bugün

hayatı alkol ve sigarayla betimleyen, boş vermişliğin son noktası, amerikalı yazar,
can yücel'in amerikan versiyonu.
Sinemadan fazla hoslanmadığını kitaplarında belli eden , David Lynch'in yönettiği Eraserhead filminden büyük haz aldığını söylemiş olan , anlayamadığı şeylerden haz alan anlamaya çalışmayan barfly
Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okuduğum yazar. Tekrar tekrar okuduğum tek yazar.
olmak istedigi insan "hipodromda ona bilet satan adam" statusune sahip olan insan olan insan(!).
(bkz: deli)
I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan pis moruğun notlarını ancak okuyabildiğim yazar.
can yücel ne kadar türkse , o kadar amerikalı yazar.*
kelimeleri hoyrat, görüntüleri hoyrat tatlı adam olmalarıdır benzerlikleri.
edebi tatları bambaşkadır...
ama
ne can'dan geçerim ne charles'tan.
tam adı henry charles bukowski'dir.. hayalperest ve müthiş insan..takip edilmesi, okunması, anlanması, her sözünde anlam aranmaması gereken, ayyaş mı ayyaş, sekse düşkün mü düşkün, sıradışı şahsiyet.. şiirleri daha başarılı.. her insan özellikle de erkekler kendinden bir parça mutlaka görürler..
orjinal barfly'ını arayıp bulamadığım serseri yazar.
nihilist yazar. mükemmel hayalgücü ile süslediği ve yaşamından kesitler sunan eserleriyle tanınmaktadır. hayatı boyunca birçok işe girip çıkmış ancak dikiş tutturamamıştır. şiirleri de bulunmaktadır. şiirlerinin en verimli dönemini anlatan dönemi, iş arayan alkolik bir şiiri canlandıran mickey rourke beyaz perdeye taşıdı.
sakalına bulaşmış viski damlaları ve arsız kelimeleri, adeta içimizi okur gibi anlattığı kendinden ama aslında bizden olan anıları ve cesur tarzıyla her daim okunacak adamdır.
edebsiz, serseri, bohem, şarap sever, asi, sarhoş, ağzı bozuk, fotojenik, uyumsuz keLimeLeri bir araya getirerek bir uyum yaratan yazar..

ren gezisi şiiri;

ren'i bok götürüyor
baLık yok ren'de
garson beyaz şarabımızı getiriyor
ve ona kuLak misafiri oLuyoruz
genç bir amerikalı
bira içiyor
ve üç şaşkın aLman kızı
nasıL yatağa attığını anLAtıyor
ve bağıra çağıra yapıyor bunu
kahkahalar atarak
o-ros-pu ço-cu-ğu amerikalı
ingilizce konuşuyor
ve üç alman kız
yanında..
ne dediğini anLamıyorLar..
pencereden dışarı bakıyoruz
şato görürüz ümidi iLe
ama fabrikalardan başka bir şey göremiyoruz,
ve o-ros-pu ço-cu-ğu amerikalı
ve kahkaha atıyor, çok sahte
bir kahkaha..
onunLa dokuz günLük bir turda değiLiz
aLLahtan
sadece iki saat
mainz'a kadar..
şarabımızı içip
geçmesini bekLiyoruz..
bukowski'den bir şiir;

bazen aLgınLaşırım
nerede oLduğumu biLemem,
birkaç adım tökezLer, yitik hissederim
kendimi..
tanıdığım herkes benden daha
uzun
daha zeki
daha müşfikmiş
gibi geLir bana,
ve daha az çirkin
eLbette
ama asLa uzun sürmez
uzun sürmez
bu ruh haLi..
etrafıma sıkı bir
bakış atarım,
çepeçevre
sert bir bakış
ve akLım başıma geLir
geLir
ama
bir süre için
sadece..
aşk yoksa cinsellik bir hiçtir.cinsellik ancak taraflar arasında duygu varsa anlamlı olabilir. beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. ilgimi çekerler. küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. serserilerin yanında rahatımdır, çünkü bende serseriyim. kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.

(bkz: ölüler böyle sever)
bukowski'nin şöyLe bir iddiası vardır; "midemde LezzetLi bir biftek ve eLimde iyi kaLite viski oLsa herkesten iyi yazarım.."
hem sarhoş, hem şair olup hemde genç bir kadınla konuşmak kötü sonuçlar doğurabilir..

fakat tamda öyledir işte.. genç çiftler güvenli alanlarda birbirlerine okusunlar diye
yazılmadı o şiirler..

aşkı, varsa dehayı, kadınları, içkiyi ve cinneti bir eksiltirseniz ortada bukowski diye bir şey kalmaz zira..

sarhoş bir başarılı şair, yanındaki genç kadını tekmeleme çılgınlığına nasıl düşer ve neden leş kokuludur o şiirler, lağım, irin..

öfke kime ve neyedir başarmışken hemde.. umut neresinde gezinir o ayyaşın..

yetenekli, yeteneksiz tüm şairlere, ibretlik bir 5 dakika.. finale dikkat lütfen..

http://www.youtube.com/watch?v=bPa9UvaiwmQ

(bkz: the laughing heart)
ayyaştır kendisi. bu ayyşalık kelimesi yazarı aşağılamak için değil, benimsediği hayat felsefesini anlatmak içindi. büyük bir yazardır. yazdıkları çok sadedir genelde. frekanslar biraz birbirine yakınsa çok kolay anlaşılabilir bu çirkin adamın yazdıkları.

ya herşey ziyan olmuştur ya da olmamıştır bu kadar basit, sözünün sahibidir ayrıca.
hayattan ne kadar zevk almayan, boş gezenin boş kalfası olan, içki düşkünü, ben yalnızım ayağına yatan ve bunalımda olan insan varsa bu adama tapmaktadır. evet bu bir tespittir. ve ben de tespitimden çok memnunum. zira charles bukowski ye karşı hiçbirşey hissetmiyorum. ne nihilist olması, ne baraka hayatı yaşamış olması, ne de alkolik olması beni hiç etkilemiyor. insanların duymak istedikleri, hayal ettikleri şeyleri yazdığı için tutuluyor. gerçi bunu yapabilmesi bile insanları ne kadar başarılı izlediğinin bir göstergesi.

gereksiz bir adam. bayan arıza da öyle.
Baba ne demiş: Büyük kurumlarda çıkan Rivayetlerden söz ediyorum. Bilmem kimin başına ne geldiğine dair bir rivayet yayılır; daha da kötüsü günler, haftalar, aylar önce duyduğun bir şeyin doğru olduğunu öğrenirsin. "Yirmi yılını o kuruma vermiş olan Joe Baba işten çıkarılacakmış, ya da hepimizi işten çıkaracaklarmış" gibi, her zaman da doğru çıkar.
alkole erken yaşta başlayıp siroz olma nedenlerindendir. Teşvikte hata olmaz. *
popcorn kitapların yazarı gibi bazen,bazen değil gibi de.bağımlılık gibi,bırakmak isteyip bırakamamak gibi..
kedisinin cinsel hayatını, karısının buruşuk vücudunu, at yarışlarının sonuçlarını, karayollarındaki trafiği yazmayı bilen (ama bunun için zerre takdir edilmesi gerekmeyen,) yaşamın akan pınarından beslenmiş bir şair.

cezmi ersöz'e "sizi bukowski'yle kıyaslıyorlar, bu konuda ne söyleyeceksiniz?" diye sorulduğunda ersöz'ün "ben onun boku olamam, saçmalamayın!" dememesi ve de bukowskinin o gece bunu umursamadan mastrubasyon yapması da ayrıca ilginçtir.
hiçkimseyle yarışmıyorum ve ölümsüzlüğe dair düşüncelerim yok.
umurumda bile değil. hayatta iken devinmek önemli olan.
ihtişam devinimde ve hodri meydan diyebilmektedir.
ölümün canı cehenneme. herşey bugün, bugün, bügün. evet. *
eserlerindeki karakterlerle birebir benzeşen yazar. bir elinde viski, diğer elinde sigara, hayata aldırış etmeyen gamsız ve keyifli bir bakış.
k dergisinin geçen sayılarından birinde bu abimiz başroldeydi, yanında acayip bir çıtır, elinde bira şişesi ve göbeğinin üzerine çıkan tişörtüyle hayatını anlatıyordu, varolsun kendisi efendim.