bugün

“Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar. Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar.”

Tutunamayanlar
Oğuz Atay
'delgadina, hayatım, noel rüzgarları geldi.'

(bkz: benim hüzünlü orospularım)
"Bellek yaşamdır. Yaşayan insan grupları tarafından taşınır daima, o nedenle durmadan evrilir. Art arda uğradığı bozulmaların farkında olmayan, her türlü kullanıma ve yönlendirmeye açık, anımsamanın ve unutmanın diyalektiğine konudur. Bazen uzun süre gizli kalır sonra ansızın canlanır. Tarih artık varolmayanın eksik ve sorunlu bir yeniden inşası olmuştur her zaman. Bellek her zaman günümüze aittir ve ebedi şimdiyle bir bağ oluşturur; tarih, geçmişin temsilidir."
Pierre Nora 1984
Okuduğum kitap burdan alıntı yapmış.
"Boşlukta dönen bir top üzerinde üzerine yaşıyorken ne kadar ciddi olabilirsin."
işte sen de benimle birlikte soluyorsun sevgilim, gözlerinin ışığı parlaklığını kaybediyor, gözlerinde göremiyorum kendimi. artık kendimi seyretmekten de hoşlanmıyorum, aynalarda, vitrinlerde, su birikintilerinde görmek istemiyorum kendimi..
"Bir iyiliğe maruz kalmak kadar ağır başka bir şey yoktur. Ortası hiç yoktur: Ya karşılığını verirsin ya da aşağılanmaya hazır olursun."

Yatak Odasında Felsefe-
Sade.
" Çiçeklerin kokusunun ölümle yakın bir ilişkisi olduğunu sık sık söylerdi bana, o gün de tapmağa girerken aynı şeyi söylemişti. " Cenazemde çiçek istemem ha," demişti bana, ertesi gün oraya çiçek konmaması işiyle benim uğraşacağımı aklına bile getirmeden. "
 “Buğday gibi toprağa inip ölmen gerek kalbim, titreme başka türlü nasıl başak olursun ve açlıktan ölen insanları nasıl beslersin.”
Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek?

Romeo ve Juliet, William Shakespeare
Astrologlar gezegenleri, din adamları kaderi, edebiyatçılar romantizmi, pragmatikler koşulları, depresifler can sıkıntısını... herkes bir şeyleri sorumlu tutar bir başkasına karşı hissettikleri sevgiden ama sorumlusu ya da nedeni ne olursa olsun, bedenimiz tarafından üretilmiş en muhteşem kimyasallardan biridir sevgi.
görsel
ömrümüzü uzatmak için ölmemiz gerekmektedir.

sözlü ve yazılı kültür- walter j.ong.
beni anlamıyorlar önemi yok zaten beni daha kimler anlamadı.
insan ne kadar acı olursa olsun bir mecburiyeti kabul ettikten sonra içine sükun ve tevekkül geliyor.

Çalıkuşu, Reşat Nuri güntekin.
Bir zamanlar dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünürdüm, çocuktum, aptaldım. Panjurları kapadım, sürgüyü çektim: dünya orda kalsın.

Sessiz ev, Orhan pamuk.
"Çok zordu Yusuf’u görmeyen gözün Züleyhâ’yı anlaması…
Çok kolaydı Yusuf’u görmeyen gözün Züleyhâ’yı kınaması…"

Yûsuf ile Züleyhâ.
simit kadar bayat akşamlardan geçmiş, çay bardağı kadar dar sabahlardan.
Hasan Ali Toptaş- Ölü Zaman Gezginleri
Beyler , Ekrem’ in kardeşi geçen ay hapisten çıktı. Bu şu demektir ; odadaki herkes bu saatten sonra ölüdür. Başımıza büyük bir ihale aldık. Hepimize hayırlı uğurlu olsun

-Fikirtepe çıkmazı
"iki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti".

/ruhi mücerret.
insan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebilidiği zaman ölür.

G. g. Marquez - yüzyıllık yalnızlık.
içte tutulan gözyaşları

akıtılanlardan daha acıtıcıdır...

Korku- Stefan Zweig
Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri’ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri’nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...
görsel
idamdan sonra ölümden önce 97 saniye (kafa).
görsel
incelikler önemlidir...
“Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.”

| Zülfü Livaneli, Huzursuzluk