bugün

gıdıklamak suretiyle yapılanı hoş olandır.
hakikat olma yalanından kurtarılmış bir sihir,
kafka: benliksiz tekbenci.
alınyazısı dünyayı değiştirmek olan bir sınıf için sanatın görevinin büyülemek yerine aydınlatmak, eyleme itmek olması ne denli doğruysa sanatta büyünün payının bütünü ile bir yana bırakılamayacağı o denli doğrudur.çünkü özündeki büyüden yoksun oldu mu, sanat sanat olmaktan çıkar.
gelişiminin bütün dönemlerinde ağırbaşlıyken de,inandırırken de,abartırken de, anlamlıyken de, anlamsızken de, düşleri işlerken de büyünün her zaman bir payı olmuştur sanatta.
sanat insanın dünyayı tanıyıp değiştirebilmesi için gereklidir.ama salt özünde taşıdığı büyü yüzünden gereklidir sanat..
(bkz: sanatın gerekliliği)
ruh ve zekanın kişiye özel bir uslup ile birleşerek maddeye yansımasıdır.
"sanat, hayatın giydirdiklerini soyunmak içindir" *
Bir düğmeye basit bir dokunuşla, zaman ve mekânı birkaç yüzyıl kısaltabilecek güce erişen insan düşüncesi, yepyeni ve şiddetli korkuları da beraberinde getirdi. Bilim, endüstri, teknik ve politika alanında meydana gelen birbirine bağlı ve sürükleyici gelişmeler, toplumlara özgürlük getirdiği kadar, huzursuzlukları da arttırdı. Özellikle 1945 sonrası, insanların gökyüzüne tırmanışları, yeryüzündeki büyük sermaye hareketleri, insana yakışmayacak katliamlar, endüstriyel ve teknik gelişmeler, şiddetli ve yıpratıcı korkuları da beraberinde getirdi. Bütün bunlar, bugünkü insanın sanata bakış tarzını da biçimlendiren gelişmelerdir.
Günümüzde, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olabilecek alanlardan biri de sanattır. insan duyarlığının karmaşık ürünleri olan ve daima insan özgürlüğünün hakkını arayan sanat eserleri, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, onların nitelik olarak daha üstün ve yoğun yeni seviyelere ulaşmasını sağlar.
Tolstoy, "insanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı" der. insan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur. Sanat; din ve felsefe gibi, insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir. Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir ya da müzik parçası, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır. Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.
Bugün Türkçe'de, iyi yapılan her iş için «sanat» kelimesi kullanılmaktadır. Türkçe'deki «sanat» kelimesi, kapsamı bakımından, pek çok oluş ve nesnelere ilişkin durumu içine almaktadır. Bugün, hiç şüphe duymaksızın en yaygın biçimde kullandığımız «sanat» kelimesi, etimolojik bakımından Osmanlıca'ya dayanmaktadır. Osmanlıca'nın kelime kaynakları olan Arapça ve Farsça'da, sanat kavramını ifade etmek için kullanılan durumu oldukça farklıdır.
Sanat kelimesi Arapça'da amel, iş yapma anlamlarını veren «san'a» kökünden gelmektedir ve yapılan iş, alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi bu kelime Arapça'da, insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatır. Bugünkü Türkçe'de kullandığımız «sanat» kelimesi, Osmanlıca'da bir değişiklik geçirmiş, yeni kazandığı anlam ve muhtevayla birlikte benimsenmiştir.
Bir an için, karmaşık yapısını, ilgili olduğu pek çok kavramı bir yana bırakıp, sanatı " insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç " olarak kabul edebiliriz. Bugün Türkçe'de iyi yapılan her iş için "sanat" kelimesinden yararlanıp; "askerlik sanatı", "güzel konuşma sanatı" gibi kalıpları tekrarlar dururuz. O halde, yapılan bir iş veya hareketin, güzel, gelişmiş ve etkileyici bir biçimde görünmesi, onu bir sanat olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. Bu, şu demektir; insan yaptığı işi yüceltebildikçe, ona bir parıltı katabildikçe, sanat olgusuna biraz yaklaşabilmiş sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır. Sanatı bazen, şöyle de tarif ederler: "insan aklının eşya üzerindeki pırıltısı" . Bu, yüzlerce tariften yalnızca bir tanesidir.
Halk arasında "sanat" kelimesi; "insanların ihtiyaçlarından birisinin karşılanması konusunda öğretilen ve yapılan iş" anlamında kullanıldığı gibi, "ustalık, hüner, marifet" anlamında; "Bu işte sanat vardır; kolay değil o da bir sanattır." şeklinde de kullanılmaktadır. Maddi fayda gözeten sanatlardan ayırabilmek için "GÜZEL SANAT" kavramı içinde, sanat'ı şöyle tanımlamak mümkündür: "insanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritm gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir."


kaynak: http://www.geocities.com/enveryolcu/sanat/nedir.html
başkasının yapamadığını yapmaktır, sanat; estetik şart değildir.
insanın olağan tabiatıyla yüksek potansiyelleri arasındaki vasıtadır. (şumaher demiştir)
insanın yüksek benliğini devingen bir süreç sonrasında bir başka boyutta varetmesidir.*
insanı insan yapan değerlerin tümü.
gelişmiş ülkelerde şiddetten arındıran, bireyi sosyalleştiren, ülkeyi güzelleştiren bir öğeyken bizde içine tükürülen uğraşın adıdır. bazan zanaatla karıştırıldığı da olur.
altın bileziktir.
günümüzde medyaya kurban edilmiştir. öyle bir noktaya gelindi ki herkes sanat yapabiliyor, herkes sanatçı olabiliyor. ona buna sanat eseri, sanatçı demek bir necip fazıl'a, bir yahya kemal'e küfretmektir.
bazen van gogh ve renoir arasındaki sadece renklerle tanımlanabilen o ince çizgi, bazense yalnızca bir karıncanın attığı adımdır. hayatın ta kendisidir sanat, tek bir farkla, sanat daha özgürdür ya da öyle olmalıdır; hayatsa kısıtlanabilmektedir bazı bazı, hatta çoğu kez.
nevizade'de bir adet mekan. şarap evi, fasıl mekanı vs. gibi bir kaç işlevi bünyesinde barındırıyor. çok işlevli olması, performansını düşürmüştür ancak. fasıl'da geç gelen servis ve en önemlisi fasıl ekibinin ilgisizliği ile keyif alınabilirliği düşüktür. yinede ortamı güzel donatmış, sıcak bir mekan oluşturmuşlar.
daha iyi fasıl için;
(bkz: çiçek pasajı)
"sanat, sanatı gizlemektir."
aristoteles
sanatın bir taklit olduğunu söyler ( mimesis ).
insanın doğuştan bir taklit içtepisine sahip olduğunu ve bunun insanı
diğer aşağı dereceden hayvanlardan ayıran bir yeti olduğunu belirtir.
sanat salt yetenek degildir, sanat a sadece taklit etme yetenegi diye bakarsanız düşeceginiz yanılgı, tiyatro yu oldugundan fazla önemsemektir. sanat içinde creatif düşünce barındıran bir olgudur, yetenekle izah edilemez. tiyatro oyuncusu bir sanatcı degildir, zanaatcıdır, tiyatro kolunda sanatcı, oyunu sahneye koyan, sanat yönetmenidir sanatcı,
sinema oyuncusu sanatcı degildir, zanaatkardır, sanatcı o eseri yazandır, kurgulayıp yönetendir,
şarkıcı sanatcı degildir, zanaatkardır, bestesini yapan, sözünü yazan sanatcıdır. sesin güzel olması bir yetenektir, demire şekil vermekte yetenektir, çok güzel bir söyleyişle, inşaat ustalarına sanatkar denir güzel ülkemde, aslın da onlarda zanaatkardır, yetenekle ilgili eser koyan zanaatkardır, creatif düşünce ile eser ortaya koyan sanatcıdır.

not: yaratıcı demek uygun düşmez, yaratmak allaha mahsus bir olgudur, var olanı, allahın kalp gözünü açması ile, diger insanlardan farklı gören kişi sanatcıdır.
insan yaklaşımına aykırı hiç bir konsept sanat olarak adlandırılamaz, sıçsam sanat olur yaklaşımında, bokun da bir formu vardır mutlaka ama, sadece sıcanı ilgilendirir.
"zamanla değerini kaybetmeyen bütün eserleri ancak ancak ölümsüzlüğü düşünenler yaratmıştır; yalnız bugünü düşünen bir kimse ancak gelip geçici bir eser yaratabilir" *
bilimin sistematikliğini, felsefenin belirsizliklerle dolu olmasını ve siyasetin yüksek egolarını tek bir başlık altında toplayabilen yegane kavramdır.
beynimizde yaratmaya çalıştığımız, oluşturmaya uğraştığımız ve sonuca ulaştırmaya çabaladığımız düşüncelerin somut hale getirilme çabasıdır. bu çabayı sarfedenlere ve geri dönüşü olmadan bu yolda ilerleyenlerede sanatçı diyoruz.
yaratıcı aklın şöleni...
tanımlanabilirliği ve tanımlanamazlığı üzerine tartışmaların uzun zamandır devam ettiği ifade biçimi. hayalgücü içermeyen bir müdahaleden yoksun şekilde sunulanın sanat olduğu ve tam aksine hayalgücüne bağlı özgünleştirilme etkisinde ortaya çıkmış olanın gerçek sanat olduğunu iddia eden bu iki farklı görüşün kavgasını sona erdirecek kesinlik içeren parametreler mevcut değil. durum böyle olunca sıçtım sanat oldu tabiri de bu minvalde gayet yerinde bir söylem.

görüşlerden biri estetik için müdahelenin zorunlu olmadığını savlıyorsa eğer, bunun boktan bir görüş olduğuna benim de, senin de, onun da katılıyor olması pek bir şey ifade etmiyor. onun da beğeneni var, onun da talepkarı mevcut. o zaman "onun da isteyeni" talebinin varlığı olayı karıştırıyor. sanatın çerçevelendirilmesi işlemine "onun da"nın içeriğindeki özgürlüğün mecburi zorunluluğu izin vermiyor. özgürlüğü kısıtlayıp kıstaslar koyduğunda bu kez de sanat olarak ifadelendirmek kıstasları koyan statünün emri haline geldiğinden sanat olarak nitelendirilemiyor. bir parçasıyla tıpkı din gibi değil mi? e o halde, senin sanatın sana benim sanatım banadır.