bugün

geçen sene okulun ilk ayları falan, oda arkadaşımın annesi 1 koli peynirli poğaça yapmış yollamıştı. oda arkadaşım peynirli poğaça sevmediği için hiç birini yememişti. benim kyk olduğu gibi bitmiş cebimde 10 liram ya var ya yoktu, ailemden de para istememiştim gurur yapıp. 1 haftadan fazla sadece o peynirli poğaçaları yiyerek hayatta kalmıştım. kahvaltılarım peynirli poğaça, akşam yemeklerim peynirli poğaça, gece acıkıp da atıştırdığım yiyecek peynirli poğaçaydı. ben de peynirli poğaçadan nefret ederdim normalde ama ne yapalım aç insan taşı yer demişler bir kere. o gün anlamıştım açların halini.
Çocukken tek iç çamaşır takımım vardı ve ben, annem beyazları yıkadığı gün okula gidemezdim.
tam olarak bir garibanlik anısı değil belki ama hayatımı şekillendiren anım şöyle ;

ünide 3 yıl boyunca , aynı muhitte yakın oturup mahalleden tanıştığım bir arkadaşım ile aynı bölümü kazanmıştık. şehrin neredeyse en büyük şantiye firmasına sahiplerdi ve kendi petrol ofislerinden doldururdu deposunu , varın sonrasını siz hesap edin.

kişilik olarak çok naif bir insandı ve 3 yıl boyunca her gün aracı ile beni evimden alıp okula taşımış, okul çıkışı da evime getirmiştir. Allah'a şükürler olsun biz de aç açıkta değildik, fakat benim bir hafta geçirdiğim meblağ ile arkadaşım ve diğer çocuklar paintball , halısaha turnuvaları, gece eğlenceleri vb. bir çok etkinliğe katılırlardı ve ben asla beraber takılamazdım. yani elbette gitmem için ısrar ederlerdi ama her daim yancılık yapmak zorunda kalmamak adına genelde bu programlardan hep uzak durur ve fakirliğe kahrederdim.

yıllar birbirini kovaladı herkes farklı bir ülkeye iş veya okul için gitti , askerlikti falan derken 3-4 yıl kadar ne arkadaşımla ne de o gruptan kimseyle görüşemedim.

sonrasında bir gün telefonum çaldı, arayan ünideki mahalle arkadaşımin grubundan biri idi. pek samimi olmadığımız için hayır olsun deyip açtım telefonu. bana dediği laf halen her gün aklıma gelir.

"kardeşim ..........(anısına saygımdan ötürü isim vermiyorum ) vefat etti. cenazesi bugün şu camiden kalkacak. seni de çok severdi , katılırsan iyi olur ." dedi ve kapattı. o an yaşadığım şoku tarif etmek mümkün değil.

meğer ingiltereye gittiği sürede abisi rusyada çok büyük bir şantiye ihalesine girmiş ve maalesef firmayı tek kalemde batırmış. arkadaşım da ruhsal bunalıma girip bir kaç ay sonra yokluğa dayanamayıp intihar etmiş.

neredeyse tüm delikanlılığım boyunca hayatına özendiğim, allaha ( tövbe haşa ) buna verdiğinin %10 unu bana versen diye isyan ettiğim insan, maddi durum nedeniyle intihar etti ve daha 27sinde vefat etti dağ gibi adam.

diyeceğim o ki gariban olmak , olmamak zerre önemli değil.
bunu gerçekten çok acı bir şekilde öğrendim. saygı duyduğum tek anım budur maddiyat ile ilgili...

kardeşime allahtan tekrar tekrar rahmet diliyorum.
Anlatacağım anı bana ait değil ancak benim de bir parçası olduğum her hatırladığımda içimi burkan bir anı.. ilkokul 4. Sınıfta filanız bir sınıf arkadaşımız vardı sessiz sakin. onca yaramaz erkek çocuğunun içinde belli ederdi hep kendini ağır biraz da buruk bi şekilde. Birgün okula gelmedi öğrendik ki annesi vefat etmiş ama ailesi de çok karışık doğru düzgün ilgilenen yok çocuklar kalabalık.. 2-3 gün sonra geldi okula bize kendisi anlattı annesini yatakta ölü buluşunu filan çocuğuz tabii çok etkilendik ama güzel çocuklardık manevi olarak destek olmaya çalıştık hep sonra baktık böyle olmuyor 2-3 arkadaş toplandık sınıftakilerle para birleştirip ona ve kardeşlerine kıyafet aldık, ufak tefek ihtiyaçlarını karşıladık.. işin güzel yanı bunları yaparken büyüklerimize söylemiştik ama kıyafet almaya bile sınıf arkadaşlarımla gitmiştik ne zaman hatırlasam yaptığımız fedakarlığa da arkadaşımın yüzündeki mahcubiyete de içim burulur.. Umarım şimdi sen de kardeşlerin de mutlusunuzdur güzel arkadaşım..
2015 civarlarında ailecek büyük borç yükünü atlattığımız sırada eski üniversitemi henüz bırakmamıştım. Acilinden 20.000 tl bulup istanbul’a geçmem gerekiyordu. Cebimde o zamanlar öğrenciyiz 2000 kötü gün param vardı yaklaşık 60 arkadaşımı arayıp iki ay sonraya ödemeli 275 tl istedim. Sağ olsunlar 3-4’ü dışında vermemezlik etmeyen olmadı.

14.000 tl parayla bir tane oyunun private sunucusunu açtım, ilk hafta sonunda 4500 online’ı görmüştü server; totalde 7000 farklı kişi girip çıkmıştı. 2. Hafta ortalarında hesabımda 40.000 tl para birikti, geri ödemeleri yapıp istanbula gittim(millet de şaşkın tabi 2 ay demişiz 2. Haftada verdikleri para geri gelmiş). Tabi serverın başına koyduğum arkadaşlar güzel yönetemediler baya online kaybedip, 2. Ayın sonunda kepenkleri indirdik.

istanbulda efsane 7 gün geçirdim, hayatımın en büyük tecrübelerinden biriydi bu borç ve risk yönetim muhabbeti.

Batarsam sağlam girecekti genç yaşta, nitekim atlattık o günleri.
Garibanlığı ise şurada eskiden dertlerim ne minik ölçekliymiş, şimdi saçlar döküldü.
Geçen sene lise 1 deyim, o gün de servisi kaçırmışım, taksiyle gidecek harçlığım yoktu otobüse binmek zorunda kaldım, çok korkutucu bi gündü benim için. ufacık otobüste tıklım tıklım insanlar arasında, direklere tutunarak, hiç bitmeyecekmiş gibi bi 25 dakika geçirmiştim. O gün bugündür yanımda hep taksi parası gezdiririm.
Garibanlık anım yok. Hiç bir tane bile. Halbuki annem memurdu tek maaşla geçindik. Büyüyene kadar kendimizi zengin sanıyodum. Her şeyim her zaman fazla fazla vardı en iyisinden. Meğerse yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş alyansını satıp dershaneye gönderdiği günler olmuş. Canım anam. Ne yapsam hakkını ödeyemem.
o senin içini burkan garibanlık değil somon ekmektir.

hamsili ekmek gibi bir şey galiba, tüh belanı silkeyim bari düzgün yaz somon ekmek ne?
Bütün aile toplanıp mevzu geçmişe geldiğinde annemin hep anlattığı bir anısı var her duyduğumda ciğerimi deler.

Ordudan istanbula yeni göç etmişler.
Güç bela bi gecekondu yapabilmiş babam aylar sonra.
Yapmasına yapmış ama kapısı yok, muşamba ile soğugu kessin diye örtmüşler yukarıdan aşağı işte.
Ben seni ne hallarla büyüttüm oğlum gece mutfak tereğinde fareler gezerdi, örtüye sarar sarmalar kucağımda uyuturdum, sabaha kadar uyku uyumazdım fareler gelir de seni yerse diye.
Her anlattığında gözlerimden yaşlar dökülür. Garibanlığı öyle bir yaşamışlarki.
Anlatmaya kelimeler yetmez.
ilkokulda herkez projeksiyon filme giderken paramın yetmemesi.
Fakirlikten grup seks partilerini sadece 3 hatunla yapabiliyorum. Bir dan bilzerian olamadık ki bir oda dolusu hatunu etrafıma toplayayım!
lise arkadaşlarımla buluştum ayın son günü. hepsi çok zengin beyler ile evli. efendime söyliyeyim atakumun gözde mekanlarında buluştuk.. cebimde var 50 tl feriha gibi tokum ben çay iccem dedim.
kız arkadaşımla gittiğimiz restoranın çıkışında hesaba param yetmemişti. karttan çekelim dedim bakiye de yetersiz çıktı. sonra bir garson tam koluma girip beni mutfağa bulaşık yıkamak üzere çekiştirmeye başlayacağı sırada kırmızı pelerini ile kahramanım kız arkadaşım destek oldu da hesabı ödeyebildim. şimdi de içerde çocuğumuzu uyutuyor iki gözümün çiçeği. şaka şaka yok öyle bir şey, olaydan iki ay sonra ayrıldık. son.
Zaman zaman geçirdiğim hastalığı yazarım kısaca bazı başlıklarda. O süreç o kadar zordu ki! Kendimi hep buna dayanırsam çok güzel bir şey ile mükafatlandirılacağım diye telkin ettim o dönem. Sahiden de öyle oldu.

Milim kıpırdasam korkunç, dayanılamayacak sancılar saplanıyordu tüm bedenime. Hasta olarak uyandığım ilk sabah metrobüsle hastaneye gittim ki metrobüste oturduğum yerde korkunç acılar çektim yalnızca . Bir devlet hastanesinin acilinde 2 saat sıra bekleyip öyle muayene oldum. Yatış yapılmadı. Teşhis konulamadı.
Bir kaç gün sonra para buldular özel hastaneye götürdüler beni. Yalnızca 3 saat kaldım. Serum verdiler ya öyle bir rahatladım ki ilk kez tüm ağrılardan arınmıştım günler sonra. Ancak onlar da teşhis koyamayınca çıkışımı yaptılar.
Bir kac gün sonra eczanede o özel hastanede 3 gün yatmış göründüğümü öğrendim. Eczacının söylediğine göre devlet gecelik ödeme yapıyormuş hasta için o yüzden öyle şeyler yapıyorlarmış bazı özel hastaneler o dönem. Şimdi nasıl bilmem ama çok zoruma gitmişti. Ben orada 3 gün yatabilsem en azından 3 gün acı çekmemiş olacaktım çünkü. Allah biliyor ya çok acı çektim ama "of" bile demedim. Böyle öğrenmiştim.
Aylar sonra günden güne de iyileştim bir kaç degisik tedavi ile işte antibiyotik, d vitamini , göz anjiosu, lomper ponksiyon, diazomid tedavisi gibi ... çok ağır ilaçlar kullandım o süreçte. Direndim sonuna kadar. Diazomid kullanmak zorunda kaldigım için çocuk yapmak bile yasaklandı 1 yıl ki en çok çocuk istediğim dönemdi.

Bir taksi paramız bile yoktu anlayacağınız. Eşime müdür küfür etmişti iş yerinden sabah beni hastaneye götürmek için izin istedi diye. O da ona küfredip işinden olmuştu. Neyse, geldi geçti be! Allah ne kadar hasta varsa şifasını versin inşallah. Demek istediğim şu ki sağlık olsun! Başka her şeyin çözümü bulunuyor.
Öğrencilik zamanında yaşanılanlar hem eğlenceli hem de iç burkar.

Mesela bizim evde elektrik, doğalgaz ve internet çok nadir olarak aynı anda birbirlerine denk gelmişlerdir.

Elektrik faturasını ödedikten 1 - 2 gün sonra ya doğalgazımız yada internetimiz kesilirdi.
ilkbahar ayında Ankara şehir Hastanesi'nde ameliyat işlemleri için Büyükşehir Belediyesi'in yanımda kardeşimle kaldık. üstümüzdeki elbiseler eski püslü.
yanımızda giyeceğimiz yok. alacak para da yok. ilçe belediyesi ve kaymakamlığa gitmiştik giyecek yardımından yararlanmak için. korona yüzünden giyecek yardımları durdurulmuş olup elimiz boş dönmüştük.
ilkokuldayken arkadaşımla tepede bayırda efes şişesi arardık bulunca altın bulmuş gibi sevinirdik çünkü tekel tanesine 15 kuruş verirdi. üç şişe bulduk mu 40 kuruşluk haylayf parası çıkmış olurdu onu da bölüşürdük. okul bahçesinde top oynadıktan sonra 25 kuruşu olanlar gidip yandaki bakkaldan oğuz gold kola-gazoz alırdı.25 kuruşu olmayanlar ise aga bi fırt versene derdi ama hangi birine verecen tabii sana az bir şey kalırdı. bazı ibneler vermeyebiliyordu biz yine iyi yürekli çocuğuz. suyumuz bedavaydı maçtan sonra direkt camiiye şadırvana koşardık. bimde bazen tanıtım amaçlı yeni çıkan ürünler bedava verilirdi o zamanlar osmanoğulları tatlısının yeni geldiği zamanlar olabilir bir anda tüm mahalleye haber yayılmıştı aga koşun bimde bedava tatlı var diye hücum etmiştik isteyen kazandibi isteyen profiterol almıştı bi güzel yemiştik o mutluluk tarif edilemez. hiçbirimizin cebinde o tatlıyı alacak para yoktu inanın. son olarak fakirliğin en dibini anlatan olaya gelelim. bir sitenin bahçesinden geçerdik değişik bir bitki vardı iyice gariban çocuklar koparıp bitkinin sapını emiyordu şaşırmıştım görünce ama bir sapta ben denedim gerçekten ekşi ekşi limon gibi ilginç bir şeydi. ordan her geçişimizde bir dal alırdık. hey gidi günler. şimdiyse gidip bimi boşaltabilecek paraya sahibim çok şükür ama 1 tane bile tatlı yiyesim gelmiyor. önemli olan bir şeyleri canın çekerken elde edebilmekmiş onu anladım.
Bir yaz mevsiminde giyecek giysi bulamadığım için kışlık eşofmanımın astarını kesip, çıkartıp onu öyle giymiştim. Şimdi düşünüyorum da halalarım çok zengin benim. Biri bile bir elbise vs. Almıyor ya da destek olmuyordu. insan yeğenini kıskanır mı? halalarımdan yalnızca kıskançlık, fesatlık gördüm.
üç gün boyunca su ve unu karıştırıp yağ ve tuz olmadığı için öyle tavada kızartıp yemiştim. fakirliğin de dibini gördük, ey gidi günler...
Çocukken pek meyve yoktu. Adana patlıcanını çiğ olarak yerdim.
sabah erken inince memlekete param yok diye otobüs garajından indikten sonra elimde valizle 5-6 km. yürürdüm eve.
Gidilen mağazada etiketleri okuyup almaktan vazgeçerken elin arapça konuşan dürzüsünün fiyatına bakmadan lapır lupur sepetine giyim eşyası doldurduğu anılardır. Eski Türkiye; Allah belanı vere emi!
taksi param yoktu diye gecenin bir yarısı eve yürüyerek gelmiştim. otobüs seferleride bitmişti. ayak tabanlarım pert olmuştu.
*2 hafta önce öksüz ve yetim arkadaşımla birlikte lokantada ücretsiz çorba içmek
*bugün halamın spor ayakkabısı hediye edip sevinmem

*not:

sıkıntılar içinde sürünüyorum. bu ülkede sözde hayır kurumlarından yaptığım başvurularıma cevap gelmedi.
Çocukken tek iç çamaşır takımım vardı ve ben annem beyazları yıkadığı gün okula gidemezdim.