bugün

senin amına koyim!
ben bir körüm sense bir kütük.
o kadar günden sonra ilk defa itiraf ediyorum kendime, seni hala deli gibi sevdiğimi ve seni deli gibi özlediğimi. biliyorum, aynı hisleri sen de hissediyorsun. bundan çok ama çok eminim. ve geri dönüşümüzün olmadığını bilmek, bir daha "sen"le "ben"im, "biz" olamayacağımız gerçeği, çok büyük bir tokat gibi çarpıyor suratıma.
ey otobüsteki kırmızılı kız, senin yanındaki o ebe olmasaydı az daha bakışabilirdik çok uykum vardı üstelik beşiktaşta yenildi ve maalesef o rus kadın benle konuştu diye trip atmana gerek yok. tamam sevimli olabilirim diye konuşmuştur bence tanımam etmem bana ne elin rusundan. zaten sürüp durduğu o iğrenç rsu parfümleri bu ne ya bütün ruslarda aynı koku. yani kırmızılı güzel kız hoşçakal.
aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor, sadece sen yanlış insanların üzerine hayal kuruyorsun..
çok kızgınım.
seninle yaşadığım her şeyi çok özledim. seni unutmak istemiyorum hiç. hiçbir "diğeri" senin gibi değil biliyor musun? new york'da yaptığımız delilikleri özledim. caddede yürürken durup dururken bağıra bağıra tartışmamızı, sonra insanların bize karşı bakışlarını özledim. central park'da çimlerin üzerinde yiyişmeyi özledim. aptal şeylere gülmeni özledim. metroda karşımızda oturan insanların hayat hikayelerini birlikte çıkarmayı özledim. çocukça hareketlerimizi özledim. kimseyi umursamamayı özledim. birlikte ders çalışmaya çalışmayı özledim. derslerimin senden daha iyi olması yüzünden beni kıskanmanı özledim. her haftasonu tartışmayı özledim. ben de bugün böyleyim işte eski sevgilim. kimse senin gibi değil. ben biraz pisliğim, biliyorum. fakat biz mutluyduk ya. keşke seninle tekrar o eski new york günlerine dönsek. birlikte öğrensek her şeyi, yeniden.
Nazım bir ömür tüketmiş içerde,
Ben sana hapsolmuşum çok mu?
*
allah bin türlü belanızı versin lanet insanlar..vicdanınızı rahatlatmak için yaptığınız ibadetler, iyi insan rolleri, salih müslüman ayakları allah'ı kandıracak mı sandınız? beyhude çabalarınız, ikiyüzlülükleriniz, riyakarlıklarınız elbet hak nazarında hükümsüzdür çer çöptür..

ve şunu da unutmayınız; saygısızlıklar, yanlışlar affedilir bir yere kadar... ama namussuzluk, şerefsizlik, haysiyetsizlik, döneklik, kahpelik asla affedilmez.. susuyorsam konuşmuyorsam bilin ki rabbime olan güvenimdendir. adaleti en güzel o tanzim eder..

bir gün olur da göz göze gelirsek o utanmaz karakterinize haysiyetsiz on paralık idrakinize kin kustuğumu göreceksiniz. utanmayı bilseniz yüzünüze tükürürdüm ama siz ondan da anlamaz fuhşiyat ırmaklarından yüzünüze su sıçradığını düşünürsünüz..sen ve o bütün ihanet erbapları bütün sünepe köpekler şunu çok iyi bilin; geciken adalet değildir sadece daha ağır ceza nedir onu düşünmemizdir..

sabahın bu saatinde bana bunları yazdıran tek kurşunluk tek kuruşluk salyangoz vari bir hayatın müdavimi seni küfürsüz tarif ne mümkün?? sen iyisi mi bir gün karşıma çık bir kahpeyim de sonra onları sana bir bir ileteyim...

saygılar fırıldak dünyanın yuvarlak insanları saygılar size bu dünyanın hakkını veriyorsunuz.. bekleyin sabredin sizin hakkınızı da ben vereceğim..

Mashadov..
bu sefer iyi koydum değil mi? *
aşkın insana tuhaf etkileri olduğu söylenir. herkese olurmuş bunlar. karnında bir ağrı olurmuş mesela. bende o olmuyor ama. ben seni görünce aklım ağrıyor. yaşattığın ikilemden dolayı. aklımın bir yarısı git durma, diğer yarısı dur bekle diyor.
için gıcıklanırmış mesela. o da olmuyor bende.. güzelliğine bakınca içim ürperiyor.
hareketsiz kalıyorum.
kanka sen çok mal bir adamsın.
bir eski adam anlatıyor...

oğlan dedi,

- ayrılalım...

hala gözlerimin önünde sonbaharın savurduğu kahverengi saçları. o rengarenk, yaşlara boğulmuş gözleri. olması gerekiyordu oldu.

söylerken hissedemedi gururunu alıp götüren o acımasız üç noktayı. ne kadar da kolay çıkıyordu ağızdan cümleler. kararlar ve başka kalpler girmişse bir sevdanın içine sonu güç noktalarla biten mutsuz cümleler kurulur gayri.

bir çocuk büyütmek değil midir sevda? çocukların öldüğü bu piç dünyada sevdalar ölmez mi şairim? bana aşkın ölmediği bir şiir yazabilir misin sonsuzluğa dair benzetmeleri olan. bir kadını kollarının arasına alıp, saçlarını koklayarak, gözlerinin sonsuz yeşilliğine bakıp "seni seviyorum" diyebilmek, zamanın sona erdiği o bilinmeze kadar sürebilecek bir varoluş mudur? ben bilemiyorum bunları. bir kadını ölene kadar sevmek çok zor geliyor bana. çeyrek yüzyıllık yaşın verdiği heyecanla seni sonsuza kadar seveceğim demek ne kadar büyük bir cahillik.

oğlan dedi,

- ayrılalım...

uzun süredir seviyordu oğlan. alışmıştı artık sevgiye ve sevilmeye. aslında bencildi. çünkü sevmekten çok sevilmek istiyordu ve bu az sevgisi karşı tarafta yürek acılarına sebebiyet veriyor ve daha çok seviliyordu, sevildikçe güven duyuyor sadakat kelimesinin manasını yaşamının en güzel köşelerine yerleştiriyordu. seviliyordu ve alışmıştı üstelik buna... ah en çok acı veren de bu ya! bir daha aynı şekilde sevilememek korkusu. oğlanın acımasız noktalarla biten tek kelimelik cümlesi bu derin korkunun soğukluğunu bütün vücuduna yayıyordu. korkuyordu sevilmemekten, yalnızlıktan!

sonra baktı çevresine. kim korkmuyodu acaba yalnızlıktan, kim? aradı, baktı bulamadı. ben yalnızlığı seviyorum diyenler bile kalabalıklara bir protesto içindeydi oysa, farkedilme amaçlı.

yıllar boyunca büyüttü sevdasını, adını sevda koyuyordu ya, bir ad koymak istediğindendi aslında. o, sıcak bir tene, mutlu dudaklara, tutkulu sevişmeleri seviyordu. biraz da insnalıktan öte diyordu kendine. sonra avutuyordu ama, "herkes böyle, ama ben dile getirenim. korkmuyorum". kormadığını anladığı an,

oğlan dedi,

- ayrılalım...

nereden de çıktı bu ayrılık? gördüğün sevgiden hiç birşey eksilmiş değil. hala uyuyor senin koynunda, hala ağlıyor sana, hala savaşıyor dertlerinle, hala planlar yapıyor seni mutlu etmeye dair, hala çabalıyor sana, hala... neden peki ayrılık, neden? oğlan da bilmiyor aslında. özgür bir ruhu var. belki de farklı tenlere hasret. ama zamanda ileriye doğru baktı mı çok ilerileri görebiliyor; kavgaları, fikir ayrılıklarını, sonu olmayan tartışmaları. bu kötülüğün arasında büyütmek istemiyor çocuğunu. oğlan düşünceli. düşüncelere dair düşünceli; aynı ortak kararlarda buluşabilmek, fikirlerinin büyük bir hevesle dinlendiğini görmek istiyor. olmuyor belki de bunlar. kimsenin onu sevemeyeceği kadar seven birisi varken başka minik kalplerin toprak kokan sancılarını kendi kalbine ortak eyliyor. yapmaması gerekli ya, yasaklar daha güzel ve çekici. zirvesi olmayan bir dağa tırmanıyor, üstelik hiç de korkmadan!

sonra da ayrılıyor zaten. ikiye bölünüyor sevdası. kalansız üstelik. ne o'ndan eser ve ne oğlandan. ikimize de kalmadı sevdamız diyor sonra bir şiirinde, kadının haberi yok.

ancak matematiği sevdiğinden bir şeyin farkında; bölüm her zaman sıfırdan büyüktür. zaten değeri de bir.

zaten ona tutunuyor ya şimdilerde, kendine, adamlığına.

doyasıya sevilmek umuduyla...
senmisin yoksa?
herzaman ki gibi yine sen haklısın...
şimdilik yanımdasın. dillendirmediğimiz halde gitmen gereken zaman hızla yaklaşıyor. canımın acıyacağını, üzüleceğimi dahası zamanla alışacağımı biliyorum. yarın öleceğini bilmek gibi bir şey bu. hiç benim olmayan gözlerin, hiç benim için çarpmayan kalbin ve bunlara rağmen canımı acıtacak gidişin. vazgeçilmeyecek kadar değil ama söz gelimi canım deyişlerinde kalp ritmimin yükselmesine sebep olacak kadar seviyorum seni. hiç yürümedik ama sahilde el ele yürürken denizin, sahilin, karşı kıyıdakilerin seni kıskanacağı kadar seviyorum seni. ettiğin her sitem, her tartışmamız, her sana yaranamayışım, sana her yetemeyişim aklımı kaçıracak kadar acı veriyor bana. bu gecede yanımda değilsin ama o günden sonra her şey daha farklı olacak. bu sefer yokluğun anlam kazanacak. bak yeşil gözlü, ben sana aşığım. biliyorum yeşiline uymuyor siyah gözlerim. biliyorum, ellerim ellerine göre değil ve biliyorum bana alışma dediğini ama ne mümkün engellemek her sabah uyandığımda yaşamaktan önce adının aklıma gelmesini. ve sana her seferinde bir daha aşık oluyorum, tüm bunlara rağmen bana ve sevgime saygı duyduğun için. benden sonrası için ödüm kopuyor hayatının. beni unuttuğun o gününü hep merak edeceğim. karşı kaldırıma geçtiğinde ve beni bu esnada tamamen unutmuş olacağını hayal ediyorum hep. ben karşıya geçtiğin o noktada kalacağım. şimdi sadece seni sevmek geliyor içimden ve sadece sana doğuyor her günüm. hep duyduğum en güzel şarkı olarak kalacak sesin. adın hep yüreğimin ucuna ilişik olacak. ve en önemlisi ne biliyor musun gittiğinde oturup hiç sıkmadan kendimi ağlayacağım hemde hıçkıra hıçkıra, küfrede küfrede ağlayacağım, Allahı inkar edercesine ağlayacağım. ben sadece sana aşık olacağım ve bundan sonra seveceğim tüm kadınları seni sever gibi seveceğim.
sen sen oradaki cok tipsin dostum.
sana yazmak, seni yazmak. dalgamı geçiyorsun. bu mümkünmü, yapabilirmiyim. bir gün yazarım belki, ama bu gün değil.
ısrarla hayatımda olmak isteyene ithafen;
-bir dramdır; üzülerek-
"kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık" rimbaud
ben de bu yazıyı sana yazdım sayın(!) troll,

akşama kadar dini vecibelere dayalı entryler girip, şunu giymek yasak, şunu içmek yasak, şuna bakmak yasak, günah deyip çok geçmeden cinsel içerikli ne kadar başlık varsa altına bütün salak saçma fantazilerini ağzının suyu aka aka döktüğünü görmek yok mu?

senden nefret ediyorum.
(bkz: ben bu bakınızı sana verdim)
sanma yıllardır omzumda seni aptal olduğum için taşıyorum,
çocuktuk sen aynıydın, çıkarına yaramayacak hiçbir şeyin içinde olmazdın.
mahallede meşin topu olan tek kişi sen olduğun için maçlarda mecbur oynardın,
seni hiç kimse sevmezdi, ben severdim.
sana bir şans verilirse iyi bir insan olabileceğini düşünürdüm, zamanla iyileşebileceğini umardım ama yanıldığımı biliyorum.
yıllar geçtikçe cüssenle beraber kötülüğünde büyüdü, dünyanın sadece senin etrafında döndüğünü sanmaya başladın insanları kullanıp hep bir köşeye attın, her götün sıkıştığında yalnız kaldığındada benim yanımda soluğu aldın.
senin için ne çok salakça şey yapmışım düşündükçe gülsemmi ağlasammı bilmiyorum, başın her sıkıştığında yanında olmamın nedeni benim dostum olman değildi, seni yalnız bırakıp başına bir iş getirmeni istemeyişimdi. belki uzun bir arkadaşlığımız oldu iyi günleri parmakla sayılacak kadar az olsada.
yarın seni öğlen namazından sonra son kez omzumda taşıyacağım, hiç bir zaman olman gereken yerde, olman gereken zamanda olmadın, tıpkı bugün olduğu gibi gitmeden seninle son bir kez daha konuşmayı çok isterdim, seni neden sevdiğimi bilmediğimi sana anlatmak isterdim, o siktiğim emniyet kemerini neden takmadın demek isterdim, ama artık deme imkanım yok, artık istesemde omzumda taşıyacağım sen yoksun, gidişin bile haince, bencilce oldu, ben seni her şeye rağmen seviyordum biliyormusun. ben bu yazıyı sana yazdım biliyormusun ...
ben bu yazıyı sana yazdım, hiçbir şeyim.

şimdi eşit olduk sanırım. benim sana çektirdiklerimi sen de bana çektirdin. senin yaşadığın acıları ben de yaşadım. ve birbirimiz için eşit seviyelerdeyiz. ben senin için neysem, sen de benim için osun artık: koca bir hiç. ben senin için bir hiçken bile sevdim seni. ve sen beni durdurmadın. bunu kendim anlamamı mı istedin? çektiğim acı doruğa ulaştı anladığımda, mutlu oldun mu? beni anlamayı bile reddettin, sadece bencilliğinden, kendin acı çekmeyesin diye. ama bu işler böyle. vicdan azabından yırtmak keşke kolay olsaydı, değil mi?

bir zamanlar ne kadar çok ve yoğun sevdiğimin bir önemi yok. hiçbirinin anlamı kalmadı artık. sen hepsini aldın götürdün. geriye bambaşka bir insan kaldı. içimde çıkardığın arbededen daha güçlü ayrıldım. yaralı, ama daha tecrübeli. çok geç oldu belki bunun ayırdına varmam, ama hiç olmamasından daha iyidir. yokluğun, başkalarının varlığını engellememeli içimde. beni yok etmedin. sadece değiştirdin. sana dair pek bir şey kalmadı içimde. zaten olabilecek bütün umutları da beni yormadan kendin yok ettin. beni görmezden gelme çabanı takdir ediyorum. işini kolaylaştıracağım ve bir zamanlar imkansız olduğunu düşündüğüm şeyi yapacağım, bitireceğim. ama vedamı yüzüne karşı vermek istemiyorum. buna gerek yok. hayatımda yeterince b.ktan dramalar yarattım ve yenilerini eklemeye niyetim yok. sessizce çıkıp gideceğim hayatından. usulca. bir şey yapmama gerek kalmayacak, zaman silecek zaten izlerimi. yalandı çünkü bana ihtiyacının olması. inanmıyorum buna. tamamen aptallıktı bu. senin asla bana ihtiyacın olmadı. ben asla senin için bir dayanak olmadım. hele son dayanağın falan hiç olmadım. ben senin için bir pul kadar değersizken, benim için mi ağlayacaktın tanrı beni senden aldığında? bak, alıyor işte. ağlıyor musun şimdi? gözlerin ne kadar kuru değil mi?

gidiyorum işte. sana da koymayacaktır bu. beni bile benimle yaşamadın ki, bensizlikten acı çekesin... bu da sana veda mektubum olsun. belki tesadüfen okursun. ya da görmezsin bile, uzaklarda huzur bulursun.

ve gerçeği bil: ben senin yüzünden acı çektim. aklının almayacağı bir acı çektim. boş umutların peşinde bir hayatı erteledim. benden beklenmeyecek kadar korkunç şeyler düşündüm ve yapmayı istedim. senin için yaşadığım döneme bakıyorum da, sevgi sonuca varmayınca, geriye sadece salt acı ve zaman kaybı kalmış. evet doğru, senin için yaşadım bir dönem. takdir etmeyebilirsin, veya bunu talep etmemiş olabilirsin; ama bu yaşanan hiçbir şeyi değiştirmiyor. bana acı çektirdin. rahat uyu.

elveda, ayşe.
beşiktaş hakkında yazdığın her kötü yorum için eksini verdim. yetmedi. 1 saat içinde aynı yazar altıdan fazla eksilenemediği için de sözlük formatına küfrettim...

içinde türkiye kupası da olan cik cikli hayaller diliyorum sana...!
Sevmek, gerekliliğimizdir. Olduğunda derince bir nefes almaktır. Yoksa nefesi bırakmak, onsuzken alamamaktır. Yaşatandır. Can yakandır. Ölmektir birazda

Haydi! Şimdi derin bir nefes al.

içinin çekildiğini hissedene kadar al

Bu doğumdur. Yaşamaktır.

Ardından ver soluğunu, boşalt içini, ölümdür bu ise

Aldığımız her nefes bizi ölümüme yaklaştırıyorken; işin doğrusu, doğumu ölümü, iyi ve kötüyü, güzeli çirkini, aynı anda yaşıyorsak, mükemmel sevgili düşümüz de boşlukta asılı kalır. Tıpkı ölen birine olan aşkı anımsamak gibidir bu Kendi matemimizden etraftaki şöleni fark edememektir.

Bazen de çevreye öyle dalarız, renklerden öyle gözlerimiz kamaşır ki; yanı başımızdaki gerçek hazineyi fark edemeyiz

Sevmek, onunla birlikte kalmak demektir. Sevmek, her hücreniz Kaç derken, kalmak demektir.

Sevmek, gerekliliğimizdir. Olduğunda derince bir nefes almaktır. Yoksa nefesi bırakmak, onsuzken alamamaktır. Yaşatandır. Can yakandır. Ölmektir birazda

Bir başkasını tinsel hazine olarak keşfetmektir ilk adım.

Ardından korkular gelir. Beraberinde umutlar Bir an gelir kaçıp, gizlenirken benliğinizde ve yaşamda, belki gece yarısı kendinize sokulmuş uyurken bir düş görüverirsiniz. Bir odadasınızdır. Yarı karanlık, yarı aydınlık. Kapı yoktur. Çıkış yoktur. Yapayalnız kalmışsınızdır. Korku yoktur. Umutta. Ölü değilsinizdir, yaşamıyorsunuzdur da aynı anda. Yaşamak düzenli atan nabız değildir, bilirsiniz. Sessizlikte, nabzınızı hissedersiniz. Sonra, O gelir Loşlukta görürsünüz, kapı ordadır. Aslında kapı hep vardır. Uyanır, ona gidersiniz. Tüm hücreleriniz Kaç derken

Ona gidersiniz Güven içindesinizdir. Belki size biraz şefkat bile yapar. Bir başkası varken de dinlenebilirsiniz. Ardından saatlerce bildiğiniz, yaşadığınız, düşlediğiniz, korktuğunuz her şeyi anlatırsınız. Tüm bildiklerinizi, bilemediklerinizi, öğrenmek istediklerinizi Geçmiş üzüntülerinizi, komplekslerinizi, hatalarınızı paylaşırsınız.

Kalbinizi, şarkılar bestelerken buluverirsiniz son adımda

Yarım kalmışlık duygusu yitip gidivermiştir hayatınızdan. Bütünlük sizinledir. Ruhunuz, mutludur artık

Ama burada bitmez hikayeler, mitler, yaşantılar. Hazineyi, hazine olarak değerlendirmek gerekir. Ne yapacağınızı bilmek gerekir. Özgür bir ruhun istediğini, onu olduğu gibi kabullenmeyi bilmek gerekir.

O, bizim gördüğümüzde gözlerimizi alamadığımızdır. Hazineyi korumak, gözetmek gereklidir. Harcamamak, özen göstermek

Kendimize benzetmemek ya da benzetmeye çalışmamak, zenginleştirmek ve onunla zenginleşmek, hayatla ölüm dengesini kurmak gerekir, ilişkide

Hazineye sahip olma isteğimiz ölür. Her gün görülen güzelliğe alışkanlık kazanılır. Sahip olma hırsı ölür. Zorlama heyecanlar alır yerini. Hazlar dünyasına, uçurumuna atar kendini bazıları

Oysa hormonal isteklerin ötesinde sevmek, başka görevleri getirir beraberinde Sevgiyi sadece olumlu biçimiyle yaşatma arzusu öldürür, sevgiyi

Oysa, cadıyı öpmek gerekir. Asla doğru yer ve zaman yoktur. Zaman ya da planlar yoktur sevgide Paranın, şöhretin, gücün ya da cinselliğin sevgisi değildir.

Sevmeyi kucaklamak görevdir. Gerçekten sevmek, kendi korkularını yenebilen kahraman ister.

Sadakat ve adanmayı istemek gerekir. Küçümsememek gerekir

Sevgi, eski yaralarımıza merhem sürmektir. Sevmek, bitiş varsa, başlangıçlarında olacağını bilmektir. Sevmek, kırılıp dağılmak değildir Sevmek, kırılıp açılmaktır.

Derinleşmektir, sevmek. Kadına ihtiyaç duyduğu, derin ve döngüleriyle bütün olan sevgiyi verebilmektir.

Ruhların, hayat ölüm döngüsünü kurabilmesidir sevmek.

Ve, bunlar için söylemektir seni seviyorum kelimelerini

Sorumluluklar, gereklilikler, vicdani borçlar, verilen emeklerin karşılığı değildir sevmek

Cezmi Ersöz'ün dediği gib Aşkta Yarın Yoktur Sevgili

Haydi! Şimdi derin bir nefes al.