bugün

insanların belli bir toprak parçası üzerinde egemenlik hakkını kullanarak oluşturulan örgüttür.
egemenliği dahilinideki topraklar üzerinde meşru şiddet kullanma tekeline sahip olan siyasal örgüt. *
devlet, devrimle yıkılabilecek bir şey değildir. insanlar arasındaki ilişki tarzıdır. devlet, bu ilişki tarzıyla olur, beslenir, güçlenir, sömürür ve öldürür... devlet, otoriter ve hiyerarşik örgütlenmelerle iktidara talip olunarak değil insanlar arasında devletin kendini yeniden üretemediği yeni ilişkiler, özgürlükçü ve dayanışmacı yeni bir ''hayat tarzı''kurularak yıkılabilir.. asıl olan,''iktidarı almak''değil, gündelik hayat devrimleridir. zira, yaşanacak bir hayatımız vardır... *
Toplum halinde yasayan insanlarin, aralarindaki duzeni kurmak ve surdurmek icin olusturduklari guctur.
ilk günahın sonucu...
Toplumun değerlerini göz önüne alarak,kendi varlığını bu değerler üzerinden kabul ettiren kurumdur.Devlet,güce dayalı,kural koyabilen tek meşru kurumdur.Toplumun değerlerini ve tarihsel değişimi göz önüne larak kendini yenilemelidir,yoksa ihtiyaçlara cevap veremeyerek yok olur.
bir erkek ismi.
kendi görevlisini sonuna kadar tüm pis işlerinde kullanan sonra işine yaramayınca hapse atan yada öldüren varoluştur.
sen devlete baba dersin , o gelir senin ananı ...

(bkz: recep yazıcıoğlu)
çıkarları uğruna halklara kan kusturmuş devlet,devletlerdir...
yeri gelir din ile yeri gelir liberalizm ile yeri gelir faşizm ile halkları soyup soğana çevirmenin yasal yoludur.***
"Allah devletimize zeval vermesin" sözünü mutlaka duymuşuzdur. Böyle söyleyen insanlarımız, Allah'tan korumasını istedikleri "devlet"in, tüm topluma ait ve toplumun hizmetinde olduğunu düşünürler.

Peki, gerçekten devlet "tüm toplumun devleti" olabilir mi?

Cevabımızı baştan verelim: Hayır! Devlet, tüm topluma ait olamaz. Tersine her devlet, bir sınıfın öteki sınıflar üzerindeki baskı ve tahakküm aracıdır. Bu anlamdadır ki devlet, tüm toplumun değil, egemen bir sınıfın ya da egemen sınıflar ittifakının devletidir. Kimin ya da kimlerin devleti olduklarına bağlı olarak da farklı isimlerle anılırlar. Tarihte, bilinen dört devlet biçimi vardır. Bunlar, sırasıyla köleci devlet, feodal devlet, kapitalist devlet ve sosyalist devlettir.

Devlet çoğu kez sanıldığı gibi insanlığın ilk ortaya çıkışından beri var değildir. Devlet, toplumların sınıflara bölünmesinin ürünü olarak, sınıfların ortaya çıkışından itibaren var olan bir örgütlenmedir.

Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni isimli eserinde, bunu şöyle ifade eder: "Devlet düşünülemeyecek bir zamandan beri var olan bir şey değildir... Toplumun sınıflara bölünmesine zorunlu olarak bağlı olan belirli bir ekonomik gelişme aşamasında, bu bölünme, devleti bir zorunluluk durumuna getirdi."

Tarihte, devlet olarak örgütlenmemiş, işlerini devlet olmadan yürüten, henüz sınıfların oluşmadığı toplumlar da vardı. Bu toplum biçimi, ilkel komünal toplumdur. Ancak, üretimin belirli bir aşamasında, sınıflar ve sınıflara bağlı olarak köleci devlet doğdu.

Köleci devlet, köle sahipleri sınıfının devletidir ve işlevi, köle sahiplerinin sömürü düzenlerini kölelere ve toplumun diğer sınıflarına kabul ettirmektir. Bu açıdan devlet; köle sahiplerinin toplum üzerinde bir otorite kurma aracı olarak ortaya çıktı. Bu devletin otoritesinin temel dayanakları silahlı güçleri (ordu, polis) ile hapishaneleridir.

Zaman içinde devlet kurumlaşması daha da yetkinleşmiş, yasama, yürütme, yargı gibi organlarla, belli işlevleri üstlenen bürokrasi doğmuştur; fakat bunların hepsi, sonuçta aynı işlevi gören, devlete egemen olan sınıfın iktidarına hizmet eden organlardır.

Köleci devlet nasıl ki, köle sahiplerinin devleti ise, feodal devlet toprak beylerinin, kapitalist devlet burjuvazinin, sosyalist devlet ise proletaryanın devletidir.

Köleci devlet nasıl ki, köle sahiplerinin köleler üzerindeki baskı aracı ise, feodal devlet feodal beylerin, serfler (yoksul ve topraksız köylüler) üzerinde; kapitalist devlet burjuvazinin proletarya üzerinde ve sosyalist devlet proletaryanın burjuvazi üzerindeki baskı aracıdır.

Buna göre, tarihteki devlet biçimlerinden köleci, feodal ve kapitalist devletler, bir sınıfın bir başka sınıfı veya sınıfları sömürmesine hizmet eden bir araçtır. Dolayısıyla, bir sömürü aracıdır.

Sosyalist devlet ise, diğer devlet biçimlerinin tersine sömürüye karşı bir baskı aracıdır. Proletaryanın elinde bulunan sosyalist devlet, burjuvazinin üzerinde baskı kurarak, emek sömürüsü yapmasına engel olur.

Diğer devlet biçimlerinden farklı olarak, sosyalist devlet çoğunluğun azınlık üzerindeki otoritesinin aracıdır. Sosyalist devlet, çoğunluğun çıkarlarını savunduğu için baskı ve şiddet kullanmaya en az ihtiyaç duyan devlettir.

Öz olarak ifade edersek; devlet ancak sınıflı toplumlarda vardır ve egemen olan sınıfın baskı aracı olarak örgütlenmiştir.

Tarih sahnesine ilk çıktığında daha zayıf bir örgütlenmeye sahip olan devlet, içte sınıf çelişkilerinin keskinleşmesi ve diğer devletlerle fetih rekabeti içine girmesiyle gittikçe güçlendi ve toplumu tehdit eden devasa boyutlara ulaştı...

Devlet, "düşünülemeyecek bir zamandan beri var olan" bir örgütlenme olmadığı gibi, sonsuza kadar yaşayacak bir örgütlenme de değildir. Toplumların gelişiminin belirli bir aşamasında tarih sahnesinde yerini alan devlet, toplumlarla birlikte gelişerek bugünkü halini almış ve toplumsal gelişimin belirli bir aşamasında da, artık bir ihtiyaç olmaktan çıkarak, tarih sahnesinden silinecektir.

Peki bu nasıl olacak?

Nasıl ki, devletin tarih sahnesinde yer alması, sınıfların ortaya çıkışı ile birlikte olduysa ve devlet, belirli bir sınıfın iktidar aracı olarak gündeme geldiyse, sınıfların ortadan kalkması ile de, iktidar aracı olma işlevini yiterecek ve ortadan kalkacaktır.

Kuşkusuz bu, bir anda olmayacaktır. Çünkü, sınıfların ortadan kalkması aniden gerçekleşmez. Burjuvazinin iktidarını yıkarak, kendi iktidarı olan "sosyalist devleti" kuran proletarya, gelişimin bir aşamasında toplum içindeki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırır.

Üretim araçları ile kurulan ilişki, toplumsal zenginliklerden alınan pay ve bu paya sahip olma biçimindeki farklılıklar sınıfsal farklılıkları oluşturur. Proletarya, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti adım adım kaldırarak, sınıfsal ayrımı da ortadan kaldırır. Sınıfsal farklılıkların olmadığı, komünist toplumun üst aşamasında, devlet de ihtiyaç olmaktan çıkar ve söner.

Devletin sönmesine ilişkin Engels şöyle der: "Sınıflar, vaktiyle ne kadar kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıktılarsa, o kadar kaçınılmaz bir biçimde ortadan kalkacaklardır. Onlarla birlikte, devlet de, kaçınılmaz bir biçimde, yok olur..."
rutin disina cikmamasi gereken aygittir. rutin disina cikan devletin, rutinin disina cikan vatandasa soyleyecek sozu olamaz. vatandasin guvencesi hicbir zaman rutin disina cikmayan devlettir. devlet bir kez rutin disina cikmaya baslarsa, rutin disina cikan hicbir memurunun yakasina da yapisamaz. devletin rutin disina cikma hakki varsa hukukun ustunlugu yoktur. eger hukukun ustunlugu varsa devlet rutin disina cikamaz.
halkın kendisini anlayış biçimidir. bizim dnalarımızın oluşmasından bu tarafa da, halk içinde daha muteberi yoktur.
vatandaşının kurduğu her türlü iş yerine ortak olur... ama tam bir kahpe ortaklıktır bu zararda kıçını döner ama kar ettiğin zaman ensene yapırış ve tabiri caiz ise kanını emer...
(bkz: en buyuk kit kurdun devlet paradigmasidir)
Meşru güç kullanma tekeline sahip yegane yapılanma.
Devletin gerekliğini anlamak için, aslında insanların neden devlet kurmaya ihtiyaç duyduklarını ve kendi sınırsız haklarını bu üst otoriteye terk etmeyi tercih ettiklerini iyi analiz etmek gereklidir.
"düşmanını kendi içinden çıkarır" demiş platon. [ koca filozofa bu yapılır mı be ]
en büyük mafyadır.
en büyük ailedir.

ama bu aileyi kuran alim babaların, maalesef, günümüzdeki gibi yöneten zalim evlatları çıkabilmektedir.
iki ayrı biçimde yorumlanan olgu. ilki klasik ayrıksı devlet anlayışı. buna göre devlet toplumdan bağımsız bir olgudur ve kendi işleyiş mekanizmaları vardır. bu modelleme de işleyiş mekanizmları insansızlaştıralarak toplumdan koparılması ve fetişistleştirlmesi devletin ayrıksı yapısının geçersizliğini ortaya koymaktadır.

diğer yorumlama biçimi ise toplumsal ilişkiler biçiminde düşünülen devlet modelidir. buna göre devlet hakim sınıfın elinde toplumun politik ve ekonomik olarak düzenleme aracıdır. bu modellemeye dair yapılan eleştirilerden biri de devletin konumuna dair bir yapı bırakılmamasıdır ve mekanik bir işlevsellik sağlanmasıdır. işin garibi bu eleştiriyi yapanlar toplumsal ilişkilerin boyutunu mekanik bir biçimde yorumlayarak tarihi ve nesneyi parçalayıp atmalarıdır.
topaldır ama kör değildir.
sınıflı toplumlarla birlikte ortaya çıkmış ve egemen sınıfın sömürülen sınıfı ezip bastırması için kullanılan bir aygıt rolu oynamıştır. kısacası günümüz için konuşursak burjuvazi bu baskı aygıtını hoşuna gitmeyen bir şeyler olduğunda hemen kullanır ve ülke çapında terör estirir.
"yönetilmek, ne bunu yapacak hakka, ne bilgeliğe, ne de erdeme sahip yaratıklar tarafından, gözaltında tutulmak, casus gibi izlenmek, idare edilmek, yasalara bağımlı kılınmak, sayılmak, kaydedilmek, fikir aşılanmak, vaaz verilmek, denetlenmek, hesaplanmak, değer biçilmek, sansür edilmek ve emredilmektir. yönetilmek her türlü işlemle, her türlü hareketle not edilmek, kayda geçirilmek, sıraya alınmak, değeri belirlenmek, lisans verilmek, yetki verilmek, nasihat edilmek, yasak koyulmak, reformdan geçirilmek, düzeltilmek ve cezalandırılmaktır. yönetilmek, kamu yararı gerekçesiyle ve genel çıkarlar adına yükümlülüğe bağlanmak, yetiştirilmek, soyulmak, sömürülmek, tekellere bağımlı kalmak, zorbalığa maruz kalmak, köşeye sıkıştırılmak, gizemlerle büyülenmek ve yağmalanmaktır; en ufak bir direniş ya da yakınma sözcüğü karşısında baskıya uğramak, ceza görmek, aşağılanmak, taciz edilmek, takip edilmek, istismara uğramak, sopayla dövülmek, silahsız bırakılmak, hapse atılmak, yargılanmak, mahkûm edilmek, kurşuna dizilmek, sürgüne gönderilmek, feda edilmek, satılmak, ihanete uğramaktır; alay edilmek, gülünç düşürülmek, öfkelendirilmek, onursuz bırakılmaktır. devlet budur, onun adaleti budur, onun ahlakı budur."

pierre joseph proudhon

alıntının yapıldığı serdar akinan yazısı için: http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=137818,10,156
belirli bir din safsatasina bagli olmamasi gereken olusum.
belirli kültür düzeyine ulaşmış toplumların ortaya çıkardıkları temel kuram .