bugün

sabah oldu,
başlık düştü.
“ Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni”

Cemal Süreya.
şiirler iyi hoş da şiirden bile tiksindirdiler beni. ulan asabım bozuk yine.
Yıllar önce sanırım charles bukowskiye ait bir şiire denk gelmiş idim. Şiir sevmediğim halde güzel gelmişti bana ve bir şekilde o şiirin adını içeriğini ne unuttum gitti. Araştırıp bulmaya da üşendim öylece kaldı. Gerçi şimdi bulmuş olsam o şiiri nesini beğenmişim bunu da diyebilirim..

Evet başlıkla uyumsuz..
m.c.anday:

Çok eskiden yaşadım bu anı ben
Dersiniz şaşkınlık içinde.
ilk girdiğiniz bir ev, bir merdiven
Birden güneş vuran pencere,

Ve tam sırasında tren düdüğü…
işte böyle gelmişti siz dünyada
Değilken bir gün öğle üstü
Bu renklerle bu sesler bir araya.

Yaşamak anımsamak mıdır yoksa?
Sanmam, biz de bir sestik belki
Birileri için yıllar önceki
Şaşırtıcı karşılaşmada
Orhan Veli kanık - son türkü.

Kaybolmak üzere suya düşen bilezik
Bak, bütün kırışıklar silindi sudan
Son saatimde mi uyandım uykudan?
Neden boş geçen yıllardan içim ezik?
Durdu beni ölüme götüren kervan
Eski bir şarkı söyleniyor rüzgarda
Duydum ki, sevmeyi bilen dudaklarda
Benim ilahilerim hala okunan
Sevgilim, ellerime dokunaraktan
Beni çağıran bir eda var sesinde
Bu muydu insanlara son nefesinde
Görüneceğinden bahsedilen şeytan?
Sular çekilmeye başladı göklerde
Isınmaz mı acaba ellerimde kan?
Ah, ne olur bütün güneşler batmadan
Bi' türkü daha söyleyeyim bu yerde.
ne kadar ayıp
ne yaptın asuman
kalbimi kırdın
yap bi pansuman
Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;
Deniz aynandır senin, kendini seyredersin
Bakarken, akıp giden dalgaların ardından.
Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.

Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan;
Gözlerinden, kollarından öpersin, ve kalbin
Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman,
O azgın, o vahşi haykırışında denizin.

Kendi aleminizdesiniz ikiniz de.
Kimse bilmez, ey ruh, uçurumlarını senin;
Sırlarınız daima, daima içinizde;
Ey deniz, nerede senin iç hazinelerin?

Ama işte gene de binlerce yıldan beri
Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder;
Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi,
Ey hırslarına gem vurulmayan kardeşler!

(bkz: charles baudelaire)
Eylül ayındayız madem.

*

Sevgilim, işte eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.

Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.

Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.

Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(isteğin bulanık kıyısında).

Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.

-ilhan berk.
Gözlerim uykuyla barıştı sanma
Sen gittin gideli dargın sayılır
Ben de bir zamanlar sevildim amma
Seninki düpedüz vurgun sayılır

Yalan mı söyledin göz göre göre
Ne zaman dolacak verdiğin süre
Gönülden gördüğüm takvime göre
Aldığım her nefes birgün sayılır

Armağan ettiğin kutsal mendile
Akarken içimi dağlayan çile
Manavgat denilen çağlayan bile
Benim gözyaşımdan durgun sayılır

Ne kadar zulmetsen ah etmem sana
Her iki cihanda gül kana kana
Seninle cehennem ödüldür bana
Sensiz cennet bile sürgün sayılır..

Dünyadan bir cemal safi geçmiş,
Var olsun.
ben yenildim, öyleyken de saçlarım uzarmış
anladım
hayatım ve tırnaklarım
bir cenin umuduna aldandım
yalnızım sapına kadar... ya erenler
hüznümün alnımda münhal bir arsası var
ölüm iki parsel... hayata kandım

Ahmet erhan
Ben artık yankısıyım kendi sesimin
Ağzım kaynayan bir dua kovanı
Ve çocukken takındığım vişne küpesi
Ayet gibi çınlatıyor kulaklarımı..

(bkz: Murat menteş)
sen ki, saçından tırnağına kadar
bir hürriyete bedelsin,
bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
yaşadığın için güzelsin..
" Mecnun olup çöle düşmeyeceksen
Ne Leylâ'yı çağır, ne çölü incit.
Eğer çekemezsen gülün nazını
ne dikene dokun ne gülü incit.. "
--spoiler--
'' çöp gibi bir oğlandı, ipince,
hayırsızın biriydi fikrimce,
ne vakit görsem öldüreceğimden korkardım,
felaketim olurdu, ağlardım.
--spoiler--

(bkz: attila ilhan)
(bkz: üçüncü şahsın şiiri)
Aman amaaaann
Bal yapmayan arıdan
Çuval doldurmayan darıdan
Of oooff
Adamdan önce kalkmayan karıdan
Sakın oğlum kendini sakın.

Çıkçıkı çıkçıkı çıkçıkı

At olur da tepmez mi
Yar olur da öpmez mi
Yarin öptüğü yerde
Kırmızı güller bitmez mi?

Kenardan, ortadan, yollar çamur olmadan
Geleceksen gel gayrı gavur baban duymadan.
Seni bulmaktan önce
Aramak isterim
Seni sevmekten önce
Anlamak isterim
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de
Sana hep
Hep yeniden başlamak isterim...

(bkz: özdemir asaf)
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimle gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Ömer hayyam adlı üstadın en sevdiğim rubaisi;

akılla bir konuşmam oldu dün gece;
sana soracaklarım var, dedim;
sen ki her bilginin temelisin,
bana yol göstermelisin.
yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
birkaç yıl daha katlan, dedi.
nedir; dedim bu yaşamak?
bir düş, dedi; birkaç görüntü.
evi barkı olmak nedir? dedim;
biraz keyfetmek için
yıllar yılı dert çekmek, dedi.
bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
kurt, köpek, çakal makal, dedi.
ne dersin bu adamlara, dedim;
yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
benim bu deli gönlüm, dedim;
ne zaman akıllanacak?
biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
hayyam'ın bu sözlerine ne dersin, dedim:
dizmiş alt alta sözleri,
hoşbeş etmiş derim, dedi.
Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye.
Öldüren bir nefrettir yüreğindeki şeytan;
Hiç umurunda değil kazsan kendi kuyunu,
Çekinmezsen güzelim canevini yıkmaktan
Onarmak olmalıyken asıl amacın onu.
Sen tutum değiştir de cayayım düşüncemden,
Yumuşak bir sevgi koy nefret yerine bir yol;
Göründüğün gibi ol; cömert, sıcak, sevecen;
Hiç değilse kendine yumuşak yürekli ol.
Aşkım uğruna bir ‘sen’ daha yarat kendine:
Güzellik onda veya sende yaşasın yine.

(bkz: william shakespeare)
Çöp Çocuk ve Kibrit Kızın Aşkı
Çöp çocuk bayılıyordu
Kibrit Kız'a
hele çok ateşli duran
Sevimli hatlarına
Ama ne kadar sürebilirdi
Bir çöple kibritin aşkı?
Çöp Çocuk'tan geriye
Sadece Külleri kaldı.
Kitabe-i seng-i mezar - Orhan Veli kanık.

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada,
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu; Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederlerdi elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgâr ki,
Kendi gitti,
ismi bile kalmadı yadigâr.

Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri, "Ayrılık olmasaydı."
“Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.
Gözlerine yavaşça yavaşça doldu akşam.
Göklerin ateşini kalbime boşaltarak,
Ufuktaki lâmbanın fitilini kısarak
Benim içimde yaktı sanki grubu akşam Gündüzden gürültüden ve kâinattan ırak
Akşamı seyredeyim bakışlarında bırak.
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak..”
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.

Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı
Küçük çıkarların büyük kurnazları
Alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı
Sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım
Unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek
Düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst
Dışa vurmayı duygularınızı
Unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.

Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
-Ki bu en büyük kötülüktür size-
Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi
Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.
Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
insanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim
Koşaradım
Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde.
Behçet Necatigil - dönme dolap.

Nerden niçin mi geldim
Bilmeden bir şey diyemem, ya siz?
Hem hiç önemli değil
Geldim, yer açtılar, oturdum
Girip çıkanlar vardı
Zaten ben geldiğimde.
Başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi
Gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi
Doğrusu anlamadım bir düğün dernek mi
Sonra da kimileri düşünceli, durgundu
Gidenler neye gitti doğrusu anlamadım
Zaten ben geldiğimde.
Bir lunapark mı bir konser bir gösteri
Bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı
Sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti.
Bak dediler baktım pek bir şey göremedim
Hem her yer karanlıktı
Zaten ben geldiğimde.
Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede
Nasıl çekip gideceğim kalk git dediklerinde
Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele
Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan
Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken
Zaten ben geldiğimde.