bugün

murat bardakçı tarafından tarihin arka odası programında ''gerçek olmadığı'' kanıtlanan ve aslında hiç olmayan telgraftır..

atatürk'ün ne işi olurdu araplarla ?
kendi iç savaşımızı bırakıp, bizde ordumuz ile iran a doğru ineceğiz bu aralar. din istismarı yapıp müslüman gırtlaklamaya inmek. bu ne ikiyüzlülüktür allasen.
beyinsizlerin 'atatürk dinsizdi, dine saygısızdı, şuydu buydu' gibi serzenişlerine kapak olan telgraf. hayır, aslında yobazların kendileri de it gibi biliyorlar ata'nın her konuda olduğu gibi dinde de saygılı olduğunu ama işlerine gelmiyor itiraf etmek.
atatürkün kendi el yazısıyla çektiği telgraf nedir merak ettim.
atatürk'ün dinine müslümanlığına sayıp sövenlerin okuması gereken mektuptur.

(bkz: atatürkün suudi kralına verdiği ayar)
yobaz örümcek kafalıların anlayamayacağı olaydır üstüne üstelik resmi belgeyi yalanlama gafletinde bulunurlar. atatürk ü din düşmanı gibi gösteren zihniyetin kandırılmış evlatları atanızın kıymetini bilin. o cehaletten ve gafillikten kurtulun diye yüce kitabımızın türkçe meal ve tefsiri çalışmalar yaptırmıştır.

(bkz: atatürk düşmanlığını bir bok sananlar)
atatürk' ün hz.muhammed' in mezarının yerini değiştirmek isteyen suud kralına kendi eliyle yazdığı mektuptur.

--alıntıdır--
"" suud kralı dikkatine !! tarafımıza ulaşan haberlere göre allahin sevgili ve özel kulu, elçisi peygamber efendimiz hz.muhammed mustafa'nin (s.a.v)kabrini yıkıp yerini degiştirecekmişsin o mezarın tek taşına dokunursan kurtuluş savaşını bırakır ordularımla aşağı inerim.

yıl 1919 haziran 26. mustafa kemal atatürk""
--alıntıdır--
Atam kamisi yaglamis. Gerci inmedikte ne oldu adamlar bizi ingilizlere satip arkamizdan vurdu. "Ataturk'u sevmek zorunda miyim" diyen sahte dindarlar iyi okusunlar bu mektubu.
sağlam ayar vermiştir atamız.
suud kralına verilen ultimatomun giriş cümlesidir.

fakat buradan atatürk'ün dindar olduğu çıkarımına sürüklenen yazarlar olacak, kimilerine göre de ispat olacak, çünkü başlığın ve entrynin amacı bu.

atatürk kurtuluş mücadelesine zihin olarak hazırlanmaya çalışırken toplumu birleştiren en belirgin öğe olan dini kullanmış ve destek için bu tip propagandaları yapmış. sadece bunla kalmamış ve çoğunluk olan kitlelerin hepsine oynamıştır ve bu çok akıllıcadır ve de gereklidir.

lakin kurtuluş savaşından istediğinden fazlasını alınca nüfuzu artmış ve ilk işi daha önce sevgilerini yolladığı halife, ulema ve osmanlı hanedanını yetkisiz kılmak olmuştur.

atatürk dini çözümleyerek gitmiş ve sonunda deist ya da ateist olmuştur. bunu kanıtlayan direk ağzından görüntüler var ama koymaya gerek yok.

atatürk en belirgin hatalarını din hususunda yapmıştır. laikliği sistematiğe oturtamadığı gibi din konusundaki yasakları ve yaptırımları bugünü muhafazakarlarının elini güçlendirmiş ve ülkenin iç dinamiklerini zayıflatmıştır.
Cumhuriyetin ilanindan sonra kuran-i kerim'I turkce'ye cevirtip anadolu koylerine dagittiran birini ateist olmakla itham etmekte yurdum yazarlarina ozgu. LATiFE Hanım ile nikahını kıyacak imamı beklerken, Fevzi Çakmak’a “Ben böyle bir nikah hayal etmiyordum, kızı kaçırıp atla kırlara kaçayım isterdim” diyen...
Tayı ölünce ağlayan...
Köpeği ölünce ağlayan...
Köylü kadın peynir verince ağlayan...
Aslında her fırsatta ağlayan...
Bu yüzden “iyi ki çocuğum olmamış” diyen...
Kendisine asılan kadınlara “Çocuğum, kızım” diye hitap eden...
Harp Okulu’ndan beri içen, baş ağrısı çektiği ve sarsıldığı için üç dubleden fazla içmeyen, gündüzleri ağzına alkol almayan, Hasan Rıza (Soyak) başta olmak üzere herkese “Beynim 24 saat çalışıyor, beni uyutmuyor. Uyumam lazım” diyen, “Çevremi görüyorsunuz, ben içmeyeyim de kim içsin. Soframa geliyorlar, ama kimse rahat yanıt veremiyor ama alkol onları rahatlatıyor” diye yakınan...
1932 yılında Türk Tarih Kongresi’nde elinde italyanca bir kitapla yanına gelerek, “Paşam, bu kitapta size diktatör diyorlar, doğru mu?” diye soran öğretmene, “Çocuğum diktatör olsaydım, bana bu soruyu sorabilir miydin?” yanıtını veren...
Silahını temizlerken tabancasının ateş alması ve kız kardeşi Makbule Hanım’ı yüzünde bir sıyrık bırakarak yaralamasına çok üzülen ve doktorlara “iz bırakmasın” diye adeta yalvaran... Hazreti Muhammed’e ve Fatih Sultan Mehmet’e hayran olan...
1930 yılında kendisine gönderilen Hazreti Muhammed’le ilgili kitabı gerçekler kadar yanlışlarla dolu olduğu için beğenmeyerek, “Muhammed’i bana, sönük bir derviş gibi tanıtmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini anlayamamışlar” diyen, ve Uhud Savaşı’nın planını çizdikten sonra inönü’ye dönerek şöyle devam eden: “Bir komutan olarak bak bakalım bundan daha mükemmel bir savaş yapabilir miydin?” insan Atatürk’ü anlayabilmek için önce insan olmak gerekir.
(bkz: kaynak)
ulan arkadaş " ordularımla aşağı inerim" ifadesinden sonra suud kralıda.
"enee inicek lan galiba" falan mı dedi ?

ordularımla aşağı inerim nedir. hayır yani şey gibi "seni dağa kaldırırım" kadar ciddiyetsiz koskoca atatürk böyle mi tehdit eder ?

az mantıklı olun.
atatürk ün dindarlığı ile alakası olmayan telgraftır. afet inan ın "vatandaş için medeni bilgiler kitabı" için atatürk ün kendi elleriyle yazdığı sayfalarda, dine bakış açısı açıkça görülmektedir. bugün internette rahatlıkla bulabileceğiniz bu el yazılarının sahte olduğunu iddia eden bir tarihçi henüz bulunmamaktadır.

edit: arkadaşım burda bana ait bir yorum yok, açar okursun atatürk ne yazmış. ondan sonra sabaha kadar eksile...
akp li milletvekilinin bile ağzından anlattığı olaydır.
suud kralına sesleniyorum. ey bilmemne suud. Kabe'nin etrafındaki tüm yüksek yapıları yık Allahın yarattığı hiçbirşey Kabeden yüce görünemez. eğer yıkmazsan tahmini 20 sene sonra devletin başına geçince ilk işim Suudi Arabistan devletine son verip orada yeni devlet kurmak olucaktır. Kabeyide Vatikan gibi iç işlerinde serbest dış işlerinde Türkiye'ye bağlı devlet kurucam.

ben Gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. okuyan arkadaşlar dalga geçmeyin çünkü 'bir umuttur yaşamak.' burdan Sedat Peker abimizede selamlar olsun
internette şehir efsanesi halini almaya başlamış mevzulardan biridir. doğru olması tahminen sözlükte hemen herkesin hoşuna gidecek bir şey olmakla birlikte, kaynağının, belgesinin "öyle demiş, böyle demiş" mantığından uzak, sarih şekilde gösterilmesi gerekir.

çünkü; 1919 yılında henüz peygamberimizin kabrinin bulunduğu şehir suudi kralı'nın elinde değildir, dolayısıyla ya tarihte, ya verilen metinde bir şeyler uydurulmuş veya yanlış aktarılmış görünmekte. eğer telgrafa atfedilen tarih doğruysa, tarihi bilgi yanlışlığı vardır; tarih yanlışsa (doğrusu suudiler bölgeyi ele geçirdikten sonrası bir tarihse) bu sefer verilen metnin (içinde kurtuluş savaşı ifadesi geçiyor) geçerliliği kalmamaktadır.

murat bardakçı bir programında, eski bir bakanın araştırmacılara açık olmayan bir arşivden kendisinin sadece gördüğünü belirterek bu mesaj konusunu ortaya attığını anlatmış ve ortada bir fotokopi dahi olmadığından bu iddiaya itibar etmediğini söylemişti. velhasıl, telgraf veya mektup varsa bir şekilde arşivlerdedir, açılırsa detayı da varlığı da açıklığa kavuşur. o zamana kadar insanların kendi siyasi bakış açılarına göre atıp tuttuğu bir mevzu olarak kalacağa benzer.
Hz. Muhammedin Mezarını yıkıp yerini degiştirmek isteyen Zamanın SUUD Kralına ATATÜRK'ÜN Kendi el yazısı ve imzasıyla çektigi Telgraf. Dikkatli okuyun...

" SUUD Kralı Dikkatine ! Tarafımıza ulaşan haberlere göre ALLAHIN Sevgili ve Özel Kulu,Elçisi Peygamber efendimiz Hz. MUHAMMED MUSTAFANıN Kabrini yıkıp yerini degiştirecekmişsin.O Mezarın Tek Taşına dokunursan KURTULUŞ Savaşını bırakır ordularımla aşağı inerim...''

26 Haziran 1919 MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

(Cumhurbaşkanlığı Atatürk Özel Arşivi)
mustafa kemal 1922 den sonra yaşadığı doğaüstü değişim gerçekleşmeden önceki konulardan biridir. kendisi 22 den sonra suud kralı yerinde olsaydı muhtemelen kralın yapmaya çalıştığı şeyi olabildiğince hunhar yöntemlerle yapardı.

lozan sonrası jetonu düşen edit: o tarihte mustafa kemal in ordusu mu vardı?
o tarihte suudi kralı mı vardı?
o tarihte buralar dutluktu.
(bkz: hz muhammedin kabrini atatürk yıktırmadı palavrası)

--spoiler--

Atatürk'ün 1930'larda Suudi Kralı ibn Suud'a "Hazreti Muhammed'in türbesini yıkmaya kalkarsan ordumu tepene gönderirim" diyen bir mektup yolladığı yolundaki balon: iddiayı bundan birkaç sene önce bir iktisat profesörü ortaya attı, Dışişleri Bakanlığı'nda hadisenin orijinal belgesini gördüğünü ama kopyasını almasına izin verilmediğini söyledi. ibn Suud'un peygamberin mezarını yıkmayı düşünmesinin imkânsızlığını bir tarafa bırakın, Türk birliklerinin tâââ Mekke'ye kadar nasıl gidecekleri, ingiliz idaresindeki Irak ile Fransız mandası altındaki Suriye'den nasıl geçecekleri düşünülmeden, özellikle o dönem Türkiyesi'nde din ile ilgili uygulamalar bile hatıra getirilmeden ortaya atılan bu tuhaf iddia da palavradan ibarettir. Üstelik, arşivlerde de bu konu hakkında tek bir belge yoktur!

murat bardakçı

--spoiler--

atatürk ü dindar gösterme uğraşını bi türlü anlayamadım . adam ataist daha ne uğraşıyorsunuz.. ataist olunca sevmeyecek misiniz atanızı ?
el yazısıyla telgraf, diplomasiyle alakalı olmayan bir konuşma daha başa geçmemiş bir krala mektup,daha kurulmamış orduyla savaş, bu mektubu bir ilkokullu yazmış olmalı. gençlerimizi gaza veriyorlar malesef.
atatürk'ün kendi el yazısıyla çektirdiği: biri atatürkün el yazısını taklit ediyor, ve telgraf olarak çekmesi olaya ayrı bir hava katmış.
Edit: atatürkün kendi el yazısıyla telgraf çektirdiği adam atatürkün imzasını bile imzasını bile atmış***
Edit2: Atatürkün böyle bir telgraf çektiğini düşünüyorum yanlış anlaşılmasın ama başka birisinin el yazısıyla telgrafta imza atmasına şaşırdım yaran * cümle hataları*
--spoiler--
bu telgraf sayesinde mustafa kemal'in büyük bir evliya olduğuna kesin kanaat getirebiliriz. çünkü:

1. daha 1919 senesinde suudi krallığı diye bir ülke kurulacağını, 13 sene öncesinden bilmiştir.
2. kendisinin soyadının ileride "atatürk" olacağını keramet yoluyla görmüştür.
3. telgraf mors alfabesi ile çekilirken, bizzat kendi el yazısı ile telgraf çekme başarısı göstermiştir.
4. ortada bırakın "ordular"ı, tek bir ordu yokken, ileride ordular kurulacağını bilmiştir.

not: allah bu memleketi böyle şebelek kemalistlerden korusun!
--spoiler--
1 - "Sözde" telgraf "el yazısıyla" çekilmiş... Faks mı bu mübarek, el yazısıyla çekilebilsin? Telgraf sisteminde mürekkepli kalem bir kağıt şerit üzerine nokta (.) veya çizgi (-) şeklinde şekiller çizer. Daha sonra ise Samuel Morse ve yardımcısı Vail bu sistemi geliştirdiler. "Nokta ve çizgilerden" oluşan bir kodlama sistemi ortaya çıkardılar. Bu kodlama sistemi, daha sonra tüm dünyada kabul gören Mors alfabesiydi.[1]

2 - "Sözde" telgraf; "Mustafa Kemal *Atatürk*" imzasını taşıyor. Halbuki "Atatürk" soyadı ta 24 Kasım 1934 tarih ve 2587 sayılı kanunla kendisine verilmiştir.[2]

3 - Dışişleri ile ilgili yazışmalar "Dışişleri Bakanlığı" arşivinde muhafaza edilir. Oysa bu "sözde" telgrafın kaynağı "Cumhurbaşkanlığı" arşividir. Üstelik "sözde" belgenin hangi dosya ve numarada olduğu hakkında bilgi de verilmemiş. Böyle kaynak olur mu? Zaten böyle bir belge olmadığı için numarası verilemiyor olsa gerek. Eğer böyle bir belge varsa çıkarın ortaya. Şayet bulamıyorsanız yok hükmündedir, olmayan bir belge nasıl delil olur?

4 - "Suud Kralına" çekildiği iddia edilen telgrafın tarihi "26 Haziran 1919'dur. Oysa Suudi Arabistan Krallığı
ta 23 Eylül 1932 tarihinde kurulmuştur.
-ALINTI-

Adam ne güzel açıklamış hala inat etmenin ne alemi var be kardeşim. Anlıyorum Atatürk hikayeleri ile büyümenin getirdiği şartlanmış beyinle Atatürk'ün sizin inandığınız şeylere inanmıyor olması sizde tarifi imkansız hasarlar bırakıyor , beyniniz bunu kabul etmiyor ama yapacak bir şey yok. Ya gerçekleri öğrenip özgür bir beyne sahip olmayı deneyeceksin yada ben halimden memnunum diyerek kandırılmaya yönlendirilmeye ve mal gibi yaşamaya devam edeceksin karar senin.
(bkz: işte bunlar hep yalan)