bugün

'onlar'...
aslında 'bir tek sen' değilsin yazıdığım...
kendine aşık, hani karanlıklar içinde, kendi adımlarına hayran bayanlar. sanki dünya bir onların gibi; tüm düzenleri, sevmeleri, nefretleri, terk etmeleri kendi için olan; gülünce güller açan, ağlayınca küçük kıyametler koparan bayanlar.

elbette sadece, kendi tanıdığım bazı bayanlar...
yıllar yılı önemsediğim, sevdiğim, yer yer nefret ettiğim kişiler.

siz!... neden empatinin ne olduğu hiç merak etmediniz. bir günü ya da geceyi sadece kendiniz için değilde,'sevmek' denilen, her an herkes için beslene bilecek bir duyguya ev sahipliği yapmadınız. nedendi bu bencilliğiniz, üzmeleriniz. yıllar geçti ilkkinizi tanıdığımdan bu yana. değer verdiğiniz kişilere 'aşık' olmak zorunda olduğunuzu zannetiniz hep, oysa öyle değildi, hele ki ilk basamak hiç değildi.
zaten ben 'sevgililik'ten de bahsetmiyorum; aslına bakarsanız ben sadece bayanlardan da bahsetmiyorum ya, orasıda başka bir mevzu... o taa! en büyük resimde, insanlardan bahsediyorum.

bencillik odur ki, gözünüz açık olarak bir ormanın ortasında durmadan daireler çizmek gibidir. merkezinde 'ben' olan bir demire, yarı çapı kadar bir iple bağlanmak gibi.

şimdi sen giderken, ben artık daha bir yarımım. giderken götürdüğün şeyler olduğundan değil ha!... sen beni tamamlandın hep ve ben buna minnettardım aslında, asıl sorun insanın giderken geri kalan yanını tamamlayacak birini bulamaması belki...
yapboza devam etmek mi zordur, yoksa sıfırdan, yeniden, taaa en baştan başlayıp yapmak mı? ben biraz tamamlanmışken kim bana elini sürmek ister.
unutmayın... herkes 'sıfır' bir ilişkiyi arzular, yarısı başkası tarafından tamamlanmış bir şeyi değil.
aşk...neden bir kerede karşılıklı olanından tattırmıyorsun ? hep bir bodoslama hali niye? bir kez ya başka değil ...istediğim benim olsun ne var .sonra öleceğim söz...
kendime şaşırıyorum bana bir ilk daha yaşattın her şeyiyle...seni çok seviyorken bir anda senden nefret ettim evet şuan hayatımda nefret ettiğim 2 kişi var ve onlardan birisin, sakın karşıma çıkma... hoş çıksanda bir şey farketmez umrumda değilsin artık he belkide o günden sonra seni bir daha görmediğimden bunları söylüyor olabilirim ama şuan o kadar mutluyum ki seni hayatıma soktuğum güne lanet olsun.
iyi ki o kızla konuşmaya gitmişim her şeyi konuştum ikimizede çok güzel oyun oynamışsın tebrik ederim ama artık oyun bitti zafer benim.
"okyanus mu iki şehrin arası?
kaç saatlik yol ki şunun şurası?
o verdiğin ümitlerin süresi,
her nedense bitmek nedir bilmiyor..."
herşeyimi işgal edebilen, uğruna çooook meşakkatli yollardan geldiğim dostum, dost kelimesinin içini boşaltan, eksik kılan, yetersiz eyleyen insan; seni çok seviyorum hem de benim tahmin ettiğimden ve senin de bildiğinden çok.devamını getiremesem bana kızmasın eminim de herzamanki endişene kapılırsın, yoksa? yoksa? dersin. yok yok onlara hakimim ben, dökmüyorum artık. var ol.
seni tanıdığımda ilkokulda bile değildim.
ekranlarda görüntün belirdiğinde nedensiz bir sevgi duyardım sana. bilmediğim halde yaptıklarını, sevgiden ve hayranlıktan öte duygu beslediğimi hatırlamam. okula başladığımda yine sen vardın.
bu kez tanışabildik. bu ülke için canını dişine takıp mücadele eden seni temel hatlarıyla öğrendim. kimsenin iknasına ihtiyacım yoktu.
yıllar geçtikçe hakkında öyle şeyler duydum ki inanamazsın. duymanı da istemezdim zaten. hayatını adadığın uğurda gerçekleştirdiklerin bir mucizeyken, bunu görüp de menfaati yüzünden kabul edemeyenler mi istersin, göremeyecek kadar cehaletten kıvranan beyinler mi?
hatta bir güruh da seni seviyor görünüp tek başlarınayken akıtırlardı pis irinlerini ruhlarının. sana suikast düzenleyip de başaramayan nicesi gibi yakınlarında olan ama aslında düşmanlarındı.
koskoca bir cihana kendini kabul ettirdin, esaretten kurtardığın halkın arkandan neler söyler...
duymanı hiç istemezdim.
dirinle mücadele edemediler ya.
ölümünle bile baş edemiyorlar büyük atam.
diyorlar ki, seni put gibi görüp tapıyormuşuz. bunu bile söyleyebilecek kadar aciz olanlara sadece gülüyor ve acıyoruz.

diyorlar ki,
harflerimizi değiştirmişsin. bilmezler mi meşrutiyet zamanındaki meclislerde halk nasıl olsa anlamaz diye istedikleri gibi yazılıp çizilenleri. okuma yazma bilmeyen ne çok insan olduğunu.

biz sadece neydik ne olduk, bunu biliyoruz.
seni çok özlüyoruz.
biliyordun ya bu hallere geleceğini ülkenin. biliyordun.
ondandır tüm fotoğraflarında, gözlerindeki o asil hüzün.
hey. merhaba.

ben bu yazıyı sana yazmayacaktım aslında.. ama yaşadıklarımıza, daha doğrusu sana harcadığım seneleri göz önünde bulundurunca, bunu sen hakediyorsun. tebrikler.

tanıştığımız ilk günü çok net hatırlıyorum, biliyor musun? ikimiz de çocuktuk daha. ben komutanın sevilmeyen kızıydım, sen de bölgenin popüler çocuğu.. bunu okusaydın benimle türk filmi yazdığıma dair dalga geçerdin. daha da komiğini söyleyeyim mi? üzerinde beşiktaş forması vardı. ama galatasaraylısın sen. senin hakkındaki her şeyi hatırlıyorum.

arkadaşlarım, daha doğrusu arkadaş sandıklarım sana salak dememi istemişlerdi. çocuktuk hepimiz. salağa benziyor demiştim senin için. sen de hatırlıyor musun? sanmıyorum.

bundan sonraki iki yılı ben de pek hatırlamıyorum aslına bakarsan. bir benimle dalga geçtiğini kazımışım beynime, bir de duygularımı. bir de beni doğumgününe çağırdığın zamanı. muhtemelen sen o doğumgününü bile hatırlamıyorsundur, tıpkı beni hatırlamadığın gibi. bende olan bir kitabın aynısını almıştım sana. sahi, ne oldu o kitaba? bendeki kopyası gibi kütüphanenin en alt rafında mı, yoksa çoktan birilerine mi verdin?

taşındığımız yaz var sonra, kafamdaki filmimizin devamında. aynı yere, aynı günlerde tatile gitmiştik, hatırlasana? hatta galatasarayın maçı vardı son gün.. hatta aynı ile taşınacağımızı öğrenmiştim.

ne düşündüğümü tahmin edebilirsin..ah, kadere bak! yukarıda birileri birlikte olmamız için her şeyi yapıyor. diyorum ya, hala çocuktum ben. sen de öyleydin.

kader, şans ya da yukarıdaki; bizi benim istediğim gibi bir araya getirmemişti ama; sen her zaman benim yanımdaydın, senin hayalini hiç unutmadım, her gün seni görebilme ihtimali için kalktım..

gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş derler ya, yalan. sen bana hep yakındın.

seni 7 ay sonra gördüm. arkamızdan koşarak gelmiş, babamla konuşmuştun, sanki ben hiç var olmamışım gibi. kırılmadım, gerçekten. kırılmak için fazla heyecanlıydım.

sonra internet bir araya getirdi bizi, facebook, şu ilkokul arkadaşı bulma zımbırtısı. ve ben o zaman senin kişiliğini görmeye başladım. kafamda oynayan filmdeki gibi değildin hiç. inkar ettim önce. sonra içinde muhteşem biri olduğunu iddia ettim. ama sevmeye devam ettim işte. çocuktum.

geçen sene gördüm, sevgilin varmış. o günden sonra büyüdüm ben işte. ihtimallerle yaşamanın ne kadar kötü olduğunu gördüm. bir hayale- daha doğrusu hayalete aşık olduğumu gördüm. ve kendi isteğimle değişebileceğimi anladım, değiştim ben. seni bir daha hatırlamamak için, hayatıma devam etmek için değiştim.

bir gün sana artık o küçük kız yok demiştim, sen de boyumun kaç olduğunu sorarak dalga geçmiştin, hatırlıyor musun? sen büyümeyi boyla ölçebilirsin; ama komutanın asosyal,sevimsiz kızı yok artık. onu ittim, inkar ettim, herkesten sakladım. sen bir insanın kişiliğini terk etmesi ne kadar zordur, bilir misin? birisinin senin yüzünden başka birine dönüştüğünü bilmek seni rahatsız eder mi?

geçen hafta pazar gördüm seni. aynı dersanedeymişiz meğer. beni tanımadın, bu ne kadar ironik değil mi? çünkü büyüdüm ben. sen hala çocuksun..
hoş gelmiştin ya hani.
şimdi güle güle mi demem gerekiyor?
bu karmaşa arasında bir oraya bir buraya savruluş bile güzel lan.
günümün tek cümlelik özetiydin şimdi günümün hangi evresindesin? ben senin kalbinin hangi köşesindeydim? kalbine girebilmiş miydim? giremediysem tamam da, girdiysem şimdi neden dışarısında kalıyorum?
nedenlerini anlamlandırmak için beynimi patlatıyorum yaşadığım tüm zorlukların arasında.
ilginç iki insan birleşemiyormuş demek ki. sonuç olarak bunu çıkardım ben.
ben bu yazıları hep sana yazıyorum.
"tek başına aşık olmaktır bu belki
sonsuz bir tekrar bu"
hayallerimin enkazında çırpınan bir umut gördüm o gün ;
karların arasından fırlayan bir kardelen misali...
gülüşün güneşim oldu sonra...
seninle uyandım uzun simsiyah gecelerin ardından...
ister inan ister inanma ama ; güneş bile ısıtamazdı içimi senin bir tebessümün kadar...
hayattan son yumruğu yemiş ; yerde yatmaktaydım...
havlu atmak uzak değildi artık...
ama seninle inanmayı öğrendim ben...
tüm gerçeklere göğüs gerercesine...
karanlık sokaklarda yakamozum oldun ; yolumu aydınlattın...
sesimde , tenimde , gözlerimde ve kalbimde ;
her yerde sen vardın...
konuşursam saçmalayacaktım...
belki o yüzden sustum saatlerce...
susarak anlatmaya çalıştım herşeyi ve sanırım başardım da...
sonu olmadığını bile bile , her yeni güne beraber uyanmak istedim seninle...
aşık olmaktan öteydi bu...
ya da yıllarca aşk sanmıştım boşvermişlikleri...
ve hikaye bir gün bitti...
aynı şehrin havasını solumak bile mutlu ediyor beni şimdileri...
okul çıkışına gelip sana bakıyorum bazen...
lanet olsun ki hala bıraktığım gibisin...yoksa beni bıraktığın gibi mi demeli ?
keşke hep bekleseydin,
askerliğimi okulumu bitirdikten sonra ulaşmak istediğim yere geldikten sonra cıksaydın karşıma,
ama terkedilip 1 ay bunalım gezmekte varmış...
terkedilmeyide üzüntüyüde öğrettin; teşekkürler...
pek çoğu yaptığı bir eşşeklikten sonra sevgilisini kaybetmiş olan tezcanlıların bir umut sevgilim okur da ne kadar pişman olduğumu görür niyeti ile yazılan itiraflar.

nevada da yapılan bir araştırmaya göre bu yolu kullanarak sevgiliyi yeniden kafese sokma ihtimali yüzde 2 imiş bilesiniz...
senden önce de insanlara güvenmiyordum, senden sonra da güvenmiyorum.
her zaman aynı şey oluyor elimi verince kolumu koparmaya çalışıyor insanlar ve umduklarını alamayınca uzaklaşıp gidiyorlar.
ama kızmıyorum onlara çünkü onlar kendilerine verdikleri değeri yani değersizliklerini gösteriyorlar ve bu benim kaybım değil.

seninde yolun açık olsun güle güle...
ama unutma! birgün geri gelmek istersen; bir zamanlar senin için ardına kadar açık olan bu kapıda o zaman asma kilitler olacak ve sen oradan içeri bir daha asla giremeyeceksin.
buraya yazılan itiraf ve özürlerin affedilme oranı yapılan eşekliğe ve yapan eşeğe göre değişir. kiminin hiç şansı yoktur, kimi ise doğuştan şanslıdır.
özledim seni bugün sebep yokken
uzansam hayallere dokunurum sandım, bak
yıllar geçmiş üstümüzden
hala ilk günkü gibi aklımdasın...
özledim seni...
doğduğunda oradaydım, seni gizleyen kapının hemen ardında. annem açtı o kapıyı, senin de babannen. mavi bir beşikte yatıyordun, gözlerin yumuk yumuk, açamıyordun henüz, göstermiyordun masmavi gözlerini bize. o günü hatırlarım da nedense hiç heyecanlanmamıştım seni görünce, garipti, öyle hiç te yeğenim gibi değildin hani, bilemiyorum. evine getirdik sonra seni, adına oyun parkı denen beşikten daha büyük yatağına koyduk minnacık bedenini, maviliklerin hala sır, inatla açmıyorsun. içime bir şüphe düştü "yahu yeğenim doğdu, hiç heyecan yok içimde, odunmuyum ben?" dedim kendi kendime, dizlerimin üstüne oturdum, çenemi yatağına dayadım ve seni izlemeye koyuldum, hani derler ya melek gibi diye aynen öyle uyuyordun, sessiz ve huzurlu. bu sessizliğin endişeye sevk etti beni, niye bilmem birden nefes alıyormu acaba diye düşünmeye başladım, önce ufacık göğsüne elimi götürdüm, öyle minikti ki avcumu ancak kaplayabiliyordu. hemen koştum küçük bir ayna buldum, ağzına yaklaştırdım, malum eski numaradır şayet ayna buharlanırsa nefes alıyorsun demektir, ha bu arada yüreğim pır pır bu anlamsız endişenin yarattığı korkudan. derin bir ohh çektim içimden, ayna buharlandı. sakinleşip izlemeye devame ettim, dudakların hafifçe tebessüm etti, gözlerime inanamadım o yüzden tekrar dikkatlice baktım, evet evet gülümsüyordun, gözlerin kapalı benim gördüğüm ilk gülcüğünü bilmeden de olsa bana atmış oldun. hemen koşup haber verdim abimin eşine, o da dedi ki "bebekleri uykusunda melekler güldürürmüş, normaldir." tekrar odaya döndüm, mavi boncuklarını açmıştın artık, gizlemiyordun, nasılda panik halinde etrafına bakıyordun, inanılmazdı. o telaşlı bakışların sürerkeeeen, önce gözlerini kırptın bir kez ve sonra minik bir ağlama sesiyle başladın, hele o alt dudağın gözümün önünde titreyince "oğlum", kalbim, adeta minik bir buğday tanesi olup, iki değirmen taşının arasına sıkışmış gibi acı verdi bana, hiç anlamadığım o duyguyu hissettirdi işte bu acı. ne seni elime alıp teselli etmeye çalışabildim, ne karşında durabilme cesaretini gösterebildim, ne de başkalarının beni görmesine. hemen koştum büyük salonun kapısının arkasına, elimi kolumu ısırarak ağladım oracıkta, kapı arkasında, tanrıdan merhamet dileyen biri gibi. benim güzel yeğenim, senin "oğlum" olduğunu işte böyle anladım ben, sen sadece alt dudağını titretmedin o an, benim kalbimi de ölçülemez bir şiddetle sarstın, kalp, yerinden oynadı.
canım "oğlum" bu ne endişe diyeceksin şimdi ama sen yine de dediğime kulak ver; olur da bir gün azrail düşerse peşine, "dur, bırak peşimi, amcamın tembihidir beni değil onu alacakmışsın" dersin emi "oğlum".
unutma "oğlum" amcan hep yanında. senin için, değil herşeyi yapmak, uğrunda ölmeye bile çoktaaan hazır.
arkadaş taklidi yaparak yanında kalabilme seçeneğini kullanmak acı verir aşık insana, düşündüklerini, hissettiklerini söyleyememenin verdiği acı da cabası. uzun süreler izledim seni arkadaşın gibi, ellerini tutarken içim titriyordu aslında sen arkadaşça gözlerime baktığında, "hoşgeldin" derken yanağımdan öpüşünde ben senin mis gibi kokunu içime çekiyordum hasret duyarak. konuşurken dinlemiyordum aslında seni dudaklarını seyre dalıyordum hayranlıkla ve sen gülerken gerginleşen minik kulaklarını öpmek istiyordum kahkahalar arasındayken, her buluşmamızın sonunun geleceğini bilmek geriyordu beni gideceğini bilmekten nefret ediyordum ve sen bana "arkadaşım" derken, sana aşık olmaktan değil ama arkadaş taklidi yapıp seni kandırmış olmaktan hicap duyuyordum.
kulak verin sözlerime iyice,
herkes öldürebilir sevdiğini

kimi bir bakışıyla yapar bunu,
kimi dalkavukça sözlerle,

korkaklar öpücük ile öldürür,
yürekliler kılıç darbeleriyle!

kimi gençken öldürür sevdiğini
kimileri yaşlı iken öldürür;

şehvetli ellerle öldürür kimi
kimi altından ellerle öldürür;

merhametli kişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
kimi satar kimi de satın alır;

kimi gözyaşı döker öldürürken,
kimi kılı kıpırdamadan öldürür;

herkes öldürebilir sevdiğini
ama herkes, öldürdü diye ölmez!!!
*
dün herşey bitti, en azından benim için. ama en sonunda dediğim gibi olacak. inşallah olmaz ama olacak hissedebiliyorum bunu.

biliyorum yaptığım ibnelikler, yediğim haltlar unutulacak gibi değil. ben de olsam senin gibi yapardım sanırım. ama bi insan pişman olabilir geyiklerine hiç girmeyeceğim zaten. biliyorsun daha önceden çok girdim ve bu konuda da sabıkam var.

ben aşk'a dair herşeyi piç ettim değil mi? aslında ben bu yazıyı sana değil bana yazdım. ulan 60 yasindaki kelebek ağzına sıçayım senin! madem aldatacaktın ne diye itiraf ediyorsun? madem itiraf edecektin ne diye pişman oluyorsun? madem pişman olacaktın ne diye aldatıyorsun?

en yakın arkadaşım sevgilisine mesaj atarken düşünüyor, yazacaklarını toparlayamıyor ve en sonunda bana dönüp "ulan ben bu kızı çok seviyorum" diyor. hakikaten de seviyor. dokunacak, elinle tutacak kadar hissedebiliyor insan bunu. dün de ben o soruyu ona sorduğumda gülümsedik bir an. önceden ona "şöyle yaz böyle yaz" diyen ben dün öyle mal mal kalakaldım.

sanırım yaşadığım herşeyi sonuna kadar hakettim ben, sen hariç. fazlaydın bana. mutlu olsun da kiminle olursa olsun tarzı samimiyetsizliklerden uzağım ben. en azından şu aralar. biraz da bencil. benimle mutlu olmanı istiyor ve inanıyorum.

--spoiler--
89. dakikada oyuna girmiş bir oyuncu gibi
koşuyorum, çırpınıyorum.
gör performansımı diye.
sev beni diye..
--spoiler--
bir umut sevgili... içimizdeki olanı alevlendirecek bir umut.
yitirdiklerimzi tekrar kazanmak için... bu tozlu sayfaları bir nefes ile temizlemek. her şey bir nefes kadar uzak bize. kelimeler düşüncelerimin eseri, nefesim ise eseri olan kokun gibi... ellerimde umutlarım, düşüncelerim. acaba şuan ne düşünüyorsun. acaba ben mi? sanmam... eğer öyle olsa idi şuan bunu yazmazdım he? işte farkımız! günler sonra bu yazdığımı okuyacaksın bebeğim... hani uzatırdım m harfini. koklarcasına...
hepsi neden bi harf ya da bir nefes kadar uzak?
neden şuan yanında değilim?
neden bu boktan yerdeyim. sana sarılmak varken... sana dokunmak, seni hissetmek varken. hee? belkide bazı şeylerin adını koymadan yaşadık.
adını saatlerce incelerdim. anlamı ne diye... okuduğumun inan anlamı yok biliyor musun? çünkü o anlamlar bende olan seni göstermiyor. nice senden var yüreğimde! belki binlerce. sende her ne kadar ben yoksam bende sen çok var. hala bir umut... defalarca umut.

bazen senden telefon bekliyorum be. çok çocukça evet biliyorum. bu çocukluğumunda var farkındayım.umut işte... bir zamanlar yapmak istediğim tek şey seninle mutlu olmak içindi ama baktığımda her şeyden geriye kalan bi kırık kalp ve bir kaç düşünce. hiç üzülmüyor musun? hiç merak etmiyor musun? demek düşünmüyorsun. bana kalan tek şey bu aşkıda ellerimle öldürmek. bir çok kez yaptığım gibi...
...........
ay ışığı gibi... her gece beklenensin sevgili. gelip akıla çöken ışık. yakamozların yegane beklediği... seni onlar ile paylaşamam. uzaktasın. sanırım bu senn için engel. beklemek saçma herhalde he? en iyisi ben uyuyayım sevgili...
uzaklarda bebeğim. çok uzaklarda... senden kilometrelerce uzakta yeni günü karşılıyorum. belki tenine ilk dokuncak o güneşi ilk ben görüyorum... güneşe kalbimi veriyorum, kalbimi tenine, teninden kalbine kalbimi gönderiyorum. güneşin doğmasını bekliyorum senden uzaklarda...
senden uzaklarda belki nefeslerce uzaklarda bu yazıyı yazıyorum. umrunda değilim ama olsun...
al işte birgün daha bitti senden uzaklarda... bugun 13. gün. kaç 13 ler geçecek. ve kaç günler... her gün sensiz olduğum son gündür umarım diyorum ama sanırım olmuyor! he? ne dersin? ben en iyisi uyuyayım...
özledim, hemde çok özledim. ben, bizi, çok sevmişim.
ama sen okumadın.
.. ve seni özlüyorum.
Sen benim neticemdin, şimdi sadece hayalimsin.
Dileğimi tuttum ama söndürmeye mum bulamıyorum.
Bakıyorum, ama yok göremiyorum.
Kalbimi kiralıyorum.
Ellerini tutuyorum üçüncü tekillerin, ruhsuzca..
Aslım yok, sahteyim onlara.
Beni gerçeklerden kurtar diye umut etmeyi öğreniyorum şu sıra.
kırarak, kırılarak öğreniyorum.
Öğretmeyi sevdiğini söylemiştin,
bana yalanı öğret ! Sahtekarlığın dibine vurmayı..
Onu seviyorum diyecekken seni seviyorum demeyi.
Bitti derken başlamayı.
Varlığını hissettirmeden yok olan, kimliksiz kahramanım..

işte benim tek dişi kalmış aslımın son gerçeği, seviyorum seni.
kendimden gittim bu gidiş gerçekleşimim tam 5 ay oldu.Bir insan 5 ay kendinden nasıl gider diye sorsalardı .bir kahkaha atardım başkasından duysaydım bunları ama aynalarımlayım şu anda gerçeklerle yüzleşirken her umut tohumu bir yalancılık daha yapıyor benliğime .Bütün güzelliklerimi kesip biçip asıyorum bu anlamsız hayatı hiçbir zaman anlamadım zaten neydim ya da kimdim neden bu küçük yüreğim bu kadar çok acıyor bilmiyorum.isyanlardayım belki bu kadar yıkılışa..
ah o kadar çok istedim ki ; yeniden doğmayı her yeniden başlayışım da bir kez daha düşmenin verdiği acı bütün iliklerimi kapladı.Evet kaybettim 'orosbu çocuğu hayat' bir kez daha çok severken bir kez daha kaybettim sevgiyi , aşkı ve umudu.

Sevdiğimi gitti.Bir el bile sallayamadım arkasından.Kelimeler öyle çok kifayetsiz kaldı ki.incilen ruhumun kırıntılarını bile toplayamadım.içime ağıt yaktım kendimce ve siyah odalarda hiç ışık yanmadı.
Ruhum hep aynı noktadaki boşluktaydı.her şeyin senle başlayıp senle bittiğine inandırmıştım çünkü benliğimi biliyordum ben hayatın tekrar başlayacağını umudun ya da aşkın senden ibaret olmadığını ama canım acıyordu işte sebepsizdi..ben her gidişinde böyle olurdum ya iki damla göz yaşı akardı.. ve elmacık kemiklerim sızlardı birazda sonra serzenişlerim ama saat dilimi geri getirirdi seni bana bir mesaj gelirdi senden ya da bir telefon bazen süpriz yapar da kapının önünde belirirdin.yüzünde o şapşal ifade ve hafif bir tebessüm.yaramazlık yapmış küçük çocuklar gibi olurdun ya o haline kıyamazdım işte .bir bakmışım ki o sana meydan okuyan serden sadece sözde bir ben kalmıştı.sevgiydi işte yürekti.sevmekti.bağlanmaktı.sevgiliye.gözlerim açık kör ebe oynamaktı aşk.
bilemezdik.mantık durduramazdı.çünkü kalp bastırırdı.seversin ya acıtmazdı hiç bir gerçek.çünkü görünmezdi.kalp gözü olumsuz gerçekleri göremezdi.ömrümün en güzel 2.5 senesi bu kör ebeciliği oynamakla geçti ve ömrümden çekilen 5 ay sanki 5 yıllık acı gibi geliyor bana..
bazı geceler hiç bitmek bilmedi..

tütün kokusu biraz alkol biraz hüzünlü bir şarkı hemen gözyaşlarına boğuverirdi beni..durduramazdım.çok isterdim yapmamayı ama karşı koyamazdım.bazı bazı sendelerdi düşüncelerim genel açılım hep 'o' ve 'o' içerikli şeylerdi.beynim çok hızlı çalışmaya başlamıştı bugünlerde..

yorgunluğum ise anlamsızdı. sabahın bir köründen diğer körüne kadar laptopun başında aylarca sabahlamıştım yorgunluğum ondan mıydı? diye sordum kendime.aksine dinçtim. fiziksel anlam da evet çökmüştüm.yakın dostlarım halime üzülüyorlardı.ama kenetlenmiştim o duyguya söküpte atamıyordum.bir gün bir yazı okuyup karar veriyordum.diğer gün ise vazgeçiyordum.elimde bir silah vardı sanki bir gün onu öldüryordum.bir gün kendimi.artık bu şaşıfelek çıkmazından çıkamamıştım..ne yapmalıydım ? Ne beni kurtarırdı?

ilk zamanlar hiç tanımadığım insanlarla sanal alemden sohbet etmeye başladım. Baktım iyi geliyor. Aradan bir
kaç hafta geçtikten sonra kendime zarar verdiğimi fark ettim. Her bahsedişimde biraz daha yıkılıyordum. Ve ilerleyen birkaç olay bazı şeylere şahit olmama karar kıldırttı. Seviyordum. Canım yanacaktı. Evet, kalbim acıyacaktı. Ama dünyanın sonu diildi. çok düşündüm ve bir gün bu duruma son vermem gerektiğini anladım.

Aşık olmuştum. Kalbim sevmişti. Mantığım öne sürmüştü. Çok düşündüm mantığım kabullenmeseydi o kalbim sevmeye yönelir miydi? Sevmek ilk günden olmazdı.ilk haftadan olmazdı.sevmek aylardan yıllardan olurdu.ama kalpten önce mantık sindirirdi her şeyi.sonra imkansız aşkların mantığını düşündüm.

ve dedim ki ; bize göre imkansızdı ama onlara göre öyle görmüyordu.bir şekilde mantıklarında yer etmişti.Toplum baskısındandı imkansızlık.

ve sonra tüm olayı çözdüm.aşk mantıkta başlar kalpte beslenir. Zamanla biçimlenir.idealiteye gelirse aşk sevgi olur.sevgi hipotezi kanunlaşırsa. Sevda olur. Bir gün hipotez yıkılır belki ama kanun asla..