bugün

ViCTOR HUGO YA ait olan anlam yüklü cümle, william wallace ın ölüme yürürken af dilemesini isteyenlere verdiği yanıtı olmuştur.
hayatın son bulacağı gerçekliğinin yanı başında, hayatı anlamlandırma gereğini haykıran sözdür.
gerçekten yaşamak için insanın gerçekleri ile bedeninden sıyrılabilmesi gerektiğini anlatmaktadır.
olağan zamanların durağan insanları hayatın anlamsızlığına iman ederken. olağanüstü zamanların asi insanları hayatın ölüm anında bile anlam ifade etmesi gerektiğine iman etmişlerdir.
insanlığa, ölümüne yaşanan ölümsüz bir hayat kazandırma çabasının sonucu olarak gerçekten yaşamak.
Böyle klişe lafları bu zamanda pek sağlıklı bulmuyorum. Herkes ölüyor eyvallah da yaşam standartı değişen bir şeydir ve dünya görüşü ve sanat görüşü açısından da değişkenlikler gösteren bir şeydir, birazcık da kafayı ağrıtıp simulasyon kuramına geçersek evet gerçekten de herkes yaşamıyor diyebiliriz.Bazı sözler değişkendir ve sadece o dönemin topluma ithaf edilenlerdendir, bu yüzden klişeler ölümsüzdür deyip geçiyorum.
Cesur yürek'teki william wallace'ın prensese söylediği etkileyici sözdür.
victor hugo'ya ait, gerçekten çok doğru ve hoşuma giden bir sözdür.

dipnot: elim sürştüğünden 's' harfi 'z' ye dönüşmüş.
(bkz: herkül)

"sefil herif nerden bana ait oluyor?"

- victor hugo.
bazıları sadece var olur.
(bkz: braveheart) Filminin efsane repliklerindendir.
Cümle victor hugoya aitmiş çokça duymama rağmen bilmiyordum.

Ünlü bir yazarın ibretlik tespiti verdim şukusunu.

Bunu şöyle özetleyebilirim.

Başlıyorum.

Başladım.

- Abi nerdesin.
- işten çıktım.
Bu sırada fabrikanın sürgülü kapısı açıldı ve bizi taşıyan servis ikinci vites için derin bir nefes aldı
- Gelirken 3 ekmek alır mısın?
Emniyet kemerinin kilidini arıyor elim ve deliği bir türlü bulduramıyorum. Yaşlandığımı düşünüyorum tekrar tekrar.
- Alırım tabi.
Emniyet kemerini takabildim. O sırada setten geçerken vitesi düşüren şoför tekrar derin bir nefes aldırdı minibüse.
- Tamam abi görüşürüz.
Tamam deyip Kapattım telefonu.
işçi sınıfıydık hepimiz ben beyaz yakalı tabirindeki çalışan olsamda içinmde bir işçi yatıyordu. Tüm günün rutin yorgunluğu vardı üzerimde bugün kü işleri düşünüyordum eksik bir şey bıraktım mı diye. Hayır her şeyi tam olarak dosdoğru yapmıştım. Biraz rahatladım ikinci seti geçtik. Az ileriden de otobana bağlandık.

Eve varmam 1.5 saati buluyordu her gün. çoğu zaman günleri karıştırıyordum. Sabahları 6 da kalkıyor o an aklımdan geçenleri gün içerisinde düşündüğüm de dehşete kapılıyordum. Her şey çok normaldi 3 ekmeği alıp eve gittim yemek yedim birkaç saat bilgisayarda takıldım ve yattım. Sabah kalktığımda karanlıktı gerçi akşam döndüğüm saatte karanlıktı. Hayır servise geç kalmadım sakin sakin yürüdüm servis geldi bindim ve ilk benden sonraki durağa varıncaya dek uyuya kaldım.

Rüyadaydım evet rüya

Bir atın üstünde yem yeşil serin bir ormanda sakin bir gezideydim tektim güzeldi at.
Ben de iyi hissediyordum. Şelale sesi ve su zerrecikleri geliyordu. Sonra birden atı dört nala sürdüm bir düzlüğe çıktım çok güzeldi at da öyle. Koşuyordu çılgınca nefes alıyorduk ikimizde sonra bir kaya çıktı üstünden atladık birinci set. Derin bir nefes aldık ikimizde devam ettik ikinci bir kayaa parçası yapabilirdik yine atladık yine derin bir nefes aldık biraz daha devam ettik sonra otomatik kapı sesi servis şoförü hayırlı işler diledi. içimde siktir oradan dedim. Sonra akşam aynı setlerden geçtik kardeşim ekmek almam için aramadı. Ertesi sabah 6 da uyandım tuvalete gidip tükürdüm. Akşam karanlıktı setlerden geçtik yoğurt istedi kardeşim. param yoktu o gün de. Sabah 6 da kalktım servise geç kaldım basamakları 3erli atladım. O iki seti geçtik yine. Ve tekrar karanlık ve tekrar karalık sabah altıydı ya da akşam 6 pazartesi hayır çarşamba. Ne fark ederdi hepsi aynı. Bazen takla atmalıyız diyordum öyle taklalar ki kulağımda o sırada sebastian bach çalmalı en az 10 takla çığlık ve kan kokusu, bazen yaşamak gibi uğraşa devam istiyordum. Günlerden cuma. iyi tatiller nazlı hanım.
Şüphesiz ki Victor Hugo haklıdır.