bugün

entry'ler (13)

necmettin topçu

Olur

bize bir şey olursa, kuşların hali ne olur
seyyar piyangocunun bir cebinde çakı
diğer cebinde yem olur.
ne olur bir kere başrol verseler yer fıstığına
belki o zaman, bütüüün hayvanat bahçelerinde bir fil olur.

yollar yenilenmiş, hayatlar aynı
kaldırım taşlarını işliyor yola işçiler.
elbet orada geceleri yanan bir lamba da olur.
gel-gör, o lamba bir gün sapanla kırılacak
bunun için, kaldırım taşlarını dizen işçinin bir oğlu olur.

kaybetmişiz.
üzerine oynadığımız atlarla açılmış aramız
ee, yani... ne olur?
yıkanmış çamaşırlarımızın cebinde
hayatla aramıza yatmış kuponlar olur.
bu gece içmesek örneğin
yarın evlerde zeytin fazlalığı olur.

hep mayıs kokacağız bu gidişle
iş için, gül için, aşk için!
belki de burada başlıyoruz biz yaşamaya
her şeyin oluruna, ne olur?
ortasından ve acı veren büyük harflerle yaşıyoruz...

yaşamak?
o da olur
o da olur.

kemal belgin

futbolun f'sinden anlamayan futbol yorumcusudur.

wolfteam

Çok oyunculu online istemci MMOFPS oyundur. Türkiye'de ve diğer avrupa ülkelerinde oynanan Wolfteam kurt adamlar ve insanların savaşını konu alarak yapılmıştır.

kaderimde bu da varmis

Grup seksendört'ün ölürüm hasterinle adlı şarkısının can alıcı sözüdür.

hafif org

Herkes için hafif ama faydalı bir sitedir.

fesahat

Edebi lisanı o zamanki fesahatine ve tabiatine göre güzelleştirdiler.
- Y. K. Beyatlı

vedat inceefe

4.10.2013 tarihinde Galatasaray U19 takımındaki görevinden istifa etmiştir.

tarz

Şimdi beni meraka düşürmek suretiyle yine aynı zevki başka tarzda çıkarmakla meşgul...
- R. H. Karay

(bkz: dışa vurum)
(bkz: ikoncan)

öpüşmek

nerede, nasıl ve kiminle olduğu önemli olmayan eylemdir.

salmak

(bkz: yellenmek)
(bkz: tırt etmek)
(bkz: pırtlamak)

tarihi ayar denince akla gelen ilk şey

ingiliz kralı VIII. Edward istanbul'a Atatük'ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce,
-"Bana ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !...dedi.

Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o
şekilde düzene koydular... Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral
sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek:

- Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi ingiltere'de zannettim diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı.

Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a :
- Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim! dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün bu sözlerine hayran oldular. Atatürk garsona da vazifene devam et emrini verdi

başıbüyük semtine ismini veren insan

Minübüste utana sıkıla söylediğim replik yüzünden isminden nefret ettiğim semt.
- abi bi başıbüyük alır mısın ?
+ başı çok mu büyük ?

kazım baran yılmaz kby

Amerikada ki Türk Edebiyat oluşumlarının hakkında dediği yazar gibi.
Simgeçiliğin ustası Mallarme’nin şiiri, Şiir ne dünyayı taklit edecek ne de yeniden icat edecektir; dünyaya eksik olan düzeni getirecektir. Malarmé’de sözcüklerin düzeni dünyanın düzensizliğini örtbas eder, koşmosun kaos karşısında kendini kabul ettirdiği tek mekândir. Bu nedenle, söylemek değil var olmak zorundadır. Baudelaire gibi ustalara veya Verlaine’in 1884’te edebiyat çevrelerine tanıttığı Mallarmé, Cros, Çorbikre ve Rimbaud gibi ustalardan sonra pek fazla şiir okuru olduğum söylenemez; çünkü 1960'ların özgürleşme ortamında varolan; birikimi/sesiyle bugüne ulaşan 1960 Kuşağı şiiri/şairleri çağdaş Türk şiirinin oluşumunda önemli bir dönemeçtir. Yazın ve düşün yaşamımıza yenilikler getirmiş, yaşam-şiir-toplum ilişkisine farklı bir boyut kazandırmıştır...
1980 sonrası şiirimizde modern şiirin bu hayati vasfının ona sağladığı estetik imkânlar bir mirasyedi edasıyla tüketildi ama o hayatı vasfın yitirilip yitirilmediği göz ardı edildi. Birkaç istisna bir yana bırakılırsa hemen her eğilimden şairler, Türk şiiri zemininde turfanda bir şiir yeşertmek yerine kendilerini modern sayarak ya da geleneğe modern nazarlarla bakarak hayatiyet taşımayan, görüntüden ibaret bir aksiyonun içinde yer aldılar. Yenilik ve ilerleme düşüncesinin mahsulü ama onun bir başka ürünü olan modern hayata karşı da en çetin mücadeleyi veren modern şiir, kendini yenileme endişesiyle kendini yineler bir hale gelip dönmüş ve böylelikle kendini feshetmişti. Ama bırakın 1980’leri, 1990’lar bile modern şiiri etraflıca konuşarak bu çengâver oluşunun peşinde oldukları izlenimini vermeye çalıştılar. Boylu boyunca yatanın hatıralarda yaşadığı belliydi ama o yatan ayakta gösteriliyordu. Konuşanlar da bu sayede onun izinde oldukları havasını veriyorlardı. Tüm bunlar şiiri türlü yollarla süsleme (estetize etme) yönelimini seçerek çeşitli eğilimlere giden şairler eliyle gerçekleşti. Dünya görüşleri ne olursa olsun, ister marjinallik ister gelenekçilik susunde kendilerini gizlesinler yaptıkları aynı idi. Modern şiir, “Modern şiir oldu, yaşasın modern şiir!..” şiarıyla defnedilmeliydi. Ama bu, 1980 sonrasında beliren ve yukarıda sıralanan eğilimlerin hiçbirince yapılamadı: “Nitekim nicedir modern şiir anlayışı gereğince uğurlanıp gömülmediğinden ötürü şiir bir zafiyet içindedir. Zafiyet içindedir çünkü şairler velut bir ömür süren bu büyük ölünün nasıl defnedileceği hususunda zaaf içindedirler. Şiir adına ortada dolanıp duran şeylerin yaydığı kokudan da anlaşılacağı gibi ölüm çok önce vuku bulmuş ama kraldan sonra ne yapacağını bilmeyen hanedan mensupları gibi olan şairlerde bir kıpırtı yok. Çünkü modern zamanların şairleri, kendilerinden önce gelen kuşakları öyle kolaylıkla harcadılar, öyle gaddarca öldürdüler ki Cengiz Aytmatov’un roman kahramanı gibi ölülerini nasıl gömeceklerini bilemez bir hale geldiler.

Şimdi ise 1980 sonrası şiirinde ilk kez ciddi anlamda çıtasını yükselten bir genç şair var. Kırık Bej'ı okuduğumda 1960 dan günümüze kadar olan şiir sürecini şöyle bir taradım... Kazım Baran Yılmaz yüzyılımızın en iyi şairi olarak çıtasını yükseltiyor. Zarı atıyorum!