bugün

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

nazım hikmet
packal yeşil gözlü bir almandı tıpkı babam gibi
gözlerine baktığımda kendime yolculuk ederdim
deniz savaşlarından bahsederdi bana
hani şu denizin beyaz gemilere açtığı savaşlardan
schilleri anlatırdı bana gökteki yerinden hayli memnun
sonra yağmurun duasını anlatırdı afrika kabilerinden
ben geveze susar dinlerdim
utanırdım cehaletimden
rhein kenarında
annabel lee okurdu
uzun yıllar geçti aradan
bir kartpostal geldi uzak diyarlardan
evlensene benle diyordu
rhein nehri kıyılarında köksalarız
çoçuklarımız nehirde yıkanırlar
kısa bir cevap gönderdim ona
dostlar bir ömür nikahlıdırlar yürekten birbirlerine
kartpostalı okuduğundaki gülümsemesini görebiliyordum
dostlar yürektense görür
geçenlerde haberi geldi
schillerin yanındaymış deniz kazanmış savaşı.herlafamaydonoz .
ve bir ben kaldım geriye .. Sen onun kollarındayken , kollarımda hasretinle bir tek ben kaldım ..
Biriniz bir kaç yıldız taksın gökyüzüne
Biriniz çay hazırlasın
Biriniz akşam olsun
içinizde atların öldüğü müzik susunca
Biriniz çocukluğuna sarılıp kuyuya insin
Biriniz onun uzattığı şiiri okusun
Ağlamak gerekiyorsa biriniz ağlasın
Biriniz akşam olsun yeniden
Biriniz yağmuru dansa kaldırsın.
Hiç kimse buyur etmedi beni
Bu dünyada hiçbir yere
Ama açtım bütün kapıları tekmeleyerek
Bütün engelleri göğüsleyip yıkarak
Buyrun dediler o zaman incelikle
Buyur ettiler
Ve
Buyurdum

Elimden geldiğince görevimi yaptım
Gülümsedim hıçkırıklarımı boğarak
Sonunda kimsenin yorulmadığı denli yoruldum
Artık kapılar açık kalsın
Bundan sonra gireceklere
Şimdi dinlenmeye gidiyorum
Hoşcakal güzel dünyam.

Şiir ; Aziz NESiN
beni özlediğin zaman
yağmura duran göklere bak
yaşanmışın sıcaklığını düşün
bastıran soğuk akşamı
sokaktan gelen sesleri dinle
gecenin üçünü dördünü
bembeyaz bir sabahı anımsa

trenleri getir aklına
beni özlediğin zaman
uyku gibi yayılan sessizliğin
birden geçişini duy
tedirginlik gibi yansıyan
susuşlarını gözünün önüne getir
ya da en güzeli beni çağır
beni özlediğin zaman

afşar timuçin.
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık

Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara

ümit yaşar oğuzcan
xx git başımdan,ben sana göre değilim,seni seviyorum...
Can yoldaşın olmazsa olmasın
Yalnızım diye hayıflanmayasın,
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi
Bir anne şefkatine müsavi.
Üç adım ötede deniz
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz.
Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara
Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgara
Ve kış yaz,
Dalda kuş eksik olmaz
Dağ başında duman
Yalnızlık nedir göreceksin öldüğün zaman.

cahit sıtkı tarancı.
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki;
Sessizce biliyorum,
Usulca biliyorum,
Masumca biliyorum
cemal süreya
--spoiler--

--spoiler--

düşlerimde sığındığım kucağın,
gölgen yok yanımda,
nefesin dolaşmıyor saçlarımda,
ellerin... ah o bereketli ellerin okşamıyor yanağımı,
sıcacık bakışlarının dokunmadığı iklimlerde üşüyorum...

--spoiler--

--spoiler--
ah ne zordu sana böyle söylemek
doğrudan, gözlerinin içine bakarak
yat artık! demek
Gidiyorum sana ait olandan
Gidiyorum Senin için söylenen şarkılardan
Gidiyorum sana yazılan şiirlerden
Gidiyorum senin adımlarını atmadığın diyarlara
Gidiyorum hiç yaşanmamış zamanlara
Gidiyorum uykusuzluğun olmadığı gecelere
Gidiyorum bahara dönmüş çiçeklere
Gidiyorum içimde yorgun bir kalple
Gidiyorum senden.
Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia.
"atomu yumrukla parçalayamam...
allah büyüktür elbet bir kapı açar."
Bayrak

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!

Arif Nihat Asya.
Seni bulmaktan önce, aramak isterim.
seni sevmekten önce, anlamak isterim.
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de.
sana hep, hep yeniden başlamak isterim...
(bkz: ) özdemir asaf
"Göçlere top kentlere mağdur durursun
istanbula benziyorsun doğum günümde
Başladığı yerde biter tüm yolculuklar
Bir selamı eksik etme doğum günümde
Gözlerimde sensizlikten gayri nem kaldı
Mahsuniden bir türkü çal doğum günümde
Biran var ki unutulmaz derdi kederi
Basladığı yerde biter tüm yolculuklar
Bir selamı eksik etme doğum günümde"
Masa da masaymış ha / Edip Cansever

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
yine yeniden üvercinka..
Kırkı Çıkmamış Sevdamıza Şiir

paylaşılan mutluluğu severim
engin denizler kadar güzeldir o
I
bana ait olmayan cesetleriyaktım bütün gece
küllerini savurdum dans ettim
ay kaydı yıldızlar gülüştü pervasızca
ve saçlarımdan bir demet düştü suya
aldım öptüm gözbebeklerinden
cazibesini yitirmiş bir kadındın sen
seni ben güzel yaptım
II
davudi bir sesim vardı sonra kayboldu
yıldızların üzerine çığ düştü ve ellerim
damıttı ellerini-utandın-demek ki biliyorsun
ah,tarihsiz duyguların ilk resmini bulutlara çizilen
gözlerine çiy düşmüştü üşümüştün
aldım ısıttım seni
III
ben uzaktan severim
seni de öyle sevdim
bir tutam gökkuşağı karıştı sevdamıza
kuş kanadı bir tutam
bıraktık korkularımızı
uçtuk gittik
ibrahim Tenekeci
iş işten geçmeden, gel de söz dinle,
sen benim aşkımla baş edemezsin.
ben sarhoş gezerken senin derdinle,
sen kendi gönlünü hoş edemezsin.

gül sefa sürse de bülbül çilerken,
bin pişman olmaz mı rengi solarken,
ben sana dört mevsim bahar dilerken,
sen benim yazımı kış edemezsin.

fırtına biçersin ey rüzgar eken,
borcunu faizle öder geciken,
sen benim gezdiğim yolları diken,
yattığım yatağı taş edemezsin.

gülersin aşığı yedekte sayıp,
yetmez mi ardından verdiğin kayıp,
kınalı kekliğim elde var deyip,
sen beni kafeste kuş edemezsin.

kapılma hayalin renk akışına,
ağlarsın gerçeğin can yakışına,
ben kurban olurken bir bakışına,
o canım gözleri yaş edemezsin.

aklını başına topla da vazgeç,
beni dinle de vuslata gün seç,
sen benim elime mecbursun er geç,
bahtımı mecnun'a eş edemezsin.
her gün batımında yalvarırım güneşe,
ziyan zamanlarıma acısın,
batmasın,
fütursuzca savurduğum her dakikayı,
bana bağışlasın,
batmasın.
cevapsa hep aynıdır bu yakarışa;
gece.
hem öyle sanıldığı gibi değil bilmece,
bildiğim en karanlık en uzun kelime,
ama varı yoğu iki hece,dedim ya;
gece.
nevrochaotica.
sadece kız-erkek ilişkilerine indirgenmemesi gereken şiirlerir. Şahsen derin muhabbet duyduğum insanlara yazıyorum ben arada sırada.