bugün

*
kahraman tazeoglu'nun 'yediharf yayıncılık'tan çıkan romanı.
pek bir manidar arka kapağa sahip kahraman tazeoğlu romanı; göze ilişince d&r raflarına kilitleyecek kadar filan:

"Bir aşk, bir adamın bakışlarında nasıl sizin olabilir? Siz ki küçük bir kız çocuğusunuz; o aşkı almaya cesareti nereden bulursunuz? Diyelim ki, cesaretsizliğinizin nazıyla, siz ellerinizi açmadan adam aşkı avuçlarınıza bıraktı (içinde gözleriyle birlikte). Siz nasıl taşıyabilirsiniz adama olduğu kadar aşka da çocuk kalırken?

Ve bir yazar aşk yazmışsa sayfalara, kelimeleri daha mı anlaşılır okunur? Siz henüz adım atmadığınız halde görünen ufkunun çetrefilliğinde, yolları daha mı hızlı yürünür, gidilir? Ayrılıkla başlayan bir şarkının nakarata geldikçe vuslata ters ilerleyen sözlerinde, müziği daha mı kavuşulacakmış gibi dinlenir?

Adam kaybetmediğini bulmuş olmanın sevinciyle aşka bürünüp çocuklaşırken, siz nasıl büyürsünüz suskunluğunuzla? Gözlerinizde dağların koyuluğu, neyi görmekten korkmazsınız? Adam bilirken içinizi ve yine de dilinize yabancı rolünü oynamaya çalışırken, siz neden sessizliğinizin inadında bir "haklı" suretiyle "suçlu" repliği söylersiniz: 'Susacak Var!' "
romandan bir bölüm...

"Aynı suda ikinci kez yıkanmak imkânsız değil, boğulmakmış"

Yalanlarınızın eline bakarken gözlerim, dürüstlüğünüzü bana gösterdiniz. Size inandım. Size hep, inanırdım! Dürüsttünüz. Ve acımasız! Öldürmeyi canıma ödül sayıp, beni kendi hatalarımla vurdunuz. Serseriliğimi, sessizliğinize dinleyici yaptınız. Sustunuz! Günlerce...Konuşmadınız! Aylarca... Daha yanacak yanımın kalmadığını anladığınız da, çıkıp geldiniz. içimin içine... Asıl yerinize, asilce oturdunuz. Gitmeleri silmiştiniz. Size inandım. Size, hep inanırdım!

"Aynı suda ikinci kez yıkanmak imkânsız değil, boğulmakmış"

Gördüğüm yüzünüze, suların durgunluğunda bakmışım meğer. ilk gel-git'te gideceğinizi bildiğim halde. Kandım gelmenize. Kopardığım ilk fırtınada gittiniz, gelen dalganın gitmesini beklemeden gittiniz! Her şeyinizi alıp da gittiniz. Hiç gelmemiş gibi, gittiniz!

"Bilmediniz"

Şüpheleriniz, beynimi kemirirken "senaryo yazıyorsun" dediniz. Şüpheleriniz, içimi çürütürken "zaman" dediniz. Şüpheleriniz, artık belimi bükerken, yüzüme kapılar çarptınız! Beni, kendi gözümden düşürdünüz. Acı çekiyordum. Ne acı ki, acı çektiğimi canınızı yaktığımda anladınız. Ve daha acı ki, sizin canınız yanınca, benim canım daha çok yandı!

Ben kelime kelime kim'lere ulaşırken, "neden" yoktu Lügatinizde. Sormadınız! Nasıl'ın açıklaması, gereksiz bir tartışmanın açılışıydı sizin için. Çelişkisiz karakterinizle, içinizin rahatladığı son'a vardık. Sonuç: Dudaklarınız arasından çıkan sonsuz suskunluk...

"Şimdi"

Bu hiddet benim! Kimse sahiplenmesin! Bütün suçlar "yine" benim! Kimse, nezaketini araya verip, suçtan pay çıkarmasın kendine! Nesnelerinizin, kelimelerinizin, zamanınızın, sevginizin ziyanlığına yanmayın! Hasarı tespit edin yeter! Bedelini, fazlasına canımı ekleyip ödeyeceğim! Sıyrılıp çekilirken aranızdan, "üstüm kalsın" diyebileceğim! Meğer siz, nasıl da yetermişsiniz size! Bilemedim... Sağ olun, sizi sevmeme izin verdiğiniz için ve beni sevdiğiniz için... Üstüm kalsın!
romandan bir başka bölüm...

Uyanma küçük kız! Uyanma ve görme kahramanın olamayışımı!

Ağlamaklı bir uykunun koynundasın. Düşten düşe düşerken nöbetleşe bir çığlık gibi irkiliyor bedenin. Bedenin titredikçe adım duyuluyor dudaklarının arasından. Sızılanır gibi, yankılanır gibi... Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kalabalıkların içinde kaybolmuş ruhunu bulamayan iz bilmez bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile seni korkularından koruyamayacak kadar korkak bir kahramanı oynuyorum. Adım gibi eminim ki, düşlerinde bile kahramanın olmayı beceremiyorum.

Uyanma küçük kız uyanma ve görme!

Pişman değilim ama keşke soran gözlerine konuşmak yerine "susacak var" diye bakabilseydim. "Susacak var" diyebilseydim. Geç bir itiraf her şey. Geç gelen gerçek incitti içini. için için ağlamalara ittim seni. Kendi ellerimle, kendi sesimle... Yersiz susuşlarımdı seni itaatsiz konuşmalara boğan. Zamansız sessizliğimdi seni haykırışlara şahlandıran.

Şimdi uyanma küçük kız! Uyanma ve görme çaresiz kahramanlığımı!

Adım düşmüyor dudaklarından. Adım dökülüyor yalvaran sesinle kulaklarıma. Oysa isyandasın. Bir uyansan, meydan okuyacaksın varlığıma. Gözyaşların süzülüyor saçlarına doğru. Her bir damla dağlıyor beni. Bin parçaya ayrılmış bedenimin tek bir parçası bile dokunamıyor sana. Öyle uzağındayım ki... Ama biliyorum; beni büyütüyorsun düşlerinde.

Uyanma küçük kız! Uyanma ve daha da büyüt çocukluğunu unutmuş ruhumu.

Yazmıştım ya "yaşadığını kanıtladığın için teşekkür ederim" diye, hiçbir şeyle ödenmez bir varoluştu gülüşün. Kaç teşekkür az gelir bilsen ya da kaç bakış. Ölmüş bir kalemi dirilttiğini bilmedin ve görmedin hiç. Gereksiz bir suskunlukla gizledim bendeki senin gerçeğini. Kahramanın değildim, kahramanımdın benim. Bilemedik rollerimizi. Belki de bu yüzden hep şaşırdık repliklerimizi. Hep dil sürçmelerinde kaybettik aslımızı.

Uyanma küçük kız! Uyanma ve görme yok oluşumu.

Beni eski bir yarayla aldattığın gün anladım aslında seni ne kadar da çok sevdiğimi. "Sevmeseydim gitmezdim" dediğimde ne çok istedim seni sevmemeyi ve yanında daha çok kalmayı. Kahramanına yenilen bir yazardım ve gitmeseydim hiç yazamazdım. Ve gitmeseydim hiç yazamazdın!

Uyanma küçük kız! Uyanma ve dinlensin kahramanımın küçük ve yorgun bedeni.
Seni öyle seviyorum ki...
kahraman tazeoğlu'nun kapağında ağzı yara bantlı kız ve idam ipi barındıran kitabıdır.

yazar kitabın kapaktan sonraki ilk sayfasına "unutmak için yazdım" diye kitabı yazış sebebini belirtmiştir. belki o unutmuştur ama şahsen benim hatırlamama vesile olmuştur kendi geçmişimi...

kitap şöyle bir cümle barındırır ki sözün bittiği yer benim için oralara epey yakındır.

"ona bakmak, bittiğini sandığın bir kitabın sadece önsözünü okuduğunu anlamaktır."
kahraman tazeoğlu'nun en harika kitaplarından biri.
kitaptan güzel bir bölüm ;

giderayak gelişlerinde ansızın gidiyorsun susar gibi, küser gibi, terkeder gibi .. işte o zaman duruyor zaman ve bitmiyor hiçbir şarkı. o zaman terk edebiliyorum seni içimden,o zaman nefret edebiliyorum senden. ama sadece o zaman, o an, anlık .. bir sonraki saniyeye geçmiyor eylemim. belki de bir göz kırpma seni terk edişim daha fazlası daha uzun sürelisi olmuyor. olmasını istediğimde de olmamıştı. içimdeki varlığına hükmüm geçmiyor. ne içimden terk edebiliyorum seni ne de ettirebiliyorum sana içimi. oysa gidiyorsun, hep gidiyorsun, gelmelerini unutturacak kadar çok gidiyorsun. gidişlerinden oluşma koleksiyonumda seni hertürlü uğurlayışım var. seni vedasızca uğurlamıştım gitmeni istemiştim, kalışına bayram etmeye hazırken. hemen gitse demiştim bir daha geleceğini hesaplarken. sustum. dar veda sahnelerinde ölesiye sustum ...
kahraman tazeoğlu'nun şairliğini güzel konuşturduğu romanıdır.

ayrıca 6. nesil bir yazardır. kendisi yeni değildir, nickini değiştirmiş bir yazardır. benden önce buralardaydı ama yine de ;

(bkz: hoşgelmiş)
(bkz: cem garipoğlu na ünlü diyen zihniyet)

(bkz: bluevelve yi popüler sanmak)
kuzencan. *
ayrıca bu sene ygs'de rakibimdir.
Şiirden Romana geçiş yapan şair-yazar Kahraman Tazeoğlunun romanlarından birisidir.Romanın konusu ise ;küçük kız – büyük adam aşkını anlatır. Kendinden yaşça büyük olan bir yazara (Akın Polat), tutkulu bir şekilde bağlanan genç kızın (Kayra), yaşanan inişli çıkışlı ilişkisi içinde yılardır kendisinden bir sır gibi saklanan, hiç bilmediği “özel durumu” ile yüz yüze gelmesiyle başlayan olaylar zinciri şeklinde devam eder.
agrı dagı'na beklenen yazarlar arasındadır. *
matematik sevmeyen bir garip eşit ağırlık öğrencisi.
(bkz: müsait yerde susacak var)
nick altımı canı sıkıldığı için dolduran sempatik yazar. ama ona katılıyorum, sol frameye baktığımda orta okul öğrencilerinin açabileceği türden başlıklar görünce hiç çekilmiyor bu sözlük...
--spoiler--
Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok... sen bilirsin ürklekliğimi,tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi...Gözlerim yağar,toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım...Dilek kipleri bağlarım...kaçışlarım sana meylimdendir...Sessizliğime sığınışım kabullenişimdir her şeyi...Sakın "neden" diye sorma! Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma...
Ve bir iç dökümdür çağıl çağıl... Bil ama bilme!
--spoiler--
kahraman tazeoğlu'nun bu kitabından güzel bir bölüm;

Alışkanlıklarımla dolduruyorum boşluklarımı. Eski bir kitap, eski bir arkadaş, eski bir şarkı...Yaşamaktan ve yazmaktan sahnelerini ezberlediğim oyun, seninle yenileniyor. Rüyalarım olmazdı oysa. Yalnızlık derin bir uyku koynundayken canımı acıtmazdı. Şimdi, uyanmak için seninle boğuştuğum, uyanmak için sana yalvardığım rüyalarla geçiyor uykularım. Uyandır beni küçük kız! Uyandır ve çık sokaklara. Odalara kapattığın bedeninin ruhu bende! Kırılmış ve rüzgârına küsmüş bir dal sitemkârlığında bana bakan yüzün, uykulardan kaçtığım günlerin telaşında bile bırakmıyor aklımı. Sokaklara çık! Bir serserilik yap, bir delilik, bir iyilik...

Alışkanlıklarım doldurmuyor boşluklarımı. Her eski, yeniye duyduğu öfkeyi benden alıyor. Hatırıma yer etmişlerim unutulmanın hıncıyla, kendini unutturmamacasına saldırıyor. Neye sarılsam bana vefayı anlatıyor, vefasızlığımı vuruyor yüzüme. istanbul bile karşımda. istanbul bile eskiye alınmanın alınganlığıyla, sırtını dönüyor bana. Yazmaya bulduğum çareler kelimelerimi kemiriyor. Kalır ayak kanayan bir iç bulanmasında her şeyi kusup üstüme düşleri de berbat ediyorum.

Unutuyorum her seferinde. Neresinde kalmıştık ayrılığın? Hareketsizliğe alışamamış ayaklarım, eski şehirleri getiren adımları kapımdan kovamıyor. Sana seslendiğimi sandığım her yazı da yaz ellerimi üşütüyor...Çık sokaklara...bende bir feryat artık. Ve kapanıklılığın duvarları aşıyor da suretini yaşatırcasına beni buluyor. Asıl düşmanlarını hatırladım bu öykünün ama çok geç, yeni bir kötüye can vermeye. Örsümü zorluyorum bazı geceler sesin ilişir umuduyla. Sen böyle mi susardın? Susardın ama küçük kız edasıyla ve nazıyla. Gönlün alındı mı, geçerdi şımarıklığın. Ama şimdi bir dilsiz, bir sağır gibi suskunluğun...Ya neden ben de gözlerin ve neden bırakmıyor yakamı gülüşün. Gülüşün bir şeyleri geçirmek içindi, şimdi hasım kahkahalara eşlik ediyor. Ve korkuyorum çocuk yüzünden. Bu yüzden istanbul istanbul gezinmelerim. Korkağı olduğum aşk, bana seninle öç aldırıyor. Bedellerimiz aynıydı lakin bana senin gözyaşlarını akıttırmamak paylanıyor. Sen ağladıkça ağlayamamak yetiyor, teslim olmama. Yine de eşkıya sevdalılığım yer bulmuyor istanbul'un koynunda. Boğazına çıktığımda boğazım düğümleniyor, seviniyorum ağlayacağıma ama yaşlarım kirpiklerime takılıyor. içindeki esaretinden sokaklara kaç ve sokak sokak dağıttığım özgürlüğümü al.

Senden gitmek zorunda değildim. Sen gönderdin kelimelerinle. Bu yüzden ardına kadar açık kapılarım. Geleceğini biliyorum çıkıp odanın derinliğinden, yüzünde yüzlerce sitemle. içerime girer misin yoksa kapı önü nöbetine mi yatırırsın bedenini bilemem ama "gel" bitti dilimde. Şimdi konuşuyorsam, biraz da bundan! Ah küçük kız; bir kez olsun sussaydın, daha kalacak çok yerim vardı sende!
"...Yaşanan her an, unutmak zorunda kalacaklarımızı çoğaltıyor.. Eğer insan unutmak istemezse, bir günü bile hatırlar on yıl sonra.. Ve unutmak isteyen, bir günde unutur on yılı.. Bir susacak vardı ve o hep bendim. Zaman bana, unutmakla affetmenin çok farklı şeyler olduğunu öğretiyordu..."
164 sayfayı tek günde okuduğum kitaptır sanki beni anlatıyor kendimi buldum.