bugün

ata binme, binicilik sanatı anlamına gelir. rte nin attan düştüğüne de göz önüne alırsak...

(bkz: anladın sen onu sözlük)
kokuşmuşluğun, adam kayırmacılığın, bol keseden sallayıp halkı kandırmanın, din sömürücülüğünün, statüko savunuculuğunun, kadrolaşmanın, ayrımlaştırmanın, kutuplaştırmanın 26-45 doğu boylamları ile 36-42 kuzey enlemleri arasındaki adıdır.
türkiye' de duygu sömürüsü ve din piyasacılığı şeklinde gelişme gösteren ve maalesef ''bilinmeyen'' bir şeydir. kimse bu ülkede bunu yapmayı bilmemekte, üstelik öğrenmemektedir de. iki kolona oturur;
-dini ''ühü''cülük,
-''devir kapitalizm devri'' inandırması, asimilasyonu...
(bkz: akp)
filozof denilen bilirkişi, büyücü ve bilumum geleceğe yönverme yetisine sahip insanlar tarafından, komünizm, kapitalizm, liberalizm, anarşizm gibi araçlarla hayatımıza sokulan zırvalıktır siyaset.

filozof denilen bilirkişi, büyücü ve bilumum geleceğe yönverme yetisine sahip insanlar siiyaset felsefesini, marksizim gibi nihilizm gibi yaklaşımları temellendirirken eminim ki kafalarında yatan tek düşünce:

''ulan öyle düşünce sistemleri geliştirelim ki bu anasınıs attımının insan nesli yüzbinlerce yıl sonrasında bile bu görüşler için kendilerini parçalayıp hayatlarını buna göre ister istemez şekillendirsinler''

ve nitekim öyle de olmuştur bu anasını sattımının filozoflarının kakasına, şimdilerde sağcılıktı solculuktu, demokrasiydi, haklı savaştı, haksız savaştı, laiklikti, insan haklarıydı.. işte bu kavramların bokuna sokakta insanlar ölmektedir. bilim denilen zırvalık da tıpkı siyasi ve sosyolojik bu yaklaşımlar gibi aslında insanların hayatını kolaylaştırmak için üretilmiştir hesapta. fakat atom bombasıydı, savaş teknolojisiydi, konvansiyonel silahlardı, petroldü, nükleer teknolojiydi internetti, youtubetu, sürekli sorun yaratmakta, bizim olan şeyler zamanla bize karşı gelmektedir.

bu entryye başlamadan önce konunun buralara geleceğini tahmin etmemiştim, keşke anarşizm başlığında olsaydınız şu an.

herneyse sevgili ipek böceklerim, işte bu ideolojiler, kavramlar, yaklaşımlar ve dünyanın her nasıl bir olasılık sonucu ya da adem ve havva sayesinde oluşumundan beri insan denilen o dünyanın hakimi olduğu varsayılan yaratığın beynini kemirmektedir. kimi dönemler kemirilen beyinler neticesinde kemirilen şey birilerinin demokrasi getirme dangalozluğu neticesinde kopan kollara yırtılan boğazlara joplar sokulan popişlere dönmektedir.

gördüğümüz üzere düzen adına gerçekleştirilen her girişim daha düzenliden ziyade daha vandal* bir yaşam getirmektedir bize. işte anarşizm görüşü tam da bu durumda ortaya çıkar. artık düzen oluşturmaya değil, düzen adına girişilen saçmalıklardan vaz geçip insanların birer seçmen, birer müşteri, birer tabaka, işçi sınıfı, egemen sınıf, emek arzı ya da talepçiden ziyade, insan, yalnızca insanlık kimlikleriyle, kendi benlikleriyle yaşayabilecekleri bir anarşizm için uğraşılmalıdır. burda anarşizmden kastettiğim herkesin elinde bir megafonve ben özgürüm diye haykırarak sokakları talan ettiği bir ortam değildir, yeni bir anarşizmdir, bir neoanarşizm, neo anarchy, bir reanarchy`dir.

şaka maka,yukarı doğru baktığımda fark etim ki ne güzel de kurtarmışım memleketleri. yakında su savaşları falan olacak diyorlar şimdiki petrol savaşları paralelinde. bu durum gerçekleştiğinde entrymi tekrar güncelleyeceğimi belirtir, buraya kadar bana sabrettiğiniz için teşekkür ederim.
hiç bulaşılmaması gereken bir baş belası.
çocukluktan bu yana henüz anlamını tam olarak kavrayamadığımız bir kavramdır. bununla ilgili çok güzel bir fıkra vardır hemen size nakşedeyim.
ali 3. sınıfa giden zeki bir çocuktur. bir gün öğretmeni aliye siyaset ne diye sorar ali düşünür cevap veremez eve gider kitaplara bakar bir şey anlamaz babasına sorar babsı düşünür uygun yolla oğluna anlatır.
baba: bu evde parayı kim getirir.
çocuk: sen
baba: ben kapitalist rejimim, ve parayı alıp bizim hitiyaçlarımızı karşılayan kim?
çocuk: annem
baba: o da hükümettir, peki kardeşinle kim ilgileniyor?
çocuk: dadım
baba: dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman
ali her şeyi not alıp uyur.gece seslerle uyanır kardeşinin ağladığını görür, kardeşi altını pisletmiştir, annesini uyandırmaya çalışır ama annesi uyanmaz. salona gelir ve babasıyla dadıdını uygunsuz bir halde gören ali şunları söyler.
çocuk: kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor, gelecek bok içinde halk ne yapsın.
Siyaset bitti artik din konusuyor.
Nereye gitseniz gundem ayni...
Dunyanin tadi kacti vesselam!
beraberinde düşünceye saygısızlığı da getiriyor. en azından buralarda böyle.
turk insaninin bos zaman doldurma araci. bir tur oyun.
gecenin bir yarısı tekrar peydah olan olgu.
solcuların artık başı çekemeyeceği olgudur.
devletlerin, iki savaş arasında geçen sürede yaptıkları şey.
Nizamülmülk'e danışmak da bir fayda var.
belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması, ülkemizde ise siyaset idare etme sanatıdır.
eski dilde idamın yerine de kullanılan kelime:

hızır paşa bizi berdar etmeden
açılın kapılar şaha gidelim
siyaset günleri gelip çatmadan
açılın kapılar şaha gidelim
(pir sultan abdal)
''Siyaset mi? Siyaset aynı kadınlar gibidir; onlara ciddi bir biçimde dalarsan balıkçı çizmesinin altında kalmış solucana dönersin.''

(bkz: charles bukowski)
Başlangıçta iyi amaçlarla oluşturulmuş fakat gittikçe anlamını yitirerek sadece bir boks ringini andıran bir hal almıştır. Tek dert kupayı alıp belli bir şan şöhret ve hükümranlık sahibi olmaktır. Haaa unutmadan bir rivayete göre bu kadar hengame ve itiş kakışın sebebinin bir "koltuk" olduğu söylenir *
ülke gençliğinin hakim olduğu kadarını hemen her olayda karşımıza çıkaran düşünceler ve uygulamalar bütünü. bilhassa o gün itibariyle popülerlik kazanmış her siyasi olayın akabinde, içi boş, dayanağı/temeli olmayan, mantığa oturmayan yorumlar çıkıyor ülkenin hemen her genç kafasından. bu olumsuz olgunun tek nedeni de malumu üzere bilgi eksikliği aslında. sebebi üzerine ciddi araştırmalar yapılması gerektiğini şahsen düşünmüyorum. bilgi olmadan yorum yapmaya kalkmak sadece... sorun bu! çok somut ve basit bir örnekle; "sahip olduğumu çalışma masam nasıl bir şeydir sence?" desem bunlardan birine, o biri dut gibi kalır önümde haliyle. bilgi yok çünkü, herhangi bir veri ya da tecrübe yok öncesinden. en kötü ihtimal sallayacak şimdi... aynı şekilde bu siyasi gelişmeler üzerine de, günlük hayatı direkt etkileyen unsurlar içermesi sebebiyle, her ne kadar bir bilgi olmasa da, kendi mantığınca, yorduğu kadarıyla yorumlarda bulunuyor yarının emanet edileceği bu kişiler. anlaması ve müteakiben kaale alıp almaması zor değil tabii, gözünü kitap okurken bozmuş, kütüphanelerde yorulmuş, masa başında kalem tutmuş adamlar için...('direkt' olarak kendi adıma bir şeyler söylüyorum manası çıkmasın) zor olmasına zor değil de, insan istiyor be; ülkedeki her türlü sivil ya da kamusal faaliyetin hangi minvalde olursa olsun bilgi üzerine dönmesini, esastan ayrılmamasını filan... git gide kopuyoruz zira.

(bkz: siyasi tarih)

(bkz: uluslararası ilişkiler)

(bkz: dış politika) ...

ve daha pek çoğu...

(gün itibariyle davos'ta yaşanan gelişmeler üzerine aklıma gelen birkaç şey bunlar, not edeyim dedim)
türkiye'de yalanın içine gömülmüş kavramdır. bugün halkın büyük bir kısmı siyasetçilere güvenmiyorsa bu izlenilen yolun hatalı olmasından dolayıdır. ne yazık ki ne geçmişte ne şimdi hiçbir politikacı çıkıp bu hatayı düzeltme yanlısı değildir. sadece karşı tarafa yüklenip kendini temiz gösterme peşindedir. olan halka oluyor.
Siyaset hizmet üretmek için yapılır. Türkiye'de siyaset profesyonellerin para kazandığı bir meslek haline gelmiştir. Meslek bir uğraşın karşılığında para kazanmaktır. Hizmetse karşılıksız emek harcayarak kamuya, halka yararlı olmaktır. Günümüz siyasetçilerinden nefreeeeett ediyorum. Kendileri ile ilgili birçok tabir ve kelime kullanılabilir fakat hiçbiri bu cümlenin içini dolduramıycak kadar aciz.

Bir varmış bir yokmuş; burda çoook uzaklarda değil yine bu topraklarda yaşayan ekmeği bileğinden çıkan, alnından düşen her damla terde şükür halimize diyen. Varlığı yokluğu bilen ve kendisi değil milletin, vatanının önceliğine inanan, aklı selim geçine insanların KARA CAHiL diye tanımlayıp çağırdıkları varmış, onlar ki bilmemenin külfeti altında çok ezilirlermiş ama bir şeyi iyi bilirlermiş; Bilmediğini ve boynunu büküp ben bilmem, beyim bana toprak ver ben işleyeyim onu ekeyim biçeyim yaz sıcağında oturayım çınarın gölgesine bir yudum ayran içip içimi ferahlatayım. Benim bilmediklerimi sen bil ben tarlayı mahsülü yazın harman yapmayı bileyim. sen; ben ol beni, memleketimi yönet sen bildiğin ben bildiğimi eyleyim. Dermiş....
Dermiş işte şimdi onlar gitti bilmedikleriyle beraber sevdiği toprağa, günümüzde o yüce insanların yerine Kara Cahil diye tanımlananların yirine artık okumuş cahiller var. Yazık yazzııkkk...

Kime yazık, Bu millete? Bu vatana? insanlğa? Geleceğimize? Bana? Sana? Geçmişimizdeki Kara Cahillere? Mustafa Kamal Atatürke? Bu vatan için birçok şeyi gözünü kırpmadan yapan bütün vatandaşlarımıza, yaşadağımız bu vatanı bırakıcağımız gelecek nesillere.

Ankarada Migrosun yanında Emniyet Müdürlüğünün önünden geçerken hep dikkatimi çeken bir yazı vardır çoğuzda bilirsiniz.

"Herkesin polisi kendi, Vicdanıdır."
her seferinde "bulaşmak istemiyorum" diyerek, hakkında entry girmediğim olgu. çünkü, sadece bu ülkede de değil, tüm dünyada siyaset düzelemez bir vaziyete gelmiş bulunmakta bana göre. herkesin tuttuğu düşünce de kendine arkadaş. ben doğarım, büyürüm, ölürüm. çünkü isteğim sadece huzur. ve huzuru verebilecek bir tek parti ya da siyasetçi tanımıyorum.
kabul etsekte etmesekte kitabına uygun yapamadığımız sanat.
--spoiler--
Ali 3. sınıfa giden zeki bir çocuktur. Bir gün öğretmeni Ali'ye 'Siyaset' nedir diye sorar. Ali düşünür ama o çocuk aklıyla cevap veremez. Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz. O da babasına sormaya karar verir.
-Baba, Siyaset nedir? Baba düşünür.
Ali'ye uygun bir yolla anlatmak ister.
-Bu evde parayı getiren kim oğlum?
*Sen...
-Ben kapitalist rejimim.
-Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim?-Annem...
*O da hükümet.
-Peki, küçük kardeşinle kim ilgileniyor?
*Dadım...
-Dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman.
Ali her şeyi not alır ve uyur.
Gece garip seslerle uyanır. Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor. Yanına gidince altına pislediğini anlar. Hemen annesini kaldırmaya gider. Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz. Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider. Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Âlinin ağzından aynen şu kelimeler dökülür:
-Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor, gelecek bok içinde, halk ne yapsın.
--spoiler--

kaynak: mail kutusu.
dünyanın istisnasız her bölgesinde kirli olan, türkiye'de ise daha da kirli olan kavramdır.
halkı tavlama sanatı.