bugün

-birinci tekil şahsın babası.
(bkz: babam ve oglum)
-bir seslenme ve hitap şekli.
örn: babam bu ay yine kira gecikti.
neslihan isimli hatunun güzel bir parçasıdır.

duydum ki aman bahar gelmiş.
yüregim bunu hiç farketmiyor.
yüregimden çıkan ateşe bir bak. ateşe bir bak babam, ateşe bir bak.
gözlerimden akan yaşlara bir bak, yaşlara bir bak babam, yaşlara bir bak.
kim silecekki aaaaa...
duydumki aman çiçek açmış.
gözlerim bunu hiç farketmiyor.
gözlerime inen perdeye bir bak, perdeye bir bak, perdeye bir bak babam,perdeye bir bak.
yüregimden çıkan ateşe bir bak. ateşe bir bak babam, ateşe bir bak.
gözlerimden akan yaşlara bir bak.yaşlara bir bak. yaşlara bir bak babam, yaşlara bir bak
kim silecekki ...
tanıdığım ilk mükemmel erkek.
wer reitet durch die nacht und wind?
er ist ein vater mit seniem kind.
bir gece yarısı rüzgarı delercesine at sürüp kainata meydan okuyacak kudreti kendisinde bulan,
kollarında yavrusunu sıkı sıkı saran adam... babam...
evet, bir anne kadar adı ön plana çıkmasa da,nasıl ki her insanın hayatı kendi dünyası,kendi vatanıysa;o vatanın asıl kahramanı da babadır.
hiç konuşmasa bile gözlerine baktığım anda kendimi pamuklara sarılmış uyurken hayal ettiğim, çocukluğumun sevgilisi, ergenliğimin kavgalısı, bugünümün gözbebeği.
duyduğunda içinden neler geçtiğini bildiğimden kimi zaman sömürmek adına kulladığım kelime.

söylerken onu ne kadar mutlu edeceğimi bilerek ve içimden gelerek söylediğim söz.
yeryüzünde insanlar tarafından söylenen en güzel sözcük.
hayatımın ilk aşkı, ilk aşık olduğum erkektir.
aşık olduğum
nefret ettiğim
güven duyduğum
hayatla beni tanıştıran
ilk adam...

babam

bir dolu şey söylendi analar için
ana gibi yar bağdat gibi diyar dediler
ama hep hep analar için...

uzakta çok uzakta bulutların orda
ordasın babam benim, yukarılarda
daha dün beraber geçmişten bahseder
kahveni içerdin aynı köşende
şimdi ise ne kaldı geriye senden ?
bir kara ıslak tümsek birde taş bana
bir avuç altın öğüt mirasın bana
ellerinle anlatır dilinle söylerdin
gözlerinle sever belli etmezdin
biliyor ve inanıyorum şimdi yukarda
koruyor ve gözetiyorsun beni hala

bir dolu şey söylendi analar için
bu da benim ağıtım olsun ardından baba...

cem karaca
cine 5 i direkt yazıldığı gibi okuyan insan tipi.
şimdiki siyasi fikirlerimin sebebi olan adamdır benim babam. zamanın hızlı bir komünistiymiş o ve arkadaşları. aklım yeni yeni ermeye başladığında evde , tozlu raflarda ilk bulduğum kitaplar marx'ın kitaplarıydı ve lenin'in fotoğraflarıydı o kitapların arasına sıkışmış. dostoyevski'nin bütün kitaplarıydı hayatta ilk okuduklarım. raskolnikov 'du okuduğum ilk roman kahramanı. ve her arkadaşının * beni gördüğünde biz babanla zamanında diye başlayan örgütte neler yaptıklarını anlatan sesleriydi ilk duyduğum anılar. eylem, örgüt, mao, thko, hepsini ilk defa o zamanlar duydum.
nazım hikmetin doğum günlerini emep partisinin organizasyonları eşliğinde beni omuzlarına alıp kutlarlardı. sol elini yumruk yapmış havaya kaldıran bir sürü bıyıklı adam ilk defa o zamanlar gördüm. savaşa gidiyoruz korkusu sarardı hep. sloganlar, dövizler, pankartlar hepsine anlam vermeye çalışıyordum.
ama anlayamadığım babam evde hiç böyle bir adam değildi. siyasetten hiç konuşmaz, bizlere anılarını anlatmaz çok vakur bir adamdı. niye arkadaşlarıyla bir araya gelince öyle oluyordu? neden tek başına olmaktan zevk almıyordu? neden, niye...
çocukluğum bunları idrak etmekle geçti durdu. hiç bir fikre kapılmamıştım daha ama bir şeyler beni rahatsız etmişti çoktan. tuhaf bir histi içimdeki, insanlar tüm bu yaptıkları samimi gelmiyordu sanki bana. sanki tek başlarına bir hiçtiler. yıllar geçti sonra, babam iyi bir hayat kurdu kendine, arkadaşları da iyi yaşıyorlardı.rahatları yerindeydi. hatta bazıları lüks içinde bile yaşıyordu. babamın arkadaşlarının çocuklarının çoğu da sıkı bir solcu olmuşlardı. kendi çaplarında bir çok şey yapmaya düzenlemeye çalışıyorlardı. gösteriler, toplantılar vss.. seslendikleri toplum önünde bunları yaparlarken , her yaz antalyanın o güzelim otellerinde, kıbrısta tatil yapmayı da ihmal etmiyorlardı. derken babamda öyle olmaya başladı. kalite diyordu oğlum her şeyin kalitelisi. çok çalışacaksın, çok emek sarfedeceksin ve kaliteli yaşayacaksın.
işte ben o an nefret ettim sosyalizmden, komünizmden. babamdan değil ama, çünkü sosyalizm insan ruhunu, zaafını tartabilecek kadar iyi bir ideoloji değildi. çoğu öyle zaten.
babam haklıydı ama 30 yıl geç kalmıştı haklı olmaya. bu zevki 30 yıl ertelemişti. geç kalmıştı her şeye. örgüt denen o boktan zihniyetten kutulmak için yıllar yılı beklemişti. hayatının yarısını boş bir ideal uğruna harcamıştı. saklanarak yaşamıştı, hapislere atılmıştı. hücrelerde kalmıştı aylarca. ve sonra karanlıktan korkma fobisi yakasını bırakmadı. hala da öyle.
babam şimdi bu yaşadıklarıyla gurur mu duymalı yoksa üzülmeli kaçan yıllarına. gençliğinde bir kız arkadaşıyla bir yerde en güzel dakikalarını, aşkını yaşaması varken
belinde silah faşist avına çıkıyordu. ne için ?
babam da amerikanın ve rusyanın tuzağına düşmüş , kandırılmış bir gençti, gençliğini mahvetmişti.
sıkı bir devrimciydi ama sıkı bir zekası yoktu o zamanlar. diğer bütün arkadaşlarının olmadığı gibi.
işte ben böyle nefret komünizmden. babam yüzünden.
ipe dizilmis sokak lambalari vardi, yüksek katli bir binanin son katindan görünen. gri, soguk, metal kaplamalari parlardi, kendi isigiyla aydinlanip. onlarca sokak lambasi vardi sari isikli, hepsi ayni anda yanan. bekcisiydi lambalar, binlerce adimin atildigi, bir dolup bir bosalan, soguk bir iklimin diyarinda. ellerim gri kalorifer peteklerinde, gözlerimse parmak uclarimla zorlanarak yetisebildigim ahsap pencerenin ardi sira uzanan sokak lambalarinda. kalorifer petekleri ve sokak lambalari, dev bir orkestranin en önemli enstürmanlariydi, yasi soruldugunda alti kücük parmagini gösteren minik bir yüregin. kipkirmizi kiraz dudaklarindan ilk bestesi cikiverdi fisildayarak, sessizce. eller, yeni yeni isinmaya calisan kalorifer peteklerinde, gözler günesin kaybolmasiyla yanmaya hazirlanan sokak lambalarinda. oyuncak ucagini kurup birakmiscasina bir zaman gectiki, basladi sarkisini coskuyla söylemeye, saat kavramini bilmeyen cocuk akliyla. sokak lambalari yanmisti, kalorifer petekleri de isinmis. " isiklar yandi babam geliyor, isiklar yandi babam geliyor." sisli yollarin arasindan ici asker dolu, havali mavi bir servis yaklasiyordu, icinde benim babam olan. az sonra boynunda bulacaktim kendimi, en büyük cocukluk sevincimle. geldi, sarildim. geldi, sarildim. geldi, sarildim. o hep geldi, ben hep sarildim. milyarlarca kez oyuncak ucagimi kurup birakmiscasina zaman gecti, yirmi yila yakin. hala aksam oluyor, hala kalorifer yaniyor, hala sokak lambalari parliyor. yalniz babam o sisli sokaklardan artik geri gelmiyor.

edit: öyle dalmışım ki yanlışlıkla sildim, canlandırdım.
yagmuru, kari, tozu emmis lacivert uzunca bir palto. kokusu sinmis icine, disina heryerine. plastik büyükce dügmeleri korumus onu mart sogugundan. yirtmaclari acilmis hayata yürüyen yorgun adimlariyla. yün, sicak, uzunca bir palto onu her daim koruyan. o ve ona ait hersey göz kapaklarimin ardinda. yagsam mi yagmasam mi diyip toz halinde gökten inen nisan in birinci gününün ilk nisan yagmuru. islanmis taslar ve köy sokaklari. anlam veremedigim ifadesiz yüzlerde üzgün bakislar. saka gibi, rüya gibi. koca koca adamlarin ilk okul siralarindaki yüzleri geliyor aklima. hepsi birden avaz avaz "1 nisan, 1 nisan" diye bagirsinlar istiyorum. orda bir sey duruyor, bir sey. evet iste tam orda. caminin önünde, musalla tasinin hemen üstünde. sessiz, yalniz bir sey, anlam veremedigim, o na anlam yükleyemedigim, o na hic bir zaman yetisemedigim benim olan bir sey. babam yatiyor musalla tasinin üstünde tahta bir tabutta. üstünde de paltosu var, altin sirma yazili yesil örtünün hemen üstünde. yagmurun, tabutun ve ölümünün kokusu sinmis lacivert uzun paltosu. kulaklarimda inceden bir sarki var, cok inceden, derinden gelen. senin dilinden mi döküldü yoksa babam? " beni köyümün yagmurlarinda yiksanlar." senin mi sesindi beynimde yankilanan?
babam ve oğlum filminin ilk kısmıdır....
interneti yeni kesfettigi zamanlardi, bir de mail hesabi acmisti kendine. ve ilk mailinin gittigi adres beyaz saray'di, evet. george bush'a irak savasi yuzunden yukleniyor, oradan cikin mesajini veriyordu. ingilizcemin elverdigi kadariyla cevirmistim, yollamistik. aradan yillar gecti, hala heyecanla acar mail kutusunu, bir cevap bekler. ese dosta da anlatir, bush'a ayari verdim diye, helal olsun babama.
bir evladın ağzından çıkabilecek en güzel kelime.
hayatta ben en çok babamı sevdim.
karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
çarpı bacaklarıyla- ha düştü, ha düşecek...
nasıl koşarsa ardından bir devin,
o çapkın babamı ben öyle sevdim.

bilmezdi ki oturduğumuz semti,
geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!..
çağın en güzel gözlü maarif müfettişi,
atlastan bakardım nereye gitti,
öyle öyle ezber ettim gurbeti.

sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40'ı geçerse ateş, çağ'rırlar istanbul'a.
bir helallaşmak ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.

en son teştifine çıkana değin
koştururken ardından o uçmaktaki devin.
daha başka tür aşklar; geniş sevdalar için
açıldı nefesim, fikrim, canevim.
hayatta ben en çok babamı sevdim.

(bkz: can yücel)
Bana bir masal anlat baba içinde bütün oyunlarım,
Kurtla kuzu olsun şekerle bal... şarkısını hatırıma düşüren söz..
insanı ağlatabilen bir etkiye sahip söz. hele ki söyleyemiyorsanız artık. her seferinde söz veriyorum kendime okumayağım baba ile ilgili başlıkları, ama tutamıyorum kendimi, hoşuma gidiyor çünkü babaların bu kadar seviliyor olması.
(bkz: big fish)
babasız büyüyen bir çocuğun yaşamında söyleyemediği bir kelime. ne mutlu o çocuklara ki babam diyebilmişler.
baba adamdır. tokat ın çayır köyünde, yedi çocuklu bir ailede büyümüştür. babası yani dedem on iki yaşındayken ölmüştür. amcalarım gibi çiftçilik ve çobanlık yapacakken, köyü ziyaret eden kaymakamın "bu çocuk çok zeki bu okusun" sözü sayesinde okumaya devam etmiştir. kendisine ekmek almak için verilen parayla gazete almış, ekmeği de bakkala yazdırmıştır. amcalarımın çabalarıyla, senede bir lastik ayakkabı giyerek, her öğün bir mayalı ekmek yiyerek yokluk içinde okumuştur. lise yıllarında, sağ sol kavgalarında, her gün eşşek yüküyle dayak yemiş, bir çok arkadaşı okulu bırakırken, yine de okumaya devam etmiştir. kendi deyimiyle ne sağcı ne solcu, orta yolcu olmuştur. bu yüzden her iki taraftan da dayak yemiştir. yirmibeş kişilik sınıftan, her gün okuduğu, gazetelerin köşe yazılarının da etkisiyle üniversiteyi kazanan tek kişi olmuş, hem kendinin hem de oğullarının kaderini değiştirmiştir. onu ne kadar sevsem, ona ne kadar hayran kalsam azdır.
(bkz: çapkın)

(bkz: yaşlı kurt)
ilk aşkım.
hayatımda en güvendiğim en koktuğum en sevdiğim en özlediğim erkek. küçükken sırf ben kahvaltı ediyim diye benim tostlarıma değişik sekiller veren yüzler çizen, uyuduğumu sandığı zamanlarda sessizce üstümü örten, bugun gördüğüm her erkeği kıyasladığım yokluğunu hayal bile edemediğim insan.

babam......
genelde babanın cep telefonunun telefondaki kayıtlı adıdır.