bugün

eve sekiz gün ekmek alamamak. bu hikayede benim rolüm olan çocukluk kolay. hikayedeki annenin yüreği nasıl yandı anlatılabilir mi bilmem.
universitede ogrenciydim param bitmisti ve ailemden para istemek zorundaydım. fakat telefon kartı almaya param yoktu ee haliyle cep telefonuda yoktu o zamanlar. belki 2 gundur dogru duzgun bir sey yememistim indirim kuponuyla ekmek alıp kuru kuruya onu yiyordum. aynı yurtta oldugumuz biri vardı baktım yeni kart almıs telefon kulubesinde sıra bekliyor. rica ettim bir kac kontorunu kullanacagım param geldiginde gerekirse kart alırım sana dedim ama indirim kuponlarımın tamamını verirsem 10 kontorluk kullanabilecegimi soyledi. caresiz butun kuponlarımı verdim aradım ailemi. bizimkilerden biri telefonun basına gelene kadar 7-8 kontor zaten gitmisti tam para isteyecegim konusmam kesildi baktım ki kart yerinde yok. eleman 10 kontorun dolmasını bekliyormus para istememe bile musaade etmedi belki 2-3 kontor daha giderdi. velhasıl ne para isteyebildim ne derdimi anlatabildim. 2 gece agzıma bir sey koymadan gecmisti aclıktan yataktan hic cıkamamıstım.
Çocukken ilk defa aldığım plastik futbol topum daha ilk maçta patlamıştı. Çok üzülmüştüm.
pazara akşam çıkmak, çok küçük yaşlardan itibaren karpuz kavun satmak, kurban bayramlarında saman satmak.

anadolu lisesi kazanıp hazırlık sınıfında kitapları almak için dedenden kitap parası istemen.

ve daha bir sürü şey.
Sene 99 2000 o civarı.

Oyuncak denen bir şeyimiz yok köydeki çocuklarla.

Ne oynarsak tahta parçaları ve taşlardan çamurdan yapıp oynuyoruz.

Sonradan bir tüp kamyonum oldu.

Şimdiki nesil oyuncaklar 1 günde sıkılıyor kırıp atıyor.

Keşke benim zamanımda olsaydı öyle şeyler.
Her geçen süre aldığım maaşın yetersizliğini hissediyorum, bir şey planlıyorum ve o planı 4 ay sürünmeden gerçekleştiremiyorum, artık çok sıkıldım bu durumdan. Okuduk bitirdik, sefil sefil dolanıyoruz, en son bar işlerine girip günlük yaşayacağım eskisi gibi, daha mutluydum anasını satıyım.
Çocuktum. Maltepe'de ücretsiz kurs kazandım. Etimesgut'tan sıhhiye'ye trenle gidip maltepe'ye yürüyordum.

Birgün cebimdeki bilet parasını sıhhiye köprü altında su içerken düşürdüm ya da çaldılar. Başka param yoktu. El kadar çocuk sıhhiye'de kalmıştım. Çaresiz trene kaçak bindim. Her vagonda biletçi var mı korkusundan inip sonraki trene bindim. Eve gelmem 3 saat sürdü. Eve gelince hırsımdan ağlamıştım.
Yıllar yıllar evvel cebimde beş kuruş para yokken ve kısmen de olsa mutlu mesut yaşarken bir kızla tanıştım. Sohbet muhabbet derken kendisine kanım kaynadı. Yani dünyanın en normal şeyi oldu: sevdim. Nasıl olduysa o da beni beğenmiş, sevmiş; ben kendimi birden bire bir ilişkinin içinde buluverdim. ilk zamanlar öyle mutluydum ki havada yürümek ne demek onu tecrübe ediyordum.

Neyse kısa bir zaman sonra da 14 Şubat var. Hayatımda ilk defa benim için önem arz eden bir gün. Gel gelelim cepte para çok az. Dedim madem parayla hediye alamıycam kendim hediye yapayım. Oturdum günlerce uğraştım kendisinin karakalem bir resmini çizdim. Sonra onu kendi elimle çerçeveledim ve paketledim. Her şey el emeğiydi. Ve ben heyecanla hediyemi ona götürdüm. Tek amacım ne kadar mutlu olduğunu görmekti. Paketi ilk gördüğünde gayet mutluydu, sonra açtıkça yüzü düşmeye, değişmeye başladı. Karakalem resmî görünce artık hepten mutsuzdu. Belli etmiyordu sözde ama ben anlıyordum. Sonra ağzından baklayı çıkardı. Neymiş annesi ve arkadaşları benden pahalı bir hediye aldığını görmek istermiş, o yüzden kuyumcuya gidip gümüş bir kolye alacakmış ve ben aldım gibi davranacakmış. daha önce Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim. Resmen dokunsan ağlayacak noktaya geldim. Hayal kırıklığı nedir, garibanlık nedir, ciddiye alınmamak nedir ilk o gün öğrendim.
Çocukken babaannemle Pazara çıkmıştık. Daha kivi denen meyve yeni yeni tezgahlarda görünüyordu. Rengi mi ilginç geldi nedir ben Bundan istiyorum diye tutturdum. Babaannem de bana kıyamadı gitti tezgaha fiyatını sordu. Öyle uçuk bir fiyat söylendi ki çocuk aklımla ben bile hatırlarım. Şöyle diyeyim bizim pazarda toplam harcayacağımız paranın yarısına tek bir meyve. Fiyatı duyan babaannem sessizce tezgahtan uzaklaştı. içine sinmemiş olacak ki yeşil mandalina satan bir tezgahta durdu bana mandalina aldı. Ve bunları “bak bunlar da kivi” diye yedirdi. Allah rahmet eylesin.
derin bir iç çekip bir de sigara yaktıktan sonra bir tane de ben yazayım bari.

üniversitedeyim. gençliğin, delidoluluğun baharındayım. çalıştığım kafeye bir kız gelmiş ama nasıl bir kız... sanırsın melek. tabi orda vuruldum ben buna. neyse gel zaman git zaman sordum soruşturdum öğrendim kim olduğunu. gittim güç bela açıldım. ne kabul etti ne reddetti. böyle böyle iki ay falan geçti ama hala durum aynı. istemiyorum diyor ama hayatından da çıkarmıyor beni.

sonra bir gün kızın ufak bir ameliyat işi çıktı ve memlekete gitmesi gerekiyor. memleket dediğim de okuduğumuz ilin bir ilçesi. bende oralıyım. memleketler de aynı yani. neyse tabi ben bunla beraber gitmek istiyorum ama cepte para yok, gidemiyorum. o da gelme, istemiyorum diyor ama gitsem çok mutlu olacak biliyorum. dedim tamam gelmiyorum ama seni yolcu edicem, otogara birlikte gidelim. tamam dedi.

gittik durakta bekliyoruz bizi otogara götürecek arabanın gelmesini. bende buruk bir mutluluk, gidemesem de en azından yolcu ediyorum. kızda "galiba gerçekten seviyor beni" şaşkınlığı. derken geldi araba. kız bindi. valizini verdim. bende bir ayağı attım tam biniyordum ki... ulaaaan. son anda aklıma geldi. para yok ki bende. minibüse verecek para yok. iki kişi 3 lira. yok aga. o anı nasıl atlattım, nasıl tamam istediğin gibi olsun, gelmiyorum ben diye çevirdim hatırlamıyorum bile. haberleşiriz dedim bindirdim gönderdim.

çok garibanlık anım, çok parasız kaldığım zaman, çok yırtık ayakkabıyla okula gitmişliğim veya çok farenin kemirdiği ekmeği yemişliğim vardır da bu olay çok başka koymuştu bana. hala hatırladıkça bir sigara yakar iç çekerim.
Evlerinde banyo- tuvalet olmadığı için varilde yıkanan bir arkadaşım vardı mahallede.
Fare doluydu evleri. Annesi saftı çok. Babada ayyaş bir balıkçıydi. Teknesinde yatar evine hiç gelmezdi.

Arkadaşım aciktiginda ekmeğe sıvı yağ döküp, tuzlayıp yerdi.

O mahçup olmasın diye piknik oyunu oynardık mahalledeki kızlarla. Herkes evinden bir şeyler getirirdi. O'nun yemesi için.

Ne iyi kalpli çocuklarmışız.
Şimdi eline telefonu alıp odalara kapanıyor yeni nesil. Çok korkunçlar. 2 yaşındaki oğlumu itti dün bir akraba çocuğu. Telefondaki Oyundan başka bir şeyi görmüyordu gözleri. Oğlum oynamak istedi diye yaptı bunu.

Lütfen çocuklarınızı bencil, merhametsiz, paylaşmayı bilmeyen, sevimsiz, kendisini bir halt sanan bireylere dönüştürmeyin.
Garibanlık anılarım bile iç burkmuyor ki benim:d
Halbuki yıllardır parasızlık çekerim.
Demek hem fakir hem yüzü gülüyor modunda bir tipsem ondandır:d
görsel

Bu aletin ilk çıktığı 90 küsürlü zamanlardı. Ben ortaokula gidiyordum. evimiz okula baya uzaktı, otobüsle giderdim. O zamanlar paso diye bişey vardı öğrenci için ayrı, diğerleri için ayrı. üzerine aylık abonman bileti yapıştırıp 1 ay boyunca dilediğin kadar otobüse binebilirdin. işte o aylık abonman parasına lazer almıştım. Herkeste vardı çünkü. Abonman bileti yerine de tedavülden kalkmış kağıt paranın atatürk'lü kısmını kesip yapıştırıp ailemi kandırmıştım. Sonuç olarak kar kış bir ay günde en az 20 km cebimde lazerimle yürümüştüm. Değer miydi? Hala emin değilim.
Sene tam olarak kaçtı bilmiyorum. Ama güzel zamanlardı. Yakıt parasını veremediğim için verilmeyen, müdür yardımcısının odasından kendi zayıfı karnemi çaldığım yıldı.
O kadar fakirdik ki tek iç çamaşır takımım vardı ve annem beyazları yıkadığı gün okula gidemezdim.
ben henuz galatasarayliyken bizimkiler bana galatasaray logolu mont/ceket arasi bir sey almisti. guzel, siskin bir seydi. okula gitmekten nefret eden ben bunu giyince okula gitmeye can atiyordum. herkes begenirdi. bir gun okuldan eve donerken ceketi giymeyi unutmusum, ve siniftaki askilikta birakmisim. eve gidince aklima geldi, kostur kostur hemen okula gittim. o donem sabahcilar ve oglenciler arasindaki boslukta siniflari temizliyorlardi. bi baktim ceket yok, henuz oglenciler girmemisti bile. temizlikciler aparmisti kesin. sordum sorusturdum yok gormedik dediler. aglamaktan eve gidemedim. hem cok seviyordum, hem de bizimkilerin bazi seylerden vazgecerek aldiklari bir seydi. o montu calanin 7 sulalesini sikeyim, kitapsiz orospu cocugu seni. hicbir sey olmamis gibi eve gittim ve anneme montu calmislar dedim. ve sanki hic umrumda degilmis gibi soyledim bunu. ayni gece uyurken yine agladim. ulan orospu cocugu senin kitabini sikeyim. bu arada yasim 29 oldu, hala ne vestiyere uzerimdekini birakirim ne de askiliga asarim. travma olarak kaldi bu.

bir de universite 1'de bir sene boyunca her gun zaten eski olan ayni kot pantolonu giydigim bir zaman dilimi var ki, artik yamamadik yeri kalmadi. travma olarak kaldi bende. simdi hep ihtiyacimdan fazla kot pantolon alirim, ancak yine 2-3 hafta surekli ayni pantolonu giyerim.
Hastane koridorunda yere çöküp ağlmıştım, annem ölecek galiba diyerek. Hala galibaydı benim için hala muammaydı. Hemşire yerden kaldırmak istedi "abla kalkamıyorum ki" demiştim ağlayarak.
Üniversitedeyiz.
Bazen ben, bazen arkadaş evden arabayı alıyor öyle gidiyoruz.

Neyse bir gün arkadaş geldi.
Arabanın çekişte bir problem var yürümüyor neredeyse.

Kavşağa geldik.
Bizim zeki kamyonun kör noktasına soktu bizi. Duraklasak kamyon biçecek.
Kornaya da tepki vermiyor, duyduğuna dair.

Kamyonun altında kalmayalım diye el işareti yaptık artık.
Adamda peki dedi.

Neyse, biz yürüdük adam da bastı gaza.
Ama normal bir gaz değil.
Uçtu gitti aq.

Meğer adam yarışalım anlamış.
Kamyon ufukta bir nokta oldu aq.

Aynı arabayla gruptaki kız arkadaşları da alıp şehir dışı yapacağız. Bir Köy okuluyla ilgili projemiz vardı.
Hararet yapıp yolda kaldık.
Ah ulan.
evden tüm eşyaları almaya geldiler, annemin elektrikler gidip gelince tüm elektronik eşyalar yandı dediği durumdu. ben tabii çocuk aklı inanmıştım. mahallede herkes görmüştü bu durumu tabii. bizim insanımızı bilirsiniz, dedikoduya malzeme olsun. okulda bizim eve haciz geldiğiyle ilgili konuşuluyordu, ben haciz ne demek bilmiyordum, bundan dolayıdır arkadaşlarımın bunu konuşmasından rahatsız olmamıştım sorun da bu değil zaten. annemle babam bu durumdan tartıştılar, babam gelmiyor. biz eşyası olmayan evin içinde oturuyoruz. bir süre, gerçekten hafife alınamayacak bir süre, annem, kız kardeşim ve ben günün tüm öğünlerini kahvaltılık yağ ve ekmekle geçirmiştik, o zamanlar hiç şikayetçi olmamıştım bu durumdan. nedenini bilmiyorum her seferinde bayıla bayıla yemiştim o ekmekleri.
2 yıldır işsizlikten yaşadığım garibanlıktır cepte 3-5 tl bozukluk başka da birşey yok.
lisedeyiz, yurtta kalıyoruz. iki arkadaş pijamayla parka çıktık para yok çarşı pazar gezecek. sigarasızlıktan birbirimizi yiyoruz. arkadaşımın tipine şöyle bir baktım sen bu tiple ne yaparsan yap kimse seni yadırgamaz dedim. ileride bir binanın önüne 5 dakika önce bir bmw durdu ama içindeki inmedi. dedim git şu arabaya aklına geleni söyle sonra 2 sigara iste. gidip deli takliti yapmış adama abla sigara var mı abla demiş adam da 5-6 tane uzun parliament tutuşturmuş eline göndermiş. tabii o zamanlar akıllı uslu insanlar olmadığımız için işleyen bu sistemi daha fazla kullanmaya karar verdik. cebimizde 1 lira para vardı. pazara indik pijamalarla, pazarcıya soruyoruz abi bir liraya kaç çilek eder adam acıyıp bi poşet koyuyor parayı almıyor, başka birine gidiyoruz abi bir liraya kaç elma eder adam birkaç elma koyuyor parayı almıyor, başkası anlatsa inanmam yarım kilo peynir bile aldık beleşe. büfeci biraz kalleş çıktı ondan sadece 1 ekmek alabildik üstelik parayı da aldı. sonra akşama kadar parkta piknik yapmıştık. yaşarken çok eğlenmiştik ama yıllar sonra dönüp bakınca nasıl bir sefaletmiş diyor insan 2 kişinin cebinden 10 lira çıkmamış.
Ankara'da akşam üstü 7 tanesi 1tl olan simidi beklememiz gelir hep. Onu da iki arkadaş alır bölüşürdük.
Kalan 1 simit de yarıya bölünür, paylaşılırdı. Kayış gibi simidi almak için o saatte özellikle kızılaya inerdik.

Bir de mezuniyete kıyafet alamadığım için gidememem var. Gençlik de olunca para yok diyemiyorsun "sevmem ya bana göre değil çok saçma" vs saçmalıyorsun. Günlük kıyafeti bile zor aldığımız dönemdi. Sonradan toparladık çok şükür ama içimde hep uktedir.
bir poşet bozuklukla geneleve gidip kadının avucuna saymak.
bir kış günü okuldan yurda dönüyoruz beşiktaş kadıköy vapurundayız arkadaşım dönüp dedi ki: zengin olunca vapurda sahlep içicem. şimdi kendine ait bir yatı var.
sene 2005 15 yaşındayım.pederin işler bir anda kötüye gitti cep delik cepken delik.eve marketten bir şey lazım olmuştu lakin para yoktu. benimde dandik bir telefonum vardı o zaman 20 lira mı ne vermişlerdi onu satıp bizimkilerden habersiz market alışverişi yapmıştım o günü hiç unutmam.
(bkz: poker necmi)