bugün

kendim yaptığım sıralamada ilk üçte olan film.
Yazarların tavsiyesi ile az önce izlediğim film. Baya güzelmiş anlaşılması kolay ve aşırı güzel senaristi umarım milliyetçi değildir.
matrix ten sonraki en kafayı agd yaptıran film . hele bir finali var anasının amının dibi dedirtiyor.

ulan dedim bu ibne viski şişesini neden yanında götürdü. jeton düştü aq. herih meğer iddiayı kazandı.

ilk başta sikik bir zaman makinesi filmi dedim ama adam yardırmış.

(bkz: başyapıt)
--spoiler--
bu filmde gördüğün o karakterler o bay, bayan, çocuk hepsi aynı kişi çıkıyor.süper paradoks.
--spoiler--
müge anlı nın dahi bulamayacağı çocuğun anlatıldığı film.
izafiyet teorisi gibi filmdi ve çok güzeldi. yok yok kuantum fiziği lan!
bende ilk başta tam bir mantık hatası çöplüğü olduğu hissiyatını uyandıran film.
hani olayların başı yok. ama emin değilim biraz araştırıcam bu paralel evren mi en imiş onunla açıklanıyormuş sanırsam, o tür boşluklar.
dün gece büyük bir heyecanla açıp filmin başlarında kımıl kımıl iken, sonrasındaki geçişlerde ziyadesiyle sıkıldığımızdır.

3 arkadaş filmin sonunda birbirimize bakıp bu neydi şimdi ? diye boş boş baktık, beynimiz yandı zaar.
çok ağır spoiler içerir

--spoiler--
çocuk doğar, kız olarak büyür, aşık olur, hamile kalır, terk edilir, biyolojik olarak erkek olarak hayatına devam edebileceğini öğrenir, erkek olur, bara gider, bir adamla tanışır, adam ona iş teklif eder, ajan olur, bombacıyı yakalamaya çalışırken yüzü yanar, bu arada bombacının kendi olduğunu anlar. 7 yıl sonra işe geri döndüğünde yaptığı ilk iş bara gidip kendisini bulmaktır. film burda boka sarar.
işi gereği olaylar olmadan katilleri öldüren biridir. kendini öldürmeye kıyamaz. geçmişini değiştirmeye uğraşır. kendi kendini becererek dünyaya gelen çocuğu alır ve geçmişe götürerek yetimhaneye bırakır. belki de, hayatı bu kez farklı olur umudu taşıyordur, ya da doğan çocuk bu kez kendi olmayacaktır ve paradoks kapanır. belki de filmin son sahnesinde yetimhaneye bıraktığı çocuk kendi değildir. aslında filmin başını izlemiyoruzdur o anda belkide. yetimhaneye 2. kez ve başka bir çocuk bırakıyordur. öyle olsa iyi olur yoksa senaryo sçar.
kafamda deli sorular. dallama senaristler biraz daha açık olamamışlar.
--spoiler--
ethan hawke'ın yakıştığı film.
ölmeden önce kesinlikle izlenilmesi gereken filmlerden biri ve oldukça güzel bir senaryo, tam aradığım tarzda bir filmdi. bu tarz filmlerin daha çok yapılması gerek o beyin uyuşturan filmlerin aksine. ve evet son sahnede küfür ettirdi bütün bir filmi son 10 saniyede anlıyorsunuz *
insana; zaman makinesi icat edilirse ortaya çıkabilecek paradokslar hakkında bilgi veren ve bilim adamlarına dolaylı yoldan; giberim lan zaman makinenizi oturun oturduğunuz yerde diyen, beyni allak bullak eden film, eğer kendinize güveniyorsanız izleyin şayet güvenmiyorsanız boşu boşuna şansınızı denemeyin.
valla harika bir film ,filmi son 15 dkda anlıyosunuz ve son 15 dkda anaaa şimdi anladım diyosunuz .
Bu zamana kadar nasıl izlememişim la ben bunu filmi.
Muhtesem otesi bir film.
Kadının (adamın?) hayatını anlattığı flashbacklerde aşırı keyif aldığım, sonunda da dumur olduğum bilim-kurgu filmi. Vallahi bu film için ne desek spoiler o yüzden susalım. Çok Güzeldi, mutlaka izlenmeli.
film bir paradoksa imza atıyor mu?
filmde dede paradoksu gibi bir paradoksa girilmiyor mu?

bilindiği gibi dede paradoksu şu soru üzerine kuruludur: bir kişi zamanda geriye gidip dedesini öldürürse ne olur? eğer öldürürse hiç doğmamış olur, o halde dedeyi kim öldürmüştür? eğer doğmamışsa, öldürmemiş olur, dedesi ölmez ise kişinin doğmasındaki engel kalkar. yani kişi aynı anda hem var olmalı hem de olmamalıdır. predestination filminde de aynı durum geçerli mi?

dede paradoksundan çok farklı bir olaydan bahsetmiş filmde. bir paradoks yok.

dede paradoksundan çok farklı çünkü onda mantıksal çelişki oluşuyorken senaryoda mantıksal çelişkiye imza atılmıyor.

dede paradoksu mantıksal çelişkiye giriyor çünkü henüz doğmadığın bir zamana gidip dedeni öldürürsen hiç doğmamış oluyorsun, henüz doğmamışsan dedeni öldüremiyorsun. yani hem var hem de yok olmuş oluyorsun. bu ise "bir şey hem a hem a değil olamaz" diyen çelişmezlik yasası ile çelişiyor.

filmdeki senaryo ise dede paradoksundan farklı olarak mantıksal çelişkiye girmiyor. bu daha çok "kimsenin yazmadığı kitap" örneğine girebilir. şöyle ki bir gün çalışma masanın üzerinde bir "zaman makinesi yapma kitabı" bulursan ve kitaptaki talimatları gerçekleştirdikten sonra geçmişe gidip çalışma masana bulduğun kitabı koyarsan basit bir şekilde şu soruyu sorabilirsin: bu kitabı kim yazdı? bu soru "nedensel döngü" ile açıklanabiliyor ve basit şekilde söyleyecek olursam "hiçbir mantık yasasını ihlal etmiyor" a'nın b'ye; b'nin c'ye; c'nin de a'ya neden olduğu modele "nedensel döngü modeli" ya da "kapalı zaman modeli" deniyor. dede paradoksunda sen hem oluyorsun hem de olmuyorsun fakat kitap örneğinde bu böyle değil. hem olan hem de olmayan bir şey yok.

senaryo da nedensel döngü ile açıklanabiliyor.

--spoiler--
senaryoda kişi doğuyor, doğduktan sonra biriyle ilişkiye giriyor, ilişkiye girdikten sonra cinsiyet değiştiriyor, cinsiyet değitirdikten sonra geçmişe gidiyor ve kadın haliyle ilişkiye giriyor, kadın haliyle ilişkiye girdikten sonra kendi bebeğini alıp onun yetimhaneye bırakıldığı günde yetimhaneye bırakıyor. tam olarak bir "nedensel döngü". fakat mantıksal çelişki yok. her şeyin bir sebebi var ve kişi o yıllar arasında sıkışmış kalmış. sezgilerimize aykırı fakat gayet mümkün.
--spoiler--

buna benzer şekilde sezgilere uymayan zamansal olaylar sıralanabilir. mesela sen doğarsan ve zamanda geriye gidip insanlar evrimleşmeden önce ölürsen "doğumundan önce ölmüş" olursun. bu durum da tıpkı kitap örneği ve senaryodaki örnek gibi sezgilerimize aykırı. fakat sezgilerimize aykırı olması onun mantıksal çelişki ürettiğini göstermiyor. işte bu sebeple dede paradoksu ile senaryodaki örnek çok farklı olaylar.

"gelecekteki seni öldürmek" "geçmişteki dedeni öldürmek" birbirinden farklı konular. birincisi gayet tutarlı. yalnızca yaşamın boyunca öldüğün zamanı biliyor olacaksın o kadar. senaryodaki ikincisi anlatılmıyor: ortada mantıksal yasa ihlali yok.evet bir döngüsellik var, evet, zamanla kısıtlanmış nedensel olaylar var fakat tüm bu senaryolar mantıksal açıdan mümkün. herhangi bi imkansızlıkları yok

dede paradoksuna gelince... iki popüler çözüm var:

1- geçmişe gittiğin zaman aslında farklı bir paralel evrene gidiyorsun ve paralel evrende var olmanı engelliyorsun.

2- geçmişe gitmek olayları değiştirmez, yalnızca oluşturur. mesela geçmişe gidip hitler'i öldüremezsin ama onun ölmesini engelleyebilirsin gibi...

ikincisi daha elle tutulur bir çözüm üretiyor gibi. fakat buna rağmen enerjinin korunumu yasasından darbe yediğini düşünüyorum zamanda geçmişe gitmenin. kaldı ki b teorisinde de zamanda yolculuk, zaman makinesini ürettiğin güne kadar geçmişe gitmene izin veriyor.
uzun zamandır izlemeyi planladığım film. az önce bitirdim. hala şoktayım. son sahne oldukça can alıcı. zaman sıçramaları,paralel evren,babaanne paradoksu gibi öğeleri içinde barındırıyor. bir christopher nolan hayranı olarak spierig brothers'ı tebrik ediyorm. inanılmaz film. mantık hatası var diyenlere de sözüm gemici zihniyetiyle film izlemeyin.

(bkz: gemicilik zihniyetiyle film izlenmez)
beyin amcıklaması geçirten film. sonunu pek bağlamadılar sanki ikincisi gelir gibi geliyor bana. gerçi paradoksun sonunu nasıl getirecekler o da ayrı.
Güzel film.önemli olan keyif almak ki ben aldım gerisi teferruat.
kurgusuna oha dediğim zihni yoran, uzun süre etkisinden Çıkamadığım sarsıcı bir bilimkurgu filmi. muazzam.
Hoşlandığım çocuğun tavsiyesiyle izlemiştim. Çok düşünürsen saçma gelen film ama senaryo insanı etkiliyor. izlenmesi gereken değişik bir film.
Akla kendinin oglu olan hamza hamzaoglunu getirmis film, yoksa gercekten?
beyin yakar.
--spoiler--
Sarah Snook'un güzelliği ve oyunculuğu ile hayran bıraktığı film. o değil de erkek rolünü on numara oynamış. barmen'in sarah snook olduğunu kim bilebilirdi ki. gerçek bir erkek gibi oynamış resmen.
--spoiler--