bugün

Ankara Keçiören civarında oturanların tanıyacağı özürlü bir genç kardeşimizdir Ayhan. küçükken bir düşme sonucu bedenini kontrol etme güçlüğü çeken, tam konuşamayan Ayhan minibüsçülerden aldığı parayla hayatını sürdürür. herdaim fönlü ve jöleli saçları, sürekli dinlediği walkmani, özenli saçlarına tezat hırpani ve kirli kıyafetiyle bir fenomendir. liseye gittiğim yıllarda okul yolunda önünü kestiği kızlara çektirdiği fotoğraflardan verir, her ay güncellenen ayhan fotolarıyla dolaşırdık tüm okulun kızları. ayhan'la 3 yıl boyunca girdiğim tek tip diyalogu yapacağımı bilerek okul yoluna düşer, dejavu yaşıyormuş hissatıyla günün klişesini tamamlardım.

+ ooooo abam.
- ayhan naber?
+ okula mı?
- evet, heralde yani.
+ resim çektirdim.
- ver ayhan. ne dinliyosun sen.( sanki bilmiyomuş gibi sorarım.)
+ ferdi.
kulaklığın birinide bana takar, biraz yürürüz. sonra ben geç kalıyorum bahanesiyle, sıkılıp okula kaşar adım giderim. arada arkama baktığımda ardımdan baktığını görürüm.

yıllar geçer. ayhan'la kızılaya giden bir otobüste karşılaşırım. aynı diyaloğu bekleyen gözlerle bakarım suratına. yok ses yok onda.
- ayhan nasılsın.
+ baba öldü.( gözlerindeki tüm bulutlar sağanakta.)
- üzülme ayhan.

buna benzer saçma sapan bişeyler söyleyip konuyu değişmek için wolkmanin kulaklıklarından birini takıyorum kulağıma. diğerini de ayhan'a. ne çalıyor hatırlamıyorum. ama ağlıyoruz beraber.

yol bitiyor, iniyoruz. para veriyorum almıyo benim yeşil gözlü yakışıklım.

- ayhan bi bağırda herkes korksun.
+ yok.
- ben gidiyorum, üzülme tamam mı? ( allahım ne diyorum yine ben.)

koşuyorum... nereye yürüdüğümü bilmeden uzun süre yürüyorum.

Ayhan hala aynı yerinde. minibüsçülerin başının belası, ferdi ve müslüm'ün en sadık fanatiği. hayatla olan tek teması, beni farkedin anlamına gelen bağırmak eylemine devam ediyor. bense ona hiç bişey yapamamanın ezikliğine.