bugün

'' sonra seni seviyorum. neden sevdiğimi bilmeden seviyorum. bu sevgiyi her gittiğim yere beraber götüreceğim.
allahaısmarladık. sende bana kızma. başka türlü yapamazdım.''

sabahattin ali okumak için türlü sebeplerimiz var .
sabahattin ali'nin bir romanıdır. Bedri'nin bir şiir üzerinden yola çıkarak yaptığı çözümleme cidden insanı derinden etkiler. Son cümlesi de şöyledir;

"Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır"

Bu söze değinmeden kesinlikle bu roman eksik kalırdı. "içimizdeki şeytan" lafına binaen ömer'in zikrettiği o laf ise insanın aklına bir çizi gibi çakılır;

"halbuki ne saytani azizim, ne saytani? bu bizim gururumuzun, salakligimizin uydurmasi... icimizdeki seytan pek de kurnazca olmayan bir kacamak yolu... icimizde seytan yok... icimizde aciz var... tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunlarin hepsinden daha korkunc bir sey: hakikatleri gormekten kacmak itiyadi var..."
(bkz: ateş seni çağırıyor)
"dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır."
Sabahattin ali tarafından 1940 yılında yazılmış; aşk, ihanet, riyakarlık gibi konuları benim böyle tek kelimeyle yazdığım kadar basit işlemediği bir eser. kürk mantolu madonna bu kadar ünlüyken bunun az duyulması da ilginç. Biraz daha uzun olduğu için olabilir.

Şimdi nereden başlasak... Aydınlar ve aydın geçinenlere de güzel giydirmiş, helal olsun. Bu konudaki fikirleri, bugün de –belki birazcık daha kompleks bir şekilde olsa da- geçerliliğini hala koruyor. Bugünküler biraz daha alengirli elit tavırları takınıyorlar sadece.

Sonlara doğru bedri’nin, şair arkadaşlarından birisinin “tükürdüm gözlerimi ağzımdan boncuk gibi” mısrası hakkındaki ve ömer’in arkadaşlarının kafa yapılarını analizi pek bir acayipti. Onun da iç dünyasının görünenden daha geniş olduğunu belli edercesine. yazarın eq’sunun ne kadar yüksek olduğunu da buradan anlıyoruz.

Veznedar hüsamettin efendiyle arasında geçen son konuşmaya ne denir pek bilmiyorum. Sabahattin ali bu sayfalarda bizi vurdu, sonunda da ufak bir pansuman yaptı. Bakalım böyle yaşanır mı yaşanmaz mı...Yine de, O şartlar altında olabilecek en ‘mutlu son’la bitirmiş. iyi de yapmış. *
Ömer’e de haksızlık etmemek lazım. O da aslında iyi bir karakter. Doğruyu bulmak ve yeri gelince doğru davranabilmek de kolay değil. Tabiri caizse “hamuru iyiymiş”.

--spoiler--

[+] “mehtapta gezmekten hep hoşlanırız. Bu sırada yanımızda biri bulunmasını da müthiş surette isteriz, fakat iki aptal herif, romanlarında mehtaplı aşk sahnelerinden bahsettikleri için bu muazzam zevki, bu şiddetli ihtiyacı gülünç buluruz. Görülüyor ki ahmaklık sade ahmaklara değil, akıllı olduklarını sananlara da hükmediyor!” diye düşündü.

[+] macide, etrafındakilerde hoşuna gitmeyen herhangi bir şey gördüğü zaman aklına ilk olarak “acaba ben de aynı şeyi yapıyor muyum?” düşüncesi gelirdi. Fakat arkadaşlarından hiçbirisinin, ömründe bir defa olsun, kendini böyle bir sualin karşısında bırakmadığı muhakkaktı.

[+] ben sana rehber değil ancak yoldaş olabilirdim fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk ve birbirimize yük olmaktan, birbirimizi şaşırtmaktan başka bir şey elimizden gelmiyordu.

[+] iyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.

[+] son zamanlara kadar “fena bir şey yapmıyorum ya!” der ve kendimi temize çıkarmaya çalışırdım. Fakat hadiseler gösterdi ki, fena olmayışım tesadüf eseriymiş, fırsat düşmemiş, zaruret olmamış. Nitekim hayatın ilk çelmesinde yuvarlanıverdim. *****

[+] macide, yemin ederim ki dünya kurulalıdan beri hiç kimse kendini, benim o anda bulduğum kadar aşağılık ve iğrenç bulmamıştır.

[+] dünyada hiçbir lisanda bu kabiliyet yoktur. Saatlerce konuşup hiçbir şey ifade etmemek kabiliyeti.

[+] artık ayrılmamız lazım. Dediğim gibi, sana en küçük bir faydam olacağını bilsem her şeye tahammül eder ve kalırdım. Halbuki selametinin yalnızlıkta olduğunu görüyorum. Hala, bugün bile şuna kaniiim ki, bir müddet daha bocaladıktan sonra, yolunu bulacaksın, fakat yalnız olman lazım. Herhangi bir insanın, ayaklarına dolaşmaması lazım...ne olurdu? Birbirimize birkaç sene sonra tesadüf etmiş olsaydık! O zaman hayatımız belki bambaşka bir şekil alırdı. O zaman sana tabi olur ve bundan zevk duyardım. Fakat şimdi, hiçbir faydası olmadığını bile bile, yanlış ve manasız bulduğum şeylere oyuncak olmak, bütün sevgime rağmen imkansız...
--spoiler--
sabahattin aliye aşık olmaya sebep olabilecek kitaplarından bir tanesi daha.

kitaplarını okudukça, masumca aşık olduğu insanın yüzüne bakamayan bir çocuk mahcupluğuna bürünüyorum.

herkesin okuması gereken, kalemine, üslubuna, hikayeyi ele alışına kapılıp sonunda yazarına hayran kaldığın değerlerden biri.

hepimizin içinde var olan şeytan, özünüze bağlı olarak ya sizi esir alıyor ya siz onu yeniyorsunuz.
--spoiler--
"ikimiz de aynı şehirdeyiz ve birbirimize varmamız için yarım saatten az bir zaman yeter. buna rağmen o orada ben buradayım. neden? sebep yok...
ben burada ne yapıyorum?
--spoiler--

yaktın be sabahattin üstad.
sabahattin ali'nin her romanını bitirişimde iç dünyamın ciddi anlamda çökmüş olmasıyla beraber garip de bir huzur hissediyorum. içimizdeki şeytan da şüphesiz o eserlerden biriydi. sanırım bu, yarattığı karakterlerle yaşam ve insan gerçeğini apaçık yüzümüze vurmasından ileri geliyor. kitabın dil ve anlatım özelliklerini eleştirmeyeceğim, yorumum sadece psikolojik yönden. insanların ruh tahlilinin bu kadar güzel incelendiği bir eserdeki diğer tüm kusurlar göz ardı edilebilir diye düşünüyorum... ömer karakteri kesinlikle çok çarpıcı ve aydın kesimin sorunları çok iyi işlenmiş, muhteşem bir tablo ortaya konulmuş. veznedar sahnesi ise direk hafızaya kazınıyor.kitap hakkında söylenecek daha fazla bir şey de yok...
ensesinde olmak lazım.
tembelliğe itendir. planları hep erteleyendir. hep bi üşengeçlik halidir.
dün gece bitirdiğim sabahattin ali kitabı.

sabahattin ali' nin "kürk mantolu madonna" dan sonra okuduğum ikinci kitabı.

şunu söyleyebilirim ki son 15 sayfası tüm kitaba bedel.

yine altın vuruş yapmış yine derin düşüncelere itmiştir.

okunasıdır.

tavsiye edilir.
Ömer karakterinin romanda anlatılan tipi aynı kendisidir. Sabahattin Ali ile tanıştığım kitaptır sonra öykülerini falan da okudum.
ödünç kabul edilir. bir türlü alıp okumak nasip olmadı şu velvele arasında.
Yeni basladigim bitirince buraya degerlendirme giricegim kitap.

(bkz: parsellemek)
"insan ruhları arasında şuurun pek de karışmadığı bazı münasebetler var."
Okumadım ama merak etmiyor değilim. içimizdeki seytanlara bu kitapla saldiralim.
görsel

görsel

şu satırları var ya şu satırları önce kendi suratıma sonra ilişkim olan her bir insanın suratına çarpmak istiyorum. ötesi yok durum budur, yazıklar olsun hepimize.
dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamanız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba?

gibi harika bir sitemin edildiği roman.

nihayet bitmiştir.
içimizde devamlı çalışan, fakat muvaffak olamayan varlık.
Sabahattin Ali'nin harikulade kitabıdır. Yapılan tüm kötülüklerin insanın kendi hırsına bağlaması yerine şeytana bağlaması olarak nitelendirdiği ve bunun da adını içimizdeki şeytan koyduğu kitabıdır. Ona göre bir kötülüğü insan kendi iradesiyle yapar ancak suçu şeytana atar. Mantıklı mı? Pek mantıklı geldi bana... Şeytan şuan insanları görünce kuyruğunu iki bacağının arasına alıp esas duruşta duruyor efendim, niye mantıklı olmasın?
şeytanın aslında içimizdeki en zayıf tarafımız olduğunu,zayıflıkları örtmek için şeytanı kullandığımızıı ömer karakteri üzerinde güzelce anlatan sabahattin ali romanı.
Sabahattin üstadın bence en iyi eseri.
Daima gulumsuyormus gibi duran acik ela gozleri insani avcunun icine aliyor ve bir daha birakmiyordu.
bi boka yaramayan roman. bosuna buyutuo durmayin amk. bi cok yonden eksik. hicbisik olmuyo sonunda da. ustelik bicok yerde hayal meyal gitgeller var. ruyadan uyanmis yazmaya devam etmis. bittikten sonra okumayi unutup baskiya yollamis herhalde.
Herkesin içinde bir şeyten vardır. kötülüğü veya aşırı çılgınlığı hatta en berbat davranışlarını yansıtan . işte bu yüzden bir çok kişi sahte yüzlerle içindeki şeytanı gizler veya gizlemeye çalışır. bazılarıda hiçbirşeyi kâle almadığı için içlerindeki şeytanla zaten barışıktır ve daima gösterir.