bugün

Bir sabah çıkıp geleceğim kapına habersiz. Sen şehvetli bir gecenin yorgunluğu, tatlı sarhoşluğuyla, üstünde sıvılarla, tuzlarla karşılayacaksın beni. Yatağında hala o kadın-kadınlardan- biri varmıdır bilmeyeceğim, merak ta etmeyeceğim.Çünki her kadın kendini, aşık olduğu adamın gözünde, en özeli, en güzeli, en sonuncusu olduğunu düşünmez mi, istemez mi?içeriye istemeden de olsa gözümün ucuyla bakacağım, ağzına kadar dolu kül tabloları, bitmiş sigara paketleri, yerlere yuvarlanmış boş içki şişeleri, dibinde tamamı bitirilemeden- muhtemelen sevişme başladığı sırada- bir kenara bırakılmış rakı bardağı, (kenarında kırmızı ruj izi kalmış), kırışmış kanape örtüsü, yere fırlatılmış yastıklar, - muhtemelen kur yapma esnasında birbirine fırlatılmış-, bir çift erkek çorabı, kot pantolonun, gömleğin(nasıl soydu seni bilmiyorum o kadın, kadınlar heyecanlandın mı onlar seni maharetli parmaklarıyla soyarken, onlara da çok tatlısın bebeğim! Dedin mi?

Demişsindir mutlaka..benim ne farkım varki onlardan.. Birbirine karışmış sıvı, ter kokuları , kadın, erkek parfümü karışımının o tuhaf hissi. Sen yorgun, bitkin bakacaksın bana, hemen yapışacağım herbir noktasını öptüğün kadınların tadının, sıvısının sindiği dudaklara..ikimiz, üçümüz, hepimiz öpüşeceğiz, tatlarımız sıvılarımız hislerimiz birbirine karışacak.Sen, uyku mahmuruyla öperken, kimi, niye öptüğünü anlamayacaksın. Ben de bir kadın değilmiyim işte. içine girmek için onca taktikler geliştirdiğin, sonra kendini bu sıcak karanlığa bıraktığın binlerce kadından biri değil miyim? Dağınık yatağa götüreceğim, yok hatta zorla itekleyeceğim seni . Buruş buruş olmuş çarşaflı, sıvılarla dolu yatağa atacağım seni, uzun kızıl saçlarımı sereceğim henüz kırmızılığı geçmemiş taze yanaklarına, örteceğim yüzünün her bir santimetresini, uzun alev saçlarımla, sırf yüzümü görmeyesin diye, senden aldığım hazzı görmeyesin diye saklayacağım yüzümü senden. Parmaklarımın ucuyla dokunacağım sana, incitmemek için, tıpkı bir heykeli inceleyen, keşfe çalışan sanatsever gibi, tüm iniş çıkışlarını, tüm kabartılarını ruhuma kazıyarak, hiç çıkarmamacasına seveceğim seni. Kulağına nefesimi bırakacağım beni en iyi böyle hissedebilirsin diye, uzun saçlarımı dans ettireceğim göğsünde, karnında..dudaklarımın ucuyla dokunacağım hatta yavaş yavaş içime çekip yutmaya çalışacağım seni. Memelerimin ucuyla dokunacağım ıslak dudaklarına , hepsini öpmene izin vermeden gezdireceğim yorgun ama aç dudaklarında. Dudaklarının benim , göğüslerimin ikimizin olduğunu hissedene kadar,bir avuç kum tanesinin yere dökülüşü gibi sessiz ve usulca ince ince titrek titrek seveceğim seni. Göğsünün inip kalkmasını, nefesinin hızlandığını hissedip bu güzel anı seyredeceğim. Sonra terine gözyaşım karışacak, önce anlamayacaksın, alışkın olduğun kadınsı sıvılardan biri zannedeceksin, ağladığımı farkedince şaşıracaksın . Öyle ya insan zevk alırken ağlar mı hiç? Belkide aklına kötü bir olay geldi bu kadının onun için ağlıyor deyip sen benimle sevişmiyorsun diyeceksin. Hayır Sevgilim!

Senin ruhuna ulaşmanın en iyi yolunun ancak bedenine ulaşmakla mümkün olduğunu bildiğim için bu gözyaşları.Haz değil! Mutluluk!

Ele geçirilememiş, bir türlü ulaşılamamış mutluluğun yaşları. Bu şekilde atıyor duygularım kendini dışarı.

Ve zevk anı, kendinden geçiş anı. Sana herşeyi vermek istemiyorum doyup gitme, bıkma benden diye, aç ta bırakmak istemiyorum bana gelmekten vazgeçme diye, yalnızca seks seni bana yaklaştırıyor çünki.

Zevk anı..... senin kendi dünyanda kayboluşunu, titreyişini, bir süre çok kısa bir süre, huzurlu karanlığa doğru döne döne indiğini , arada kornaları sesleri, titreyişleri birbirine harmanlayıp tek bir noktada patladığını, koptuğunu , derin iç çekişini, huzuru bulduğun anı seyredip, giyinip hemen çıkıyorum. Gecenin ayazı, soğuğu, tuzlu gözyaşlarım, dağınık yatakta senle beraber gidiyor, bende yüzlerce seni alarak yanıma evimin yolunu tutuyorum . Ve yatağında bir kez daha farklı sıvılar, kokularla başbaşa bırakıyorum seni. Yürürken içimde sıvının dolaştığını bilmek senin hala içimde olduğunu hissetmek az da olsa mutluluk veriyor. Yıkanmak istemiyorum, sevmiyorum sevişme sonrası yıkanmaları, pislikten arınmak istermiş gibi.

Soğuk yüzüme tüm gerçekleri , yalnızlığı vururken bir tek dudaklarımdaki sana ait o
sıcak tat ve koku beni kendime getirebiliyor. Sevişme sonrası kalmak istemiyorum yanında, o hüznü, o gerçek dünyadan kopuşu senin yanında yaşamak istemiyorum. Böyle daha uzun sürüyor benim zevkim. O yatakta bitmiyor, seni öyle bırakıp gittiğimde, seni hayal ederek, tekrar tekrar titrediğini- kaybolduğunu karanlıkta- hayal ederek, büyük zevkler yaşıyorum. Mutluluklar değil!

Taa ki, bir sonraki karşılayışına kadar beni kapıda, tutkulu sevişmeler sonrası yorgun, içi küllerle dolu tablaları, boşalmış şişeleri ve üstüde yüzlerce sıvılarla dolu teninle beni karşılayıncaya kadar. Tekrar geleceğim, sana ait tek masum yanını, - kırmızı yanaklarını- öpmeye geleceğim ve bu tatlı kırmızılığa sermeye geleceğim, uzun kızıl saçlarımı .
--spoiler--

yıllar önce sözlükler furyası ilk başladığında başka bir nickle denemelerde bulunuyordum. bu yazım da bir erkek olarak; aldatılan ama hala aşık olan bir kadının ağzından yazmaya çalıştığım bir denemeydi..
''benim için aşk , kendime saplayacağım bir bıçak olan sensin''

franz kafka.
--spoiler--
ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. son kapıya geldik. insaf sahiplerine sesleniyoruz. ey insaf sahipleri! ben ve yüreğim sizleri sarsmaya geldik. dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. dilenciler krallığının en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz........ sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik. bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz. aşığız ulan aşık!
--spoiler--

tutunamayanlar
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanlarin çoğu gibi canı sıkılıyordu. böylece karmaşa ve dram dolu bir yaşam yaratmıştı kendine.bir olayın olması gerek, insan bağlantılarından çoğunun açıklaması işte bu. bir olayın olması gerek, hatta aşksız bir köleliğin, hatta savaşın ya da ölümün bile."

albert camus
yok öyle bir dünya şayet var ise büyük çoğumuz bu dünyada yaşamıyoruz demektir.
(bkz: ütopya)
her şey illüzyondur! her şey göz yanılsaması, zihin ve el çabukluğundan ibarettir. mesela bu yazıyı okuyan sen! 2 ile 9 arasında bir sayı tut aklından. şimdi onu ikiyle çarp. çıkan sonuca bir o kadar daha ekle. ilk başta tuttuğun rakama böl. sonucu ben söyleyeyim: "4!"

tek gerçek nedir bilir misin. bütün ruhunu, bütün damarlarını, bütün varlığını ele geçiren katıksız bir aşk. neyi neyle çarparsan, kaça bölersen böl, o senden güçlüdür. her illüzyonun bir izahı vardır. ama aşkın yoktur. sadece gösteri bitene kadar başına gelenlere, olan bitene seyirci kalırsıın. perdenin ne zaman açılacağını da ne zaman kapanacağını da sen belirleyemezsin.
"yalnızca bir kadın bir adamı gerçek bir erkek haline getirebilir." hasan sabbah!
--spoiler--
dupduru, saf asla karşılığında bir çıkar beklenmeyen...sinsilik, çeşitli ayak oyunları entrikalar içermeyen tertemiz bir sayfa... berrak bir gökyüzü gibi olan...
"sana olan sonsuz özlemim ve ölümsüz aşkım üzerine bir kez daha yemin edebilmek için bunca yıl bekledim" dedi genç adam. sadece platonik olan, masal gibi bir aşk öyküsü idi onlarınki. ne iflah olmaz bir azimdi; her anını, ona kavuşacağı günün hevesi ile yaşamak... tekrar içinde kaybolmayı umut ettiği; ne kadar muhteşemler dediği gözlerine bakabilmeyi özlemek...
belki zamansız bir başlangıçtı onlarınki. ama aşkın yeri ve zamanını hangi güç belirleyebilmiştir ki şimdiye kadar? haliyle onlarda çok hazırlıksız yakalandılar. ikisininde çok sevdiği tarkan'ın "kış güneşi"şarkısındaki gibi "yanlış zaman, yanlış bahar". aşık olmak için zaman yanlış olabilirdi belki; AMA MEVSiM VE yer asla yanlış değildi. yaz mevsimi ve akdeniz. aşık olmak için en uygun ortam...
(bkz: katıksız sırf aşk)
--spoiler--
bugün içimden yine ince bir sizıntı oldun.. geçtin -gittin...ruhum hala senin sevginle besleniyor.yokluğunda bile yine de sen olmasan ne yapardım diye düşünür durumdayım.
gözlerinde bulduğum yolda yürüyorum, yollarımızın kesiştiği nokta kavuşacağımız gün
ahir zaman farkındayım. Bu da bizi ölümsüzleştiriyor, ölmeyi en çok arzulayarak hemde..
saçmalıklar saçmalıklar saçmalıklar.
bak şimdi ben sana olayı anlatayım beni okuyan arkadaşım.dünyada hiçbir şekilde çift taraflı aşk yoktur.aşk ile sevme isimlerini birbirine karıştırır insanlar.ama tamamen ayrı kapılardır onlar.aşık olmak öylesine farklıdır ki.kızı gördüğünde atom bombası yemişe dönersin.ki sadece bu değildir aşk devam ediyorsa bu tepkime yastığa baını koyduğunda karnında ufak ve cılız seni rahatsız etmeyen ama onu düşündüğünde uyumanı engelleyen bir hissiyat varsa.onu gördüğünde dokunduramıyorsan eğer hiçbir şeyi.senden uzaklaştığında yastıkları ıslatıyorsan mesela.hep onunla olmak istiyorsan bu aşktır.ama bu öyle kolay kolay olucak bir bok değildir.hayatında ya bir ya iki olur.her gördüğün kıza ah seni seviyorum sana aşığım kulun kölenim diye kök söktürüyorsan bu tamamen saçmalıktır beni kandıramazsın.sevgi.bu nedir biliyor musun. sevmek alışmaktır.karşındaki kişinin kaba saba konuşmasına yolda küfretmesine bile alışırsın.bu düşüncemde bir kızın yerine koyuyorum kendimi diyelim.ama ona aşık değilsindir.sakın karıştırma bu iki olguyu.sonuç olarak hoşuna giden gözlerine baktığında seni etkileyebilen,gülüşünde hayallere dalabildiğin herkesi sevebilirsin.bak şimdi ne diyecem.sevebilirsin.ama aşık olamazsın.insan canavarı sevebilir ama aşık olma olgusunu elinde tutamaz arkadaş.bunu öğrenin artık.aşık olamazsın öyle her istediğinde.çarpılamazsın kör duvarlara,düşemezsin kısıklara.yani aklınızı başınıza alın bilader.he birde şöylesi vardır aşık olursun ki bir de seversin. ben bunu denedim. ama yapamamışım.çünkü idealistmişim zamanında.kafamı sikeyim diyorum şimdi.bir kaç ufak tribi var diye sen çocukluk ediyorsun dedim bıraktım kız.sanki her dakika aşık olabilirmişim gibi.sevdiğim kızı.pardon aşık olduğum kızı terk etmişim. görüyor musunuz.içimizde karışmış kavramlar aşık olmak farklı,sevmek farklı arkadaşım. sonuç olarak aşık olur ve seversen gerçek erkek olursun ama gerçek kadın mı anlayamazsın öyle.çift taraflı değildir olay çünkü bilemezsin o da sana karşı aynı şekilde vuruldu mu.ama emin olabilirsin seni sevdiğine güvenebilirsin ona.aşk vardır.ama.çift değildir beyler.
3'ünü bir arada yakalamak çok zor. işin içine illa ki bir 'yalan' karışacak, sonra o bir yalan iki doğruyu götürecek sonuç olarak elde sıfır kalacak...
kadınlar gözyaşlarını ve acılarını kendilerine aşık erkeklere sunarlar. bedenlerini ve ruhlarını ise aşık olduklarına.
(bkz: )yalandan dünya

Ah yalan dünya demek istediğim başlık...
ölümümü düşünürüm çoğu gece. hatta sevişmediğim her gece. can çekişme anımı. bir trafik kazası sonucu ya da afetten ölmediğimi farzedip bir hastanede ya da ailemin yaşadığı evde can verme anımı.
evdeyim. annem, babam, abim ve ablam tepeme dikilmiş ümitsiz gözlerle bana bakıyorlar. çok sevdiğim teyzem sol yanımda. onun o hep kendine has güzelliği ve özelliği ise hafifçe gülümsememe neden oluyor. dudaklarımı aralayıp bir şey söylemek istediğimde söyleyemiyorum. o ara dini ritüellerden dolayı babam yasin-i şerif'i okuyor kolay can vereyim diye. ya da can vermeyeceksem ruhen ferahlayayım diye. bense ölümden korkuyorum. ve azrail'in hangi taraftan geleceğini kestirmeye çalışıyorum. tabi ki bilmiyorum. bilemiyorum. o ara nasıl oluyorsa çıkıyor bedenimden ruhum. ben, fantastik filmlerdeki gibi 1 metre yukarıdan kendime bakıyorum. yavaş yavaş soğuyan ve solan yüzüme. ellerime, boynuma, alnıma...
annem bir feryat koparıyor, babamsa dişlerini sıkıp dudaklarını ısrarak ağlıyor. teyzemin elinde hala sol elim. abim ve ablamsa o anın vehameti ve acısıyla hemen sokağa fırlayıp bağırıyorlar.
komşulardan önce akrabaların diğerleri geliyor. sonra komşular. birileri bir yerlerden bir bıçak bulup getiriyor. ve şişmeye başlayan bedenimi rahatlatmak için midemin üzerine koyuyorlar. yaşlılardan birisi ayaklarımı ve çenemi bağlıyor. üzerime beyaz bir örtü örttüklerinde canım acıyor. hem de bedenime bir metre yukarıdan bakarken.
islamiyette ölüyü hemen defnetmek sünnettir. tez elden başlıyorlar bedenimi yıkamaya. bir anlık reaksiyonla uzuvlarımdan her hangi birisi kıpırdıyor. dudaklarım.
hep bir şeyler anlatmaya çalıştığım dudaklarım. hep öpmeye, hep koklamaya çalıştığım dudaklarım. korkuyor bedenimi yıkayanlar. hafif geri çekildiklerinde din görevlisi rahatlatıyor onları. sonra kefene sarılıp tabuta koyuluyor bedenim. tabutla birlikte musalla taşına. imam cenaze namazımı kıldırdıktan sonra helallik istiyor. herkes hakkını helal ediyor. ama ben etmiyorum. edemiyorum. fakat kimse duymuyor.
üzgün ve yarım adımlarla mezarlığa götürüyorlar beni. önceden kazılmış 2 metrelik, kıbleye bakan ve iç kısmı az daha içe doğru kavisli bir çukura. babamın ve abimin elleri arasında indiriliyorum oraya.
o çok sevdiğim teyzemin kocası amcam bir çığlık basıyor. ciğerli adamdır. dayanamaz ölümlere. en son diğer amcamın oğlu trafik kazasından öldüğünde komaya girmişti kendisi. ve daha sonra üzüntüden kanser oldu.
yıkılıyor olduğu yere. ancak tahammülsüz, hayatta kalan diğerleri. zira insanın dirisi kadar ölüsü de korkutucu. hemen beni sağ yanım üzerine o çukura koyup kürek kürek toprak atıyorlar. üzerimi tamamen örtüp gittiklerinde imam kalıyor sadece başımda.
kendisi, telkin adı verilen islami ritüeli uygulayıp gittiğinde yapayalnız kalıyorum. ruhumla birlikte cansız bedenim de hapis o iki metrelik çukurda. münker ve nekir'i bekliyorum. ve onların o zorlu sorularını. fakat ne gelen var ne de giden. zira kişi nasıl yaşarsa öyle ölür. nasıl ölürse öyle hesaba çekilir. ben hep aşkla yaşamış bir adamım!aşk nasıl tek kişilik bir günahsa, cenneti de öyle cehennemi de demek ki. yaşadığım gibi ölüyorum! öldüğüm gibi... neyse.
(bkz: sanal kadınlar sanal erkekler sanal aşklar)

edit: bir şey demeyeyim diyorum açılan başlıklara, ama o kadar saçma bir başlık ki bu... ancak bu durum verdiğim saçma bkz ile açıklanabilir heralde.
sevmek değil, sevilmek istiyoruz. bunu kendimize itiraf edecek olgunluğumuz yok.
aşk sadece hayranlıktan doğabiliyorken, zamanımızda insanların daha çok birbirine acıdığı için aşık olması, aşık olduğunu sanması, gerçek bir acı.
kadin sadece sevisirken ezilmek ister. diğer turlu pamuga sarilip fasulye gibi filizlenmeyi bekler..
aşk dediğin soluk soluğa yaşanır. yüreğin ağzında, gözlerin ateş parçası, dudakların küfretmeye de öpmeye de hazır olmalı.
filmlerde olur.
--spoiler--
az önce kaldırımdan bir kadın geçti
işveli mi işveli

mendilini düşürdü yürürken
kalkıp verecek oldum
--spoiler--

unutmuşum öldüğümü..
film veya kitap adı olabilir. Sadece film veya kitap adı.
gerçeklikliklerini ilk anda farkedersiniz!