bugün

Yusuf atılgan ın kitabı bir çok tambılır kızının favorisi biraz kitap okumuşların sevgilisi aylak adam ayağınıza geldi. Neyse konuya gireyim şimdi sokarım böyle fanteziye efendiler adam aylak adı "c" valla bak adını belirtmemişiz bu kitaptan kitaplar çıkmış tamam ilham kaynağı olur fakat kusura bakmayın ayakları yere basan hayatın gerçekleri hiç öyle değil bu sevgili afili serseri karakterimiz babadan kalan parayla gotik uçarı kendi kendine mutsuz bir hayat sürüyor öyle ki bazı tespitleri bana çok fantastik geldi çalışmadan bu şekilde yaşarım bende sende o da olur böyle içimi bunalttı yedi bitirdi kitap beni bi öneri üzerine okumuştum.

Not: sizin analarınız okumuş sigortası olan erkekler bulmanızı istiyorken karşıma geçip o benim favorim demeniz samimiyetsizliğinizin göstergesidir. Hadi bende bu aylak işsiz adamı seviyorum diyecek cesaretiniz yok artı zaten toplum kendi içindi okumuş okumamış yok zengin fakir evi arabası küreği y.rağı boku pisürü diye ayrışmış sınıflanmışken öyle bir aylağı gördünüzde bana ne dediğinizi biliyorum. Serseri gözüyle bakıyorsunuz kitabı okuyup hayal dünyasına dalmak size herhangi bir zarar vermeyeceği için "aaaauıoooo o benim favori kitabım" demeniz bence de biraz normal olabilir. Unutmayınız ki o aylak benim. Üstelik parasını yiyeceğim bir babam veya annem de yok basarım böyle samimiyetsizliğe.
yusuf atılgan'ı bu kitapla tanıdım. iyi ki de tanıdım. üslubu, kahramanlara bakış perspektifi, ruhsal analizleri peyami safa kadar güçlü. uzun zamandır bir tutkuyla bağlanamamıştım hiçbir kitaba. iyi oldu, güzel oldu. keşke yky'den çıkmış üç kitabı değil üç yüz kitabı olmuş olsa dedirten güzel yazar. gerçi öyle de kıymeti bilinmezdi ya.
bazı kitaplar art arda okunduğunda daha büyük keyif veriyormuş gibi geliyor bana misal;

kürk mantolu madonna'nın ardına bu kitap okunursa zevk ikiye katlanacaktır.
Üç kez okudum. Hala da kafam atınca rastgele bir sayfa açar, beş on sayfa okurum. Bir o günkü yazarlara ve edebiyata bakıyorum, bir de bugünkü popüler kültür yazarlarımıza bakıyorum:
Kalemi bırakıyorum.
''ya insanlar.. onların yaşamasında her şey ayrıntı. önemli olan yemek değil, yenecek yemeğin çeşididir; giysi değil, giysinin çeşidi; ayakkabının çeşidi. günlerin adı bile.. belli günlerde belli yaşamları vardır. pazar günleri pazarlık yaşamalarını kuşanırlar, çarşambaları çarşambalık! hep ayrıntılar! paranın sayısı gibi. güler'in mavi gözlü oluşu gibi.''
1959 da yayınlanmış yusuf atılganın türk edebiyatımıza armağan etmiş olduğu başyapıttır. modern bir çizgide edebiyatını sürdüren atılgan
Bu kitabında "c" isimli bir karakterin kendi hayat anlayışıyla varolma çabasını anlatır.
Psikolojik yalnızlaşma teması ön plandadır bu yüzden psikolojik bir roman olma niteliğine de sahiptir
Ayrıca modern tekniklerle (bilinç akışı, iç monolog,iç çözümleme) kaleme alınan bu kitabı edebi kültürü zayıf insanların tek seferde anlayabilmesi güçtür.
Bu amua kodumun kitabını bir tek ben mi beğenmedim nedir.
ikinci kez okuduğumda bambaşka şeyler bulduğum ancak yine de bir anayurt oteli olmayan kitap. bu arada kısa olmasından dolayı bu, anayurt oteli ve kürk mantolu madonna çok ayak altı ediliyorlar ya çıldırıyorum.

ha unutmadan hep merak etmişimdir aylak adam'in ikinci oldugu yunus nadi edebiyat odullerinde birincilik ödülü kime gitti diye, fakir baykurta gitmiş. bence iyi de olmuş.
türk varoluşçuluğunun yabancı'sı. "belki de sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kafidir" der ya tanpınar, aylak adam bay c de, gerçek sevgiyi bulabileceği kadını aramaktadır. başlı başına bir toplumsal muhalif olan c, bir nevi flaneurdür, yani düşünür-gezer. onun aylaklığı avarelik değildir. aylaklık dünyanın en zor işidir, bedel ödeticidir ve bay c de aylaklığının bedelini; bulmak için değil, aramak için yaşadığından, en sonunda gerçek sevgiyi ona vereceğini hissettiği kadını bulur bulmaz kaybetmesiyle, yani mutluluğa erememesiyle öder.

aylak adam, toplumsal gerçekçiler tarafından batıdan çalıntı ve gerçeklikten uzak olarak değerlendirilmiş olsa da, altmış yıl önceki türkiye'deki kalıplaşmış değerlere yüz vermeyen, onlara karşı çıkmaktan korkmayan ve yalnızlığın getireceği ebedi mutsuzluğa hazır olmasıyla ve dahi olan biten herşeye karşı neredeyse iradesiz kalmasıyla, edebiyat tarihimizin en ayrıksı, en gizemli kahramanıdır.
Hayattaki kalıplaşmış her şeye karşı duran,kendi keyfince yaşamayı seven,sürekli arayış içinde olan,aylak bir adamın hikayesi.
yusuf atılgan'ın türk edebiyatına armağanı, baştan sona bambaşka bir havası var ve insanı aylaklığa özendiriyor. yakın zamanda tekrar okumayı düşünüyorum. aylak adamı okuyup bu tarz başka kitaplar arayana oblomov önerilir.
turist ömer bir örnektir.
Yusuf atılgan kitabı.

B yi arıyordu. Ama ona da yetişememişti.
Öyle hatırlıyorum.
Biliyordu anlamazlardı...
"herkes onun gibi değil miydi? En az umutlanmaları gerektiği zamanlar en çok umarlardı." (bkz: yusuf atılgan)
Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde gider gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insanlar yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur ; kimi müdürlüğüne ; kimi işine , sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi , en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, ‘Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur’ demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü , sahteliğini , gülünçlüğünü göreli beri , gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum : Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz , benimle birlik düşünen, duyan , seven bir kadın!..’
AYRICA bir 90bpm klasiği
https://www.youtube.com/watch?v=BIgk4ZeicT8
aynı tramvaylarda savrulmamak için tutunmamız gereken tutmaçlara ihtiyaç duyduğumuz gibi, hayata tutunmak için de birine ihtiyaç duyarız,C. onunla aynı şehirde olduğunu biliyordu ve bir zaman onu bulacağını da,ama artık anlatmayacaktı çünkü anlamayacaklardı.
okunmasını tavsiye ettiğim kitap.
29 yaşındayım ilk kez bir kitabı art arda okudum. niye bu zamana kadar okumamışım pişmanlığını yaşattı. garip.

-galiba sizi anlıyorum.
+ yanılıyorsun. "Siz" anlanamaz, "sen" anlanır. Bazı kitaplarda "sizi seviyorum" u okuyunca gülerim. Sanki "siz" sevilirmiş! "Sen" sevilir, değil mi?
-"sen"i anlıyorum.
Giriş cümlesinde anlatıcısı "Ben", birinci tekil şahıs olan roman. Ama ikinci bölüme geçildiğinde bir anda anlatıcı değişir ve üçüncü tekil şahısa döner. Peki yusuf atılgan bunu neden yapar? Her şeyin dışındayken özgünlüğünü, özgürlüğünü barındıran insan bir hikayenin içine girişinde kendini belirsizleştirir. Bu sefer kim olduğunun bir önemi kalmaz. Aylaklık da bir yanıyla bu kendilik hali için geçerlidir.
Asıl olan içimdeki bu boşluk mu? Değil. Bir şey var, ama eksile eksile var. Bu kısmı okuduğumda boğazımı düğümleyen kitap. Efsane.
Aylak denince aklıma t.w.d. Geliyor ne yalan söyliyeyim.
bizdeki çağdaş romancılıkta yabancılaşma ve yalnızlık temasının işlendiği ilk göz ağrısı roman.
bu güzel adamın güzel kitabına birkaç kelam daha etmek istiyorum.
aylaklığa, alışılmışın dışında yani sözlüklerde ezberlenen tanımların ve halkın deyimler üzerinde yüklediği anlamların ötesinde, yazarın romanın kahramanı olan c.'ye yüklediği ustaca misyon vasıtasıyla bambaşka bir gözle bakmak mümkün oluyor.
olayların meydana geldiği semtin sokak jargonu neyi gerektiriyorsa onu kullanacak kadar ustaca bir dil kullanmış olması, yazarın hem toplumun hem ayak bastığı toprakların iliklerine kadar yerlisi olduğunu gösteriyor. bu bağlamda; olaylar ile karakterler arası bağlantı ekseninde güçlü bir dil güçlü bir yapıtı ortaya koymuş.
en akılda kalan bir kesitle yazımı toparlayacak olursam şunu tek geçerim: "sigarasından düşen sıcak külün yanağında yaktığı yeri oğuşturdu. bütün sıkıntım tez geçen bu sıcak kül yanığı diye düşündü. bu kadar rahatlık beni korkutuyor. hiç olmazsa birkaç gün sürecek bir hastalığa tutulsam!"
eminim okuyucu burada beyzbol sopasını çıkartıyor ve c.'nin kafasını patlatıyordur.
daha yarısındayken çamura düşüverdi bu kitap bana öyle boş ve karmakarışık gelmişti ki yerden alma zahmetinde bile bulunmadım.
"Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı." cümleleri ile biten bir kitap.

okurken (bkz: ıssız adam)ı canlandırıyorsunuz gözünüzde. bir şeylere, birilerine alışmaktan korkan; alışkanlığın insanı körelten ve geriye götüren bir şey olduğunu düşünen bir adam. bu nedenle de ne özel ne de aile hayatında mutlu olamamış biri ( belki de hem özel hem aile hayatında bir türlü mutlu olamadığı için böyledir, bilemiyorum şimdi).

Yusuf Atılgan'ın kalemi ile tanışmama vesile olmuş olan kitaptır, güzeldir. tavsiye ederim kesinlikle.