bugün

Malum kılları doluşmuş yine buralara.
Başka birine hükümet gücüyle saygı duydurmayı ağzını açanı ışık hızında içeri almayı hak görenler, bir milleti yoktan var etmiş bir adama duyulan saygı ve sevgiden nasıl da rahatsız.

Cephede kar üstünde yatmış, gaz lambasından zehirlenip, göğsünden şarapnel parçası sekmiş, ölümle defalarca yüzyüze kalmış, hayatı siperlerde geçmiş bir adamın ölürken uyuduğu bir parça döşeği bile kiskanacak kadar zeka yoksunusunuz kusura bakmayın.

Keşke yaşasaydı da pamuklara sarabilseydik.
Hayatında gelip istanbul'u görmemiş, dolmabahçe sarayı girişindeki başbakanlık ofisi yazısını görmemiş mağara hamam böceklerinin hezeyanlarıdır.

görsel
1100 odalı saraya tek laf edemeyenlerin konuşamayacağı mevzudur. brüksel' de mağaza kapatan emine hanım' a , genç yaşta filo sahibi bilal' e ya da damat berat beyefendiye de iki çift laf edebilirseniz belki bu konuları konuşma hakkınız olur.

ama yemez değil mi?
Savaşlarda taşın toprağın ustünde yatıp ülke kurtaran ulu insana laf edip cumhuriyette 1150 odalık saray yapan ve orada zevk içinde yaşayan adamı kutsamak. Bu en iyi ihtimalle gerizekali söylemi ,ikinci ihtimal ise vatan hainliği. O değil de Atatürkü koruma kanununu da be Atatürk ne inönü çıkardı, çok sevdiğiniz Menderes çıkardı.
ve bir diktatör olarak.
Gerizekalı bir yazarın tarih bitmemesini, daha kötüsü ise kendi tarihini dahi bilmemesini göstermiştir.
Öncelikle, bahsedilen saray (bkz: dolmabahçe sarayı) Mustafa Kemal döneminde yapılmamış olup, tek tıkla Google'dan kimin, hangi şartlarda yaptığını bulabilir. ikincisi, hem Mustafa Kemal'in hem de çevresinin hatıratlarında Mustafa Kemal'in sarayda olmaktan hoşlanmadığı, birçok defa bunu dile getirdiği ve kendi ağzından "Beni sarayda oturtmak için mi reis-i cumhur yaptınız?" dediği bilinmektedir. Kendisinin sarayda oturmasının nedeni hastalığıdır ve dinlenmesi şarttır. 1930'lu dönemlerde istanbul'da bir apartman dairesinin olacağını ya da olsa bile bir ülkenin cumhurbaşkanının orada yaşayacağını sanmak en basit tabir ile aptallıktır. Devlet yönetmek prestij, karizma işidir de unutmayın. Ancak Mustafa Kemal'in prestiji oturduğu saraydan değil, kendindendir. Bahsettiğimiz büyük adam, ölümünden önce doktorların ve arkadaşlarının onca ısrarına rağmen Ankara'daki 29 Ekim Bayramına da katılmış, muhtemelen bilmediğin muhteşem bir konuşma da yapmıştır.
Var olan sarayda ölmüştü atamız ama kendine saray yaptırmak için ormanlık alanı mahvetmedi, vatanın parasını çöp etmedi!