bugün

Abla 18.yüzyılda yaşamış adama yürüyor.
piyemses burda yok hayret.....
O 19'da yasamadi mi yaav ?
(bkz: kızlar uyumuş artık entelektüelleşebiliriz baylar)
Vaktinin çoğunu evinde, çalışma odasında araştırarak, okuyarak geçirdiği rivayet edilen, ahlak yasasına gönülden bağlı olan, iyimser bakış açısı ile tanınmış 18. Yüzyıl Alman filozofu. Mezar taşında “ bu Evrende içimi ısıtanlar gökteki yıldızlar ve ahlak yasası “ yazmaktadır.
"varlık açıkçası gerçek bir yüklem değildir; yani herhangi bir şeyin, bir şey'in, kavramına katılabilir bir kavramı değildir. o, sadece bir şeyin ya da belli kendinde belirlenimlerin konumudur."

Peki. antik Yunan felsefesinden gelen kavramları tahrif edince böyle oluyor. Mekan, mevki ile konum maalesef aynı şey değil. Ayrıca konum, oraya konulmuş mu yoksa konmuş mu? Bize sormak düşmez, koskoca kant nihayetinde, yanlış yapar mı hiç yahu.

iq Königsberglisi.
aydınlanmamanın ne demek olduğunu şöyle anlatmış filozof.

"Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes), tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü.
Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.
Para harcayabildiğîm sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü."

https://www.evrensel.net/...er/99757/aydinlanma-nedir
ilk çalışma yıllarımda yaşamadığım ikilemi yaşamış ve bunu başarılı şekilde aşağıdaki cümleye dökebilmiş filozof.

--spoiler--
Bazan içimde herhangi bir anda, ciddi olarak bu bunaltıcı havadan biraz olsun çıkıp ferahlama eğilimi uyanıyor; ne var ki yoksulluk, öfkeli bir sesle kendini hemen anımsatıyor, beni tutukluyor ve sürekli etkili tehditlerle beni hiç gecikmeden bu güç işe devama zorluyor.
--spoiler--
(bkz: etik)
Bizim mahallenin adamı yatsıya gelirdi caminin çay ocağında din felsefe-vahiy akıl ilişkisini konuşurduk.
eleştirel felsefenin babası olarak ünlenen kant, 1724'te könisberg’de dünyaya gözlerini açar. (o zaman prusya toprağı olan köniberg günümüzde kaliningrad adıyla rusya toprakları içinde yer almaktadır) fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş fakat iyi bir eğitim görerek könisberg üniversitesinde metafizik ve mantık profesörü olarak görev yapmıştır. çok geniş bir dünya görüşüne sahip olmasına rağmen kant; yaşamı boyunca, ikâmet ettiği yerin 80 km uzağına hiç gitmemiştir. alman disiplinini kusursuz bir biçimde hayatına yansıtan kant, bütün işlerini saatli yapmış ve günlük rutinlerini asla aksatmamıştır. ve hatta aktarılanlara göre kant’ın yaşadığı semtte bulunan kişiler, saatlerini ona göre ayarlamışlardır. ‘’kant yürüyüşe çıktığına göre kahve saatim geldi demektir.’’ gibi.

bu yazıda kant’ın hayat hikâyesine genişçe yer vermek; numenal-fenomenal dünya kavramlarına ve bilgi felsefesi alanındaki diğer düşüncelerine yer vermeden yalnızca ahlâk felsefesinde çığır açan görüşlerini aktarmaya çalışacağım.

temel ilke: önemli olan niyet!

günümüzde önemli bir kesim tarafından özellikle dinî vecibelerin yerine getirilmesinde bir esas olarak benimsenen niyet kavramı kant’a göre de bir davranışın değerlendirilmesinde esas alınacak olan mefhumdur. ona göre ahlâklılık; yalnızca ne yaptığınıza değil, neden yaptığınıza göre değerlendirilmektedir. işte buradaki iyi(doğru) niyet ‘’ahlâkî görevimizi yerine getirmek’’tir. peki, bizler neye göre ve nasıl niyetimizin iyi yahut doğru olduğuna karar vereceğiz? tam da burada kant’ın felsefesinde oldukça önemli bir yer tutan akıl kavramı devreye girmektedir. karar akla dayanmalıdır, siz nasıl hissederseniz hissedin, duygularınız ne söylerse söylesin size doğruyu bulduracak olan yegâne şey kendi aklınızdır.

kant’ın ahlâk anlayışı duygularımızdan tamamen soyutlanmış, izole edilmiştir. zirâ, aynı olay karşısında insanlar çok farklı duygulara sahip olabilirler. örneğin, bir hayvanın kesimi sırasında kimi bunu iştahlı bir duyguyla izlerken kimi de baştan ayağa merhamet duygusuna bürünebilir. dolaysıyla kant için bir eylemi yalnızca nasıl hissetiğinize göre, içinizde uyanan duygulara göre yaparsanız, bu hiçbir şekilde iyi bir erdem olarak adlandırılmayacaktır.

maksim ve koşulsuz buyruk kavramları(kategorik imperatif)

bu kavramları ilk kez duymuş olanlar için söylüyorum, sakin olun ve okumaya devam edin lütfen. filozofların dünyası çok başka olduğu için şu ana kadar hiç duymadığınız kavramlarla onların eserlerini okuduğunuzda karşı karşıya kalabilirsiniz. bu adlandırmaları yapan bizzat onlardır ve bu kavramlardan çoğunu o zamana kadar hiç kimse kullanmamıştır; anlayacağınız, yalnız değilsiniz. bunu en çok yapan ve bu yönde en fazla eleştiri alan filozoflardan biri de hegel’dir. her neyse konuyu dağıtmayalım. maksim, nedir? elbette ki burada meşhur maksim gazinosu’ndan bahsetmiyoruz, talep gelirse elbette ki bir gün ona da değinmeyi vazife biliriz. öhm, her neyse efendim kant’a göre maksim; ahlâk yasasının temelinde yatan, olaylar karşısında karar vermemimizi sağlayan ilkedir. ona göre bir eylem gerçekleştirdiğimizde bir ya da daha fazla ilke bizi yönlendirir, işte bu ilkeler maksimlerdir. örneğin; hırs sahibi bir insan her zaman istediğini elde etmek ister, egoist bir insan her zaman beğenilmek ister, liberal görüşe sahip bir kişi de daima özgürlük alanları ister, vb. işte bu insanların davranışlarını yönlendiren maksimler bunlardır. siz de bir davranışı gerçekleştirdiğinizde kendinize ‘’neden bunu yaptın?’’ diye soracak olursanız, vereceğiniz cevap sizin maksiminiz olacaktır.

yukarıda da değindiğimiz gibi dünya üzerinde yaşayan ne kadar insan varsa o kadar çok maksim olabilir ki bu doğaldır. bundan dolayı kant, eylemlerin yalnız ve yalnız evrenselleştirilebilir olan maksimlere dayanması gerektiğini belirtmiştir. burada da kendinize ‘’herkes benim davrandığım gibi davransaydı doğru olur muydu?’’ sorusunu sorabilirsiniz. aslında tuvaletlerimizin klişe yazısı haline gelmiş olan ‘’nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak’’ mottosunun biraz değişik versiyonu diyebiliriz. ya da ‘’kendine yapılmasını istemediğini başkasına da yapma’’ anlayışı buna bir örnek teşkil edebilir. eğer aldatılmak istemiyorsak aldatmamalıyız da. herkes için doğru olmayan şey sizin için de doğru olmayacaktır.

pekâla, bu koşulsuz buyruk da ne oluyor? evvelâ diğer adlandırmaları olan kesin buyruk, kategorik imperatif kavramlarını söylemem gerekiyor. kant’a göre doğru olanı yapmak sizin mutlak ödeviniz olan değişmez bir emirdir. koşullu buyruklar birbirlerine bağımlıdırlar. a’yı istiyorsan b’yi yap, bir koşullu buyruk örneğidir. daha da somutlaştıracak olursak ‘’güvenilir bir insan olmak istiyorsan asla yalan söyleme’’ ifadesi bir koşullu buyruktur. işte sizin burada maksiminiz yani harekete geçiriciniz ‘’güvenilir bir insan olmayı istemek’’tir. oysa kant’ın ahlâkında buna katiyen yer yoktur. onun ahlâkı size sadece ‘’a’yı yap.’’ der, ahlâki maksimlerin temelinde bu vardır. aynı örnekten yola çıkarsak kant size ‘’yalan söyleme’’ der ve noktayı koyar. ardında hiçbir getiri hiçbir amaç yoktur, koşulsuz buyruklar yalnızca ne yapmanız gerektiğini söylerler.

--- spoiler ---

‘’anlayışlı, kibar ya da bencillik emâresi taşımadan etrafa neşe saçarak içten içe tatmin olan ve diğerlerini mutlu etmekten keyif alan öyle çok insan vardır ki… lâkin ben diyorum ki her ne kadar hoş ve görevini ifa eder gibi görünse de bu tür bir hareketin gerçekte hiçbir ahlâkî değeri yoktur.’’

- ımmanuel kant
--- spoiler ---

peki bu emirler nereden gelmektedir, kaynağı nedir? kant’ın bize cevabı, ‘’akıl, tek başına doğru ya da yanlış olanı belirler.’’ olacaktır. insanı robotlardan farklı kılan şey hem akıl sahibi olmaları hem de özgür olmalarıdır. bir robot yalan söylemeye programlandıysa her türlü durumda yalan söyleyecektir. aksini yapması mümkün değildir.(gerçi yapay zekâ yakın zamanda bunu yanlışlayabilir.) onun özgürlüğü yoktur ve her ne yaparsa yapsın ahlâkî olarak da sorumlu değildir. insanoğlu akıl sahibi olması nedeniyle ahlâkî birtakım ödevlerinin olduğunu bilmektedir ve bunlardan sorumludur.

amaca giden her yol mübâh mıdır?

şüphesiz ki bu soruya; ülkesini iyi bir şekilde yöneten ve halkının saadeti için iktidarda kalması gereken bir hükümdâr söz konusu olduğunda niccolò machiavelli ‘’evet’’ cevabını verecektir. kant ise sonuç ne olursa olsun, her durumda bu sorunun değişmez cevabının ‘’hayır’’ olduğunu belirtecektir. bu durumu bir pasaj yardımıyla açıklamanın yerinde olduğunu düşünüyorum:

evinizin kapısı hiç beklemediğiniz bir anda şiddetli bir şekilde çalındı. kapıyı açtınız ve karşınızda yüzü görü morluk içerisinde bir kadın gördünüz ve derhâl içeriye aldınız. kadın size kocasının peşinde olduğunu ve eğer onu bulursa öldürebileceğini söyledi. peşinde olan kocası, kadının sizin evinize doğru yöneldiğini görerek kapınıza dayandı ve eşinin orada olup olmadığını sordu.

bu durumda ne yapmanız gerekir, doğru olan nedir? yalan söyleyerek eşini oradan uzaklaştırmanız mı, yoksa kadının içerde olduğunu söylemeniz mi? kant’a göre sonuç değişmez, sonucu ne olursa olsun sizin göreviniz ahlâken uygun olanı yapmaktır. yalan söylemek her zaman ahlâkî açıdan yanlıştır, hiçbir istisnası ve bahanesi yoktur. o halde, ahlâken doğru olanı yapmak istiyorsanız bu durumda kadının içeride olduğunu söylemeniz gerekmektedir. kant, buna benzer bir örneği kitabında direkt olarak kullanmıştır. böylesine çarpıcı bir örnek kullanmasının amacı bakış açısının ne kadar mübâlâğalı olduğunu göstermektir. ve bizzat ‘’unutmayın ki bir eylemin sonuçları ahlâken konuyla ilintili değildir.’’ diyerek bu durumda dahi yalan söylenmemesi hususunda ısrar eder.

--- spoiler ---

''öyle davran ki, bir davranışında insanlığı hem kendinde hem diğer insanların her birinde her zaman bir amaç olarak gör ve katiyen bir araç olarak kullanma.''

- ımmanuel kant
--- spoiler ---

velhâsıl kant’a göre; cennete gitmek için ibadet eden, acıdığı için yardım eden, ağladığı için emzik veren, saygın olmak için çok çalışan, yalancı olarak yaftalanmamak için doğruyu söyleyen insanların hiçbiri ahlâka uygun davranmamaktadırlar.

tüm bunların yanında kant’ın ahlâk esaslarına birçok eleştiri de gelmiştir. örneğin çelişen ödevler konusu bunlardan biridir. evet, yalan söylememek ahlâkî bir ödev olabilir fakat bir insanın öldürülmesine izin vermemek de ahlâkî bir ödevdir. bazı durumlarda her iki görevi de kusursuz olarak yapmamız mümkün değildir. duyguların kapsam dışında bırıkılması da bu eleştirilerden bir diğeridir. sokakta mendil satan küçük bir çocuğa merhamet ettiğimiz için ondan mendil almamız kant’a göre hiçbir şekilde ahlâkî değildir. çünkü içinde ‘’merhamet’’ duygusunu barındırmaktadır. bu şekilde birçok eleştiri almış olsa da kant’ın ödev ahlâkı birçok yönden kabul görmüş ve bazı temelleriyle ahlâk felsefesinde çığır açmıştır. konuyla ilgili birçok makale ve kaynaktan genişçe bilgi alabilir yahut kafanızı arkaya yaslayarak size göre doğru olanı düşünebilir, sorgulamanın tadına varabilirsiniz.

--- spoiler ---

''eğer bir çocuk kötü davranışlarından ötürü cezalandırılır, iyiliğinden ötürü ödüllendirilirse bu durumda o sadece ödül için doğru davranacaktır ve hayata atılıp da iyiliğin her zaman ödüllendirilmediğini, kötülüğün de cezalandırılmadığını gördüğünde sadece hayatta nasıl muvaffak olabileceğini düşünen ve hangisini kendi yararına görürse buna göre doğru ya da yanlış davranan bir insan olacaktır.''

- ımmanuel kant, eğitim üzerine (ruhun eğitimi-ahlaki eğitim-pratik eğitim)
--- spoiler ---

yazıyı medium sayfamda okumak için şöyle gidebilirsiniz.
leibniz ekseninde de incelenecekse daha iyi anlaşılacak filozof.

sembolik mantığın olur/olmazlarından yola çıkmıştır.
aklı sınırlandırma çabasında olsa da, kendinden önceki çağa göre daha bilimsel olsa da, fikirlerini agnostik kalarak daha ileri götürememiş utangaç bir bilgi kuramcı, filozoftur. hülasa; bilim anlayışı biraz mekaniktir.
Karakter olarak hemen hemen bütün alman filozoflar oldukça ilginçtir. Ama kant hepsinden daha ilginçtir.

Bir adam saniyesi saniyesine yapacağı her işi katı bir disiplinle nasıl uygulayabilir?

Akşam yürüyüş yaptığı saat, cedde ve caddede attığı tur sayısı dahi hep aynıdır.
Felsefenin nirvanasıdır, üzerine kimse gelmemiştir.
Kelimeleri temel anlamlarından koparıp zorlama bir çabayla bulanık soyutlamaya giden ve vardığı yerde saçmalığa toslayıp anlamını veya ne anlatmak istediğini sadece kendi bildiği yeni kavramlar yaratıp farklı şeyler söylediğini zanneden idealist dingildir.
“El, dışarıya doğru uzamış bir beyindir!”
Zorlama kavramlar yaratıp bulanık soyutlamaya giden bir mal. Hatta öyleki bireysel terminolojisi var. Belli kavram yaratıp onu bölüp çoğaltan bir laf cambazı. Ne dediğini bi kendi anlıyor diyeceğim ama kendi de anlamıyor.
“Kendini akla dayanan nedenlerle hallı çıkarma iddiasına ve akılsal imkanına sahip olan herhangi bilinç, felsefidir.”
kantta da sözü geçen özne nesne ikiliğinin muhtevası.

aktarımdaki arazi olan şeyin miktarında ki kayıp payına isim geçişlendirme süreci denir.maruz kalmalara odaklanım oranına yani olanla yaşayan oranındaki değişim frenkansı da diğeridir.zaman ve mekan.gelecek ve şimdi
--spoiler--
Zaman, sessiz bir testeredir
--spoiler--
bi çay yolla, kant olsun.
Kritisizm'in en önemli temsilcilerindendir. Kant’a göre “Her bilgi deneyle başlar, ancak deneyden çıkmaz.” yani geçerli bir bilginin ortaya konması,özneden gelen öğelerle nesneden gelen öğelerin varlığını gerektirir. empirizm ve Rasyonalizm arasında eleştirel felsefenin (frankfurt okulu) da temelini atan kant'ın felsefe tarihinde oldukça önemli bir yer işgal ettiğini söyleyebiliriz.
tek bilidğim emmanuel lady emmanuel.

(bkz: lady emmanuel)
modern çağda felsefede paradigma kayması yaratmış en büyük filozoftur. insan zihninin dış gerçekliği olduğu gibi algılama yetisinden bigane olduğu için, duyu organlarının bilgi kaynağı olamayacağını söylemiştir. mantık, estetik, epistemoloji, metafizik en çok ilgilendiği alanlardır.