bugün

kıbrıs'a müdahale kararı alan türkiye'ye, dönemin birleşik devletler başkanı lyndon johnson tarafından gönderilen bir çeşit nota-mektup. mektupta, türkiye'nin olası bir harekatı karşısında -ki bu yunanistan'la karşı karşıya gelmek anlamına geliyordu, gerginleşen rusya-türkiye ilişkilerinde nato'nun tarafsız kalacağı uyarısında bulunuluyordu. inönü'nün meşhur "yeni bir dünya kurulur, türkiye'de bu yeni dünyada yerini alır" lafı da bu mektup üzerine dillendirilmiştir.

1974 kıbrıs barış harekatında ambargo gibi kahpeliklerle iyiden iyiye çirkefleşen abd'ye karşı türkiye'deki "sağcı", "solcu", "yeşil", "kırmızı"... kim varsa, hepsinin bir ağızdan abd'ye kafa tutup rusya'dan yana tavır aldığı tarihi mutabakat günlerin de öncüsü sayılır bu mektup.
abd nin nasıl bir devlet olduğunu ilk kez öğrendiğimiz olaydır. ayrıca kıbrıs sürecinde türkiye'ye; bizden aldığınız silahları kıbrısta kullanamazsınız da demiştir bu herifler.

not: mektup kısa sürede unutulumuş gene enseye tokat hale gelinmiştir ve gene benzer kazıklar yemeye devam etmişizdir.
Kıbrıs'taki Kıbrıs Türkleri'nin Enosis (Kıbrıs'ın Yunanistan tarafında ilhakı) adına katledilmeleri üzerine Türkiye müdahale etmeye karar verdiğinde, Başkan Johnson tarafından katı bir biçimde uyarılarak, karar vermeden önce iki kez düşünülmesi gerektiği, Türkiye'nin müdahalesinin Rusya'yı harekete geçirmesi durumunda, ABD ve müttefiklerinin Türkiye'nin yardımına gelmek istemeyebileceği bildirilmiştir. Johnson'un bu mektubu Türk Hükümetini ve Türk halkını Türk-Amerikan ilişkilerini daha yakından incelemeye itmiş, Türk kamuoyunda 1960'lar boyunca genel bir kırgınlığa neden olmuştur.
asıl olarak 2. johnson mektubu olarak da bilinir. ilk mektubu gayet laçka lakait bir mektup olması üzerine cemal gürsel'in "johnson, ben t...k geçmiyorum burda" demesi ardından türkiye'nin, tbmm'den 16 mart 1964'te çıkardığı tezkere ile 3 başarısız girişimi sonucunda haziran 64'te 4.cü muhtemelen başarılı olacak girişimi esnasında, "ahanda geldik ebenyizin hanuna" derken ortaya çıkan ve türkiye'nin müdehalesini taaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaam 10 yıl sonraya erteleyen mektup.
yanlış anlamayın lütfen 10 yıl*.
sonrasında sscb karşısında yalanmaya muhtaç abd tükürdüğünü 4 yıl sonra yalar biçimde "ben ettim sen etme gardaş" moduyla gelir, ve bizde "aman abi ne demek, tatsız bir anıydı unuttuk gitti" modunda* abd'yi selamlarız. tabi bundan yüz bulan abd yine yapacağını yapar, ülkemizi nükleer şemsiye altından "yahu bu jüpiter savunma füzeleri eskimiş ben sana yenisi getiricem söz olsun bak" diyerek çıkarır.

gökten 3 elma düşmüş... biri abd'ye, diğeri türki... olm abd versene onu türkiye'ye, aaaaaa bak ayıp ama ben sana ne öğr... neyse 3.süde siz dinleyen sevg... abd bak şımarıyosun ama versene yavrum onları dinleyenlere. aaaaa kızacam ama şimdi!
türkiye için bir kötülük değil, aksine bulunmaz bir nimet olmuştur:

http://www.istisnai.net/039/fatih.asp
kimi tarihcilerin ortaya attigi bir iddiaya gore ise, bu mektubun dilinin agirliginin nedeni baskanin iliskisi oldugu bir sekreterdir. bu sekreter turkiye'ye geldiginde kotu muamele gormustur ve turkiye hakkindaki olumsuz dusuncelerini baskanla paylasmistir. ondan etkilenen lyndon johnson da mektubunu agir bir dille kaleme almistir.
kimi tarihçilere göre, soğuk savaş döneminin süregelişi sebebiyle amerika'nın türkiye ile hem arayı bozmak istemediği hem de böyle bir savaşın patlama ihtimaline karşı fevkalade dikkatli davrandığı için ,tatlısert, dostcanlısı fakat uyarıcı bir mektuptur.

sevgili ismet,
biliyorum türkiye'nin içi içine sığmıyor, bir gece ansızın kıbrıs girit atina selanik derken hoptrik apansız almanlarla sınır komşusu olmak istiyor. büyükelçi ile de mesaj göndermişsin, kıbrıs'ı alsak olur mu diye. o esnada dairemde değildim, havadan sudan mevzular konuşuyorduk arkadaşlarla, kentucky'de meşhur ızgara tavukçular var, orada. işbu sebebiyetle az biraz gecikti cevap, kusura bakma. ismetciğim, biliyorsun türkiye'yi hep sevmişizdir, hele o milletin sakız çiğner gibi özene özene "amerega" "amerega" diye bizim memleketin adını telaffuz edişi, iki tişört bir kısa etek markasına asimile oluşu yok mu, demeyiver gitsin. fakat şöyle ki sizin yunanistan'a dalmanız bir nevi kavimler göçünün devamı niteliğinde olup, yunanlar batıya, avusturyalılar iyice batıya, almanlar hepten batıya, fransızlar zaten batıya gittiğinde isanyollara bok yemek düşecektir (çok afedersin ismetciğim). durduk yere dünya dengelerinin bozulmasını pek uygun görmüyoruz. böyle bir şey yapmamanızı tavsiye eder, yapmanız takdirinde ise, camel sigaralarının üstündeki "turkish blend" yazısını kaldırmak ile tehdit ederim.

not: malum, rusya ile fevkalade soğuk bir savaş içerisindeyiz. üç tarafı denizlerle çevrili, süpersonik stratejik konumu olan anadolu'ya gelmek istiyorum fakat hiç zaman olmuyor, hele ki polonezköy'de mangal çevirmek vardı şimdi. vaktin olursa atla gel, global dünya şuncacık iki dakka, kentucky'de tavuk yeriz.

size dört file washington portakalı yolluyorum. biri sana biri bana biri onlara. istiklal caddesi'nde filan da bir güruh toplanır, dükkanları yağmalamaya filan çalışırsa bir fileyi de onlara dağıt. taş yerine portakal atsınlar, hem zararsız hem de eğlenceli, ispanya domates şenlikleri gibi. ülkelerimizin arkadaşlığını yunanlılara çaktırma, saygılar.

bu aralar kendi ismimde şampuan ürettim. dalin tekeli varmış sizin şampuan piyasasında, o işi de bir hallederseniz, benim şampuanları da piyasaya sokarsınız. lakin ismini el yazısı italik yazdım biraz zor okunuyor; "johnson's baby".

türkiye'nin sevgili dostu johnson.
ismet inonu'nun okuyunca " Yeni bir dunya kurulur ve turkiye'de yeni dunyada yerini alir " sozunu ettigi rivayet edilen mektup.
bu mektuba kadar amerikayı güvenilir bir dost olarak gören türkiye çıkarları örtüşmeyince amerikanın türkiyeyi yalnız bırakabileceğini görmüştür. etkileri bugün bile devam eden bir amerikan antipatisi başlamıştır kamuoyunda.
nezaket çerçevesinde türkçeye çevrilmiş tam metni aşağıdaki gibidir. orjinal ingilizce metinde johnson bu kadar nazik değildir. ismet paşa'ya resmen ağır hakaretler vardır. bu mektubu alan ismet paşa, johnson'un emrine uyarak 1 ay sonrasında abd'ye gidip tekmil vermiş, kıbrıs harekatından vazgeçmiş ve korkak bir tavır sergilemiştir. olansa kıbrıs'ta rumlar tarafından katledilen yüzlerce masum türk'e olmuştur.

____________________________________________________________________________

JOHNSON MEKTUBU
Sayın Bay Başbakan,

Türkiye Hükümetinin, Kıbrıs'ın bir kısmının askeri kuvvetle işgal etmek üzere müdahalede bulunmaya karar vermeyi tasarladığı hakkında Büyükelçi Hare vasıtasıyla sizden ve Dışişleri Bakanınızdan aldığım haber beni ciddi surette endişeye sevk etmektedir. En dostane ve açık şekilde belirtmek isterim ki geniş çapta neticeler tevlit edebilecek böyle bir hareketin Türkiye tarafından takip edilmesini, Hükümetinizin bizimle evvelden tam bir istişarede bulunmak hususundaki taahhüdü ile kabili telif addetmiyorum. Büyükelçi Hare, görüşlerimi öğrenmek üzere birkaç saat tehir etmiş olduğunuzu bana bildirdi.

Yıllar boyu Türkiye'yi en sağlam şekilde desteklediğini ispat etmiş olan Amerika gibi bir müttefikin, bu şekilde neticeleri olan tek taraflı bir kararla karşı karşıya bırakılmasının, Hükümetiniz bakımından doğru olduğuna hakikaten inanıp inanmadığınızı sizden sorarım. Binaenaleyh, böyle bir harekete tevessül etmeden önce Birleşik Amerika Devletleri ile tam istişarede bulunmak mesuliyetini kabul etmenizi hassaten rica etmek mecburiyetindeyim.

1960 tarihli Garanti Antlaşması ahkamı gereğince böyle bir müdahalenin caiz olduğu kanaatinde bulunduğunuz intibaındayım. Bununla beraber Türkiye'nin mutasavver müdahalesinin, Garanti Antlaşması tarafından sarahaten men edilen bir hal sureti olan takvimi gerçekleştirme gayesine matuf olacağı yolundaki anlayışımıza dikkatinizi çekmek zorundayım. Ayrıca, söz konusu Antlaşma teminatçı Devletler arasında istişareyi gerektirmektedir.. Birleşik Amerika bu durumda, tek taraflı harekete geçine hakkının henüz kabili telif olmadığı kanaatindedir.
Diğer taraftan, Bay Başbakan, NATO vecibelerine de dikkat nazarınızı celp etmek mecburiyetindeyim. Kıbrıs'a vaki bir Türk müdahalesinin Türk-Yunan kuvvetleri arasında askeri bir çatışmaya müncer olacağı hususunda zihninizde en ufak bir tereddüt olmamalıdır. Dışişleri Bakanı Rusk, Lahey'de yapılan son NATO Bakanlar Konseyi toplantısında, Türkiye ile Yunanistan arasında bir harbin "kelimenin tam manasıyla düşünülemez" olarak telakki edilmesi gerektiğini beyan etmişti. NATO'ya iltihak esası icabı olarak, NATO memleketlerinin birbirleriyle harp etmeyeceklerini kabul etmek demektir. Almanya ve Fransa NATO'da müttefik olmakla yüzyıllık husumet ve düşmanlıklarını gömmüşlerdir; aynı şeyin Yunanistan ve Türkiye'den de beklenmesi gerekir. Ayrıca, Türkiye tarafından Kıbrıs'a yapılacak askeri bir müdahale Sovyetler Birliği'nin meseleye doğrudan doğruya karışmasına yol açabilir. NATO müttefiklerinizin tam rıza ve muvafakatleri olmadan Türkiye'nin girişeceği bir hareket neticesinde ortaya çıkacak bir Sovyet müdahalesine karşı Türkiye'yi müdafaa etmek mükellefiyetleri olup olmadığını müzakere etmek fırsatını bulmamış olduklarını takdir buyuracağınız kanaatindeyim.

Diğer taraftan Bay Başbakan, bir Birleşmiş Milletler üyesi olarak Türkiye'nin vecibeleri dolayısıyla da endişe duymaktayım. Birleşmiş Milletler Ada'da sulhu korumak için kuvvet temin etmiştir. Bu kuvvetlerin vazifesi zor olmuştur, fakat geçen son birkaç hafta zarfında, Ada'daki şiddet hareketlerinin azaltılmasına tedrici bir şekilde muvaffak olmuşlardır. Birleşmiş Milletler Arabulucusu henüz işini bitirmemiştir.. Hiç şüphem yok ki, Birleşmiş Milletler üyelerinin çoğunluğu, Birleşmiş Milletler gayretlerini baltalayacak olan ve bu zor meseleye Birleşmiş Milletler tarafından makbul ve barışçı bir hal tarzı bulunmasına yardım edebilecek herhangi bir ümidi yıkacak olan Türkiye'nin tek taraflı hareketine en sert şekilde tepki gösterecektir.

Aynı zamanda, Bay Başkan, askeri yardım sahasında Türkiye ve Birleşik Devletler arasında mevcut iki taraflı Anlaşma'ya dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye ile aramızda mevcut Temmuz 1947 Anlaşmasının 4'üncü maddesi mucibince, askeri yardımın veriliş maksatlarından gayrı gayelerde kullanılması için Hükümetinizin, Birleşik Devletlerin muvafakatini alması icap etmektedir. Hükümetiniz, bu şartı tamamen anlamış bulunduğunu muhtelif vesilelerle Birleşik Devletlere bildirmiştir. Mevcut şartlar tahtında Türkiye'nin Kıbrıs'a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından temin edilmiş olan askeri malzemenin kullanılmasına Birleşik devletlerin muvafakat etmeyeceğini samimiyetimle ifade etmek isterim.

Mutasavver Türk hareketinin fiili neticelerine gelince, böyle bir hareketin Kıbrıs adası üzerinde on binlerce Kıbrıslı Türk'ün katledilmesine yol açabileceği keyfiyetine en dostane bir şekilde dikkatinizi çekmek mecburiyetini hissediyorum. Tarafınızdan böyle bir harekete tevessül edilmesi, infiali mucip olacak ve girişeceğiniz askeri hareketin himaye etmeye çalıştığınız kimselerin pek çoğunun imhasını önlemeye yeter derecede müessir olması imkânsız olacaktır. Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin mevcudiyeti böyle bir faciayı önleyemez.

Sözlerimi pek fazla sert bulabilir ve bizim Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin ilgisine karşı bigane olduğumuzu düşünebilirsiniz. Durumun böyle olmadığını size temin ederim. Gerek alenen gerek hususi olarak, Kıbrıs Türklerinin emniyetini sağlamakta ve Kıbrıs meselesinin nihai hal tarzının konuyla doğrudan doğruya ilgili tarafların rızasına dayanması hususu üzerinde ısrar etmekte gayret gösterdik. Amerika Birleşik Devletleri'nin sizin lehinize yeter derecede faaliyet sarf etmediği hissini taşımanız mümkündür.

Fakat herhalde bilirsiniz ki politikamız Atina'da en sert şekilde infiale yol açmış (bizim aleyhimize orada nümayişler yapılmış) ve Amerika Birleşik Devletleri ile Başpiskopos Makarios arasında esaslı bir uzaklaşma husule getirilmiştir. Daha birkaç hafta önce yaptığımız görüşme sırasında Dışişleri Bakanınıza da söylediğim gibi, Türkiye ile olan münasebetlerimize çok büyük değer veriyoruz. Sizi kendisiyle temel ortak menfaatlerimiz olan büyük bir müttefik telakki etmişizdir. Sizin güvenlik ve refahınız Amerika halkı için ciddi bir alaka mevzuu olagelmiş ve bu alakamız en pratik şekillerde ifadesini bulmuştur. Biz ve Siz, komünist dünyasının ihtiraslarına karşı koymak üzere birlikte dövüştük. Bu tesanüt bizim için büyük bir mana ifade etmektedir. Hükümetiniz ve halkınız için de aynı derecede bir mana taşıdığını ümit ederim. Kıbrıs'la ilgili olarak Türk cemaatini tehlikeye maruz bırakacak herhangi bir hal tarzını desteklemeyi düşünmüyoruz. Nihai çözüm yolu bulmaya muvaffak olamadık, zira bunun dünyadaki en girift meselelerden biri olduğu aşikârdır. Fakat Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin menfaatleri konusunda ciddi şekilde alakadar olduğumuz ve alakadar kalacağımız hususunda sizi temin etmek isterim.

Nihayet Bay Başbakan, en ciddi meseleyi, harp mı, sulh mu meselesini vazetmiş bulunuyorsunuz. Bu meseleler Türkiye ve Birleşik Devletler arasındaki iki taraflı münasebetlerin çok ötesinde giden meselelerdir. Bunlar, sadece Türkiye ve Yunanistan arasında bir harbi muhakkak olarak tevlit etmekle kalmayacak, fakat Kıbrıs'a tek taraflı bir müdahalenin doğuracağı, önceden kestirilemeyen neticeler sebebiyle, daha geniş çapta muhasemata yol açabilecektir. Sizin Türkiye Hükümeti'nin Başbakanı olarak mesuliyetiniz var, benim de Birleşik Amerika Başkanı olarak mesuliyetim mevcuttur. Bu sebeple, en dostane şekilde size şunu bildirmek isterim ki, bizimle yeniden ve en geniş ölçüde istişare etmeksizin böyle bir harekete tevessül etmeyeceğinize dair bana teminat vermediğiniz takdirde, meselenin gizli utulması hususunda Büyükelçi Hare'e vaki talebinizi kabul etmeyecek ve NATO Konseyi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acilen toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağım.

Bu mesele hakkında sizinle şahsen görüşebilmemizin mümkün olmasını isterdim. Mateessüf, mevcut Anayasa hükümlerimizin icabı dolayısıyla, Birleşik Amerika'dan ayrılamamaktayım.

Teferruatlı müzakereler için siz buraya gelebilirseniz, bunu memnuniyetle karşılarım. Genel barış ve Kıbrıs meselesinin aklıselimle ve sulh yoluyla halli hususunda sizinle benim çok ağır mesuliyet taşımakta olduğumuzu hissediyorum. Bu itibarla aramızda en geniş ve en samimi istişarelerde bulununcaya kadar sizin ve meslektaşlarınızın tasarladığınız kararı geri bırakmanızı rica ederim.

Hürmetlerimle
Lyndon B. Jonhnson