bugün

insanın dünyayı değiştirebileceğine inanırken hayatındaki küçük ayrıntılara bile gücünün yetmediğini gördüğü zaman...
(bkz: güllerin solması)
bazen bazı şarkılar;

öyle yürekten seviyorsan,
aklı başından atacaksan,
kimi yanında arıyorsan,
önce içinde bulacaksın.
aklım nerde,
kaçırdım seninle,
sorma ne halde,
sorulmaz bu kimseye.

duman
bir çoğu detay olmayan, hayatın ta kendisi olan olaylar bütünüdür.
öyle ki hayata dair iç burkan detaylar demek gelmez insanın içinden.

(bkz: insanı insanlığından utandıran olaylar)
o kadar benciliz ki birisi öldüğünde, o kişi öldüğü için değil onu bir daha göremeyeceğimiz için ağlarız.
insanın hayatta yaslanabileceği tek varlığın yine kendisi olduğunu fark etmesidir.
ki kendisinin bir yürek teklemesi kadar canı vardır.
bir insanın "tartıymmı ağbi?" diyen çocuğun yanındaki otomatik, "konuşan" tartıyla tartılmasıdır.
çocuk parkı önünde "kalem var, silgi var, bebelere balon" diye avazı çıktığı kadar bağıran seyyar satıcının, hiçbirşey satamaması üzerine "çocuk yapın, çocuklar yapın, bol bol yapın, ben de bunları satıyım" gibi cümleler kurarak bağırmaya devam etmesi.
sabaha karşı amaçsızca oturup, bir yandan rüzgarın hışırtışını dinleyip diğer yandan ağaran günle berarber gökyüzündeki yıldızların birer birer gözden kayboluşunu seyrederken, cami hoparlerinden duyulan sala..
arak bir ajitasyon basligi.
*
akşam ana haber bültenlerinde, kamyonların altında kalan küçücük çocukları görmek. üstelik ellerinden dağılan, fırından yeni aldıkları pideleriyle, etrafa saçılmış. *
haber bültenlerinin tamamı.bir yandan yemek yerken bir yandan sadece birkaç dakikalığına ilgimizi çeken kırık dökük hayatlar.
günün koşuşturmacası içinde fark etmediğiniz yalnızlığınızı gece çökünce tüm çıplaklığı ile hissetmek. iliklerine kadar yalnız olmak.
üniversite 2.sınıftaydım. bahar yarıyılı yeni başlamıştı. mutfak tabiri caizse ''tam takır, kuru bakır.''mutfakta cebimizdeki olmayan parayla ne yiyeceğimizi,ne yapacağımızı, günü nasıl kurtaracağımızı konuşuyorduk.aç olduğumuzdan mütevellit karnımız doyar diye, yemeklerden bahsetmeye başlamıştık. fatih demiştim bir taze fasulye olsa ne güzel giderdi şimdi değil mi?evet demişti evet hem de ne güzel gider be!bu konuşmayı midemizin karnımıza yapıştığı bir anda yapmıştık. gurbette olmanın hüznü de vardı içimizde bir hayli. aradan 10 dakika kadar geçti, geçmedi kapımız çalındı. kapıyı açtığımda karşımda güldüğünü asla göremediğim, bundan dolayı da bizden pek de haz duymadığını zannettiğim karşı komşumuz vardı. elinde bir tencere yemekle çıkagelmişti komşu teyze. teşekkür ettim tencereyi aldım, kapıyı kapadım. mutfağa gidip, tencerenin kapağını açtığımda bir şok daha yaşadım. taze fasulye üzerinde dumanıyla bana bakıyordu.o an için en kalbi duygularla istenen halis niyetlerin gerçekleşmesi vukusu can bulmuştu adeta.o teyzeye ne kadar dua etsek,ne kadar teşekkür etsek azdı. bize gurbette sevgisiyle yapılmış yemekler yedirdi dönem boyu. teyzecim allah senden ebeden razı olsun!
hak etmeyen insanın delice sevilmesi...
Babası geçici işlerde çalışan ve maddi durumları hiç de iyi olmayan bir öğrenciniz sizi iftara çağırır. siz de gidersiniz. öğrencinizin annesi sizi karşıladığında "ne iyi ettiğiniz de geldiniz. teklifimizi kabul etmeyeceksiniz diye çok korktum." der. siz k.çı kırık bir öğretmen olarak size alacak ekmekleri yokken mükellef bir sofra kuran o insanların karşısında küçülür kalırsınız.
yorgun argın eve dönüş maratonunun vapur kısmında; omuzları düşük, bakışları yorgun babasının elinden tutan dünyalar şirini bir kız çocuğunun elinizdeki dergiye merakla bakmak istemesi, gözlerini yakaladığınızda utanarak geri çevirmesi, dergiyi ona uzatıp, onun olmasını istediğinizi söylediğinizdeyse yine gözlerinizin içine bakarak sadece teşekkür etmesidir. düşünmektir daha önce hiç bu kadar masum bir teşekkür alıp almadığınızı, uzaklaşırken sizden küçük adımlarıyla..
(bkz: kampusun ortasinda kiz arkadasini doven adam) ve bunu kabullenen kız.

aylar sonrası editi: galiba, sözlükte de erkek arkadaşından dayak yiyen ve bunu kabullenen salak kızlardan biri var. sen devam et öyle, gerizekalı. üniversite de seni okusun.
içini köz gibi yakan özlemin vuslata dönmeyeceği anlaşılan andır.
montla sicmak.
zamanında detayları atlayarak, birarada yaşamanın kıymetini henüz bilememek.. nasıl geçtiğine anlam veremediğin yıllar sonra ise, 4 kişilik bir çekirdek ailenin biraraya gelmesinin artık imkansız olduğunu anlamak...
çocukların kişilikleri 0-6 yaş evresinde şekillenirmiş..

demek doğruymuş.

çocuklugunda ezilmiş kişiler
büyüdüklerinde ezen oluyorlarmış..

ters tepiyormuş yani..
bende tepmedi ama
örnek ben değilim demek ki..

hata yaptıgım anda bir sesle irkilirdim
babam yanlışlardan nefret ederdi.
kendisi o kadar mükemmeldi ki
hatasız kul olmaz şarkısından da nefret ederdi.

hala aynı..

gerçekten iz bırakıyormuş insanın içinde bunlar.
hala biri bağırdıgında boğazım düğümlenir.
halbuki hep suçsuzdum.

durakta annesiyle otobus bekleyen başar gibi.
hava buz gibiydi ve o montunu çıkarmak istiyordu sade.

gösterilen beş kardeş isteyeceği en son şey bile değildi hatta.

annesi kızdı, bas bas bağırdı.

çıkarma!
çarparım!
başar kaşınıyorsun:!

bu anne hiç mi çocuk olmamış?

çocuk yapacak fiziksel donanım tamam,
peki ya çocukla anlaşacak beyinsel donanım ne alemde?

-üşümeyi göze alıyorsan çıkar başar..
demeyi denese bir de.

olumsuz cümle kurdun mu çocuga,
nevri dönüyor.

yapma,etme, gitme, çıkma..

me, ma, me, ma, me, ma..!

yeter!

başar demişsin çocuga
neyi başarsın sen gibi anneyle..

insanlar en ufak olayda patlıyorlar..
o kadar tahammülsüz ki herkes
ezeceği birini buldu mu kaçırmıyor..

minübüste söylediği yerde indirmedi diye bağırıyor bir amca şoföre.
nedir yani yürü iki adım..

vapurda sigara içiyor diye bir teyze, kızcağıza çemkiriyor.
akbil kuyrugunda önce ben geldim deyip yerini kapıyor bir genç, küçük çocugun.
oruçlu değil diye cık cık ses çıkarıyor insanlar.
sevgilisine dokundu diye bir kıza söylenmedik laf kalmıyor.

bu kadar hoşgörüsüz olmuşuz.

birilerini bağırırken göreyim ben geriliyorum..
canım sıkılıyor.
başar kadar içimde hissediyorum bunun hasarını.

ya bu insanlar nasıl dayanıyorlar
bunca sıkıntıyı nereye sığdırıyorlar?

halbuki abazan dürtülerinizin başrolünü verdiğiniz o şişme bebeklerinizi
alıp da karşınıza,
ondan çıkarsanız ya sinirinizi!

bağırın, çağırın, çarpın..

çirkin yüzlerinizi görmekten bıkmış bir sürü güzel yüz var bu dünyada..

- oha, bu kadar uzun detay mı olur.. -
1 hafta önce sevgi dolu mesajlarla uyanırken artık "nerdesin lan gelmiyo musun derse" diye bir mesaja uyanmak..

edit : halk merak etmiş, kitleler tedirgin olmuş ne sevgisi bu diye *.. sevgiliden gelen sevgi dolu mesaj tabii ki.. yoksa derse gel lan diyen arkadasın sevgi dolu mesaj atması beklenemez, atarsa da keserim iletişimi *..
sinemaya 4arkadas gittiginizde önünüzde birbirine sarılmıs bir cift görürseniz vede sevgiliniz yoksa bu durum fena ic burkar.**
(bkz: nokia alarm zil sesi)