bugün

1 haftada bülent korkmaz hakkındaki fikirleri 180 derece dönmüş yorumcu. ulan insanın fikri değişmez diye bir şey yok da, 1-2 maç izleyip de bülent korkmaz ın istifasını istemek niye ? sen değil miydin, ''bana göre hagi den daha uygun bir aday.'' diye bülent korkmaz için. gene sen değil miydin, ''bu saatten sonra, bu zorlu dönemi geçirmek için takımı bilen birinin başa geçirilmesi lazım, ben bülent ten daha uygun bir aday göremiyorum.'' diyen. ''peki bülent gitsin de, bu saatten sonra kim gelsin ?'' sorusunu sana sormak gibi bir çılgınlık yapmayıp, ''sen biraz istirahat et'' demekle yetiniyorum.
herkesin hakkinda atip tuttugu, tonlarca yorum yaptigi adam tabi ki populerdir bu konuda kendisi 100 de 100 hakli. gelelim diger konuya, simdi en cok okunan dersem gotumden uydurmus olurum ama yine de buyuk bir ihtimalle cok genis bir okuyucu kitlesine sahip; ha yok simdi hakkinda yorum yapanlar, adami okumadan elestiriyorsa onu bilemem. iste bu sebeplerden dolayi bu adama bok atip gundeme gelmek cok kolay, sozluk gibi bir ortamda bile okunan populer yazara bok atip, gundeme gelmeye calisanlar var. simdi bu demek degil ki hincal uluc her konuda tamami ile haklidir , tabi ki yanlislari var 40 kusur sene yazip cizen herkes bu zaman zarfinda tabi ki yanlis tahminlerde bulunacak ya da hatalar yapacak , kaldi ki birsey anlatirken bana gore diye mi baslamak gerek cumleye. benim agzimdan cikan cumle tabi ki benim gorusum, allah'in emri degil ya, yanlissa da benim yanlisim bu yuzden adamdan nefret etmeye gerek yok begenmiyorsan izlemez/okumazsin olur, biter . olsun, gebersin demenin, hakaret etmenin ne anlami var ?
kendi kendine ayar veren ...


Tarih 10.03.2009...Fotomaç...Hıncal Uluç'la Gündemin içinden

Muhabir: (Bülent Korkmaz için) Oynattığı futbol Lucescu'ya benzetiliyor. Bu benzetmeye katılıyor musunuz?

Hıncal Uluç: Lucescu bu kadar değildi. Lucescu da korkaktı ama futbolu biliyordu, Galatasaray'ı da biliyordu. Bunun Galatasaray'dan da haberi yok. Nonda'yı futbolcu sanan, Kewell'ın fiziğinin ne olduğunu bilmeyen adama 'Galatasaray'ı tanıyor' nasıl denir?

Tarih 23.03.2004...Sabah...Hıncal'ın Yeri
..Lucescu hep aynı Lucescu. Korkak, çekingen, pısırık, futbolunu savunma üzerine bina eden, hücuma kalktığında işi beceremeyen. işte son haftalardaki Beşiktaş. Gol atmaya yönelik oynadığı zaman her maçta ikişer üçer yemeye başladı. Hem savunma hem hücumu bilmiyor Lucescu.....
istanbul'da yaşadığına ve istanbul takımları hakkında yorum yaptığına şükrettiğim yazar. gelir de izmir'e yerleşirse vay karşıyaka'nın, altay'ın, göztepe'nin haline.
evet arada bir doğru yorumlar yapıyor, helal olsun dedirtiyor ama durmuş saat hikayesi tabi.
ciçeği burnunda antranöre sallayan köşe yazarı.galatasaray da sevmediği hiç bir futbolcu,teknik direktör,baskan klüpte fazla kalamıyor.allah sonumuzu hayır etsin.
klasik hareketlerine devam eden amca. her td'yi önce itin götüne sokup cikarir. basarili olmaya basladiginde ise "benim yaptigim uyarilar sayesinde" modunda ntv simalarinda yeniden böbürlenir.
birkaç kez gayret okumaya gayret edip okumayamadığım köşecilerden birisi.

ama şunun bir kısmını okumak zorunda kaldım:

http://w9.gazetevatan.com...atanlara_/228409/11/haber

rus kızıl ordusunun okuduğu marşla mustafa kemal'i yücelteceğini ya da o'na hak ettiği yeri verebileceğini sanan bir zihniyet. ilkokulda mısın hocam?
seveni ve sevmeyeni çok olan yazar ın şu yazısı pek çok kişiyi mest etmiştir:

Atatürkçüler!..
Atatürk Cumhuriyetinin sahipleri..
Laik, çağdaş,
batılı, demokrat Türkiye Cumhuriyeti' ne inanan insanlar..
Eğer bugün susarsanız, bugün sinerseniz, bugün koparılan gürültüler, toz duman edilen ortamda Atatürk ve Cumhuriyeti' nden şüphe ederseniz hele, biteriz.
Atatürk biter. Atatürk Cumhuriyeti biter..
Yıllar önce ikinci Cumhuriyet sulandırmasıyla ortaya çıkıp, aslında Ortadoğu ve Orta Asya'ya göz dikmiş Amerika'nın ihtiyaç duyduğu tampon, uydu "Ilımlı islam" devletine döneriz.
O zaman yeni bir Atatürk de bekleyemeyiz.
Çünkü Atatürkler tarihte kolay yetişmiyor..
En azılı düşmanı Lloyd George'un dediği gibi, yüzyılda bir geliyorlar dünyaya..
Geçen yüzyıl bize nasip olmuştu.
iki yüz yıl üst üste şansın bize dönmesini ummayın..
Bakın, Ortadoğu ve Orta Asya siyasetini tamamen bir Ilımlı islam Türkiye'ye bağlamış Amerika'nın niyetleri nasıl açık!..
Ne diyor gayri resmi sözcüleri Newsweek dergileri..
Türkiye'de iki derin devlet var.
Biri temiz..
Onlar Atatürk
Cumhuriyetçisi laikler..
Kimler?..
Ordu..
Yargı..
Üniversiteler.
Yani tüm dinamik güçler ve tüm Atatürk bekçileri..
Bunlara dil uzatamıyor.
Ne diyor..
Bir de Kirli derin devlet var..
Temiz derin devlet varlığını devam ettirebilmek için kirliye muhtaç.
Yani eninde sonunda o da bulaşık..
O da kirli..
Ve baklayı ağzından çıkarıyor..
"Ey Türk milleti.. Bu derin devletten kurtulmak için tek yol var önünde.. Mart ayındaki seçimlerde oyunu AKP'ye ver. Yüzde 47'den daha fazla ver ki, onlar iyice coşsun, ötekiler iyice pıssınlar.."
Yani, Deniz Baykal'ın göstermelik, Devlet Bahçeli'nin "Yavru" muhalefetine bile tahammül edemiyorlar, görünüşte.
Aslında Amerika'nın sorunu muhalefet değil.
Bir Kemal Derviş müdahalesiyle işi nasıl başarıp, darmadağın ettikleri tüm öteki partiler yanında iktidarı AKP'ye nasıl altın tepside sunduklarını bilmeyen var mı?.
Amerika'nın sıkıntısı Atatürk'ün ve ilkelerinin yılmaz bekçisi Ordu..
O orda, öyle dimdik durdukça, cumhuriyetin laik ilkelerinden ödün vermek, Ilımlı islam devleti kurmak mümkün olmayacak..
O zaman hedef ne?..
Ordu!..
Türkiye'nin derin devleti var da Amerika'nın yok mu?..
Onlar salmazlar mı kendi derin devletlerini Türk Ordusunun üzerine..
O ordu yıpratılır, o ordunun Türk halkı nezdindeki başından beri açık ara süren "1 numaralı güvenilen kurum" niteliğine gölge, şüphe düşürülürse iş kolaylamaz mı?..
Oynanan oyun bu..
Bu ülkede her iktidar, polisi ele geçirebilir..
Ama Menderes dahil, Ordu'yu ele geçirebilen çıkmadı.
Çıkmaz.
O Harpokulu orda durdukça çıkmaz.
Bugün polis ne durumda biliyor musunuz?.
Tarikatlar ne kadar sızmışlar haberiniz var mı?.
Bugün Ordu'yu yıpratan her olayın içinde ve başında polisin olması tesadüf mü?.
Polis, yargının, yani savcıların, mahkemelerin isteğiyle mi hareket ediyor, yoksa iktidarın emir kulu mu?.
Polisin o gün nereleri basacağını polisten evvel devlet televizyonunun bilmesini neye bağlıyorsunuz mesela..
Çok kritik bir Ordu mensubunun evi basılır, güya çok önemli belgeler ele geçirilirken, savcılara haber verilmeyişi, polisin eve gelip yalnız başına 3 saat çalışması ve bilgisayarı yedekleme yapmadan alıp gitmesi tesadüf mü?.
içinden çeşitli silahlar çıkan kazı yapılırken, polisin tüm özel yayın kurumlarına engel olup, sadece TRT kameramanı eşliğinde çalışması hep masum tesadüf, ya da talihsizlikler mi?.
Ordu'dan şüpheyi pompalayan satılık kalemler, hem de bu kadar temel yanlışı yapan polisi niye eleştirmiyorlar sizce?.
Geçen gün, bulunan silahlarla ilgili, 1965 yılında askeri okulda bize verdikleri dersi özetledim. işgal altındaki ülkede, işgalcilerle gerilla savaşı yapmak için, barışta gömülen, saklanan silahları anlattım.
Bir emekli General dedi ki..
"Yazdıkların doğru.. Bak sana söylüyorum. Bugün bulunan tüm silah ve cephanenin devlete kayıtlı olduğunu asker de, polis de biliyor. Asker görev bilinci içinde sırlarını açıklamaz. Susuyor. Polis bunu biliyor ve kullanıyor.. Asker hızla yıpranıyor.."
Ergenekon adı altında kopan tüm gürültünün baş hedefi, Atatürkçüler ve de özellikle Atatürk'ün ordusu..
işte onun için diyorum..
Gün susma, sinme, geri adım atma, "Hele bir bekleyelim" deme günü değil..
Onlar organize.. "Fet" diyorum, yüzlerce küfür, tehdit maili yağıyor.
Bir yerden işaret almış gibi..
Bütün gazete yöneticileri, bütün köşe yazarları bu baskının altında..
Atatürk'e söven yazılar son günlerde nasıl azdı, nasıl yoğunlaştı?..
Çünkü onlara da alkış yağıyor her sövmelerinde, ayni merkezlerden..
Coşuyorlar.
Atatürk Cumhuriyetçileri. .
Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençler..
Korkmayın..
Sinmeyin..
Susmayın..
Bilgisayarlar kilitlensin haykırmanızla..
Atatürk'ün kurumları, onlara sahiplendiğinizi görsün, hissetsin, yaşasınlar..
Bu ülke bizim..
Bu cumhuriyet bizim..
Atatürk bizim..
Biz yaşadıkça..
Korkmadıkça, sinmedikçe, palavraya pabuç bırakmadıkça..
her b.k hakkında bilgisi olan ama bardağın dolu tarafını bir türlü göremeyen aydın insan.
28 mart 2009 daki ispanya maçında türkiye'nin berbat futbol oynadığını ve sürekli volkan'a geri pas yapıldığını anlatırken " türkiye'nin kontra atakları volkan'da son buluyor " şeklinde müthiş bir tespit yapmış ve yarmış yazar.
40 yılda bir kez adam gibi bir yazı yazıyorsa bu yazı onlardan biridir;

http://www.sabah.com.tr/uluc.html
bu gün yazdigi yazisiyla harkulade bir konuya deginmis sabah yazaridir.

http://www.sabah.com.tr/uluc.html
dun yazdığı yazıda dtp'lilerin eylemine destek çıkan sabah gazetesi yazarı.

http://haber.gazetevatan....iz_destek/235078/1/Gundem
hakikaten dtp'nin kürt halkını savunduğunu ve dağdakilerin de kürt olduğunu sanan yazar. dağdakilerin kaç tanesi acaba "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen topraklardan dağa çıkmış ??? kaç tanesi gerçekten kürt veya Türk acaba ???
halen hıncal uluç'u anlayamayanların inatla,ısrarla ve hatta çocukça bu adama olan tepkilerini anlamak güç. hıncal uluç benim doğumumu bırak bir benim yaşım kadar dahadır gazetecilik yapmakta. bende çocukluğumdan beri okumaktayım. siz anlamayanlara tek cümle ile özetlemek istiyorum hıncal uluç tipi gazeteci olmak ne demek diye. efendim 'karşıt' olmaktır, 'tersini' söylemektir. herkes ak derken 'kara' der hıncal uluç, ki bu yüzden hıncal'dır uluç'tur... tüm dünya oturup 'barış' dese hıncal uluç eminim çıkar 'savaş' der. bunu anlamayanlar, halen inatla kışkırtıcı, gündeme ters bir yazı yazdığında hıncal'a çemkirenler cidden komik geliyor. çünkü hep aynı şeyler tekrarlanıyor.

uluç bir yazı yazar, onlarca küfürlü ve tehdit edici yorum yazılr ama aradan bir kişi çıkar ve der ki 'işte tüm düşüncelerimize tercüman bir yazar!'. bu sanırım yetiyor sayın uluç'a. onu halen tanımayan, bilmeyenler bundan sonra benim şu yazımı hatırlayıp iki kere düşünsün, boşuna sinirlenmesin, gaza gelmesin.
'inanılır gibi değil, inanılır gibi değil...'
dün gece rüyama giren ak sakallı dede.

kolbastı oynuyordu!
sanırım daha fazla yazamayacağım...
90 dakka programında konuştuğunda sanki futbol'dan değilde bir devlet meselesinden konuşuyor hissi veren yorumcu.stüdyodan çıt çıkmaz ve diğer yorumcuların hiçbiri araya girmez zaten hıncal uluçun konuşmasıda iki üç cümle kurup uzun bir süre susup bakmak ve sonra tekrar konuşmak olunca olaya iyice esrarengizlik katmaktadır.
lise son sınıftayken istanbul'a düzenlenen gezi sırasında ortaköy'de bir cafede rast gelmiştik kendisine cümbür cemaat.mekan dışındaydık biz; o ise içerideydi ve biz ona ufo gören masum köylü edasıyla bakıyorduk.''hıncal lan bu.her gs maç sonrası sövdüğün adam!'' dedim ve daldım mekana..
''sen nasıl konuşuyon lan gs hakkında'' demeye ramak kalmıştı ki bir an için okulumu temsilen oraya girdiğimi hatırlayarak kendime geldim ve elimi uzattım ve okulumun adını verdikten sonra bir de baktım benim diğer karşıyakalı tayfa doluşmuş bile mekana..herkes de bir foto çekme merakı...''hıncal abi; abim benim yaa'' nidaları..gereksiz bi yalakalık oldu ortamda..
doladık boynuna ksk atkısını, doluştuk etrafına çekildik fotoğrafımızı..kendisi de gayet sıcak karşıladı bizi..hatta tek tek fotoğraf çekilmek isteyenleri bile geri çevirmedi...
''hıncal abi programda bizim okulun adını ver'' dedim; ama vermedi...* *
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
her şeyden anlayan ya da anladıgını sanan gereksiz insan sureti ...
atv-sabah, çalık grubu'na satıldıktan sonra aniden evrim geçiren yazardır. yılların cumhuriyetçisi birden vites artırarak 2. cumhuriyetçi oluvermiştir. senelerdir parsellediği, patron katındaki güzel odasından atılmamak için böyle bir değişime gerek duyması, o'nu biraz tanıyan kimseyi şaşırtmamıştır. evrim geçirmiş yeni yazılarının başlangıç bölümünde cumhuriyetçiliğini, atatürkçülüğünü vurguladıktan sonra hemen*, 2. cumhuriyetçi switchini açıp yeni misyonunu başarı ile yerine getiriyor. mesele cumhuriyetçi, demokrat, ulusalcı, 2. cumhuriyetçi olmak değil. gerçekten farklı bir siyasi çizgiye geçiş yapma ihtiyacı duyarsın, onu anlarım, ancak hıncal'ın derdi başka. o her devire göre, rüzgar nereden esmeye başlarsa o yöne doğru yazmaya başlar. rüzgar sertleşip fırtınaya dönünce pek çok gazete el değiştirir, pek çok yazar işinden kovulur. fırtına dinince ortalık darmadağan, emin çölaşan kovulmuş, fatih altaylı işinden olmuş, aaa bir bakarsın hıncal, fırtına sonrası açan güneşin altında kahvaltısını keyifle yapıyor, güzel havayı ciğerlerine çeke çeke nükhet duru yazılarını yazmaya devam ediyor. nice nice seneler boyunca salt, katıksız demogoji ile ekranlarda kalmanın, gazetelerde yarım sayfa işgal etmenin sırrı da işte bu...
herşey hakkında yerli yersiz yorum yapan insan evladı.
ay her şeyi biliyo.
sokrates bilmiyo, bu biliyo.. *
görüşlerinden zaman zaman ayrıştığım , çoğu zaman katıldığım, gün gelip sempatik bulduğum , televizyonda görünce itici olduğunu düşündüğüm ama mutlak surette okumadan edemediğim yegane yazar...
90 dakika isimli spor programında trabzonspor'da yaşanan iç sıkıntıları gidermek için en büyük fırsatın şu anda devlet bakanlığı yapan faruk ''özok'' olduğunu üstüne basa basa vurgulayarak nasıl işkembeden yorum yaptığını güzelce ispatlamış; aziz nesin'in işaret ettiği yüzdeye hitap eden en önemli insan olduğunu türk halkına kanıtlamıştır.

anıra anıra gülüp trabzonun kimyasından bahseden bu gazeteci, yazdığı gazetenin hizmet ettiği ikidarda görev yapan adamın henüz adını bile bilmiyor. ''vay efendim dili sürçtü'' ile gelmeyin, dil bir defa sürçer biraderim, adam 10 defa faruk özok diyip çözüm sunuyor!

(bkz: faruk nafiz özak)

bu gazetecinin(!) etkilediği milyonların ellerinden öperim.