bugün

bu sene en iyi yabancı film oscarına aday olan, doğu almanya'nın politik atmosferini, siyasi oyunlarını , sanatçı baskılarını anlatan güzel bir alman filmi.
Çok çok başarılı bir film. Avrupa sinemasının zevzek hollywood'un çok ötesinde * işler yaptığının önemli bir göstergesi. Gerek oyunculuk gerek yönetmenlik açısından doyurucu bir eser olmakla beraber, tadında ayrıntılarla tadı damakta kalan bir sanat ürünü. Şiddetle izlenmesi tavsiye edilir.
en iyi yabancı film oscar ını kapan ve bu sene if ankara kapsamında gösterilen son derece deli bir filmdir...imdb'de şu anda 90. sırada görmekteyiz...
"iyi insanlar" için bir film. siyasi yanından çok, "kime göre, neye göre" sığlığının dışına çıkarak getirdiği "doğru" tanımını böylesine etkileyici bir sinema diliyle veren ve "değişim"i bir yıkımın hüznüyle birlikte hafızalara kazıyan başka bir örnek yoktur herhalde. ("nein, das ist für mich")

sinema salonları da bir nevi işgal altında olan türkiye'de izlenebilmesi, ikinci sınıf amerikan filmleri karşısında vizyona girme şansı bulabilmesi için en iyi yabancı film oscar'ı alması gerekiyor malum bu tür filmlerin ki, onu da aldı bu film: izleyin! orijinal dilinden değil, ingilizceden çevrilen altyazıyla hem de!
Hayat verdiği kadarını alıyor söznü akla getiren, o an için hiçkimse farkında olmasa dahi inandıklarınızın peşini bırakmamanızın,bunun için feda ettiklerinizi bir gün anlayan birileri çıkıyor dedirten film..
sukranla,
kitap gibi filmlerden.
hayatımda ilk kez tek başıma sinemaya gittim ve bu filmin oscar aldığından haberim yoktu. iyi ki gitmişim dediğim, izlediğim en iyi avrupa sineması örneklerinden. özellikle dikkatimi çeken cinselliğin son derece dozunda kullanılmasıydı. bu filmi holiwud çekseydi sevişme sahneleri ve kadının vücudu bir sürü karede gözümüzün içine sokulurdu ancak filmde kadının göğüsleri tek bi kez bile gözükmüyor. göze sokulan cinsellikten gına gelen dönemde bunu gayet yerinde kullanmış yönetmen.
yönetmenligini florian henckel von donnersmarck'in yaptıgı, 79'uncu oscar ödül töreninde en iyi yabancı film ödülünü evine götürmüş olan alman yapımı film.
sene '84. almanya iki uçta, bize baskıcı sosyalizmiyle dogu ucu resmediliyor. ideallerini içine gömüp, sistemin çarklarında kendini eritmeye çalışan bir oyun yazarı. sahnede alkış almayı hiçbir şeye degişemeyecek bir kadın. görevine tamamıyla sadık bir yüzbaşı- ki kendisini ahmet necdet sezer canlandırmakta. ve bu yüzbaşıdır ki, gözyaşlarıyla, oyunculuguyla, yürüyüşüyle, bakışlarıyla beni ekran başında donduran.
teşekkürler hgw, ben de bu entryi sana adıyorum.
uzun zamandır izleyemedigim ölçüde, etkileyici kaliteli bir film. yüzbaşı peşinden sürükledigi arabasıyla gözümün önünden gitmiyor, gidemiyor.

enee işte:
http://imdb.com/gallery/s...che%2c%20ulrich&seq=6

(bkz: başkalarının hayatı)
dogu almanya'nin rejiminin, memurlarinin, insanlarinin soguklugunu ve ülkenin o havasini filmin her sahnesi cok iyi yansitiyor. bu yönden "gri" bir film. hikayenin islenisi de insani o havaya sokuyor ve herkesin icinde insancil yönler oldugunu aktarmayi basariyor. izlenmesi gereken bir film.
çekik gözlüler ne bilmiş lan film yapmayı demiştim ve izlediğim üç kore filmi * * a moment to remember (artacağı kesindir eğer ölmezsem) ile feci bir morluk yaşamıştım.

aynı şey almanlar için de geçerliydi benim için, yine morardım. kasvetli hava, konunun anlatılışı, oyunculuklar ve duyguların geçişi. mesajını veren, ruhunu hissettiren, etki altına alan bir film. iki karakterin ve aslında bir milletin dramı. ve filme yaraşır bir son.

aslında beni en çok etkileyeni de, filmi izlediğim gün ulrich mühe nin ölmüş olması. vay anasını sayın seyirciler, film var film var demek ki.
her ingilizce dışı filmde oldğu gibi, bir film çok absürd olmadığı müddetçe izlenebilirdir.

das leben de galiba bunlardan biri. adamlar almanca konuşunca bana daha bir beğenilesi geliyor. alman hayranlığımdan değil de, ingilize-holivud nefretimden olsa gerek.

yani ben bu filmi beğendim. arkasında da dururum. fakat objektif bir şekilde ifade edebileceğim bir beğeniden bahsedemeyeceğimi düşündüğümden bu satırları yazıyorum.

ama gerçekten. mesela 3'er saatlik bolivud filmleri hep süper --koca koca avratlar (kadın denmez onlara) çıkartıp sallandırarak mideleri alt üst ezmedikleri müddetçe.

demek istediğim insanoğlu bir tuhaf... küfredersin kızar da, ... işte işte...
"umut, en son terke'der'.."
film alman filmi olmasına ve alman tarihinden bi kesit sunmasına rağmen, almanya'da sokakta görülen klasik sarışın mavi gözlü beyaz tenli alman prototipi aksine esmer , kumral oyuncular kullanılmıştır.ilgimi çekti..
baskalarinin hayati anlamina gelen almanca kelime.
--spoiler--
--hediye paketi mi olacak?
-hayır, bu benim için.
--spoiler--
mutlaka izleyin filmi.

ulrich muhe diye bir adamı tanımama vesile olmuş güzel film. en son içimdeki deniz filminde bir oyuncuyu bu kadar başarılı bulduğumu hatırlıyorum. filmi iki farklı kişilikle tamamlayan oyuncu iki karakteri de öyle iyi aksettiriyor ki size, inanıyorsunuz ona.

filmin her anı, işte ben bu yüzden bu kadar ödül aldım diyor.

daha entrynin yazım aşamasında öldüğünü öğrendim ulrich muhe'nin. yer aldığı tüm filmleri izlemek, daha fazla filmde izleyemeceğim için hayıflanmak ve bu entryi bir duaya dönüştürmek şart oldu.
kapalı kutu olan doğu almanya'nın içinde geçen sadece bir hikayeyi anlatmaktadır bu film. belkide sırf bu yüzden filmin başında sizi öyle derinden sarar, konunun sadece bir yazıya odaklanmayacağını düşünürsünüz ama konu bir yazıda kalakalır. ama o yazı ki kaç kişinin hayatını değiştirmiş hatta sonlandırmıştır. bunun uğruna mesleğini tehlikeye atan ve yıllarını boşa geçiren bir ulrich muhe karakteride mevcut. ancak içimde kalan bazı şeyleri yazmadan edemeyeceğim;

--spoiler--

ben sadece o idam yazısını değil sonraki olaylarıda görmek istiyordum. bence sevgilisi ölüp ajan wiesler işinden uzaklaştırıldığında devamını görmek isterdim. birden 4 yıl 7 ay sonra duvar yıkılıyor, 2 yıl sonra tiyatro oyununda karşılaşıyoruz, yazarımız ajanı buluyor ama konuşuyor bile. insan teşekkür eder veya maddi destek sağlar. adam seni korumak için herşeyini kaybetti. tamam şerefli bir iş değildi ama emir kuluydu. sonra senin yüzünden 4 yıl mektup açıyor, 2 yılda reklam dergisi dağıtıyor. sende konuşmuyor, tamam roman yazıp adama ithaf ediyorsunda o kitabın 29.80'lik fiyatını bile adama ödetiyorsun bir kopyasını yollamadan. eh eşek!

bu kadar dertlenmemin sebeplerinden bir diğeride film öyle güzel ayrıntılı başlıyorki sanırsın tüm olayları ifşa edicekler. en azından bu olayın sebeplerini göreceğiz. ama film bu kadar uzun olmasına rağmen belkide daha uzatmamak adına sonu bir çırpıda bitiveriyor.

aklımda kalan birçok güzel söz içerisinde belkide bize en yakın olanını yazarak entry'me son veriyorum;

'sizin gibi insanlar ne yazık ki ülke yönetti'

--spoiler--
sosyalizmin neden çöktüğünün ya da çökmesi gerektiğini bambaşka iki taraf açısından ele almış filmdir. boşuna demiyorum almanlar her şeyi yapmış diye.
(bkz: sonate vom guten menschen)
iyi insanların filmidir. kalbi olan insanlar tarafından, kalbi olan insanlara yapılmıştır. film bitince, seyirci, hayatını ve kendisini gözden geçirme ihtiyacı hisseder. insanın bu ihtiyaca ihtiyacı vardır.
sosyalizmin soğuk atmosferini çok iyi yansıtan sahne seçimleri ve kullanılan dekorlardan müziklere değin tam bir dönem filmi olmasını çabucak geçip beni etkileyen romantik yanlarına geçmek istiyorum. insan ruhunun her şeye rağmen kendisini "ben burdayım" diye hatırlatan inceliklerini ve tutkularını buz gibi diyaloglarda bile gözler önüne sermeyibaşarmış bir film. kadının sanat aşkı ve seyircileri için yapabileceklerinin sınırsızlığı ve gizli servis ajanının kendi hayatını mahvetmek pahasına, inandığı bir yazarı kollaması! düşüncenin bir yandan suç sayıldığı ama bir yandan da düşünen/düşünebilen entellektüel insanlara ve sanatçılara içten içe hayranlık duyulduğu bir dönem! berlin duvarı henüz yıkılmamışken başlıyor film ve bitmeden önce de o duvar yıkılmış oluyor. düşüncenin quantum sıçraması yaptığı kusursuz bir zaman dilimi ve makanı. bundan daha uygun bir mekan/zaman olamazdı filmin vermek istediği mesaj için ya da, o dönemi anlatabilecek en sade, akıcı ve vurgulu bir sanat filmi çekebilmek için ancak öyle bir dönem gerekli idi. hitler ve onun yaptığı yıkımla barışabilmiş, dünyaya kendilerini diğer alanlarda ispatlayabilmiş bir ırk olan germanlar için, kendi soğuk! ve karanlık dönemlerini bu kadar objektif yansıtabildikleri için ayrı bir önem arzetmiş ve de en iyi yabancı oscarı alarak bunu ödüllendirmişlerdir. kendi tarihimize ve yüzleşmek zorunda kaldığımız tonla olaya bakıp da " biz ne zaman böyle şeyler yapacağız" dedirtiyor insana. sonra tabi yanağımıza bir tokat atıp kendimize geliyoruz, zira şu an dinleniyor olabiliriz!

mutlaka izleyin diyecem ama, aranızda böyle şeyleri kafası almayacak olanlar da var, o yüzden mutlaka izleyin diyemiyorum. sadece entellektüeller izlesin.
sosyalizmi ağır bir sekilde elestiren bir film ve öyle bir yerden yakalamıslarki bolsevik ihtilalini yapanlar izleselerdi yok hacımm biz bu işe hiç girmeyelim bu yolun sonu b..ktur dönüsü yoktur dedirtebilecek bir film
insanı anlatan içinde insan hikayesi geçen samimiyeti yakalamış bir filmdir. evet ödüllü bir filmdir; ama ödüle ihtiyacı olmayan filmlerdendir.
şurda totaliterizme nasıl ışık tuttuğuna dair bir analiz bulunan film: http://www.isteksiz.com/s...ma/das-leben-der-anderen/
çok güzel bir isme sahip olmasına rağmen, almanca'yı "biliyorum-bilmiyorum" arasındaki insanlar için "leben sensin anderen de sana girsin" tadında bir çağrışım yapmaktadır. ciddi söylüyorum, dediğim gözle bir bakın; ilk başta öyle bir anlama geldiğini düşünecekseniz. ne adamım lan.
http://www.imdb.com/title/tt0405094/