bugün

yeni farkettim. az önce. kimse kimsenin umrunda değil. bu hayatı ne kadar anladığımızı ölçen bir ölçüm aracı da yok. herkes, kendi gerçeklerinin kollarında kendi gerçekleri, yalanları, anlamları ve anlamsızlıkları ile uğraşırken bir başkasının hayat hakkındaki düşüncesi, görüşü, fikri ve tavrıyla fazla ilgilenmiyor.
ilgilense dahi ciddiye almıyor. nasihatlerin bir anlamı yok çünkü. bir musibet her şeyi yerle bir ediyor.

yine de birileri, yine de anlamlandırmaya çalışıyor hayatı. anlam yüklemeye çalışıyor. filozoflar anladıklarını sanmışlar. şairler, şarkı sözü yazarları, mevlana, yunus emre, dante, napolyon, geothe, dean moriarty, selim ışık, turgut özben, kinyas, kayra, romeo, juliet, david bowie... anlamlandırmaya çalışmış hayatı.
yaşayarak örnek olacaklarına, düşünceleri ile örnek olmaya çalışmışlar. nafile. kim kimi değiştirebilmiş ki, bizler de birilerini değiştirebilelim?
anlamlarımızla birilerinin beynini bulandırıp kendi yenilgilerimizi kamufle edelim. kimin umrunda?

yine de diyor insan. eksik olmanın insan olmak olduğundan hareketle. ya değişirse bir şeyler? bu hayat, bu dünya daha güzel ve yaşanılır bir yer olursa eğer? insan olmanın erdemi, bir kaç düşünce ile değişirse ya? pişmanlıklarım, yaşanmışlıklarımdan değil de yaşanmamışlıklarımdan ibaret olacaksa eğer, bir kaç fikir söylemem, bir kaç şeyi düşünmemem sıkacaksa şu ruhumu, düşünmemek ve anlamlandırmamak yormayacaksa tabutumu taşıyanları, neye yarayacak varlığım?

varolmanın bedeli ölümdür. bu düşünceyi kabul etmeyecekse hiçbir insan, neye yarar ki hayata anlam yüklemeye çalışmak?

en büyük anlamsızlık bu olmaz mı?
gerçekten anlamsız eylemdir, çünkü bilgisayar gibi yüklersiniz, yüklersiniz. sonra bilgisayarın aksine size hiçbirini geri bildirmez. nereye yükledim der kalırsınız.
hayat ciddiye alınacak bir şey değildir der yılmaz erdoğan...kimse kimsenin ruhuna ortak olamaz...zincirleri tek başına bağlar,çözer..hayatı anlamlandırmak önce cioran gibi düşünmekle olur; doğmaya değecek bir yer değildi dünya..ve şimdi ölmeye de değmez...bu bir hiç hareketidir...sondan başlar yani ölümden,ölüm düşüncesinden..ondan sonra başlar yaşamaya..acının en iyisini(öğretenini) ilk adım da yaşar...

sen bir hiçsin ve ne güzel ki gülümseybiliyorsun.bilge karasu yu da hatırlayın.
anlamsızlığa* anlam vermeye çalışmanın anlamsızlığı gibidir.
insanın anlam kavramına bakış açısına göre değişen birşeydir. derin ve değişken bir kavramdır anlam. sana göre değişir, bana göre değişir, ona göre değişir.
hayata bakış açısı da büyük rol oynar bu anlamsızlıkta. insan farkına vardığında bu dayanılmaz anlamsızlığın, hayatının boşluğu içinde boğulur. kötü hisseder. anlamlıdır aslında hayata anlam yüklemek. insan anlam arar çünkü. anlamsızlıkta, boşlukta kaybolur insan. anlam yüklemeden hayatına, nefes alamaz. boşlukta varolamaz insanoğlu. çaresizce kıvranıp durur. hayatın öyle yada böyle anlamı olmalıdır. oysa ki yaşamak için bir nedenimiz olmasa da soluk alıp veririz. ama bunu düşünmez insan. hayata anlam yüklemenin anlamsız olduğunu da düşünmez hatta çoğu kez. bunun ayrımına varmaktan korkar hatta. kaçar. anlamak istemez. anlasınlar istemez. anlatsınlar, söylesinler istemez. anlamsızlık bir felakettir uzak kalmak istediği.
hayatı anlamlandırmanın anlamlılığına varmış anlamlı anlamsız kişilerin hayata kattığı anlama dayanarak anlam değiştiren, kişilere göre değişen anlamlı veya anlamsız bir iştir. hayatın zaten anlamlı olduğuna inanan anlamlı anlamsız kişilerin hayatı kendi tadında, hiçbir anlam yüklemeden yaşamalarına dayanarak anlamsız olduğunu savundukları anlamlı veya anlamsız iştir aynı zamanda.

(bkz: hay senin anlamına)
yakında bulunan insanların davranışlarına göre hayata anlam yüklemeye çalışılmasıdır.
anlam yuklemekten yilmayin.guclu dogrularin kendine ozgu cekim gucu vardir ve eninde sonunda insanlari tekrar kendine ceker.