bugün

Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz sene önce,
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce.
Sokakta ayaküstü
Konuştuk ordan burdan.
Evlenmiş, çocukları olmuş
Bir kız bir de oğlan,
Seni sordu.
Hiç değişmedi, dedim.
Bildiğin gibi...
Anlıyordu.
Mesutmuş, kocasını seviyormuş.
Kendilerininmiş evleri...
Bir suçlu gibi ezik,
Sana selam söyledi.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

içimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

( kALDIRIMLAR 1 - NECiP FAZIL KISAKÜREK )
Önce bütün şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiç de güzel değil
Ne sabah var ne akşam.

Sokakların ellerinden öperim
Bana yaşamasını öğretmişlerdi
Dost olsun, düşman olsun
insanlara iyi günler dilerim.

Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya.

Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay'ın
"Hâtıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak."

(Şimdilik)
ben öleceğim ve sen üzüleceksin
ama ben ölmüyorum henüz
ne yazık senin adına
bir bir vuracağım ahmaklıklarını kafana
sahte dost - seni hilekâr!

salih mirzabeyoğlu - münşeat sf:157
eşikten geçtin mi bozulur büyü
ölünce bir daha ölmeyeceksin
cân gözünden kalkan siyah örtüyü
dünya diye atıp gizleneceksin.

soran servet yığsa cevap metelik
genç yaşlı kadın erkek fakir melik
birkaç mevsim sonra bir torba kemik
kimi kurşun yüküyle kimi kuş tüyü.

salih mirzabeyoğlu
örtülen kapı sımsıkı pencere,
yükselen sularda durulmaz çare,
neyi kurtarıyorsun vakit varken,
yetiş kalkan bu gemi en son çare.

salih mirzabeyoğlu - kayan yıldız sırrı sf:93
Set çek seline
yavaş yavaş ilerle
damla damla birik.

Ak geç ıslattığın kayalardan:
duraksama – uçurur güneş seni.
Atla takıldığın çavlanlardan:
duraksama – savurur rüzgar seni.

Aldırma kumlara, çakıllara:
çöker onlar dibe nasılsa –
ilerle yavaş yavaş
birik damla damla
set çek seline.

Oruç Aruoba
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
dağ başında bir avcı kulübesi
yerler diz boyu kar
ocakta ateş
dışarda rüzgar
hadi gel
önce sevişmeliyiz uzun uzun
yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız
bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp
birer birer öpmeliyim
ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana
böylece ölmeliyiz
aradan yıllar geçip
bizi buldukları zaman
etlerimiz çürümüş olsa da
kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
hadi gel
nefes almak hüner değil
seninle ölmek istiyorum...

ümit yaşar oğuzcan
ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın!..

nfk
hayatın en hüzünlü anı,
mevsimine kapıldığın kişinin
bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
anladığın andır…
bırak, gitsin…
bırak, git…
vanı cehenneme rahat uyuyanın,
kapısını örtenin perdesini çekenin,
yüreği yalnız kendiyle dolu olanın,
duvarları ancak çarpınca görenin,
canı cehenneme başkasının yangınıyla
evini ısıtıp yemeğini pişirenin...

şükrü erbaş

görsel
ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrahim
gönlümü put sanıp kıran kim
I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.

II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III

Tüfeğini deppoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir ruzigar ki,
Kendi gitti,
ismi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."
Yagmurcu abi sen bunu seversin,
Dün, geceleyin, 16 kişiye filan atmışım,

Yazamam şimdi dinleyin lütfen.

Fon müzigi de yapmişlar he, şekil olsun.
https://youtube.com/short...kjPYw?si=DS1GdZ3IYRxpBGRl
varsın dünya yıkılsın kutlu gayeden dönmem,
beden beden vurulur, ama yine de ölmem!

ali h...
Ve anladık ki eskiden harfler daha kıymetliydi...
Bir Mektup yazardın,
Aylar süren ayrılıkların sessizliği kapanırdı...
Bir Mektup için aylarca yol gözlenirdi...
Yenisi gelene dek yeniden yeniden okunurdu...
Şimdi Telefon var...
Mesaj var ama,
Bir NASILSIN'a muhtaç binlerce insan var...

Evet.
tek başıma oturuyorum - doğru
ama ben burada sedasız otururken
eserim- balım yarıyordur birilerine
o tanır kendini tanıyan yürekleri
çoğalıyoruz daha derine - duyuyorum!

salih mirzabeyoğlu / münşeat
“Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun… Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun. Ben sensiz bin gece kan yuttum, Sen bir gece sensiz kalmadın, Mazursun…”
boğuyor âlem-i islâm‘ı bir azgın fitne,

kıt‘alar kaynayarak gitti o girdâb içine!

mahvolan âileler bir sürü ma‘sûmundur,

kalan âvârelerin hâli de ma‘lûmundur.

nasıl olmaz ki? tezelzül veriyor arş‘a enîn!

dinsin artık bu hazin velvele yâ rab!

- âmin!

müslüman mülkünü her yerde felâket vurdu...

bir bu toprak kalıyor dînimizin son yurdu!

bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek şer‘-i mübîn;

hâk-sâr eyleme yâ rab, onu olsun...

- âmin!
M. Akif Ersoy
(Süleymaniye kürsüsünde)
aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim..
(bkz: günün ılığı)
bir gün yine omuzlarda taşınacağım
o gün alkışlayamayacaksınız.

şampiyon.
'' kapılar tutulmuş neylersin ?
neylersin içerde kalmışız ?
şehir yenilmiş, açlıktır başlamış,
neylersin ?
neylersin karanlık da bastırmış ?
sevişmezsin de neylersin ? ''

(bkz: paul eluard)
Balıklar için deniz lazım,
Sevişmek için işsiz olmak
Ve geceleri yatakta
Duymamak için tabanların sızısını
Zengin olmak lazım.
Halbuki ıslık çalmak için
Birşey lazım değil.