerinden
Ve kırar ışığı

Duru bir nehir gibiydik oysa
Suya bakan içini görürdü deremizin
Gözlerine bakar kalbini görürdüm
Kim taş attı da bulandı suyumuz
Kim laf etti de değişti huyumuz

içime göçmen kuşlar tünedi
Zor akşamlara yıldız biriktiriyor göğüm
Bir bir kırıldı basamakları merdivenimin
Bir uçurumun başında
kokuna türküler sesine şiirler tüketiyorum
Kendi mi bırakı veriyorum öylece
Biraz şaşkın ama ürkek çokca
Düştükce sesin uzaklara gidiyor
Yüzünü seçemiyorum yıldızlardan
Ve yabancılaşıyorum
Kendime bile

Ne sen eski sen olabilirsin
Ne de başa dönebilir içimin ruhani saati
Sana bırakıyorum doğrularını
Yanlışların yeter bana
Kırılganlığım çokça
Başka mevsimlermiş bunlar
Çalınan şarkılardan anlıyorum
Bir çocuk ağlıyor içimde
Susturamıyorum. * *
19.05.2010
Sensizliği sana değişmez benim yüreğim...
Yıkılmış aşkların, yıkılmış yüreği olsamda,
Yıkılmaz sensizliğe olan hasretim...
Sen sevgini başka aşklarla harcamaya devam et...
Elbet anlayacaksın bir zaman, gerçek aşktır benimkisi,
Harcatmayacak sana hata gördüklerin,
Benim görmediklerim,
Senin görmediklerin ;
"Unutulmazlığını"...

inadına unutmam..ben!!
Sefasını sürdüm ya bir an,
cefasını da çekerim..ben!!
Sevdim ya bir kere seni,
acısına da razıyım..Ben!!
Veda etmeden gidişine inat,
çekip gitmesini de bilirim..ben!!
Susmasını da bilirim...
Sende şunu bil ki;
yüreğim kadar insanım..ben...!!
bekleyeceğim
zamanı geldiğinde
bir yalan söyleyeceğim
inanacaksın

bekleteceğim
zamansızca
bildiğin doğruyu gizleyeceğim
kanmayacaksın

bir zaman
bu ikisini
birbirine ekleyeceğim
anlayacaksın...
"özlemek..
bir bakışı - sesinden bir şiiri özlemek..
yanında değilken hiç
yanına varabilme hayalini özlemek..
bir rüyadan uyanmak seninle aniden,
soluk soluğa kalmak o rüyada gidişinden
özlemek - seni - deli gibi..
çaresizce özlemek. "

demiştim sana.

dedin ki bana;

özlemek güzel şey,
hem de bir çirkini özlemek,
bir yalanı, silik bir silueti özlemek..
her şeye rağmen toprağında can bulması bir dal çiçeğin.
ama özlenmek acı,
hak etmeden bir damla suyu
tüm kuraklığı yok sayıp yeşermek,
rüyalarda bile günah...
yokluğum acı vermemeli sana,
çünkü varlığımı görmedin daha..
uzakta sönük bir yıldız ben sandığın,
gün doğar - kaybolur sabaha..

ve dedim ki sana;

sadece yüzüne dokunabilmek için
ellerinin üstünde
küçük bir yer istemiştim ben oysa..
sen sandığın o karanlık,
aslında hergün bin yeni renk
o kuraklıkta,
ama zaten boş benim de o renkli rüyalara dalıp
seni özlemem buralarda,
ben yokluğunla seviyorum seni ki
sen bilemezsin nasıl olduğunu
beni hiç özlemeden daha...??
gece

gece, ansızın, kokun geldi burnuma, derinlerden.
sıcak bir gülümseme belirdi dudaklarımda.
fakat içten içe hüzünlendim.
pencere açıktı.
sesler duydum; toprak, ağaçlar ve insanlar ağlıyorlardı.
anladım; duymuşlardı bitmek bilmeyen ağlamalarımı, onlar da ağlıyorlardı.
haykırdım.
"susun" dedim...
"susun, ağlamayın".
bir sigara yaktım.
iyi geceler diledim sana, içten.
benim olasın diye yakardım tanrıya.
sonra uyudum, sessiz ve çaresiz.
kapat kapıları
hayatımın çekmecelerini kitle lütfen
hiç giyilmemiş esbablarımı giy
serilmemiş örtülerimi ser
güvey oluyorum bu gece
güvey oluyorum ölüme.

ılık tut suyumu canım yanmasın
yaşadığımca acıyan canım acımasın
dost gözlerinden uzağa ser yaşlarımı
kuş seslerinden bir de
ve birde gül kokularından lütfen
lütfen ve mümkünse.

sorulduğun da sessizlik olsun cevabın
yüzümü açarlarsa bakma
ilk sen atma toprağımı
ve son sen kalma yanımda lütfen
lütfen ve mümkünse

bu gece son, sabah sen olma
benden tek bir anı bile hatırlama
yırt mektupları yak fotoğrafları
kalbimi uzak tut kalbinden
sevme sayma sorma lütfen
lütfen ve mümkünse
* *
-gümüş nil yatağı-

unutmuştum galiba seni
çürümüş cesetler uyuyordu gözlerimde
sesin kadar bariz bir idam getirdi yine yüzün
unutmuştum galiba seni
seni görene dek bu gece
o ölü kuşlardan yapılmış kıyafetlerim içinde

sen ki bölünmüş zihnimde ebedi mahkum.
alıp gitmek,
neyi bilmem ki ben de...
elinde kalanları işte
şunu, onu, bunu
belki de o' nu.
alıp gitmek başını, en güzeli bu
dalıp gitmek nereye neye baktığını bilmeden
öylece,
sessizce...
birisi adını söylediğinde anlamsızca bakmak yüzüne
ilk defa görüyormuşsun gibi o sureti
o denli yabancı olmak herkese.
alıp gitmek...
hayal dünyası geniş insanlar için geçerli bu
istediğin an istediğin yerde olabilmek.
yalnız mı kalmak?
elbette hayır.
alıp gitmek,
milyonlarca kalabalığın arasına.
karışıp gitmek...
öyle bir gitmek ki;
neyse işte
en güzeli sessizce...
ölüler mabetine açtım zifiri kalbimi
son bir fırt çektimde
efkarlarım dumanlandı bıkmış sigaramdan

çile kustum köpüklenen biramdan
kanlandı gözlerim
boğazımda düğümlenen göz yaşlarımdan
akıverdi 2 damla kelam

içinde hayat olsun diye
ben bir tek seni istedim
keşke ve yine keşke
o masum gözlerde
ölümsüz aşkı
sonsuzluğa merhabayı
uzakta ki yakına bulaşmayı
işte o cesareti
geri dön diye bekleyen
boş kalmış elleri
pişmanlık diye bağıran
sen kokan nefesini

işte bunu istedim

ölümlere çağıran sahipsiz sevgini...
hadi;
bana bir şiir yazdır ey hüznüm
kaldır üstümden bu manasız sabahların yükünü
silkele gözlerimden bulutları
al kalbimi göğsümden üşütme avuçlarımı.

sana söylemiştim
gelinlik ne kadar umut pembesiyse
o kadar vişne çürüğüdür kefen
ve o kadar kırmızıdır bizim hayatımız
bakma beyazdan başlayıp
akşam fümelerinde tükenmişliğimize.

Şimdi birden başlayıp
kaçta biteceğini bilmediğim bir tesbih diziyorum umuda
avuçlarımda tuttuğum tanelerin hepsi mavi
hani denizlere bakarsın da bulunmaz
küçük bir çocuğun gözlerinde saklanan mavi.

biter mi bilmiyorum
neresinden başlanır nereye gidilir bilmiyorum
ben acemi bir ressamın tualine sürdüğü adsız renk
sen gözyaşını üstüme düşürüp ıslanmama sebep
sen ne kadar maviysen ben o kadar kırmızı
sen ne kadar çocuksan ben o kadar yaşlı
sen ne kadar aşıksan
ben o kadar yaralı. * *
Havlayan köpeklerin geceyi yırtması gibidir yalnızlık
ıssız sokakta derinden ve huzursuz.
Bir kış günü deniz kenarında çürümüş bir yazlık
Ve rutubetten dökülen duvarları gibidir;
Yalnız...
Çirkin ve dağınık...

Yalnız hep kendince ustalaşır yalnızlığının ortasında
Daha kısa konuşur, daha uzun susar kendiyle kavgasında.

Önce gömer
anılarını
sonra kazar çıkarır
Vurduğu kilitleri açtığında,
Yalnız;
Hazine buldum sanır
Sandığında...

Bir gün gelecek, yüzü gülecek
Aradığımı buldum
sandığında...
kurak sevişmelerin tarlasından kopan bir mahsüldü senin aşkın...
kendi karnını doyurmaya yetecek kadardı bütün ekinler...
bir yudum güneş görmeden büyüdün;
sen kalbimin yabani otu..
sen ruhumun deve dikeni...

naparsan yap yoksun içimde
ama bil ki sen öldürdün bizi bu kayıp aşk üçgeninde..
bazen kızsam da susuyorum sessizce...

çözemiyorum artık cevabı arkada yazan
bu tuhaf bilmeceyi...
ve sonunda kilitledim dilimde biriken binbir heceyi...
öğrendim çünkü,
ne kadar ışık yakarsan yak; aydınlatamazsın geceyi...
gideceğim ama beni bağlayan birşeyler var,
bu şehri sevdiğim kadar nefret de ediyorum,
gidip unutmak var, gidip dönememek var,
hem iyi hem kötü, hem doğru hem yanlış.

ne büyük aşkmış diye düşünüyorum ama öyle değil,
her fırsatta onu aldatıyorum, o an onu unutuyorum,
sonrası malum; pişmanlık, ama ne yapayım ben buyum,
hem iyi, hem kötü olamyorum...
* Çocuklarım
bir huzursuzluk şuramda
bu sabah aldım haberinizi
yine korkuya dolanmaktasınız
gözünüzü açtığınız uyku hallerimizde
siz kimbilir kaç kabusa
gerçekliğin tam orta yerinde rastladınız

Çocuklarım
elim uzun değil yeterince
uzanamıyor barışın zeytin dalına
size bir istiklal bayrağı koparamıyor
zulmüne yürek burktuğum zalimin gücünde
yüreğim incinmiş bir meydan savaşı
elim elinizden tutamıyor

Çocuklarım
size güneşli bir yaz
size köpüklü bir banyo
size meltem dolu bir aşk verebilsem
unutturur mu toprağınızın kan rengini
size anne olsam
yetimliğiniz biter mi?

31 Mayıs 2010
*
dünyanın gözü önünde,
bir çocuğun,
savaşa değiyor elleri.
az ilerde, kanlar içinde
babasının cansız bedeni.
mermiler düşerken,
damla damla eriyor,
çocuğun gözleri…
ve çocuk,
tahta kılıcı elinde,
sesleniyor annesine:
“anne, anlatsana bana,
kudüs fatihi, selahaddin'i…”

“selahaddin ki; ne mübarek kumandan idi,
selahaddin ki; kudüs fetholunana kadar gülmedi.”

dünyanın gözü önünde,
bir çocuğun,
savaşa değiyor elleri…
gözyaşlarım bile nasır tuttu..
hani nerde aşk..
nerde mutluluk..
sonra anlaşılmaz
bir çizim olduğu her şeyin

renklerle gül
renklerle sevin

kilitli ambarların kapıları
susmak neden bu kadar zor
bir önce var bir de sonra

çekik gözlü bir gezegendim
yörünge pahalıydı
yerçekimi eziyetli
karmaşıklıklara bezendim

tuz tadı adi yaşanmışlıklarda
ne gri ne siyah bir anlamsızlık
yukarıya dökülüyor
saçları tersyüz edilmiş
doğrular ülkesinde
bir yanlışlığın

sonra ulaşılmaz
vardığın o yere
sevdiğin o şarkı
çığlığın bir martı
gibi birdenbire

kesiklerle gülümse
kırıklarla dans et

aynı bahar tekrar yaşanmaz
aynı sokaklar dolup taşmaz
aynı kayıp zamanlar
aynı ağrılarla savaşmaz

bu bir çizimdi
belki anlatılmaz
cesur ve toy

sana bir sırrımı anlatayım sokul da yanıma,
okumayı ilk ben sökmüştüm ilkokulda.
ama ondan sonra oturdum hep arka sırada,
bu böyle giderse giyemecem prada.

gözüm yok aslında pradada, parada, pulda,
yeter ki gel, yeter ki gel bir hatır sor arada.
tutulmuş her yanım, kolum kanadım,
geçen akşam fena kalmışım ceryanda.

umarsızca akıp giderken hayat ellerimden,
eniştem beni neden öptü bayram değilken.
hayat ne mutlu, ne güzel, ne masumdu çocukken,
herşey bir anda tarumar oldu, geçerken ergenlikten.

ben saklandım senin o okyanus gözlerinin pusunda,
bir güvercin ürkekliğinde, bir martı kanadında,
sen beni bulacaksın diye hayallere yelken açarken çılgınca,
seni başkaları ebeliyordu arka sokakta.

yaş 22, yolun aşaa yukarı eder üçte biri,
ellerimde var sadece üçün biri.
giderim yaz okuluna gider ff'in biri.
hayat bu, gider biri, gelir diğeri.

kopiraytı, mopiraytı her bişeyi bende saklı. izinsiz alınması, kopyalanması yasaktır, ayıptır, günahtır.
bir iki damak ıslatma,
seyri ömürlük bir tablo,
dudak rengi bir karalama..

beyaz-kararmayan-bir gece,
güneyden hafif esmer bir rüzgar,
bir ibadet-bir şirk...

bir hinlik var bu uykuda ya çözemedim...
bekledim bir fotoğraf karşısında,
dört saat boyunca.
konuşur diye bekledim,
konuşmadı...
çalışkan birisin deme bana
çakıl taşlarının denize kur yaptığı o gecelerde
niye.. niye şiiri tutmak hecelerde !
konuşsun suçlu..

kitap gibidir insan nefsi, bütün görünür dıştan
ama parçalara ayrılmıştır içten içe !
muhâfza olana ithaf edilir ukteler
sahabe-i sitâre kadar parlak gökteler..
evet sıradanım dostum evet !
en ön sıradan !
ırmaklar akar gider sevgili saçı gibi..
bulutların akıttığı gözyaşları sırılsıklam eder insanı !
ah çekilir yine içten içe
ıhtiyacım yok benim bir iki piçe !

of.. kor alevler kan niyetine damarda dolaşır
hırsız isen hükümet kadar bol aşır !

şair susar..
nam-ı diğer suçlu !
ama şimdilik pek bir uslu !
ye's içindedir dünya
bir iki bok yüzünden kenef mi olalım !
ölüm: beyaz ve kranlık

Kapkara gözlerinde esir geceler,
Bembeyaz yüzünde açan makber,
Vuslatı müjdeler.
Kapama gözlerini bırak, kaybolayım karanlığında.
Andığım anda adını,
Salıver bekçilerini, karanlığın.
Beyaz güvercinler yüzünden gözlerine aksın,
Bir kanadı günah kadar beyaz diğeri tövbe kadar kara.
Günah bana yaraşır tövbe sana.
Günahım sensen, tövbenim ben aslında.
müttefik hayaller peşindeydik hep.
o kadar bağdaşık olması da saçma bence,
ne kazandırdı ki birbirine kenetli rüyalar ikimize de?
kaybettiğimiz şeyler neler diyede düşünmedik hiç.
bekledik,
birisi üzerimize şiir yazsın diye.
nihayete de erdi bu bekleyiş yazıyor işte bir kalem,
herşeyi mi bilmem.
bilmem deme,
bu bilmemciliğin en kötüsü sensin.
yaşamışsındır herşeyi sapına kadar.
yaşamadınsa,
kaçınılmaz gerekliliklerin canavarı var sende.
takmalıyız buna,irdelemeliyiz,
çözmeliyiz sonunda.
sonu olmadı mı,
beğeniriz kendimize nöroloji hastalıkları rehberinden bir şizofreni hikayesi
ve uyarlarız hayatımıza.
kaçınmayız,
hissederiz tümüyle.
böylece birleştiririz hayallerimizi o buğulu yerde.