bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

'onlar'...
aslında 'bir tek sen' değilsin yazıdığım...
kendine aşık, hani karanlıklar içinde, kendi adımlarına hayran bayanlar. sanki dünya bir onların gibi; tüm düzenleri, sevmeleri, nefretleri, terk etmeleri kendi için olan; gülünce güller açan, ağlayınca küçük kıyametler koparan bayanlar.

elbette sadece, kendi tanıdığım bazı bayanlar...
yıllar yılı önemsediğim, sevdiğim, yer yer nefret ettiğim kişiler.

siz!... neden empatinin ne olduğu hiç merak etmediniz. bir günü ya da geceyi sadece kendiniz için değilde,'sevmek' denilen, her an herkes için beslene bilecek bir duyguya ev sahipliği yapmadınız. nedendi bu bencilliğiniz, üzmeleriniz. yıllar geçti ilkkinizi tanıdığımdan bu yana. değer verdiğiniz kişilere 'aşık' olmak zorunda olduğunuzu zannetiniz hep, oysa öyle değildi, hele ki ilk basamak hiç değildi.
zaten ben 'sevgililik'ten de bahsetmiyorum; aslına bakarsanız ben sadece bayanlardan da bahsetmiyorum ya, orasıda başka bir mevzu... o taa! en büyük resimde, insanlardan bahsediyorum.

bencillik odur ki, gözünüz açık olarak bir ormanın ortasında durmadan daireler çizmek gibidir. merkezinde 'ben' olan bir demire, yarı çapı kadar bir iple bağlanmak gibi.

şimdi sen giderken, ben artık daha bir yarımım. giderken götürdüğün şeyler olduğundan değil ha!... sen beni tamamlandın hep ve ben buna minnettardım aslında, asıl sorun insanın giderken geri kalan yanını tamamlayacak birini bulamaması belki...
yapboza devam etmek mi zordur, yoksa sıfırdan, yeniden, taaa en baştan başlayıp yapmak mı? ben biraz tamamlanmışken kim bana elini sürmek ister.
unutmayın... herkes 'sıfır' bir ilişkiyi arzular, yarısı başkası tarafından tamamlanmış bir şeyi değil.