bugün

yerde dizili kaldırım taşları eğer düz çizgi şeklindeyse ona basmamaya çalışmak.
Bazen elimi yalıyorum. Tuzlu bir tadı var ama bazen.

(bkz: bazen)
boyun, komple sırt, bel, parmaklar, dizler şeklinde vücut kütletme sıralamam vardır. Bu sırayı hiç bozmam.
Çevremdekiler işi gücü bırakıp "nabıyor Bu rahatsız" diye beni seyrederler.
yolda yürürkene kendi kendime şu zuhal topal'ın programındaki songül isimli bayanın söylediği şekilde 'ne zaferinden bahsediyorsun' diye diye geziyorum toplum beni çok olumsuz karşılıyor. iş bu entry girilirken de aynı şekilde devam ediyorum.
Evde kofte tavuk gibi yemekler olunca bide karnubahar gibi yemekler olunca guzel olanlari sona birakmak.Birde bundan on sene once interner kafelerin populer oldugu yillarda nedense masaya oturunca hep o bes tl mi masanin ustune koyardim cunku ya birden cebimden duserse nasil oderim diye gibi mantiksiz bir yaklasimim vardi.Birde yaptigim bir seyde nedense cok calismasam bile en iyisi olmak istemem sonra en iyisi olamayinca hayata kusmem.Birde metrobuste caktirmadan insanlari incelemek*
biriyle tartıştıktan sonra kafamın içinde keşke şunu deseydim bunu deseydim diye kurmak.
Canım sıkılınca kendi kendime konuşuyorum. Ayrıca sesli olarak hayal kuruyorum.
Tuvaletteyken oyun oynamak. Oynamadan olmuyor be Zaman geçmiyor sanki.
evde yalnız kaldığımda sürekli kendi kendime konuşmak, ya da karşıma söylemek isteyip de söyleyemediğim kişileri hayali olarak koyup söyleyemediklerimi söylemek.

tek ben yapıyorum dimi lan, biliyorum.
genellikle bilgisayarı açma tuşuna ayağımla basıyorum, ellerim doluyken kapıları ayağımla açıyorum hatta geceleri ışığı ayağımla kapattığım bile oluyor...
Mesela ben marketten atıyorum makarna mı alacağım ilk sıradakini değil de ikincini sıradakini alırım. Hemen hemen her şey için geçerlidir bu yaptığım. Bir de evde bazen kendi kendime ingilizce konuşuyorum. Nedendir bilmiyorum. Bir de tutku yerken önce kenarlarını kemiriyorum sonra orta kısmını ikiye ayırıp öyle yiyorum.
ya böyle evin içinde çorapla duruyorum duruyorum birden ayağımın sıcakladığını farkediyorum sonra çorapları çıkarıyorum ve soğuk yorgana değdiriyorum soğuk yorgan + çorabı yeni çıkarılmış ayak --> dünyanın yemek yemekten sonraki 2. en büyük zevki..
Kapıya falan çarptığımda dönüp kapıya küfür etmek ve vurmak.
bir buluşmaya giderken erken çıkıp zamanı tutturmak için yolu uzatmak.
Yatarken havada hareket ediyormuşum gibi oluyor.
çöp kovası ya da çöp konteynırı bulamadığımda elimdeki çöpü gezdir gezdir sıkılıp sonra da etrafıma şöyle bir bakındıktan sonra kimseye çaktırmadan yere attıktan sonraki duyduğum suçluluk hissi. bir ben mi hissediyorum bunu, bir ben mi yapıyorum acaba?
Yaşlılar ulaşamasın diye tramvayda vagonun en uzak köşesine oturmak.
hapşurduktan sonra kurabiye canavarı gibi nam nam diyorum eminim ki bu konuda yalnızım.
Birinin ne dediğini anlamayınca sorup yine anlamayıp sorup yine anlamayınca tekrar sormaktan korkup gülüp geçmek. Bu durum gerçekten tarif edilemez. Beş kere sorup beşindede anlamadığımı bilirim. Utanç verici..
Aslında bu baslık altında soylenecek çok seyim var ama aklıma nedense gelmiyor.
Ha aklıma geldi.. Bir odaya bisey almaya gidince odada bir tur atıp o seyi almadan geri gelmek. Sanki bi anlığına aklımı kaybetmisim gibi acayip..saçmaladımm...
sabah uyanınca hemen kahvaltı yapamamak. en az bi 45 dakika falan geçtikten sonra bir şeyler yiyebilmek.
yolda yürürken dahi hayal kurabiliyorum. umarım siz de yapiyorsunuzdur
Araba kullanırken dikiz ve yan aynalara bakmak, soldaki sinyal kolunu dönüşler için kullanmak.

Yapana Hiç rastlamiyorum da!
Düşünmek, evet sanki bugunlerde bayagi dusunuyorum. Baskalarini da dusunurken gormek iyi hissettirirdi, cok yalniz hissediyorum.
Yurtta kalan insanlar bilir herşey her zaman tam olamıyor malum şartlardan dolayı. Örneğin nescafe içtiğimde kaşık bulamazsam kahve kabını kıvırıp bir kaşık formatına koyar , kahvemi bu şekilde karıştırır içerdim.