bugün

insandan doğanlar, insan olurlar
Hayvandan doğanlar, hayvan olurlar
Hepside bu dünyaya gelirler
Ana haktır, sen bu sırra erdin mi?
Oysa herkes öldürür sevdiğini,
Kulak verin bu dediklerime,
Kimi bir bakışı ile yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözler ile.
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle.
Korkaklar öpücük ile öldürür.
Yürekliler kılıç darbeleriyle.

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimi yaşlıyken.
Şehvetli ellerle boğar kimi
Kimi altından ellerle
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur
Kimi yeterince sevmez kimi fazla sever
Kimi satar; kimi de satın alır
Kimi gözyaşı döker öldürürken
Kimi kılı kıpırdamadan
Çünkü herkes öldürür sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.

Oscar Wilde.
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
cahit sıtkı
"Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım.
Nakıştım, bakıştım.
inkar etmiyorum da bunu,
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.

Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım."
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım, hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun, can paramparça…
Ve ellerim kelepçede; Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia.
Eşiğine dayanıp seyirdiğim
cansız doğa: Bir çingene geldi
gece, ellerimi açtı ve uzun,
dingin bir yağmur düştü yüzüne:
"Her şey geçer, sen geçmezsin."

Güldüm, katıldım: Bilmem mi
kuytudan beslenen yorgun tekliğimi:
Ben amansız çatlak, sudan ve çıradan
çıkma yangın lehçesi: Her şey geçer
ben kalırım.

Fal, enis batur
Ve baktıkça sana, tertemiz bir melek düştü dünyaya
Gülümsedi tanrılar, çıldırtan bir gururla
Sen, karanlık ormanlara düşen o yüce ışık
Sen bereketi öpüşlerin, Bal eden hayat yükümü
Uzakta ol istediğin kadar, kendimden bile yakınsın bana
Kimse duymadı onu, ölen adamı,
Gene de inliyordu o yattığı yerde:
Sandığınızdan çok daha uzaktaydım ben,
Hem de el sallamıyordum, boğuluyordum.

Zavallı, her zaman hoşlanırdı şakadan
Şimdiyse öldü gitti
Herhalde su çok soğuktu, kalbi dayanamadı,
Dediler.

Yoo yoo, su her zaman soğuktu
(Ölen adam gene de inledi durdu)
Bütün hayatım boyunca çok uzaktaydım ben,
Hem de el sallamıyordum, boğuluyordum.

Stevie Smith
Gözleri deniz

Baktıkça yanaşır gönlüme bir kayık

Fırtınalı deli dalgalı bir çifte yanık

Sanki bir hülya bir yılkı her bakışta ayrı efsun yüreğim buna tek tanık

Her cilvede ayrı eda bakişlar melül bayık bayık

Ne boy ne göğüs ne kalça giyse açık saçık

Gönul yalnız Bir çift göze aşık gören zanneder deli divane kaçık.
Kekremsi bir hayat dilimindeyiz
Bakır tadında geçiyor günler
Tutmuş yolları bir sürü harami
Geleni geçeni sigaya çekmekte

Şüphesiz onlar ölüm getiricilerdir
Ve sevincin düşmanı olarak bilinirler
Yoktur gözlerinde sevgilerin ışıltısı
Aşk yoktur, duman bürümüştür büsbütün

Onlar yalnızca ölümü bağışlayabilir
Yalnız kederi, kahrı ve zulümleri
Ve tarih onlarla bizim kavgamızın
Sürüp duran hadisatından ibarettir.

Ne yazılmışsa bize ve onlara dair
Işıklı sularındadır bilincimizin
Hükmünü yerine getirse de acılar
Biz yine neşeli türküler söylemekteyiz

Savrulup duran bir zaman diliminde
Sarsarak ve sarsılarak geçiyor günler
Ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı
Hayatı savunabilecek kadar güçlüdür.
Bakarsın bugün sever bu yürek,
yarın sevilir bakarsın.
Yüreğimin özünde başka yarınlar var.
Bu şiir tamamen bana aittir. el emeğim göz nurumun ilk şirridir.

Şiir: Geçmiş Zaman

O eski bayramların güzelliği
Çocukluğumuzun muhteşem anları
Mutlu mesut yaşadığımız günler
Şimdi mazi oldu.

Anılarda kalan muhteşem anlar,
Mazide kalan insanlar,
Hayat devam eder
Zaman geçip gider
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Benim için kirletme aydınlığını
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün
Gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim
Ya ölmek ustalığını kazanırsın
Ya korku biriktirmek yetisini.
şair olup yazdım dörtlük
hatip olup okudum dörtlük
her yerde aradım yıllar yılı
bulamadım hiç dört dörtlük.

not: alıntı değildir entari sırasında uydurmasyon yazılmıştır.
Hani kısrak memelerinden ufukları sağardık
Esrik dolunayları perdi çekik gözlerimizden
Gökten firuze yağardı, hep firuze yollara düşerdik
Böyle kirli değildi maviler, denizler böyle soluksuz
Topla çadırları Apakay'ım, buradan gidelim.
"Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?"

-Ahmet Erhan
"(...)
ellerini tutabilsem pia nın
ölsem, eksiksiz ölürdüm"
bir kıyı kahvesinde / ilhan berk

ada çaylarımızı söylemiş miydik?
üç kişi bir köşede oturmuş ağ yamıyordu.
kimimiz aznif oynuyor, cıgara üstüne cıgara
yakıyordu kimimiz. sanki dünya durmuştu
öyle dalmış gitmiştik. kendi kendimizdik.
bir sürü kırlangıç dışarda camlara vuruyordu.
birden bir ses, yüzüne karışmış bıyıkları,
-deniz çekildi, dedi. hepimize tutup
denizde gezdirdiği gözlerini. büyük
bir boşluk bırakıp sonra da arkasında
kalktı.
biz işte o zaman gördük onu
ve çekilen denizi.
o zaman çıktık kendimizden.

dışarda bir dilim ekmek gibiydi gök
bir kıyı kahvesinde / ilhan berk

ada çaylarımızı söylemiş miydik?
üç kişi bir köşede oturmuş ağ yamıyordu.
kimimiz aznif oynuyor, cıgara üstüne cıgara
yakıyordu kimimiz. sanki dünya durmuştu
öyle dalmış gitmiştik. kendi kendimizdik.
bir sürü kırlangıç dışarda camlara vuruyordu.
birden bir ses, yüzüne karışmış bıyıkları,
-deniz çekildi, dedi. hepimize tutup
denizde gezdirdiği gözlerini. büyük
bir boşluk bırakıp sonra da arkasında
kalktı.
biz işte o zaman gördük onu
ve çekilen denizi.
o zaman çıktık kendimizden.

dışarda bir dilim ekmek gibiydi gök
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın...

Yılmaz Güney
Acının Coğrafyası / turgut uyar

"kente kapandık kaldık tutanaklarla belli
sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden
yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar
ve her köşe bir tuzaktır
birer darağacıdır her meydan saati
öğle vaktini kesinlikle gösteren
oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır

çığlığım uzun uzun kalır içimde
yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde
rüzgâr bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde
ve gece duruşmasından yeni çıkmışken
sabahın terazisi eksik tartar gölgemi

artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır
tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde
örneğin çukurova ve mekong köylerinde
acıdır ağacın gölgesini yapan
bunu herkes bilir

kutsal acı besleyen acı sütünü emiyoruz
yatıyoruz seninle terli döşeklerde
saati seninle kuruyoruz bir çalar saati
sen donatıyorsun kalbimizi
kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek
kendi çoğunluğunu kendi üreterek

kente kapandık kaldık iki cadde iki alan bir saat
mutsuzluk acıya varana kadar
artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi
öyle bir gölge ki belki çok dardır
kısa vakitlerinde aceleci akşamın

artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
acıya hep yer vardır aramızda
dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi
bozuk paraları da umutsuzluğu da
aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum
güneşin yedi renk ayasını

biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır
şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum
ya da üst üste silah atsan
kent tepinir belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka
ama
bir tanesi mutlaka kalır."
"Güneş sen varken iniyor bahçeye,
Yıldızlar sen varken parlıyor,
Sen varken hayat yerli yerinde,
Dilim çözülüyor birden,
Şarkı söylemek istiyorum.."
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
insanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

SEZAi KARAKOÇ..
Bir zamanlar karayı ak eyledim:Ak sakallı zâtın,öğrettiğini belledim.Çocuk saffetim ne bilirse,onu söyledim.Bir kutlu kişi gibi güzeldi sözüm.Ay gibi temiz,nur gibi parlaktı yüzüm.Kimsenin takati yoktu sözüme söz etmeye.BENse azmettim,SEN'in sözünü öğrenip,özüme dönmeye.Anlamasam da lisanı,kelâmınla gönlümün tahtında buluştuk.Kararmadan hemen önce,ruhumun zindanında konuştuk.Bir zaman sonra,alemin girdabına kapıldım.Felek denen hadsizin,kollarına atıldım.Zorla da değil,bile isteye.Gönlümün ziyası başladı,kararıp sönmeye.SEN'ce ayan her hâl,hâşâ,unuttu sanmadım.SEN'den ulu yok,tek bunu kavradım.Ne verirsen kabulüm,gayılim SEN'den gelene.isyanımsa;aczini bilmeyip,SEN'in kullarını kakıp itene.

Cedidacer