bugün

şu anki türkiyeyi neredeyse aynı şekilde anlatan george orwell'in kitabı. dün doğuasya ile barışıkken birden bire avrasya ile kavga edilen olay. isimleri değiştir, koy cemaati oku bu sefer 2014 oluyor. tarihin nasıl değiştirildiğini ortaya koyan günümüzdekine benzer bir durum. zaten orwel'da aslında paralelin bir hakimi.
not: orwel da kraliyetle arası iyi olmayan bir hakimdir.
not2: paralel mi bilmem ama.
kabus gibi bir dünyayı anlatıp adamı rahatsız eden bilimkurgu eser.

orwell kanımca romanı yazarken epeyce ürkmüş ve aklındaki bazı sahneleri atmıştır.
okumaya başladığım kitap. Güzele benziyor.

(bkz: büyük birader)
(bkz: yoldaş)
kapitalizmi komünizmle eleştirmektir. illuminati, yeni dünya düzeni vs. kitabın her hattında vardır.
mükemmel bir distopyayı anlatan harika bir kitaptır. kitaptaki şu gerçeği yönetme, eski bilgileri değiştirme olayının daha hafif bir şekilde günümüzde hükümetler tarafından uygulandığını görebiliyoruz. televizyon, gazete vs.den sonra internet de tamamen devlet eline geçerse aynı şeyi gerçek hayatta da yaşamamız işten bile değil.
9-1=8
8x4=32
32+8=40

40.yılımıza göz kırpan roman.
Defalarca okumama rağmen, halkın kurduğu o gizli örgüt gerçekten var mı yok mu anlayamadığım eser.
george orwell'ın kaleme aldığı bir distopyadır. genellikle politik yanıyla ele alınır ama dil açısından da son derece zengindir. kahramanın komşusunun bitirilmeyen cümleleri ilk akla gelendir.
george orwell 'ın " 1984 " adlı eseridir. eser bir korku ütopyasını anlatmaktadır ve en önemli, akılda kalan cümlesi ; (#3462323)
ihtilalden dört yıl sonradır.
TRT'nin renkli yayına geçtiği yıldır aynı zamanda.
KDV kanununun Kabul edildiği yıldır.
Yılmaz güney in olduğu yıldır maalesef.
edit: noktalama.
filmden sonra görüldüğü kadarıyla pek çok ülkede gerçek hayata da uyarlanmış film. keşke hep kitap kalsaydı.
George Orwell 1948 yılında yazdığı romanında totaliter bir partinin yönettiği bir ülkede, 1984 yılında geçen bir öyküyü anlatır. Ülkede ağır bir propaganda faaliyetinin sonucu olarak beyin yıkama, korku, paranoya hakimdir. Basit insanların hayatı bu şekilde manipüle edilmektedir. Bu ülkenin diktatörünün ismi “Büyük Birader”dir.

Halka sürekli “Büyük Birader seni izliyor” mesajı verilerek gözetim altında oldukları hatırlatılır. işte bu “Büyük Birader” konsepti romanın yayınlanmasından bugüne siyasi sistemler, iktidarlar için kullanılıyor. Ancak son 20 yılda “Büyük Birader”ler sadece iktidarlar değil, artık şirketler de bu role soyundular. işin kötüsü buna biz gönüllü olduk. Bunun en güncel örneği ise Barbie!

Meşhur Barbie bebekleri hepimiz biliriz. Barbie’nin üretici Mattel, ToyTalk isimli bir teknoloji şirketi ile işbirliği yaparak, Barbie’nin artık çocuklarla sohbet etmesine olanak veren yeni bir modelini geliştirdi. Yeni Barbie, sahip olduğu ses tanıma teknolojisi ve wi-fi bağlantısı ile sahibini dinleyecek, onunla sohbet edecek. Üstelik önceki sohbetleri de hatırlayacak ve konuşmasını buna göre şekillendirebilecek. Bunu, şu anda Apple ürünlerinde de yer alan Siri yazılımının Barbie versiyonu olarak düşünebiliriz.

ilk bakışta çok eğlenceli olabilecek bir düşünce gerçekten. Siri ilk çıktığında ona neler neler sorduk, unuttunuz mu? (Gerçi bazılarını unutsak iyi olur, evet) Şimdi, o yaştaki çocuklarımızın tüm masumiyetleri ile Barbie’ye soracakları şeyleri düşünün. Nasıl ki Siri ilk çıktığında Youtube Siri ile yapılan sohbetlerle dolup taştıysa, bir süre sonra aynısını çocuklarla Barbie’nin sohbetlerinde göreceğiz. Tahminen çocuk-Barbie sohbetleri ile all-time hit olan yavru kedi videoları bir süre Youtube üzerinde baskı kuracak.

Bu sevimlilik abidesi hayallerden biraz sıyrıldığımızda işin rengi de değişiyor. Şu anda sahip olduğumuz internet bağlantısına sahip her cihaz, ama açık ama gizli, zaten bir amaca hizmet ediyor: Tüketim alışkanlıklarımızı, izlemek ve doğal olarak bizi daha fazla tüketime yönlendirmek. Biz yetişkinler olarak bunu kabullenmiş, hatta çok da umursamıyor durumdayız. Ama ya çocuklarımızın özel hayatının ihlali de mi bizi rahatsız etmeyecek? Üstelik anne-babalar çok iyi bilirler ki çocuklar aile sırlarını ifşa etme konusunda gayet rahattırlar. Al başına belayı.

Bu işin ahlaki kısmı. Bir de ekonomik boyutu var ki daha da feci. Az önce dedim ya çocuklarımız bazen başkalarıyla anlaşılmaz derecede rahat konuşurlar diye, işte Barbie’ye verecekleri tüketim alışkanlıklarımız ile ilgili bilgilerin ne kadar çok olacağını ve bunun şirketler için nasıl bir maden oluşturacağını düşünün. Bu öyle bir maden ki, kazdıkça değeri daha da artıyor.

Tüketicilerin bilgilerini online olarak toplama ve bunları satılabilir hale bölme işi son yıllarda çok büyük bir iş haline geldi. Son verilere göre sadece online reklam işinin büyüklüğü $120mlr civarında, ancak bunu kesin olarak bilmek de mümkün değil. Bu artık bir bilgi savaşı. Şirketlerin amacı bizim hakkımızda mümkün olduğu kadar çok bilgi toplamak ve bunları yeni satışlara dönüştürmek.

Ziyaret ettiğimiz sitelerden ne aldığımız, teslimat için seçtiğimiz adresten ne iş yaptığımız, nerede yaşadığımız, ne kadar kazandığımız, hatta evimizin kira mı olduğu dahi anlaşılabiliyor. Bakın bu iş nerelere kadar varabiliyor: eXelate isimli bir şirket internetten çikolata ve çiçek alan erkekleri tespit ederek, bunları ilişkilerinde sorun yaşayan erkekler olarak sınıflandırıyor ve bu erkekler girdikleri sitelerde bir süre sonra sürekli bu tarzda reklamlar görmeye başlıyorlar.

Tam olarak kaç şirketin bizi takip ettiğini bilemiyoruz, ancak binlerce dersek yanlış olmaz. işin kötüsü biz sürekli izleniyoruz, ama bizi izleyenler hakkındaki bilgilerimiz kısıtlı. ABD’de bilinen en büyük veri toplayıp satan şirket Acxiom. Şirket Amerikalıları izleyip bilgilerini satıyor ama kendisi hakkındaki bilgiler açık değil.

Gizliliğe çok kafayı takmamış ve buna uygun yazılımlar kullanmıyorsak, her yerde ayak izi bırakıyoruz. Mesela herhangi bir sayfada “tweetle” ya da “facebook”taki “like” butonu varsa, bunlara tıklamasak bile, bu iki site bizim nerede ne yaptığımızı takip ediyor. Bu haliyle bile durum çok korkutucu. Şimdi ise işe Barbie marifetiyle çocuklarımız da karıştı.

George Orwell bugünleri görebilseydi kendi kitabından daha karanlık günlerde olduğumuza ikna olurdu. Nitekim internetin kendisi bizzat artık Büyük Birader. Ve Büyük Birader siz isteseniz de istemeseniz de sizi izliyor.

tufan cömert
efsane kitaptır. Okunması gerekir.

(bkz: big brother is watching you)
herkesin okuması gereken kitaptır.
doğum tarihim
84 lüyüm .... falan filan.
Filmini de izleyiniz efendim.
george orwell distopyasıdır, ardından hayvanlar çifliğini okuyarak yazara hayranlığınızı artarabilirsiniz.
doğum yılım.
şimdiki yaşamın george orwell tarafından 30 40 yıl önce öngörülen hali.

akıllı telefonlar ve uygulamaları ile her an ne yaptığımızın bilinmesi bunun en büyük kanıtı.
sevgiliye hediye ettiğim kitaptır.
George Orwell ın efsanevi romanı:

--spoiler--

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.

--spoiler--
Sonlara dogru winston un brian in yaptigi iskence sonucu buyuk biraderi nasil sevdigini anlayamasamda gunumuze uyarlarsak icimizi daha da karartmaya devam ettigi söylenebilir.
Kitap okumaya başlamak için seçtiğim 4 lü arasında yer alan eser.
Esasında içeriğinde ele gelen hiçbir korku ögesi bulundurmamasına rağmen okuyucuya hiç hissettirmeden bilinçaltına korkuyu işleyen zamanın ütopyası dediğimiz, şimdilerde ise "vay be ileri görüşlülüğe bak." diyip okurken ürperdiğimiz kült kitap. George orwel'ı bu kitapla tanıdım ve hayran oldum. Halimize acımamız için çağımız insanının muhakkak okuması gereken bir eser.
yarisinda oldugum kitap. okyanusya bana direkt olarak kuzey koreyi cagristirdi.