bugün

nasıl büyüleyici enstrümandır ki bir başına pek çok müzik aletinin yerini tutabilecek güce sahip. hele bir ustanın elleri dokunuyorsa o tellere yüreğiniz titrer.
genelde sokak müzisyenlerinin tercih ettiği, müthiş sesi olan makamsal bir çalgı.

bir aksilik olmaz ise siparişini verdiğim santur yarın elimde olacak. iran'dan gelme ve mühürlü, ceviz ağacından yapılma ve 9 eşik.

çalan ve bilgi sahibi olan yazarlar varsa mesaj atmaları rica olunur.
Geçen gün Antakya'da Saray Caddesi'nde ilk kez dinlediğim enstrüman. insanı alıp götürdüğü doğrudur.
türkiye'de akla gelen ilk ismin yani sedat anar'ın icra ettiği enstrümandır. (bkz: )https://www.youtube.com/c.../UCMJHEarWtzsgVvk1mw8e1LQ türkiye'de ilk solo santur albümünü çıkarmış adamdır.ahmet telli gibi bir üstad bu enstrümanı sedat anar'ı anlatarak anlatmıştır.bakalım neler yazmış?
AHMET TELLi - DUVAR DERGiSi - 13.SAYI - 07.03.2014
Sedat Anar, genç bir santuri. kendisini fars ekolüne yakın hissederek birçok kez iran’a gitti ve oradaki santurilerle tanıştı. bu süreçte günde sekiz-on saat zaman ayırdı santura. bu denli yoğun emek sonunda 2013’te belâgat adıyla ilk albümünü çıkardı. sedat anar kendini popüler olandan uzak tutan bir sanatçı. bu yüzden de belâgat, şimdilik ilgi duyanlar ve dost çevresiyle sınırlı kaldı. kuşkusuz besteleri cd’den dinlemek çok hoş, ama asıl, sedat anar’ı santuruyla başbaşa görmek gerekir. müthiş bir icra. zahmeler çelik teller üzerinde müthiş bir tempoyla gezinirken sanatçının enstrümanıyla bütünleştiğini izliyor, gerçek bir santuri ile karşılaştığınızı hissediyorsunuz. (santurda bir zamanlar ibrişim tel kullanılırmış, şimdilerde çelik teller var.)

Diğer müzik aletleri gibi bir tarihi olsa da, garip bir yalnızlığı var santurun. orkestralara eşlik edebilir ama birbaşınalığı yeğleyen melankolik bir alettir o. arkaiktir. nerede okuduğumu anımsamıyorum ama bir kaynakta, santurun, piyanonun en eski atası olduğu ileri sürülüyordu. haksız da değil bu yargı. hindistan’da, afganistan’da şekillenip asıl kimliğini iran’da bulur; anadolu’yu atlayıp istanbul’da santuri ethem efendi (1855-1926) ve onun öğrencisi ziya santur (1868-1952) ile buluşur ve bu iki ustayı vareder.

Santur yaygın bir enstrüman değil. makamsal olduğu halde alaturka orkestralarda bile nadiren görülür. şimdilerde genç santurcular istanbul, ankara gibi kentlerin sokaklarında görülseler de iltifat edenler çok azdır. onlar da santura yakışan makamlar yerine popüler parçaları icra ediyorlar. bu şekilde dikkat çekeceklerini sanıyorlar ama santurun hüznü kitlesel değil bireyseldir, coşkulardan çok içlenmelere yöneliktir tınıları. neşenin değil hüznün aletidir diyebiliriz santur için.

Hind ve afgan santuru arkaiktir, makamsal olmaktan çok folkloriktir. fars santuru ise makamsaldır ve mohammed reza shajarian, hossen alizadeh, homayoun shajarian, mohamadreza rostamian gibi büyük ustaları yaratmıştır.

Santur bir dönem iran’da, yatugan oluşu ve kadın sesiyle kurulan özdeşliği nedeniyle yasaklanmıştır. ilginçtir, santur en çok, yasaklandığı ülkede olgunlaşmış ve kökleşmiştir. nitekim makamsal müzik icra edenler zaman zaman santuru orkestraya dahil etmişlerdir. bir enstrüman yasaklanıyorsa, belli ki, aletin itiraz çığlığı, itiraz belâgatı egemenleri ürkütüyor olmalı. oysa dünyanın evrensel bir dilidir müzik, hangi aletle icra ediliyorsa edilsin insanın iç yolculuğunda yoldaştır, kendini tanımada bir içsestir.

Sedat Anar’ın iran ekolünden geldiğini belirtmiştik. nitekim albümdeki bestelerin adları bile bu esintiyi belirtir. “zâr ü efgân”, “butimar”, “belâgat” gibi adlara yakın buluyor kendisini. öyleyken, sedat anar, klasik türk müziği tınılarını da içselleştirmiş, makamlara vâkıf oluşu nedeniyle özgün parçalar üretebilmiştir. kimi parçalar sözlü olsa da çoğunca enstrümantale yönelmiştir ki kanımca doğrusu da budur. kimi parçalara davul, bas gitar, mızıka da eşlik etmiştir.

Albümün kartonatında primitif doğu desen, renk ve çizgilerine yer verilmiş olması, santur albümüne denk düşüyor mu, bilmiyorum. ama sunu’dan sanatçının içine sindiğini öğreniyoruz ki, önemli olan da budur. hemen her parçanın tanıdıklarına, emeği geçenlere ithaf edilmesi ise, sedat’ın naifliğini ve duygusallığını hissettiriyor diyebiliriz. on parçanın sekizi kendi bestesi. ilk albümünü çıkarmış olmanın heyecanını her ayrıntıda yakalamak mümkün.

Enstrümantal parçaları dinlerken, her parçaya ilişkin zihinde bir hikâye kurulabilir. en çok bu yanıyla önemsiyorum sedat’ın çalışmasını. dinleyeni ezginin içine çekerken, kendi hikâyesine dahil etmek istiyor ama pekâlâ herkes başka bir belâgat oluşturabilir zihninde. parçaların adlarına takılıp giderseniz sedat’ın ezgiyle başlattığı hikâyenin hüznüne kapılır; sadece ezgiyi dinlerseniz kendi hikâyenizi kurabilirsiniz. iyi bir müzik de böyle bir şey değil midir zaten? bazen hüzne yaslanarak sezdirirsiniz hikâyenizi, bazen de susarak. tıpkı sedat anar’ın albümüne aldığı feridüddin attar’ın şu mısralarında olduğu gibi:

konuşkanlığındır suskunluğunun sebebi

göründüğündendir gizliliğinin sebebi
usta ellerde kanun gibi, sitar gibi, ney gibi, didgerido gibi insanın ruhuna dokunan enstrümanlardan biridir.
eşsiz bir sese sahiptir.
ruhun derinliklerine inmeyen direkt orada ikamet eden bir çalgı
şahsen çaldığım bir enstrümandır, 96 tel 12 eşiğe sahibim.
fransa da cymbele, almanya da hackbrett, ispanya da timpano, macaristan da cimbalon adlarını alan ve kanun un ilk örneği sayılan çalgıdır.
kabak kemane ve ud çalgılarını öğrenmeye başlamadan önce , bu yaz siparişini verip en şükelasından çalmaya umarım başlayacağım bir harika çalgıdır. sokak müziği için en idealidir zaten.

yalarım.
çok güzel bir enstrüman.
http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=3OmERWCitGA#!

oha lan adam kesin iskandinav.
kafe aman'da çalınan enstrüman. diğerleri; (bkz: keman) (bkz: lut) (bkz: ud)
istiklal caddesinde, taksimde ya da alışveriş merkezlerinde icra edilirken görebileceğiniz, ülkemiz topraklarına ait olmadığı halde ülkemizde sıkça rastlayabileceğimiz bir enstrümandır.
iranda şeytanın sesi olarak anıldığı için yüz yıllar boyunca yasaklanmış enstrüman.
hicaz makamıyla düş süsleyen enstürman.
barok sesler çıkaran (bkz: klavsen) default hüzünlü müzik aleti.

sultaniyegah sirto ve hicaz mandra bu enstrümanla çalındığında insan dinlerken türk müziği'ni bu kadar seçkin yapan şeylerin ne olduğunu anlayamasa dahi hissedebiliyor.
(bkz: siya siyabend)
(bkz: karagüneş)
womad 2007 etkinlikleri kapsamında yasmin levy'nin eşliğinde naci en alamo'yu yorumladığı enstrüman.
dinleyenin hayatını üç dakikada özetleyebilecek ensrüman.
insanın içini acıtan bir sese sahip enstruman. kanundan farklı olarak koma sesler ayarlanamaz sabittir. 72 tel mevcuttur.

sesi bir kadının ağlaması gibi acıklıdır.

aha buda en güzel örneklerinden biri.
--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=XSqRHvcPaIc
--spoiler--
kara gune$ isimli grubun harika taksimler cikardigi enstruman.
izmir kıbrıs $ehitleri caddesinde sokak calgicilarindan dinleyip hasta olunasi kanunumsu...
bizon murat da güzel çalar bunu..
eski bir ibrani çalgısıdır. kanuna benzer ve kaybolmaya yüz tutmuştur maalesef.
''yatağan'' ve ''kanun'' adı verilen çalgıların ilk örneğidir. farsça''da sentür, yunanca''da psalterion ... ses alanı, kaba rast-tiz acem arası üç sekizli kadardır. piyanonun ilk şekli olan klavsene benzer, ondan daha basit fakat daha etkileyici sesi vardır.
ardavan kamkar'dan ilgi çekici bir santur solosu için;

http://www.youtube.com/watch?v=zYnrBqXLCp8