bugün

-Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini
bilinçli olarak zihinde saklama gücü, dağarcık, akıl, hafıza, zihin.
-Bir bilgisayarda, programı değişmeyen verileri,
yapılacak iş için gerekli olan ara sonuçları toplayan bölüm.*
Belleğin ölümlülüğünde zımnen var olan geçiciliğe karşı kendimizi yapay bellekler geliştirerek sağlama almışızdır. En eski bellek yardımcısı yazıdır;
antik dönemlerde kil veya balmumu tabletler, ortaçağda parşömen ve tirşe,
daha sonraları da kâğıt üzerine yazılmış olan yazıdır. Bu yazı yüzeylerine,
her türlü çizim de girebilir: hiyeroglifler, şemalar, portreler.

1839'da, hızla gelişip incelikli hale gelen ve görüntülerin doğrudan kaydına
imkân veren fotoğraf dediğimiz bir yapay bellek çıktı ortaya; 1895 sonrasında sinematografın icadı sayesinde hareketli görüntüler de yakalanıp kaydedilebilir hale geldi. Asırlık bir hayal, sesin muhafaza edilmesi hayali de Edison'un 1877'de patent alan fonografı sayesinde gerçeklik kazandı. Bugün gözün ve kulağın alabildiği her şey için sayısız yapay bellek mevcut: Teypler, videolar, cd'ler, bilgisayar bellekleri, hologramlar.

Görüntü ve ses zaman ve mekânda taşınabilmekte, bunlar yüz yıl önce tasavvur edilemeyecek bir ölçekte tekrar edilebilmekte, yeniden üretilebilmektedir. Bu yapay bellekler doğal belleğe yardım etmekle, işlerini hafifletmekle, bazen de onun yerine geçmekle kalmamış, aynı zamanda hatırlama ve unutma konusundaki görüşlerimizi de şekillendirmişlerdir.
(kaynak: bellek metaforları)
cogito'nun 50.sayısının teması.
aşağıdaki yazıda hoş bir şekilde anlatılan kavramdır. alıntıdır.

Bellek kavramı bilgisayar donanımıyla yaşamımıza girmeden önce sanırım sadece eğitim psikologlarının kullandığı, sözlüklerin mahzun sözcüklerinden biriydi. Sonra ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız RAM ve REM sözcükleriyle anılınca birden popüler oldu. Magazincilerin yeni bitme şarkıcılara yürü ya garibim demesi gibi.

Bellek, kısa süreli bellek, uzun süreli bellek, olmayan bellek, silinen bellek, resetlenmiş bellek. Yaşamımıza cukka oturdular. Yeşilçam filmlerinden bir hafıza yitirimini anımsarsanız hem bu kış gününde sizi hem de mevzuyu sıcak tutacaktır.

Aşkın belleği var mıdır? Sevda mesaisinden tekaüt olmuşsanız bu sual size ineklerde mantık var mıdır? suali meşhurunu anımsatacaktır ki durum berkemal, normalsınız,ayarlarla oynamayınız.

Ne gezer, nerdeee,yok, hayır,kesinlikle yoktur nevinden bir cevapla heyecana gelmişseniz ve midenize yumruk yemiş durumuna girmişseniz; vefasız bir afat tarafından terk edilip, sönme ameliyesine tutulmuş bir birey olarak (Yasal Uyarı) bu yazıyı okumak ruh ve beden sağlığınız açısından sizi olumsuz etkileyebilir.

Tabi ki vardır gibi ukela ve malumatfüruş bir yanıtınız varsa ve kendinizden eminseniz siz ayrılığın acısını hiç yaşamamış biri olarak bu satırların yazarıyla farklı frekanslardasınız ve tanışsaydınız kesinlikle sizden hoşlanmayacaktı.

Bana ne ya! diye abes bir yanıtınız varsa buraya kadar niye okudun kardeşim. Abesle iştigal ediyorsun. Bana baaaaak sen git televizyonda izle, arabesk dinle kardeşim.

Bilmem hiç düşünmedim gibi mütevazi bir yanıtınız varsa efendim isabet buyurdunuz efenim, lütfen okumaya devam ediniz bu naçizane satırların yazarı sizi arıyordu.

Aşkın belleği var mıdır? Efendim tabii olarak ve tabi ki yoktur.(Burada ünlem işaretleri uzar.)

insanoğlu denen garip varlık sadece anı yaşar.Dün ve yarın yoktur. Biri olmamıştır diğeri olmayacaktır.Dün tarihçiler için yarın para delileri için icat edilmiştir. insanoğlu acıları, özlemleri ve ağrılarıyla dünü istendik bir unutmaya mahkum eder.

Aşkın belleği olsa sigara ateşiyle bileğe kazınan yar unutulur muydu? Delicesine çarpan yürek, heyecandan kuruyan ağız, iple çekilen vuslat anı, yüreği kanatan ağlamalar unutulur muydu hiç... Unutmak kavramının kendisi olur muydu?

Aşkın belleği yoktur efendim.Hem atalar beyhude Hafıza-i beşer nisyanla maluldür derler miydi?
bilgisayardaki karşılığı ram ve rom olan kelime..
hafızaya göre çok daha akıllıca düşünülmüştür..
oktay sinanoğlu'na göre hiç anlamını bilmeyen biri bile bellemekten düşünüp anlamını tahmin edebilirmiş ama anglosaksonca diller öyle değilmiş..
"aşkın ölümsüz olması için, hafızanın ölümlü olması şarttır" der bir zat..

bilmek ömrümün zindanı.. hatırlamak tel parmaklıklar anımsamak müebbet..
uzun süreli bellek ve kısa süreli bellek olarak ikiye ayrılır.
uzun süreli bellek kişinin kazandığ bilgiyi kodlayarak zihnindeki şemalarla örtüştürmesi yoluyla gerçekleştirdiği,zihnin bilgi depolama ve gerektiğinde bu bilgiyi geri getirme yeteneğidir. bu hafıza kapasitesinin sınırsız olduğu bilinmektedir. anlama ve ilişkilendirme odaklı olduğu için aslında bilgileri ve algılarımızdan elde ettiklerimizi iyi ilişkilendirip, örgütlediğimiz sürece sınırsız sayıdaki birimi zihnimize kodlayabiliriz.

kısa süreli bellek ise daha ziyade algılara dayanan * üç-beş saniyelik, kimi araştırmalara göreyse yetişkinlerde 20 saniyelik bir sürekliliğe sahip bilgi depolama özelliğimizdir. algısal kaydın sinirlere aktarılmasıyla gerçekleşir ve sınırlı bir kapasitesi vardır. kısa süreli belleği daha aktif kullanabilmek için gruplamayla hafızaya aldığımız birim sayısını azaltlmaya çalışırız.
"...rüzgara karşı yokuş aşağı hızla giden bir bisikletli gibidir bellek. istese de istemese de, üzerine tutunur, ağzından içeri girer, saçlarına karışır, tenine yapışır rüzgarın taşıdığı envai çeşit bilgi..."
Kronik stresin gün geçtikçe kayba uğrattığı zihin.
(bkz: memory)
beni unut.
ve yalnızca unuttuğunu hatırla..
bak arkadaş...
belleğin insana zulm eden bir özelliğinden bahsetmek istiyorum.
bellek herşeyi koku, görsellik, tat ve ya işitme gibi bir çok yoldan depolamakta; yani hiç birisi sanal cümleler ve ya tariflerden oluşmuyor.
var sayalım çok sevdiğiniz bir yakınınız vefaat etti. bu bilginin size verildiği anda ise, ortamda çok güzel bir gül kokusu var. işte bu derin acıyı bellek bu koku ile ilişkilendirmeyi marifet sayıyor.şimdi , siz eee! ne olmuş bunu biliyorduk diye bilirsiniz.
işin zulm eden yanı bu değil, bilinçli olarak aynı gül kokusunu duyunca vefaat olayını hatırlarsak bunda bir sorun yok.

sorun, sizin bir şeyle ilişkilendirememeniz. yani bir anda kötü bir anıyı hatırlaya biliryosunuz hiç yok yere, ama buna neyin sebep olduğunu genelde bilemiyorsunuz.
örneğin..
çok nezih bir restoranda,ılık bir yaz gecesinde çorba içerken... hopp!!! merdivenlerden düşüp ayağınızı kırdığınız aklınıza gelebiliyor. ama kim bilir ortamdaki hangi veri size bunu hatırlattı. bilemediğiniz için ise asla kaçamıyorsunuz.
sinir bozucu...
üç tür bellek vardır:
1. duyusal kayıt
2. kısa süreli (işleyen bellek)
3. uzun süreli bellek
-anısal bellek
-anlamsal bellek
-işlemsel bellek
olmak üzere üçe ayrılır.

1. (bkz: duyusal kayıt): kpss eğitim bilimleri çalıştığım (bkz: pegem a)yayıncılığın öğrenme kitabında bu konu çok güzel benzetmelerle anlatılmış. ben de oradan anladıklarımı yazacağım:
şimdi biz bilişsel sistemimizi üniversite kampüsüne benzetirsek, duyusal kayıt bizim okulumuzun nizamiyesi olacaktır. bu nizamiyeye herkes gelebilir ancak herkes içeri giremez öyle değil mi? bu yüzden duyusal kayıt kapasitesi sınırsızdır. duyusal kayıtın diğer özellikleri ise şöyledir: süresi çok kısadır (ortalama yarım saniye) ve yalnızca dikkat edilenler kısa süreli belleğe geçer denilebilir.

duyusal kayıt örnek vermek gerekirse, elimizi gözümüzün önünde sallamamız ve bir iz görmemiz, ya da bir nesneye uzun süre baktığımızda gözümüzü kapattığımızda bir süre daha o resmi görmeye devam etmemiz gibi.

2. (bkz: kısa süreli [işleyen] bellek): kampüse geldik, nizamiyeden içeri girdik ve karşımıza ilk olarak kısa süreli bellek adında bir bina çıktı. bu bina iki katlı bir bina. birinci katında bilgiler kısa süreli olarak saklanırken diğer katta da bilişsel işlemler yapılmaktadır.

kısa süreli belleğin bilgi saklama işlevi sınırlı sayıda bilginin kısa bir süre saklanmasını sağlar. yani kısa süreli belleğin duyusal kayıttan farkı kapsitesinin ve süresinin sınırlı olmasıdır. kısa süreli bellekte saklanabilecek bilgi 5-9 arası birim bilgidir. yani ortalama 7 birim bilgiyi saklayabiliyoruz.

kısa süreli belleği bir ipliğe boncuk dizmeye benzetebiliriz. ipliğimizin boyu yalnızca yedi boncuk alacak kadar. her yeni bir boncuk eklemek istediğimizde ilk boncuğumuz düşecektir. kısa süreli bellekte de böyle olur. kapasite dolduktan sonra, yeni gelen bilgi,en önceki bilgiyi siler.

biraz önce dedik ya kısa süreli belleğin kapasitesi ortalama 7 birim diye. şimdi mesela bir arkadaşımız bize yeni telefon numarasını veriyor. biz eğer amerikalılar gibi her bir numarayı ayrı ayrı kodlamış olsaydık kısa süreli belleğimizin kapasitesi dolmuş olacaktı.

ancak, bu telefon numarasını, 4- 3- 2- 1- 4 -7 -4 şeklinde birer birim olarak almak yerine; 432-14-74 şeklinde alırsak belleğimizde üç yer işgal etmiş olacağız.

kısa süreli belleğin bellekte kısa bir süre kaldığından bahsettik lakin bu sürenin ne kadar olduğunu söylemedik. bu süre 20 saniye kadardır efendim.

eğer bu yirmi saniye içerisinde bir bilgi çeşitli şekillerle uzun süreli belleğe aktarılıp depolanmaz ya da tekrar yapılmazsa bilgi yirmi saniye içerisinde yok olmaktadır. böyle olmasının sebebi de yeni gelecek bilgilere yer açılması gerekliliğindendir.

kısa süreli belleğe hem duyusal kayıttan hem de uzun süreli bellekten bilgi gelir ve her ikisinin de işlenmesi burada gerçekleşir. bu nedenle ortaya temel olarak dört işlem gerçekleşmektedir:

- duyusal kayıttan gelen bilgi işlenerek tepki üreticilere gönderilir ve performans ortaya konur. örneğin arkadaşımızın bize verdiği telefon numarasını ararız.

- duyusal kayıttan gelen bilgi işlendikten sonra uzun süreli belleğe gönderilerek depolanır. örneğin; arkadaşımızın verdiği telefon numarasını ezberleriz.

- uzun süreli bellekten gelen bilgi işlenerek tepki üreticilere gönderilir ve bir performans ortaya konur. örneğin, ezberlediğimiz telefon numarasını hatırlayıp arama yaparız.

- uzun süreli bellekten gelen bilgi işlenerek yeniden uzun süreli belleğe gönderilerek depolanmaya devam eder. örneğin, yanlış hatırladığımız telefon numarasını düzelterek tekrar ezberleriz.

3. (bkz: uzun süreli bellek): şimdi de kısa süreli bellek binasından çıktık ve karşımıza kocaman bir bina geliyor. burası kampüsün kütüphanesi. yani uzun süreli bellek binası. burası gerçekten bir kütüphane gibi bilgilerin uzun süreli olarak saklandığı, depolandığı yerdir.

*** uzun süreli belleğe kaydedilen bilgiler hiçbir zaman yok olmamaktadır. bir bilgi uzun süreli belleğe ulaştığı zaman artık hep burada kalır. işte bu yüzden reel anlamda uzun süreli bellekte bir unutmadan söz edemeyiz. unutma denilen olay asıl olarak buradaki bilginin bulunup geri getirilememesidir.***

ayrıca uzun süreli belleğin de kapasitesi sınırsızdır. burada sayılmayacak kadar çok bilgiyi saklamak mümkündür. hatta kitap şöyle diyor: bir insanın uzun süreli belleğini doldurabilmesi için milyonlarca yıl yaşaması gerektiği tahmin ediliyor.

uzun süreli bellek binası, yani kampüsümüzün kütüphanesi üç katlı bir bina. en alt katta anısal bellek , ikinci katta anlamsal bellek ve en üst katta da işlemsel bellek bulunmaktadır diyebiliriz.

- (bkz: anısal [epizodik] bellek): burada adından da anlaşıldığı gibi anılarımız saklanmaktadır. bizim için önemli olan olayları ve günleri düzgünce dosyalar ve yerleştirir gerektiğinde hiç zorlanmadan çıkarır önümüze koyarız. ama bizim için önemli bir değere sahip olmayan şeyleri ise kütüphanemizin en ücra, karanlık köşelerine atar, ya da bir dosya adı vermez kaybederiz....

-(bkz: anlamsal [semantik] bellek): kütüphanenin ikinci katındaki bubellekte bilgilerimiz bulunmaktadır. öğrendiğimiz kavramlar, olgular vs. örneğin okul yaşantımızdaki derslerde öğrendiğimiz bilgileri buraya yerleştiririz. aynen anısal bellekte olduğu gibi bizim için önemli olan bilgileri daha rahat hatırlarız.

-(bkz: işlemsel [prosedüral] bellek): burası da kütüphanenin üçüncü katı ve deyim yerindeyse psikomotor hareketlerimizin saklandığı bellektir. herhangi bir şeyin nasıl yapıldığı buradadır. örneğin tenis nasıl oynanır buradadır, nasıl yürünür vs.

bu kadar.
(bkz: bellek ve acı)
bir yazısında şöyle tanımlıyor emrah serbes:

"...Sonra biraz içtim ve telefona sarıldım. Bu adil bir şey değil. iki taraf için de. insanlar sizin alkollü olduğunuzu anlar ama bellekleri bunu böyle kaydetmez. Çünkü gelen sadece sestir. O sesin üstüne en ayık halinizi yerleştirir bellek. Bellek böyle namussuz bir orospu çocuğudur işte..."
Çoğu zaman, davranışlarımıza yön Hatırlama veren ve anısı bizim için sürekli bir yeteneği, ders olan en etken birikim geçmiş de neyimlerimizdir: geçmişte kendimizin veya başkalarının yaptığı işleri hatırlar ve bunların sonucuna göre onları tekrarlarız veya onlardan kaçınmağa çalışırız. Davranışlarımızı düzeltmemiz ve bilgilerimizi çoğaltmamız ancak bu yoldan mümkün olabilir. Bu yeteneğe bellek denir.
Belleğin hatırlama’âa.n başka iki özelliği daha vardır: tanıma ve yeniden öğrenme. Hatırlama, tanıma ve yeniden öğrenmenin etkinliği, öğren hayvanlarda me ile belleme arasındaki sürenin u Bellek, sadece insar zunluğu ile ters orantılıdır.

Kaynak: http://www.yeniansiklopedi.com/bellek/#ixzz2ORHNUY9f
kendi zamanı olarak mekânı kullandığına inandığım yeti. Bellek üzerine bir yazıda denk geldiğim haklı saptamayla başlamak lazım: bellek mekânın fonksiyonudur. ilgili metin tiyatral bir algıyla kaleme alınmıştı. Fakat üzerinden geçen zamana rağmen hâlâ aklımdan çıkmaması bu düşüncenin ne kadar doğru olduğunu ispatlıyor. Hatırlama durumunun zamana göre değil daha çok duruma ve mekâna göre oluştuğu aşikar. Bu anlamda düşünüldüğünde bellek, hatırlama ediminde mekânın yeri yadsınamaz.
"Yaşam, belleği icat etmekle gaddarlık etmiş. En eski anılarını ayrıntılarıyla içlerinde taşıyan ihtiyarlar gibi, ölümün kıyısına gelmişken belleğim, güneşin çevresinde dönüyor ve neleri aydınlatmıyor ki o güneş! Her şey mevcut, hiçbir şey yitmemiş. Tıpkı size daha da canlılık verecek, içinizi acıyla zonklatan gizli bir güç gibi: Hiçbir gelecek olmadığının kesinliği karşısında geçmiş büyüyor, kökleri genişliyor, bendeki her şey bir köktabaka halinde, renkler her tabakada saydamlaşıyor, en ufak görüntü mutlaklaşma eğiliminde, yürek kreşendo atıyor."

(bkz: frida kahlo)
(bkz: aşk ve acı)
akp'nin bellek teknolojisini geliştirenlerin nefes aldığını görmemize vesile olmuştur.

aynı havayı soluyoruz ama içeride ne oluyorsa artık.
yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücüdür.

duyusal hafıza
kısa süreli hafıza
uzun süreli hafıza

ayrımları bulunmaktadır.

hafızanın geliştirilmesi için :

sürekli öğrenme, eğitim ve okuma ile entelektüel aktiflik,
kan dolaşımını hızlandıracak spor egzersizleri ile fiziksel aktivite,
sosyalleşmek
stresi azaltmak
düzenli uyku
dengeli beslenme
depresyon ve duygusal iniş çıkışlardan kaçınmak gerekmektedir.

tüm bunları incelediğimizde, bazı siyasi partilerin tamamen bellek çalışması yaptığı ve bu konular üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdığını görmekteyiz.

amnezi durumuna gelmiş toplum sürekli yeni ve başka bilgiler ile doldurulabilir.

bize olan da budur.

siyaset sizin belleğinizi yoğurur, oy alınca da sizi bir kenara atar, hep böyle olmuş.

sizde siyaset ile ilgili yorumlarınızı geçmiş dönem gazeteleri okuyarak hafızanızı canlandırın.

sonra vereceğiniz oy un arkasında durun.

yada ... ya da sı yok aslında.

http://tr.wikipedia.org/...
işlevselliği tasvir yeteneği ile ilişkilidir.
Sonunda t olmayan Emrah serbes demiş ki:

"Sonra biraz içtim ve telefona sarıldım. Bu adil bir şey değil. iki taraf için de. insanlar sizin alkollü olduğunuzu anlar ama bellekleri bunu böyle kaydetmez. Çünkü gelen sadece sestir. O sesin üstüne en ayık halinizi yerleştirir bellek. Bellek böyle namussuz bir orospu çocuğudur işte. Sizi üçkâğıda getirmek için elinden gelen her şeyi yapar."
bellek basitçe kodlama, depolama ve geri çağırma adı verilen üç temel işlevi olan ve hayatta kalmamıza son derece önemli bir katkı sağlayan biyolojik temelli bir yetenektir. evrimsel psikolojinin kurucuları leda cosmides ve john tooby'e göre bellek de insan bilişsel siteminin diğer öğeleri gibi pleistosen dönemdeki atalarımızın karşı karşıya kaldığı adaptif problemlerin yaratmış olduğu seçilim baskıları altında şekillenmiş ve sayısız kuşak boyunca evrim geçirmiştir. dolayısıyla bu basit mantıktan hareketle insan bellek sistemlerinin çevrenin taleplerine iyi uyum sağlamış olduğu aşikardır. henüz birkaç yıldır bellek ve adaptif bellek üzerine çalışan genç bir araştırmacı olarak hem benim gibi bu işin başında olan akranlarıma hem de bellek üzerine okuma yapmak isteyen herkese naçizane kitap önerim yky'den çıkan daniel schacter'in "belleğin izinde: beyin, zihin ve geçmiş" adıyla oldukça iyi biçimde türkçeye çevrilmiş olan kitabıdır. son olarak, psikoloji literatüründe hafıza yerine bellek terimi kullanılmaktadır.
(bkz: var olan)
bilgisayarın hafızası.