bugün

Vapur açıldıkça iskeleden bir girdap oluşuyor.
Gözüm dalıyor.
içine çekiliyorum.
Biraz uzaklaşınca,küçük mor bir ağaç var, Haydarpaşa’ya gelmeden.
Kimse görmüyor, ben görüyorum.
Ya hiç büyümüyor ya da ben de onun kadar büyüyorum.

Güzel olanı dolaylamaktan vaz mı geçsem diye düşündüm.
Mesela güzele güzel desem ama benim olmasa.
Yanılmak inanma arzusuna kanmakmış.
Kolay kandı herkes,
herkesi büyüttüm.
Mesela şu anlam. Ziyan ettiğim bütün diğer anlamlar da;
Şöyle oluklu bir küfür etsinler bana.
Mukavva gibi ıslanıp çözüleyim.
Üstüme basın hatta.

Hiçbir yağmur vapurları ıslatmazmış.
O yüzdendir çok az ahmak sever vapuru.
Camın buğusunun arkasındaki ışıkları yoruyorum.
Hiç silmem artık buğuları.
Ellerim üşür çünkü benim.
Yazılar yazmışımdır,
parmak parmak hatırlamıyorum.
Üşümesem sorular yazardım şimdi.
“Bir kitap dolusu Cemal Süreya mı yoksa
bir kuru dalla mı alınıyor gönül açıklayamaz mı bir bilen?”
Ya da, sussun her kimse.
Ben utanırım cevabından.

Yanaşıyor vapur.
Başka bir kıtaya inecek oluyorum.
Tomris Uyar’la göz göze geliyorum.
Her sabah
ve her akşam
ve çoğu seferinde…
Utana sıkıla.
Ne yöne adım atsam bir anlamdan uzaklaşıyorum.
Cümleleriniz düşüyor girdaba.
ikinci Yeni’den özür diliyorum.

Sevda Sözleri’nizi bir kapı önüne, öylece terk etmişim.
Karşımda olsanız, bunun için sizden
Yani Cemal Süreya’dan,
Ve sözünü ettiğiniz bütün kadınlardan.
En çok da Tomris Uyar’dan,
ve ikinci Yeni’den
yeniden özür dilerdim.
Çekingen adımlarla sesiz ve ürkek
Bir gün uzaklardan bir giz gibi geldin
O büyülü şarkılarını söyleyerek
Gençliğimi geri getirdi ellerin

Sundun paha biçilmez güzelleğini
Öylesine diri öylesine sıcak
Böylesine bir mutluluk anladım ki
Ömür boyunca bir kez yaşanır ancak

Bir kez nefes aldığını anlar bir gün
Bir kez bir kişiyle insan bütünlenir
Özlem dediğimiz o hançer bir düşün
Bir kez saplanmak için kaç kez bilenir

Anılarsa bitmez bizimdir daima
Umulmadık yerlerde yeşerir büyür
Yaşamak baştanbaşa yalan olsa da
O alır bizi uzaklara götürür

Emzirir gür memelerinden istekle
Biz farkına varmadan uzar ömrümüz
Anılarda yaşarken bir gün gelir de
Biz de birer anı olur ölürüz.

Ümit Yaşar Oğuzcan
Ruhum, dört mevsimi de yaşadı.
Özlediğimde seni, kasım rüzgarları gibi estikçe esiyorsun içime.
Gönlümdeki yaprakların sararıyor bir sonbahar gününde.
Hasretin attığın her adımda artıyor,
Karlı bir kış akşamında üşüyor sanki yüreğim.
Sana olan sevgim hala bi ilkbahar edasında,
Yeni açan çiçek misali, taptaze, aynı ilk günkü gibi.
Bir yaz kaldı, içimi yakan sen, yazsın.
Bu adam gerekirse kül olsun sevdana yansın,
Bırakma, bu adam hep seni yazsın.
-BK
ağzımdaki kanı tükürdüm çiçek diplerine
çünkü ben çiçekleri kalbiyle koklayan bir seni tanıyorum.

bacağı kanamakta olan bir atın uçuruma koşması gibi
o parkur çok uzak. o alkışlara ihtiyacımız kalmadı.
ama kıyılarından dönüp geldiğini uçurumların
bütün yaralarımın üstüne kar yağdırdım bembeyazım artık dediğini ve
tuz döküp kimseye söylemediğini
hala..
çok..
acıdığını..
bir tek ben biliyorum.
biraz daha büyüt kendini
kendine biraz daha babalık yap
uyurken üzerini ört ve kendini öp.

haklı cümleler kurma bundan sonra
o cümlelerdeki aynı harfleri
ağlarken de kurmak isteyeceksin, harfleri harcama.
yirmi dokuz vagonlu bir trende ölmeye mecbursun.
keşke şiir sevmeseydin! hiç anlamazdın!
şimdi ismini itiraf edemiyorum burada
ama yenemeyeceğin bazı kanserler vardır.
Bazı yolculukları bitmiyor içimin.
Her mola yerinde aynı soğuğa iniyorum.
Varıldığında karadenizli bi servis şöföründen başka karşılayanı olmayan duraklardan,
Işıklandırılmış ağaçlı meydanlardan geçti otobüs.
Belediyecilik bu dedim.
Devletimiz sağlığına doğacı tanrım.
Üç milyar ağaç dikti. Haberin vardır.
Ağaçların yeşili yetmiyor daha da istiyorlar!

Yaşanmayan yerlere bile terminal yapmışlar.
Bazı yerler çok yalnız görmelisin.
Bana hava hoş da sana şirk,
sana mahçup yalnızlık.
Her şeyleri var insandan başka.
Büst büyük heykeller, havuzlar, çeşmeler…
Oysa bir sirk koşsalar unutulmuş bi kasabaya.
Belki çocuklar okuldan kaçar.
Durduk yere şenlik olur.
Ben hep izlemeyi sevdim eğlenen insanları.
Biliyor olmalısın.
Bir duvara oturur ışıklara bakar, özlediğini ağlayan adamı okurum.
Belki tutamam kendimi ben de anlarım biraz.

Söyler misin,
parlar avcundaki çemberi feleğinin.
Yummalısın.
Bak her şeyi anlamanın eşiğinden geçiyor otobüs.
“Güneş çoktan doğdu
Uyanmış olmalısın”

Bir gün,
çikolata ambalajı gibi,
tırnaklarınla düzleştireceksin beni tanrım.
Biliyorum.
Şu yol bi bitsin.
o, topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
hoca nasreddin gibi ağlayan
bayburtlu zihni gibi gülendir.
ferhattır,
keremdir
ve keloğlandır.
yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahpe felek ona eder oyunu.
çarşambayı sel alır,
bir yar sever,
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
Bir şiir
Tek bir şiir yazmalıyım
Uyağı rüzgâr olan
Yağmura bürünmüş soluğu

Bir gün
Tek bir gün kalmalı.
Benden kalacaksa geriye
Bir öpüş tadı dudağımda

Ve bir öpüş tadında
Olmalı o şiir de.
Dünden kalan düşünceler ile bir günü geçirdikten sonra;
Gecesinde, yarına uyanmak umuduyla gözleri kapatıp,
Bugüne uyanmaktır, hayat.
Baharın kapısında beklediği bir evde,
Henüz sobanın üstündeki kestanelerin çıtırdamaya başlamadığı
Bir kış gecesi,
Bilmem hangi senenin yazından kalma fotoğraflara bakmak.
Aşık olmak, yıllanmış küflü peynire,
Sadece kadeh ağzına kadar kırmızı şarap ile doluyken.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
O gözlerin içinde kendini gördüğün vakitlerde.
Tarifeli bir ada vapurunun düdüğü olmak,
Haber vermek iskelede sevdiklerini bekleyenlere;
Biz geliyoruz diye.
Ahmet Haşim dizelerinde akşam olmak,
Elif Şafak kaleminde aşktan hemen önceki kelimeye sığınmak.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Bir daha o gözlere bakamayacak olmaktan korkarak.
Ve titremek,
Krakow'un soğuk akşamlarında.
insanlar sokaklarda işe gitme telaşı ile koştururken,
Bugünden bugüne kalma,
Çakır keyfi beş geçe bir kafa.
Sokak lambalarının söndüğü vakit,
Kapanmakta direnmezken gözlerin,
Uyutmuyor olacak hislerin.
Ah o dünden kalma düşünceler,
Düşünceler gözüne uyku girmesini engeller.
Lakin hisler öyle mi,
Bir bebek gibi huzurlu uyuduğun anlarda,
Seni uyandırmaktan çekinmezler.
Hiç bir kış gecesine ait soğuk, titretmemiştir bedenini
O an titrediği kadar kalbinin.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Sadece sevmek.
Gece midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen?
Gece midir seni bana düşündüren,
Yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?

[Özdemir Asaf ]
Öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
Bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
Her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
Hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.

Her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
Uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.

Öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
Gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
Varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
Görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
Kafada çelik gibi fikirler dursa bile
Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:

Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.

Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
Silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.

Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.

Öyle günler gördüm ki, tabanca sakağımda
Tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
Gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
Sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
Tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
Parmağım istemedi tetiğini çekmeyi

Bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
Bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.

Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur

Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.

Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.

Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.

Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.

Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.

Sabahattin ALi
görsel
Aklımdan çıkmıyor.
Aklım çıkıyor.
O çıkmıyor.
OĞUZ ATAY
115. Yaşı kutlanan Bir nazım hikmet şiiridir çoğu zaman.

Tahir ile Zühre

Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da...
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte.
Yani yürekte...

Mesela bir barikatta dövüşerek,
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken,
Mesela denerken damarlarında bi serumu;
Ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da...
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin,
Ama o bunun farkında değil.
Ayrılmak istemezsin dünyadan.
Ama o senden ayrılacak...
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık,
Yahut hiç sevmeseydi;
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden...

Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da...
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...

Nazım Hikmet ran
Beni koyup gitme ne olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup gitme ne olursun

Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
işine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur

Sonun kötüye varacak
Beni koyup gitme ne olursun

Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardından

Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim
Yaptıklarını affettim
Seninle gelmeyeceğim
Beni koyup gitme ne olursun.
Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
ama siz aptalsınız aptalsınız

Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız ağlarsınız

Bu kan sizin kanınız , evet ama ya siz kimsiniz
Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
Alıcıkuşlar döner ürpertili etlerınize
Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda
sürülerle kaçarsınız kaçarsınız

Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi-
lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım.
Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük
avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
öğrendik böylece.

Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?

(bkz: şükrü erbaş) (bkz: ömür hanımla güz konuşmaları)
görsel
”Git” diyorsun da olmuyor işte git demekle, her şeye rağmen gidemiyor insan.Ben de sana sev diyorum mesela,sevebiliyor musun?

(bkz: cemal süreya)
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki.
Nazım Hikmet .
görsel
Gözlerimden öptü,
Ellerimden öptü, ellerimden.
Avuç içlerimden öptü.
Unutabilir misin şimdi?
Ben ölsem, unutamam.

(bkz: Sabahattin Ali)
şehir
düştü
martılar
bırakmış denizi
alıcı kuşlar dönmekte
gökdelenlerin çevresinde
buna ışığın hükmü diyorlar
yalnızlık diyorum ben..

şehir düştü
söylendi binlerce kez
başka yer
başka insan
belki zaman sadece
buna delilik diyorlar
“açıl susam açıl” diyorum ben..
Mehtap MERAL
Cemal süreya düştü aklıma...
" üzecekler seni, çok üzecekler.
aklına o zaman geleceğim işte!"
Yazmış...fena yazmış aga fena yazmış...
--spoiler--
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,

Bir erganun âhengi yayılmakta derinden...
Duydumsa da zevk almadım islav kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.

Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu istanbul'un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!
--spoiler--

Yahya Kemal BEYATLı
Sen yağmuru her sevdiğinde
Sabaha soğuk bir nefes varıyordu.
Deniz kokusuyla karışık...