bugün

"Aynadaki görüntüsüne, 'seni salak!' diye bağırdı. 'Yazmak istedin, yazmaya da çalıştın ama yazacak hiçbir şeyin yoktu. içinde ne var senin? Bazı çocukça kavramlar, birkaç az pişmiş duygu, çokça sindirilmemiş güzellik, koskoca ve kapkara bir cehalet, aşkla yanan bir yürek ve aşkın kadar büyük, cehaletin kadar nafile bir tutku. Yazmak istedin! Neden, çünkü hakkında yazabileceğin bir şeye başlamak üzeresin. Bir güzellik yaratmak istedin, ama güzellik hakkında hiçbir şey bilmezken nasıl yapacaksın bunu?
Hayatın temel nitelikleri hakkında hiçbir şey bilmeden hayat hakkında yazmak istedin. Dünya senin için bir Çin bulmacasıyken ve varoluş düzeni hakkında yazabileceğin tek şey, onu hiç bilmediğinken, sen tutmuş dünyayı ve varoluş düzenini yazmak istiyorsun.'..."
Ah martin.
"Kendisi için ise güzelliğe hizmet etmesinin sevinci, onun için yeterli bir ücretti. Ve Ruth’u güzellikten çok seviyordu. Dünyadaki en iyi şeyin aşk olduğunu düşünüyordu. Onun içindeki devrimin itici gücü aşk olmuştu; onu kaba bir denizciden bir öğrenciye ve bir sanatçıya dönüştürmüştü. Bu nedenle ona göre bu üçünden en iyisi en büyüğü, öğrenmekten ve sanatkarlıktan daha büyük olan aşktı. Şimdiden, anlamıştı ki kendi beyni, Ruth'un kardeşlerinin beyinlerinin ya da babasının beyninin ötesine ulaştığı gibi, Ruth'unkini de geçmişti. Onun bir yıl kadarlık kendi kendine çalışması ve donanımı, dünya, sanat ve yaşam konularında ona Ruth'un sahip olmayı hiçbir zaman umut etmeyeceği bir ustalık vermişti.
Bütün bunları kavramıştı, ama bu Ruth'a olan aşkını etkilemedi; ne de Ruth'un ona olan aşkı bunan etkilendi. Aşk fazlasıyla güzel ve soyluydu ve Martin aşkı eleştiriyle kirletmeyecek kadar sadıktı."
intihar ustune dusundurur. kitabi okuyali belki 10yil olmustur ama martin in intiharinin yarattigi duyguyu animsadim.
(bkz: beyaz diş)
(bkz: vahşetin çağrısı)
"Kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu olan; insanların alçak sesle konuştukları, kendilerinin ve düşüncelerinin temiz olduğu bir havayı solumak istiyorum."
Henüz okumamış olmayı dilerdim.
Gerçi ben okuduktan sonra bir kere daha okudum.
Martin Eden'i okumamış olan çok şey kaybeder.
Hani çocukluk günlerinize bir özlem duyar da, hiç geri gelmeyeceğini bile bile bazen yine çocuk olduğunuzu hayal edersiniz ya, bu kitabın insanda bıraktığı boşluk öyle bir şey.
Martin Eden Jack London'dur,
Jack London Martin Eden.
Aslında kitabı Martin Eden yazmıştır.
Bu yüzden Martin Eden hala yaşıyor,
Jack London öldü.
Çok, pek çok geri dönemeyecek kadar çok uzaklaşmıştı. Bir zamanlar kendi hayat tarzı olan bunların hayat tarzı, şimdi ona tatsız geliyordu. Herşey onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Ona bir yabancılık gelmişti. Köpüklü bira nasıl tatsız geldiyse, onların arkadaşlıkları da öyle tatsız geldi ona. Çok uzaklaşmıştı…

Onlarla arasında binlerce kitaplık mesafe oluşmuştu. Bütün bunları düşündükçe üzüntüsü koyulaştı, acılaştı.
en sevdiğim kitaplardan biridir. insan kitabın içerisinde kendinden ne kadar çok şey bulursa o kadar akıntısına kapılır ve martin' e o kadar hak verir. genel olarak hepimiz haklı yönlerini görebiliriz.
kendi tercihlerimiz farklı olsa dahi martin onun için en doğru olduğuna inandığı yolda ilerlemiş ve karar vermiştir.
(bkz: jack london)'ın kendi hayatından parçalar da eklediği, bana göre her gencin mutlaka ama mutlaka okuması gereken bir roman. Özellikle lise çağındaki ve üniversitenin ilk yıllarındaki gençlerin mutlaka okumasını isterim.

hatta daha da spesifik bir kümeye önermem gerekirse, anadoludan okumaya büyük şehre gelmiş gençlerimiz okusun.
bir hedef uğruna o kadar çok koşmak ki, bir noktadan sonra hiç bir tarafa ait olamama hissi, her yerde kendini yabancı hissetme, gelinen noktadaki anlamsızlaşma muazzam aktarılmıştır.
Tanıştığım ilk london kahramanı. Özel bir yeri vardır. Kahraman olarak ta zaten özel biridir.
içimde söylemek istediğim çok şey var sanki. Çok büyük şeyler. Bunları ifade etmenin yolunu bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her şey içimde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor.

Hissediyorum... ama anlatamıyorum...
Hayatimin kitabi. Oyle ki bende cok iz birakti.

Bunu diyebilmek icin yuzlerce kitap okudum.
Jack londonın kendi hayatından esinlendigi kitabı, felsefe egitimi almadıysanız tabiki bazı yerlerde anlamak icin kitap arkasından yardım alıyorsunuz bazı baskılarda numaralandırarak acıklamalarda bulunmuşlar. Ama hikaye tabiki etkileyici. Insan bir yere ait hissetmedigindeki o dünyadan kopup gitme ruh halini ara ara hangimiz yaşamıyoruz ki.
teşekkürler öğretmenim sizin sayenizde bu günlere geldim sizin sayenizde meme ucu delisi oldum.
ve tüm bu konuşmalara rağmen nickin meme ucu delisi mi.
daha yeni okumaya başlamış olmama karşın niçin kitabı okuyan neredeyse herkesin denizci temalı dövme yaptırdıklarını anladığım Jack London kitabı. kitabı okurken okumuyor, Martin Eden ile beraber yaşıyorsunuz çoğu zaman. betimlemeler çok fazla, sayfa sayısı göz korkutan cinsten evet ama kesinlikle gereksiz değil. kitabı bitirdiğimde her an soluğu dövmecide alabilirim.
Fargmanına baktım fena değil ama kitap kadar iyi olduğunu düşünmüyorum. Buna rağmen Izlemek için heyecanlanmadım değil.

https://youtu.be/oUNLbB2FO9Y
Filmi mi çıkmış?
Evi Arabayı ne varsa satıp izliyorum şimdi.
jack london'ın muhteşem romanından uyarlanan, ortamlara düşen film.

https://www.imdb.com/titl...t4516162/?ref_=fn_al_tt_1
jack london'ın en güzel eserlerindendir.

****alıntı****

-soylesene bir burjuvanin kizinda ne bulabilirsin ki? birak onlari. yasama gulen, olumle alay eden ve sevebildigi zaman bunu adam gibi yapan, denetimsiz bir ates gibi yanan bir kadin bul. boyle kadinlar da var ve burjuva yasamlarinda her seyden korunarak buyutulmus, golgesinden korkan o urkek kizlar seni sevmeye ne kadar hazirsa onlar da o kadar hazirlar.

-arkadasi ya da tanidigi yoktu, yenileriyle de tanismiyordu. boyle bir istek duymuyordu. durdurulmus yasamini yeniden harekete gecirmesi icin nereden gelecegini bilmedigi bir uyari bekliyordu. bu arada yasami plansiz, bos, amacsiz bir bicimde gecip gidiyordu.

-toplum disi biri olmaya baslamisti. her gecen gun iyi insanlarla birlikte olmanin onun icin daha zor olmaya basladigini goruyordu. onlarin varliklarindan rahatsiz oluyor, konusma cabalari sinirlerini bozuyordu. onu huzursuz ediyorlardi. onlarla bir iliskiye girer girmez kurtulmak icin gerekceler siralamaya basliyordu.
bir kitap ne kadar acıtabilirse o kadar acıtıyor. bazen okuduğum sayfalardan hiçbir şey anlamayıp kendimi geçmiş anılara dalmışken buluyorum. sonra, şimdi nerededir diye düşünürken bilinmezliklerde geziyorum. bilirsiniz beni bu bilinmezlikler öldürür. dayanamayıp kalkıp evin içinde turluyorum. gözlerim boş ve yere bakıyor kafamda ruth.

okuyabilmek duru bir zihin istiyor ama her seferinde oturup 8-10 sayfa okuduktan sonra aklımı kaybediyorum. kendimi tanınmaz hallerde bulup derin düşüncelere gark oluyorum. bu hikayenin tanıdıklığına duyduğum özlemden kendimi toparlayamıyorum.
başladıktan sonra heran elime almak için fırsat kolladım. 520 sayfa su gibi akıp bitti.
--spoiler--
ah martin keşke seni sen olduğun için seven lizy ile beraber binseydin o gemiye.
--spoiler--
--spoiler--

martin bilgiye aç sürekli daha çok ögrenmek isteyen ne iş olursa yapan (genelde agır işler) sefil ve genc bi adamdır.tesadüfen üst kesimden biriyle tanışıp onların evine yemeğe gider ve orda ruth'u görüp aşık olur. ruth onun için resmen bi tanrıçadır. ama ruth bilgili, kültürlü, güzel ve kendisinden yaşca büyük bi edebiyat ögrencesidir. daha sonra martin biraz da ruth için okumaya ve öğrenmeye başlar
martin okudukça yazmaya başlar yazdıklarını gazete ve dergilere gönderir ama hiçbiri yayınlanmaz zamanla sabrı tükenir en büyük destekcisi olan ruth da onu terk eder.
ruth bi sürtüktür (bu benim görüşüm) canım martin'imi sırf para ve mevki için terk etmiştir. martin buna dayanamaz, yemez içmez günlerce bi boşluğa düşer. en büyük dayanağını kaybetmiştir. yazdıkları artık para getirir olmuştur ve ülkede iyi kötü bi ünü vardır ama ruth'u özlemekten ve acısını cekmekten bi türlü mutlu olamaz. ruth martin'e geri döner ünlendiğini görünce lakin martin artık ruthu sevmiyordur ona karşı duyguları bitmiştir aslında her şeye karşı olar duyguları bitmiştir, tükenmiştir ve yazdıkca daha da tükenecektir

üst kesimin hayatı midesini bulandırır, sahte nezaketten nefret eder. açlıktan ölmek üzereyken ona bi parca ekmek vermeyen bu insanlar ün sahibi olduktan sonra her akşam onu evlerine yemege cağırmaya başlamışlardır, martin hepsinin yüzüne; ben yok olurken nerdeydiniz? diye bağırmak ister ama bunun için hevesi yoktur. sessizce tükenir
daha da nefret eder.

kendi deyişiyle martin iflah olmaz bi realisttir
hayat iyi değildi, nahoş, acı bir tat bırakıyordu ağzında. onu korkutan da buydu. yaşamı özlemeyen bir yaşam, bitmeye yüz tutmuş demekti.
en son gemiyle bi yolculuğa çıkar ve kendini kariyerinin en parlak döneminde, hayatı boyunca olmak istediği yerden denizin dibine bırakır.

'bulanan bilincinde, "bu acı, ölüm değil," düşüncesi dalgalandı.
ölüm acıtmazdı. hayattı bu acıtan; bu korkunç boğulma duygusu hayatın verdiği acıydı; hayatın ona indirebileceği son darbeydi bu.'

neyse kıcasacı en sevdigim kitaptır. martin'e aşık olur insan okurken. kitap bitince bi boşluğa düşersiniz martini düşünürsünüz. kitapta altını cizerek okuduğunuz yerleri tekrar ve tekrar okur bi daha seversiniz kitabı.
jack london'a böyle harika bi kitap yazdığı için minnettarım

martin başka bi evrende dahi olsa seninle tanışmamız mümkün mü acaba?

--spoiler--
Muhteşem biri. Yani bir roman kahramanı. Okumayanlar çok şanslı. Okuma ihtimallerine binaen.
Kitabın her satırını yaşamak gibiydi...
Bana göre yanan günışığı kadar güzel olmayan jack london eseri. Onu benim nezdimde ölümsüz bir kahraman yapan şey ise:

-Spoiler-


inanılmaz özendiren intiharıdır. Yeni bir karar alıp hayatına güzel bir şekilde devam edebilmesi son derece mümkünken bunu elinin tersiyle itmesidir. Neden olsun ki neden isteyeyim ki bunu deyip manasızlık gerçeğini yüzümüze vurmasıdır. Tıpkı nikolay vsevolodoviç gibidir. intiharına gelince, düşünün bir gece vakti okyanusta giden bir geminin içindesiniz. geminin bordasından Usulca suya bırakıyorsunuz kendinizi. Ay ışığı ve sayısız yıldızlara bakarken gemi çoktan uzaklaşmış sizden. Nefesinizi tutup suya dalıyorsunuz gidebildiğiniz yere kadar dalmak bir daha isteseniz de kurtulamayacağınız şekilde dibe gitmek düşüncesindesiniz fakat bi torik balığı size çarpıp planınızı bozuyor yüzeye çıkmak zorunda kalıyorsunuz. Tekrar derin bi nefes almadan etrafınıza bakıyorsunuz gece olmasına rağmen aydınlık ve içi olduğu gibi görünen okyanusta envai çeşit balıklarla başbaşasınız. Ve insanın boğazına yumru gibi oturan o ölüm. ~~