bugün

her gördüğümde bana cem bsg ifadesini andıran nick.. artık dayanamadım..
bayramimi kutlamak icin nick altima yazmak isteyen fakat caylak oldugu icin bunu yapamayan ve bu sebebten ici icini yiyen caylak.

eheh bu entry zoruna gider mi ?
her gördüğümde cem bsg sanıp kendi kendime güldüğüm cemsbg nickli çaylak yazar. ayrıca unutulmaması gereken bir şey ; yazarlar verdiği ukteden sorumludur.*
'edirnelerden gelirken peynir getirmezsen şerefsizim öldürürüm seni!!' yazarı. ya da boşver peyniri falan kendin gelsen de olur. süper olur. şahane olur.

bünyecek hastasıyız *
mayıs ayının sonunda yüzlerce kırlangıçla birlikte yanına gidip kusana kadar içki içeceğim, french kiss yapacağım sevgili kardeşimdir. birlikte azad ederiz onları özgürlüğün şerefine. bekle beni, geleceğim...
dün gece radyoda yaşanan ufacık tartışmadan sonra çok çok fena takdirimi kazanmış yazardır. zaten severdim kendisini ama dün olanlar ayrı bir etki bırakmıştır üstümde. o değil de şu diyalog beni yerden yere vurur gülmekten;

-cem!
*ne var?
-bsg!
*mınakoyim!
gece sesini duymadan uyuyamadığım, sabah sesini duymadan uyanamadığım, herkese gerim gerim gerinerek 'işte ulan!! hayatımın aşkı!!' diye bağırmak istediğim, ne zaman herhangi birine onu anlatmaya çalışsam her seferinde eksik kaldığım, aradaki mesafeye inat deli gibi sevdiğim, aşkı bambaşka bir boyutta yaşayan ve yaşatan, dünyanın en şanslı insanı olduğumu bana hissettiren, aşk.
(bkz: i tuo occhi somo moLto beLLi)
kücükken hep anneme bana abi yapın diye aglardım ben. öyle boyle degil ama, bildigin aglardım. tıpkı "benim adım sevgi, ben kimseye kızamam ki" derken agladıgım gibi. icli icli.

sonra büyümeye basladım, kuzenlerim vardı, onlara abi dedim hep. ama yok, benim aradıgım abi boyle degildi, olmamalıydı. hayal dünyamda yasardım hep zaten, orada bir abi yarattım kendime. onunla konustum durdum. büyük kardes olmanın getirdigi zorlukları onunla atmaya ugrastım, daha cocuk sayılabilecek bir yasta yasadıgım tüm her seyi o sekilde unutmaya calıstım, sizofren olucaktım sırf bu yüzden, kıyısından dondum o derece*
biraz daha büyüdüm, hayal yetmedi artık. keske daha cok aglasaydım anneme dedim kimi zaman, sonra ben de güldüm kendime. sansıma küstüm en sonunda. vazgectim aramaktan da, abiden de...

büyük acılar yasamadım belki de, ama cok etkilendim her seyden. hassastım hep. kırılgandım, kırıldım yine. düştüm sandım, tutundum bir yere, kalkmaya ugrastım. yalpalandım biraz, daha sıkı tutundum, dikleştim sonunda.

her seyin sonunda donup baktıgımda gordum ki, cocukken "bana abi yapın" diye agladıgım abiyi bulmusum ben, zook demişim ona, ondan farketmemişim belki o ana kadar.

abimsin, canımsın, zookumsun....
ingilizce şiirlerin büyük üstadı, uzman yorumcusu, seviyoruz kendisini..
aşk insanı, ailecek hastasıyız, seviyoruz, chem çhook tatlı yhaaaaa...
karanlık bir yoldu. zifiri bir karanlık. dapdar, upuzun, dikenli tellerle, sert duvarlarla çevrili. yılanlar vardı irili ufaklı. kara ağaçlar vardı yaprakları dökülmüş. sahte yüzler vardı, maskeli. katran gibi yapış yapış, kapkara çamurlar vardı bastığım yerlerde. bir de cam kırıkları, her bastığımda ayak tabanlarım gibi ruhumu da paramparça eden. açtı ruhum sevgiye. susuzluktan çatlamıştı dudaklarım. deli gibi üşüyordu tüm bedenim. hem cehennem sıcağını, hem kutup soğuğunu yaşıyordum tek bir bedende. kör karanlıkta yolumu bulmak için uzattığım kollarım dikenli tellere çarpıyordu. kanatıyordu yüreğimi. sahte ışıklar yüzünden böyle olmuştu. ışık sandığım bir sürü aldatmaca, bir sürü yalan sevda. ve ben sırf söz verdiğim için, onlara sadık kaldığım için seni geç farkettim belki de. ya da sen, ben tam 'olmadı, olmayacak' derken tünelin ucundaki o ışık oldun. seni farkettiğim an, o ufacık ışığını fark ettiğim an kamaştı gözlerim. o kadar muhtaçtım ki varlığına, koşarak geldim yanına. ben geldikçe ışık büyüdü. ışık büyüdükçe kayboldu yılanlar, cam kırıkları, dikenli teller. yüreğime açılan bütün gedikler kapandı. geleceğim gözlerimin önünde şekillendi sanki. bundan elli yıl sonrasını gördüm. bundan elli yıl sonra seni yanımda gördüm.

aslında bunların hepsini biliyorsun. ben söylesem de söylemesem de biliyorsun işte. kendim inanamazken böyle bir şeyin olacağına bana bu cesareti verdin. ben 'acaba?' derken sen tuttun elimden.

şimdi bu entryi yazdığım saati görünce kızacaksın yine bana biliyorum. 'yine uyumamışsın, alacağın olsun!' diye içerleneceksin. ama elimde değil. olmuyor. ben uyumak istesem de ruhum, tüm hücrelerim öyle bir seviyorlar, öyle bir özlüyorlar ki seni, gözlerimi kapasam da kalbimin deli çırpınışlarını duyuyorum. ateşimin yükseldiğini, uyurken bile yüzüme o aşıklara özgü şapşal ifadenin oturduğunu çok iyi biliyorum. sen yine de kızma bana. her gece olduğu gibi bu gece de senin için bir şeyler karalamak geldi içimden. ama bu sefer kağıda değil, buraya döktüm içimdekileri. herkes duysun istiyorum ne yaşadığımı, ne kadar mutlu olduğumu...

söyleyecek çok şey var, ama hiçbir şey anlatamıyorum sanırım. kelimeler bu kadar mı aciz kalır. ben ki duygularını, düşüncelerini kimsenin olamayacağı kadar net anlatabilen bir insanken seni anlatırken yetersiz kalıyorum her seferinde.

bu kadar az ve bu kadar çok şeyden sonra sana söyleyebileceğim bir tek şey var aslında:

seni çok seviyorum, hepsi bu.
aynı faati gibi, kalbindeki neyse yüzündeki, dilindeki de aynı olan güzel dost.
hakkında bu kadar entry girilmeyince 'ne oldu lan buna ' diye dü$ündüğüm yazar.

gel öpjem.
edirne nin selimiye camii den sonra en değerli olan tarihi ve turistik eseri. *
gözümün retina tabakasına eziyet eden bir rumuzu vardır bu yazar abimizin.
"sbg" hep "bsg" diye algılıyor beyincağızımız.

ayriyetten sonundaki "bg" harfleri bendenize bulgaristan'ı çağrıştırdığı için muhacır * olduğunu tahmin etmekteyimdir bu abimizin.
(bkz: cnm yhaa)
*
Bayılıyorum bu adama. Anlatılamaz derecede. **
bitiyorum bu adama. anlatamam yaşarım. o derece.
yetiyorum bu adama. anlatamam görmen lazim. o derece.
allah tez zamanda cümle kurdurtmayı nasip eylesin dediğim bilgisayar kullanıcısıdır.
(#4691974)
(#4691976)
(#4691978)
(#4691979)
(#4691980)
(#4691981)
(#4691983)
(#4691986)
(bkz: yazık lan)

edit:
(bkz: buralar eskiden hep entry di)
(bkz: ayar yiyince entry sini silip kacan yazar)*
uzak diyarlarda yollarını gözlediğim, kokusuna hasret kaldığım, canımın canı. sevmek ne demekmiş bana öğreten, sevilmek eylemini en güzel şekilde yaşatan melek.

o değil de gülüşüne kurban olurum senin.*
(bkz: come together)

tanım: come'ına togetherıcam ulan .*
on numara delikanlı başka bir yazar. öz kardeşim olsa bu kadar mı severdim diye düşündüğümdür.
nasıl anlatsam, nerden başlasam bilemiyorum. ben söylemesem de er ya da geç fark edeceksin bu yazıyı. içeriğinden belki üzüldüğümü düşüneceksin ama üzülme meleğim. ben hiç üzülmüyorum çünkü.

daha düne kadar ellerim ellerinin arasındaydı. o eşi bulunmaz güzellikteki gözlerine bakıyordum. en güzel kokulardan kat be kat daha güzel olan, o vazgeçemediğim, asla vazgeçmeyeceğim teninin kokusunu sana ait bi tişörtten, yanındayken giydiğim bi kazaktan değil de senin teninden duyuyordum. sana dokunabiliyordum. seni görebiliyordum.

şimdi ise yanımda değilsin. aslında yanımdasın da değilsin. kalbin kalbimin üstünde atıyor, bunu hissedebiliyorum. ama işte. gözlerini görmeden, ellerini tutmadan, seni koklamadan, sana dokunmadan geçen her an biraz daha öldürüyor, biraz daha güçlü kılıyor beni. nasıl bir tezat bu anlatamam sana. seni görmek isteyip de görememek, bu isteği telefonun ekranında, bilgisayar monitöründe ya da cüzdandaki bir fotoğrafta gidermeye çalışmak çok zor. sen de aynı durumdasın biliyorum. ama bu uzaklar bir yandan da daha çok inanmamı sağlıyor ikimize. bitmez, bitmeyecek bir sevgiyle, her gün artan, çoğalan bir sevgiyle seviyoruz biz birbirimizi.

neden bilmem, bu sefer buraya yazmak geldi içimden. hemen hemen her akşam sana yazdığım mektuplara değil de kucağıma düşüyor gözyaşlarım şimdi. ama mutsuzluktan değil. geleceğime senin sayende umutla bakıyorum. asla kaybetmek istemediğim sevgin var yüreğimin en derininde, kıyısında, köşesinde, etrafında, bütün hücrelerimde.

bilsen şu sözlüğün içine girip şu an olduğun yerde bir bilgisayardan çıkmayı, ya da elimdeki telefonu kullanıp yanına ışınlanabilmeyi ne kadar çok isterdim. her dakika gelişen teknolojinin 700 kilometreyi aşabilmek konusunda ne kadar çaresiz kaldığını görmek çok kızdırıyor beni.

neyse... biraz daha kalırsam daha fena olucam galiba. iyisi mi bilgisayarı kapatıp tişörtüne sarılayım ben.

senin dediğin, benim de her şeyimle inandığım gibi meleğim:

"üzülmeye gerek yok. her şey çok güzel olacak."