bugün

dönem dönem dünya lideri bir yapıya bürünen , bazı dönemlerde dünyanın en acınası haline düşen ekonomidir. tartışırken tarihleriyle birlikte belirtmek ve öyle yorumlamak gerekir, bu ömrü uzun olmuş imparatorluğun ekonomik serüvenini.

1900'lü yılların başında: imparatorluğun toprakları o kadar genişti ki artık ticaret yollarının güvenliği sağlanamıyordu. haydutlar ticareti sekteye uğratmışlardı. yol yoktu. anadolu nehirleri nakliyata uygun değildi. ülkenin maden kaynakları umursanmamıştı. gümrük resimleri ve vergilerin ağırlığı altında işadamları bunalmışlardı.halkın büyük bir çoğunluğunun uğraşısı olan tarım tam bir durgunluk içindeydi. sulama tesislerin yokluğu yüzünden, ülke ya kuraklıktan kavruluyor ya da sel baskınlarına uğruyordu. tarım metodları ilkeldi. yüzyıllar önce hititler tarafından kullanılmış olan karasaban, anadolu ve mezopotamya ovalarında hala yararlanılan en modern tarım aracıydı. hasat metotları da daha ileri değildi. gübreleme ise hemen hemen hiç bilinmiyordu. köylü için pazarlara ulaşma imkansızdı. onun için köylü, ailesinin ihtiyacından fazlasını üretmeye ilgi duymuyordu. bu yüzden türk köylüsü haksız yere tembellikle suçlanıyordu.

sanayi bakımından ise osmanlı imparatorluğu'nun parlak bir geçmişi vardı. ince musul dokumaları, mezopotamya'nın cam işleri ve lambaları, diyarbakır'ın bakırdan yapılmış malları, erzurum çiinileri ve şam çelikleri ile mineleri, yüzlerce yıl dünya pazarlarında ün yapmış sanayi ürünleri olmuştu. fakat türkiye, 19. ve 20. yüzyıllarda, siyasi bakımdan olduğu gibi , sanayi bakımındanda geri kalmış bir ülkeydi. sanayi ürünleri, hala eski el işçiliği ile meydana getiriliyordu. avrupalı komşuları ise makineye dönmüşlerdi. başka bir deyimle , türkiye batı toplumu ve uygarlığının modern temeli olan sanayi devriminden geçememiş aksine onun kurbanı olmuştu. eski usüllerle yapılmış mallar osmanlı toprakları içinde bile makine yapısı ucuz avrupa malları ile yarışamaz duruma düşmüştü. sanayileşen batı'nın merhamet tanımaz rekabeti, ev dokumacısını, mahalle terzisini ve kunduracısını işsiz bırakmıştı. buna karşılık, avrupa metotlarını benimsemek, makineyi, fabrikayı, fabrika şehrini ülkeye sokmak, bir süre osmanlı için olmayacak bir rüyaydı. çünkü sermaye yoktu. genç türkler bile sermayeye yol gösterecek gerekli teknik bilgiden yoksundular. yabancı sermaye ve yabancı bilgi ise ancak, osmanlı imparatorluğu'nun bağımsızlığını daha çok tehlikeye atacak vaatler ve garantiler karşılığında ülkeye çağrılabiliniyordu.

türkiye'de yabancı sermaye ile kurumuş pek az fabrika vardı. bunların başlıcaları oriental carpet manifacturers ltd. (halıcılık), american tobacco company (tütün) idi. genel olarak, özellikle asya osmanlısında fabrika ve fabrika şehrinin ne olduğu bilinmiyordu.
geliri 475 milyon altın olan gideri ise 485 milyon altın olan devlet i aliyye.
Dünyanin gelmiş geçmiş en büyük ekonomisi bu rekoru hala kıran yok.
Bi de topladığı verginin 3 katı kadar arap topraklarına yatırım yapmıştır.
Düşünün ki bir yıl içinde sıfırdan donanma yapabilen kaç devlet oldu. Olmadı.
Ekonomisi olup da en geniş topraklara şamil olan yegane devlet.
Şu an yaşasa idi, kıyamete kadar dünyanın en büyük devleti olacağı varsayılıyordu.
tarım,hayvancılık ve ticaret ekonominin temelidir. maalesef sanayi ekonomik anlamda önemli bir unsur olamamıştır.
iki esesa dayanan ekonomidir.

ganimet: saldırılan ülkelerden alınan haraç .
köylü sömürüsü: tımar yoluyla köylülerin sömürülmesi.
(bkz: osmanlı toplumsal düzeni)
Hanedan doysun da gerisi naparsa yapsın şeklinde olan halkın sömürüldüğu bir düzendir.
Yağmaya ve talana dayanır ne zaman ki savaşlar kaybedildi fetihler bitti ganimet gelmedi osmanlı ekonomisi bitti.
--spoiler--
Osmanlı maliyesi, tamamen Haçlı işgalcilerine ve tefecilere teslim olmuş vaziyetteydi. Kendi vergi ve rüsumunu dahi toplayamıyordu. Padişahlar, galata bankerlerinden ve ingiliz tefecilerinden yüzde 12-20’lere varan faiz oranıyla ve ülkenin vergi ve kaynaklarını teminat göstererek alabildikleri borçlarla saraylarında devran sürüyorlardı. Bu iktisadi çöküş ve mali batak, sadece onları saraylarında esir etmedi, topyekûn Osmanlı toprakları işgale uğradı, bölünüp parçalandı.
içişleri Bakanlığı’nın 1934 tarihli Osmanlı Ekonomisi raporunda şu tespit yapılıyordu: “Gümrük kapılarının sonuna kadaru açık tutulduğu dönemde Avrupa’dan ithal edilen ipekli kumaşlar, Bilecik dutluklarının harap olmasına sebep oldu. 1821’de 600 adet el tezgâhına sahip bulunan Üsküdar’da 40 tezgâh kaldı. Aynı şekilde 3000 tezgâh bulunan Tırnova’da tezgâh adedi 1000’e düştü. Mensucat sanayinin çöküşü diğer sanayi dallarını da etkiledi. Hepsinden önemlisi memlekette sanayinin bir gün canlanacağı ümidi hemen hemen yok gibiydi.”
mehmet emin koç - yeni mesaj gazetesi
--spoiler--
ömer lütfi barkan, halil sahillioğlu, mehmet genç, ahmet tabakoğlu ve tevfik güran işbirliği ile kollektif olmasa bile ayrı ayrı pasajlar hâlinde ele alınan bir iktisat tarihi çalışma alanıdır.
okunduğunda muhakkak sadece ve sadece bir ganimet, haraç, öldüm bittim kül oldum ekonomisi olmadığı anlaşılacaktır. bunun için bir hatırlatma: hangi yüzyıla inilecekse o yüzyılı tuşlayıp ışınlanmayı unutmayın (2018 yılında elinde latte kupasıyla 1630'lara lanet okunmamalı. eğer lanet okunmak isteniyorsa; o an'ı iç ve dış tüm şartları ile soluyup. hazırlıklı ve donanmış bir şekilde kavramalı).
ileride bizzat ilgileneceğim konu.
merak edip gsyih ve kişi başına düşen milli gelir verisini bulamadığım ekonomi.
*1500 gdp 3.78 milyar dolar / kişi başına 600$
*1600 gdp 4.74 milyar dolar / kişi başına 600$
*1700 gdp 5,04 milyar dolar / kişi başına 600$
*1820 gdp 6.47 milyar dolar / kişi başına 643$
*1870 gdp 9.72 milyar dolar / kişi başına 825$
*1913 gdp 18.19 milyar dolar / kişi başına 1213$.
batıdaki "sosyal piyasa" ekonomi sistemine benziyor gibi kıyaslıyorum.
Savaş zamanları Yüksek vergiler alınan bir ekonomi biçimidir.

Her ne kadar askeri harcamalar yapılsa da Büyük zaferlerle dev kazançlar da sağlanmıştır.

Kıbrıs'ın alınmasıyla bu açıdan sıkıntıya girdi.
Mehmet Genç üzerinde çalışmalar yapmıştır şüphesiz..
Saraya daha çok daha çok vergi toplama mantığı üzerine kuruludur. Halk defalarca kez ayaklanmıştır.
Hanedan istanbuldaki 4 sarayı beğenmeyip 5.yi yapmış, sonra da memur maaşı ödeyemez hale gelinmiş, devlet iflas etmiştir. (bkz: 1875 moratoryumu)