bugün

'Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...'
son mısrası ile katılmayı uygun gördüğüm forum başlığıdır.
aynı zamanda, yazarların "günün şiiri" olarak gördüğü kelimeler bütünüdür.

şöyle ki;

--spoiler--

Umutsuzluk rüzgarları yürekte eserken
Tükenmiş insaniyetin yılmamak mihrabıdır
Mücadele-i hayattan şu sırrı anladım ki ben
Ölüm didinmelerin sükûna inkılabıdır

--spoiler--

(bkz: Abdurrahman Gülseren)
sen küsüp giderken bir çift sözüme..
sessizce karşıma çıktı yalnızlık..
pişmanlık hissiyle yanan yüzüme..
beter ol der gibi baktı yalnızlık..

dilimden düşünce o çirkin hece..
kapımı sen açtın o zalim güce..
dört yanım karlı dağ oldu her gece..
çığ gibi üstüme çöktü yalnızlık..
sensizdim kendime bir iş aradım,
baştan savıp asabımı bozdular.
hatırşinas dostlarıma uğradım,
sağolsunlar müdür beye yazdılar.

müdür bey gerçekten yufka yürekmiş,
işim inşaatta kazma kürekmiş,
bir sağlık raporu almam gerekmiş,
tam teşekkül hastaneye yazdılar.

yağışlı gözümün hazan çağı da,
olur olmaz yerde başlar ağıda,
sinir servisine giden kağıda,
aklından zoru var diye yazdılar.

bir saat anlattım bir tek buseni,
doktorlar efsane sandılar seni,
belki de alaya aldılar beni,
Belki palavracı diye kızdılar.

bir ara sensizlik krizim tuttu,
bilmem ki o anda ne olup bitti.
hekimler heyeti havale etti,
acil vak’a bakırköy’e yazdılar.

bu çağda bu sevda abes dediler,
cezası çelikten kafes dediler,
ben kime ne yaptım,ne istediler,
bana bu çukuru niye kazdılar.

burda ne sen varsın, ne de bir iş var,
üç adım voltalık gidiş geliş var.
en ayıp sözlerle kaplı dört duvar,
bunca küfrü kime,niye yazdılar.

açmak için zahmet etme zarf açık,
hala bana sevgin varsa birazcık,
mektubumu alır almaz yola çık,
gözyaşlarım bir acayip azdılar.
Bazı yaraların ortasından küçücük bir el
Sanki geçmişe çiçek uzatır.
Bazı yaralardan sızan kanla,
Tüm geleceğin yıkanır…

Didem Madak.
kalbimin ortasında çıkmış bir çıban,
uğundurup duruyor, geçmiyor işte!
kaşıdıkça kanayan, koptukça izi kalan,
çıban dedikse hemen ağlama,
yalanların, yalanların işte.
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

insan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu
Gitmek istiyordum gitme diyordun
Beni karanlığa itme diyordun
Eşkiya kalbime hükmediyordun
Herkesten farkındım sen bilmiyordun

Sen beni üzüyor incitiyordun
Ben sana kırgındım sen bilmiyordun
Kalbimi kırıyor acıtıyordun
Ben sana dargındım sen bilmiyordun

Sen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun

Sen yangın çıkarır ben söndürürdüm
Sevmesem dünyanı ters döndürürdüm
Seni sürüm sürüm süründürürdüm
Ben senin korkundum sen bilmiyordun

Sen bana günahtın sen bana yasak
Helale uzaktı düştüğüm tuzak
Ben sana tutkundum ben sana tutsak
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun

Bir yavuz hırsızdın dikleniyordun
Sustukça sabrıma yükleniyordun
Sen hiç beklemiyor bekleniyordun
Ben sana yorgundum sen bilmiyordun

Sen benim uykumu kahreden korkum
Sen zehir zemberek sen zehir zakkum
Sen benim cezamdın ben sana mahkum
Ben sana sürgündüm sen bilmiyordun

Cemal Safi.
Paramparça

Ağaç bütün 
Meyva bütün 
ışık bütün 
Benim dünyam paramparça 

Bir büyük ayna kırılmış 
Kırılıp yere dökülmüş 
Kainat içine düşmüş 
Düşmüş ama paramparça 

Yaprak yaprak yapıştırdım 
Diyar diyar dolaştırdım 
Bir alevdir tutuşturdum 
Yandım ama paramparça

Bedri Rahmi Eyüboğlu.
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
içimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: "Sıkıntılar duradursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.

Orhan Veli Kanık - Baharın ilk Sabahları
...
Bir Acem Şairi
'Ölüm adildir' diyor
aynı haşmetle vurur şahı, fakiri
Haşim,
neden şaşırıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı,kardeşim,
Herhangi bir şahın bir gemi ambarında
Bir kömür küfesiyle öldüğünü.

Nazım Hikmet
görsel
yorgunum bir gülü devşirmekten
görseniz artık
yüzüm
bozulan bir çiçektir
evde kalmış kızların göğsünde sık bulunan
beni solduran akşamüstleridir pencerelerde
çünkü hüznü hüzün besler yalnızca
merhaba,
Arkadas zekai özger
Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin, duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya..
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım..
Anlayacaksın.

(bkz: Özdemir Asaf)
görsel
şükrü erbaş’tan.

git. kapan.
yeterince yol biriktirdin.
küçük kasabalardan akşamların var.
sabah indiğin şehirlerin buğulu kalbi senin.
her çaresizlikten binlerce dalgınlık edindin.

bir gölge bilgisi olduysan, ışıkları unutma.
hayal için, acı verdiğin kadınların kirpikleri yeter. güzel pişmanlıkların var. sevinçlerini azımsama. kaç çocuk, hayatına boşluk olarak ekledi seni.
kaç hayattan yalnızlığın var, ömrünü büyütecek.

ne kadar acı verirse versin, seni doğuran bir kalabalığın oldu.
dersini tenha çalıştın.
incinmek için kimse gerekmiyor sana.
zehir yüzüğün göğüs kafesinde.
yılan ıslıkları kılavuzun olsun.
git. yanlışı olmayandan koru kendini.
dağ kovuklarının rüyasını uyu.
gecenin sahibi korku değil her zaman.
üstünü örtecek bir yurtsuz bulunur elbet.

mahşerini sev. onu sen kurdun.
taş bile yalnız kendisi değil. git. kapan. gör, yalnızlığın yatışmaz kalabalığını..
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
ipekten kanatlarla

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla

Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni
Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle

Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle

Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin

Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin

Yavuz Bülent Bakiler
görsel
görsel
Aziziye baba yurdum
Kafkaslara tabya kurdum
Benim korkum Ruslar değil
Kara kışa kurban verdim

(nedense bu dörtlük aklıma geldi, yazıverdim. Tüm Sarıkamış şehitlerini rahmetle anıyorum.)
görsel
yağmur çiseliyor.
serez çarşısı dilsiz,
serez çarşısı kör.
havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
ve serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.
bir çiçeğin yapraklarını okşar gibi,
berrak denizli sahillerde yürür gibi,
en hafif meltemlerde yapraklanıp uçar gibi,
bir çınarın gölgesindeymiş gibi sev beni.

iki güneşin doğumu arasında, hiç durmadan, boyunca,
salıdan cumaya, cumadan salıya,
dünyadaki tüm topraklar sana doyuncaya,
ölümün ötesine, sonsuzda sev beni.