bugün

entry'ler (663)

düttürü

haha. gülüyorum lan bu adama ben. sabahattin ali okuyorum desem mesela, sabahattin ali okumuyorsun eserlerini okuyorsun, ne biçim edebiyatçısın filan der. şimdi dil tartışmalarına girmeyeceğim çünkü çok çekiniyorum kendisinden.ahaha.

bu yeter sanırım kendisine...!

(bkz: #3970503)

kendisine özel yazı yazamadığım için bağışlasın beni, burdan kendi nemalansın işte...bi' de cevap veremediği argümanlara karşılık karşısındakinin yaptığını sandığı(!) dil hatası ile saldırınca cevap vermiş olmuyor, onu diyim. (aa bak, yanlış yazdım lan ...diyeyim olucaktı di mi?) biri bu adama burasının resmi daire olmadığını anlatsın ya.

off ama şimdi yine beni dil yanlışlarımdan vuracak, ve çok şey söyleyip fikirlerime süper ayar verdiğini zannedecek. neyse, böyle mutlu olacaksa olsun, ne yapalım. şimdi savunduğum şey hakkında halil inalcık'ın, ilber ortaylı'nın, pertev naili'nin, köprülü'nün görüşlerini filan yazardım ama, bu adam yine bi' harf hatası filan bulup beni yerle bir edip tüm fikirlerimi çökerteceği için hiç oralara giresim yok.

hadi canım, hadi güzelim...ad hominemini başka yerde yap artık.

ediT: her sözcüğü kullanılan ilk anlamı ile algıladığı için bi' de, "verdiğim bakınızdaki entryden kendi payına olanı çıkar artık sen" anlamındaki "nema"lanmayı da, sözlükten ya da benim üzerimden nemalandığını anlatmaya çalıştığımı anlamış ya. okuduğunu da anlamakta zorlanıyor sanırım. artık cidden sıktı. yazılarımdaki yanlışlarımı bulma sürecinde kendisine başarılar diliyorum. sen onla uğraşıp her yanlışımda kendini sevindir emi yiğidim. aferim. (aa bak aferim dedim.)

düttürü

bi' yıl önce olan bi' şeyi "şey diyorum çünkü olayı bile hatırlamıyorum" gelip bugün kusmuştur üstüme. lan bu ne kin arkadaş? nasıl koymuş ki gelmiş şimdi yazmış bunu...ilginç bi' bünye. ilginç bi' insan gerçekten. söylediklerime geçerli bi' argüman geliştiremeyince işi taşağa vurayım da belki böylece haklı çıkarım demiş. ad hominem kötü bir şey dostum.

allah akıl fikir versin.

edit: sanırım tarihte okuyamıyor. bir yıl önce yazdığım entryi şimdi yazdığımı filan sanıyor heralde. hala burdamıymışım da, sözlüktemiymişsim de. unutmamışım başlığına yazmışımda. o an ki olay sonrası yazdığım bi' entry halbuki yukarıdaki entry. yoksa ben senin gibi piskopatmıyım da içimdekini bir yıl biriktirip gelip nikinin altına yazayım. tey allahım.

laik mahalle baskısı

daha bir emniyet müdürünün yazdığı şiiri hala neyzen'in yazdığını düşünen bilgi sahiplerince olmadığı ispatlanan baskı. aferim lan. iyi dedin.

laik mahalle baskısı

evet olmayan baskıdır.

1.zira üniversitelere insanlar başörtüsü ile girebiliyor.

2.namaz kılan ve eşi başörtülü olan askeri personel yaş kararları ile kurumdan atılmıyor.

3. ortaya ali kalkancılar, fadime şahinler sürülmedi ve 28 şubat süreci denen nane hiç yaşanmadı.

4. hiç birimize üniversitede ramazan ayında çay ısmarlama ısrarı yapılıp içmeyenler fişlenmedi.

5. "namaz kılacağınıza bale yapın" denmedi hiç.

6. kendini aydın, cumhuriyet kadını ilen adenler "ikna odaları" kurmadı.

7. ezanı arapça okuduğu için insanlar zamanın parası ile 200 lira para ve bir yıl hapis cezasına çarptırılmadı.

8. kur'an okunan evler hiç basılmadı.

off yeter sıklıdım. ikna oldunuz mu böyle bir baskı olmadığına? yok tabi olm ya. banane banane...ben görmediysem yoktur.

şucu olmayanı bucu ilan etmek

yelpazesinde gri diye bir renk olmayan yurdum insanının yaptığı eylem.

-şurdaki siyah mı?
+hayır, değil!
-kesin beyaz o zaman.
+gri ulan gri.

laik mahalle baskısı

doğrudur vardır. din bezirganları da vardır. ama bir sorun bakalım niye? evde kur'an okuduğu için basılıp hapse girenimi dersin, ezanı arapça okuduğu için para cezası artı adli cezaya çarptıralan imamı mı dersin...ohoo...şimdi saymaya gerek yok hepsini. devlet bunları birey yerine yaptığı için zamanında, şimdi gerek kalmıyor yapmalarına. tabii bu da çok "çağdaş" olduklarından.

bence de nefret ettirmemek lazım mirim.

laik mahalle baskısı

bu araştırmada anlatılanların hepsi yaşanmış olaylardır. internet üzerinde, tanıdık, bildik insanlar arasında yapılan küçük bir soruşturmayla birkaç gün içinde toparlanmış yüzlerce vaka arasından seçilmiştir. isimler araştırmacıda saklıdır.

annemin şapkasi -- 2002 yılıydı. odtü'den mezun oluyordum. mezuniyet törenime ailem de gelmek istedi. annem başörtülü. türbanlı dersem daha iyi anlaşılır. çok dindar biri değilim. arkadaşlarım ve hocalarım annemin türbanlı olduğunu bilmiyorlar. onlar için din, köylü, taşralı bir şey, dindarların hepsi de şeriatçı. annemin türbanlı olduğunu görürlerse üniversitede kalıp asistan olma hayallerim suya düşer diye düşündüm. aslında mezuniyet törenine türbanlı annelerin girmesine izin verilmiyor muydu bilmiyorum. ama ben üzerimdeki mahalle baskısı yüzünden gelme de diyemeyeceğim annemi törenimde şapka takması için kardeşimle birlikte ikna ettim. tören akşamüstü açık havada yapılıyordu. güneş yoktu. ve benim annem sırf üzerimdeki mahalle baskılarının yarattığı endişe ve aşağılık komplekslerim yüzünden binlerce kişi içinde o şapkayla oturmak zorunda kaldı. bu konuyu daha sonra hiç konuşmadık. ama ben ömrümün sonuna kadar o mezuniyet fotoğraflarına baktıkça hem kendimden utanacağım hem de yaşadığım ülkeden...

çocuğum ihbarci -- ben bir yüzbaşıyım. eşim başörtülü. yeni atandığım yerde komutan eşiyle birlikte ziyaretimize geldi. bunun ne anlama geldiğini bildiğimiz için eşim peruk taktı. ama üç yaşındaki kızımın memleketin bu durumlarından haberi yoktu tabii. tam yemeği kazasız belasız bitirip oturuyorduk ki kızım içerdeki başörtülerden birini alıp "anne taksana bunu " diye annesinin kucağına bıraktı. yetmedi. yere o başörtüsünü serip komutanın şaşkın bakışları altında namaz kılar gibi hareketler yapmaya başladı. tabii kıpkırmızı olduk. eşim "babaannesinden gördü galiba " gibi bir şeyler geveledi ama herhalde mesele anlaşıldı. ben de baktım ki böyle numaralarla olmayacak, ordudan erken emekli oldum.

raki-ayran -- üç yıl önce istanbul'da bir tıp kongresinin yemeğinde, önündeki ayrana su karıştırarak rakı görüntüsü vermeye çalışan bir genç akademisyene çok gülmüştük. daha sonra hocası geldiğinde bu çabanın nedenini anladık; hocayla kadeh kaldırmak mecburi imiş.

beyaz yakali faşizmi -- bir bankada çalışıyorum. sekiz yıllık iş arkadaşlarım ablamın başörtülü olduğunu hala bilmiyor. karısı başörtülü olanlar eşlerini mümkün olduğunca saklıyor. taraf okuduğum için sürekli tacizle karşılaşıyorum. asıl kötü olanı yıllık izinim olduğu halde anlayacaklar diye hrant dink'in cenazesine katılamadım.10 kasım saat dokuzu beş geçe ofisin içinde ayağa kalkmayanın ise vay haline...

reklam ajansinda ramazan -- uluslararası ortaklığı olan iyi bir reklam ajansında junior art director olarak iş buldum. işe başladığım günler ramazan'a denk geliyordu. oruç tuttuğumun öğrenilip, parmakla gösterilmekten, rahatsız edici şakalara maruz kalmaktan, yapacağım en ufak hatanın orucuma mal edilmesinden korktuğum için ilk on beş gün çeşitli taktiklerle oruç tuttuğumu sakladım. sigara ve çay içmemem en büyük avantajımdı. sonunda sorular ve yemek teklifleriyle etrafımdaki şüpheler artınca itiraf ettim oruçlu olduğumu. namaz bile kılmayan benim ajanstaki ön adım artık "hacı." hüseyin üzmez birine tecavüz etse benden kınama mesajı yayınlamamı bekliyorlar...

o ev tutuldu -- mühendis bir çiftiz. eşim başörtülü. eşimle birlikte bir hafta sonu yine ev ararken ümraniye'de bir sitenin girişinde sahibinden kiralık ilanını gördük. apartman yöneticisi olan kadınla konuştuk. kadın bize "daire tutuldu " dedi. ben şüphelenip "peki neden kâğıdı kaldırmadınız? "
deyince, "az önce tutuldu " deyiverdi. "tamam" deyip eve döndük. kadının hallerinden şüphelenmiştim. kâğıttaki numarayı tekrar arayıp aynı evi sordum. bu kez aynı kadın bana evin özelliklerini saymaya başladı. "ben az önce gelen eşi başörtülü kişiyim. yaptığınız ayıp değil mi?" deyince de telefonu yüzüme kapattı.

açik kapi baskisi -- ankara&'daki büyük üniversitelerimizden birinde birilerinin odalarında namaz kıldığına dair çıkan şayialar üzerine, öğretim elemanlarının oda kapılarını kapatması yasaklandı.
"çay ismarlayayim mi? " odtü'de normal zamanlarda yüzümüze bile bakmayan bir hocamızın ramazan günü tüm sınıfa çay ısmarlayası geldi.
"kimler istemiyor?" diye sordu. benimle birlikte birkaç kişi el kaldırdı. neden diye sorguya çekti. "istemiyorum" falan dedim önce. "oruç mu tutuyorsun?" diye sordu. "evet" dedim. böylece serbest bırakıldım.

avrupa duy sesimizi -- başörtülüyüm. üniversite son sınıfta erasmus öğrenci değişim programına başvurmuştum. fakülte birincisiydim. ingilizce sınavından en yüksek notlardan biri benimdi. son aşama ise mülakattı. mülakata girdiğimde üniversitenin erasmus koordinatörü beni bayağı sıkıştırdı, sorularının hepsine onu alt edecek cevaplar verdiğimde daha da sinirlendi. ertesi gün mülakat sonuçları açıklandı. herkes 100 alırken benim puanım 60 tı.

yemekteyiz -- bodrum-türkbükü. eylül 2008. ramazan ayı. bir otelde yapılan düğüne davetliydik. başörtülü eşim ve çocuğumla gittik . biz sorun etmeyip içki içilen masalarda oturduk, bu sırada 60 yaşlarında zengin bir işadamı, sıradan bir başörtüsü takan eşime "sen yakında çarşaf da giyersin" deyiverdi.

laik kurtarilmiş bölge -- 2007 nin ekim ayıydı. okuldan iki başörtülü arkadaşım ile birlikte rumeli caddesi'nden osmanbey'e doğruyürüyorduk. arkamızdan "cıkkk cıkkk " diye bir ses geldi ve 50 yaşlarında bir kadın başladı bize doğru söylenmeye "siz her şeyi biliyorsunuz da bir yolda yürümeyi mi bilmiyorsunuz, bu ülkeyi siz bu hale getirdiniz, nişantaşı'nı kirletmeyin bari, burası temiz kalsın. "

apartman karariyla -- ankara ümitköy'de oturan bir arkadaşım posta kutusuna bırakılan dini bir dergiden dolayı apartman yöneticilerinden genel şikâyet üzerine uyarı aldı...."

edit: imla

http://www.taraf.com.tr/makale/3310.htm

dindarlık reşit yaşı

mahalle baskısının sadece din için olduğunu sanan bünyelerce uydurulmuş yaş sınırı.

hukuksal olarak bakarsak, kişi 18 yaşına kadar ailesine tabiidir ve aile o kişiye psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamadığı sürece istediği eğitimi verebilir ve bunu sorgulamak kimsenin haddine değildir.

lan olm senin mahallende baskı farklıymış, onun mahallesinde farklı. mahalle baskılarını mı yarıştırıcaz şimdi allasen.

irticayla mücadelenin suç olması

şaka mısınız arkadaşım siz? ciddiden soruyorum...şaka mısınız siz?

eğer mücadele edliecek bir sivil toplum yapısı görüyorsanız, onunla mücadeleyi sivil toplum içerisinde demokratik yollarla yaparsınız. askerin görevi nedir? toplum mühendisliği mi, yoksa ülkenin güvenliği mi? halkına psikolojik hareket uygulayan başka bir ordu var mı onu bana bi' söyleyin? lan olm madem asker cumhuriyeti korumak kollamak gibi görevlere sahip -ki cumhuriyet eğer kollanmaya muhtaç bi' şeyse cumhuriyet diye bir şey yoktur zaten- neden cumhuriyet var ya? neden tbmm var? neden sivil toplum örgütleri var? bırakalım bizi asker yönetsin anasını satim.

lan bu kadar alenen "ben darbe yanlısıyım" deyilmez ki arkadaş.

bakın cumhuriyet gazetesi bile ne demiş, siz hala nerdesiniz be. hikmet çetinkaya bile bu belge örtülemez diyor. bunun bir mazereti olamaz diyor;

http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=90494

flagellum dei

osman pamukoğlu hakkında hınç dolu yazılar yazdığımı sanan...! gülünç tabii. acımamak elde değil. kendisinin orduya verdiği hizmetleri takdir etmişimdir zamanında. o başka bir şeydir. (bkz: #6256657)

bir de istesin kendisi ile birlikte dağa çıkarım demiş. çıkın evladım çıkın...25 yıllık davayı bitirirsiniz belki. gözümde işçilere saldıran alperen ocakları kadar gaz bir oluşumun seçmenidir kendisi. duygulara, milliyetçiliğe oynamak güzel bir şey. türk milleti duygusal tabii. eğer saçmaladığı onca şeye rağmen hala osman pamukoğlu'na oy verecekse kendi bilir. buraya o saçmalıkları yazacak değilim. demokrasi denen bir şey var. fakat merak etmesin, ben öğrencilerime kendisi gibi dağa çıkmayı değil, dağa çıkmamalarını, barışı, kardeşliği salık veririm. topyekün savaş durumunda olmadan dağa çıkmanın ancak askerin işi olduğunu söylerim. milletini en çok sevenin işini en iyi yapan olduğunu söylerim. en iyi milliyetçinin dağa çıkan değil, milletine hizmet eden olduğunu hatırlatırım.

kitap okuma mevzûna gelince, iki kitap okuyup okumamanın nerden çıktığını osman pamukoğlu başlığında görebilir. osman pamukoğlu seçmen kitlesinin, osman pamukoğlu'nu eleştiren herkesi liboş ilan edip, iki liboş kitabı okumakla itham etmesi -ki ben anlamıyorum, bu adamlar benimle yaşıyor galiba. aferim lan, tek entryden karakter tahlili yapmışlar- sadece bu gruba özgü galiba. - bi' de edebiyatı ve kitap okumayı hakaret şeklinde kullanmak...oeh...-

ben osman pamukoğlu'nu eleştirmiyorum ki. şeyhi uçuran müriddir. adam acıdığım için yazıyorum. zira seçmenleri kendisinden daha uçmuş adamlar. yüzde bir bile oy alamayacak yazık olacak. böyle alttan alta gaz veriyorlar adama. yazık. en azından bi' itibari var şimdilik. her ne kadar bi' sürü saçma söz ettiyse de. ha, bana ne ki? bundan sonra da şeyimde olmaz. seçimde ne olduğunu herkes görür nasıl olsa.

edit: iki kitap okumuş bi' de. o da hangi kitaplar dersiniz? herhangi bir kitap değil ha... osman pamukoğlu kitapları. iki kitap... aferin...!

osman pamukoğlu

kitap okuyan seçmenlerinin de olduğunu gördüğümüz adamdır. liboş kitapları değil tabii onlar abisi. hem "edebiyat" denen melûn belirsizliğin içinde yitip giden şeyler değil bunlar.

hayatın anlamını insanın eline veren kitaplar. ya ya! kaka edebiyat. pis liboşlar sizi.

osman pamukoğlu

şüphesiz ki iki kitap dahi olsun okumuş birisinin oy atmayacağı adamdır. kitap okuyup kendini geliştirmeyi "edebiyat yapma lan" düzeyinde algılayıp, kitap okumayı dahi hakaret olarak kullanabilen insanların da yazar vasfı taşıdığını görmemize vesile olmuş adamdır aynı zamanda.

liboş dedim koydum çocuğu. nasıl verdim ama ayarı? ehehe. koçum be. iyi koydun lafı.

babasıyla hafta sonu balık tutmaya gidemeyen çocuk

oturduğu yerde herhangi bir göl, dere veya deniz yoktur belki. naapsın olm.

osman pamukoğlu

"kıçta acı", "göt kurtarma" gibi söylemleri görünce seçmen kitlesinin de kendisi gibi "dilini yakar", "rahat ol da dur" vs vs yüzeyselliğinde olduğunu anladığımız siyaset adamı...mı acaba...!?

aferin tosuncuklarıma. nasıl koymuşsunuz ama lafı!

hep peşinde olayım ama çakmayayım erkeği

(bkz: çakmak derken)

osman pamukoğlu

adapazarı kent meydanında yapılan mitingde toplanan 2 bin kadar destekçisinin "osman paşa bizi dağlara götür" sloganı attığı partinin genel başkanı.

seçmen kitlesinin bi' kesitini veriyor bu da bize.

http://haberanaliz.net/detay.asp?hid=52727

anadolu öğretmen lisesi

bakıyorum da mezunları ya da hala okumakta olan mensuplarınca etraftan gelen "öğretmen mi olucaksın sen?" sorularına tahammül edilemeyen lise.

şimdi argümanlara bakalım;

1. biz daha çok çalıştık, kazandık. siz de çalışıp kazansaydınız!

cevap: anadolu lisesi'ni yahut fen lisesi'ni kazanan adamda en az senin kadar çalıştı, ama onlara yok işte ek puan, onu geçelim şimdi o zaman.

2. tabii ki hakkımız ek puan, adı üstünde anadolu öğretmen lisesi.

cevap: buna bi' itirazım olamaz tabii. ama hemen sevinme, alttakini bekle.

3. ben de bu liseye giren çoğu öğrenci gibi öğretmen olmak istemiyorum, ama işte yazdım bi' kere. başka bi' şey okıycam üniversitede ama puanım kırılmayacak. tabii kırılmasın. allalla.

cevap: hadi ya...! işte orda dur. sen oraya o ismi ile müsemma okula "öğretmen lisesi" olduğunu bilerek, seçtin ve de gittin. hem ünviersitede eğitim fakültesinden başka bir yere gideyim hem de puanım kırılmasın. oh ne ala. statüsü bile belli değil bu okulların. meslek lisesi mi düz lise mi belli değil.

bunların ekseriyeti imam hatiplilere "bilmiyor muydun kardeşim? oraya girdiysen imam hatip olucaksın, din görevlisi olucaksın. din görevlisi yetiştiriyo o okul bi' kerem." diyen kişilerdir, eminim. kendi paradokslarınızda boğulun emi.

back to the future

sözlük içerisinden filme gelen tek mantık hatası eleştirisinin (bkz: #3409690)de yanlış olduğunu düşündüğüm üçleme.

---#3409690---

.

seride ilk filmden beri zaman makinasıyla geçmişe her gidildiğinde tarih o andan itibaren yeniden yazılıyordu. zaten ilk filmin olayıda buydu; marty anne ve babasının tanışmalarını engellemişti bu da onun varlığını tehlikeye sokmuştu, 40 takla atıp aralarını yapmıştı falan. gelin görün ki 2. filmin sonunda doktor yıldırım çarpması sonucu yanlışlıkla 1885'e dönüyordu. 1885 yılında yazdığı mektup yıldırım çarpması olayından hemen sonra marty'nin eline ulaşıyordu, evet orası gerçekten harikaydı. marty 1955 yılında olduğundan o yıldaki doktorun yanına gidip ondan yardım istiyordu. pekiii, doktor 1885'e döndüğünde tarih ordan itibaren yeniden yazılmaya başlamamış mıydı? dolayısıyla doktor o yıllarda yaşayıp çoktan ölmüş olacaktı. yani 1955'e kadar yaşayamazdı. geçmişte yaşamış ve ölmüş bir adam olacaktı. yani diyeceğim o ki doktorun 1955 yılındaki hali yıldırım çarpmasından sonra aniden yok olmalıydı.

---#3409690---

Efendim anlatayım, ikinci filimde doktor ile marty nin ikinci kez geleceğe dönme planları yaptıkları kısmı hatırlayalım. Fakat, doktor bir kara tahta üzerinde geleceğe dönemeyeceklerini çünkü o geleceğin uzantısının farklı olduğunu söyler. Doktor kara tahta üzerinde zaman kırılmasını anlatırken, normal zaman seyrinin yok olmadığını, aksine zamana müdahale edildiği ve zaman kırılması yaşandığı andan itibaren sadece farklı bir gelecek yazıldığını, farklı bir akış başladığını söylüyor. Yani bir noktadan (zamanın kırıldığı nokta) iki paralel çıkmış gibi bi' şey bu. Yani paralel evrenler gibi bi' şey.

Böylece quantum fiziğini ilk bulanında bu densizler olduğunu iddia etme gaflet, delalet hatta hıyanitene bile düşebilirim. Sanırm düştüm. Utanmadan yaptım bunu evet.

kemalizmin bir ruh hastalığı olması

(bkz: atatürk e şirk koşulmaz)*

osman pamukoğlu

dağlarda vatana hizmet etmiştir, minettarız, o ayrı da, burada askerlik-siyatsetçi koralesyonunun paralelliğine vurgu yapan zihinleri anlamak ne mümkün? olmuyor arkadaşım, olmuyor. her asker siyasetçi olamıyor, her emekli futbolcunun teknik direktör olamadığı gibi.

lan adam kendi kendisi içerisinde çelişkiler yaşıyor bi' kere..."şimdi, demokrasiyi anlatıyorum... rahat ol'da dinleyin..." ne demektir ya hu!? daha bir sürü lafı var dumur olunabilecek fakat hepsini yazarsak entry dallanıp budaklanabilir.

ben kendine kızamıyorum açıkcası. etrafındaki üç beş kişi gaz vermiş amcama, amcam da çıkmış ortaya. git emekliliğini yaşa, ne güzel, dinlen kardeşim.

eleştiren kişilere de "siz götünüzü ısıtyorken, amcam senin götünü kurtarıyodu." demek komikliktir.

ileride başbakan olursa eğer, atatürk'e şirk koşulamaz diye tüm sözlükleri de kapattırır bu adam. o zaman da çıkıp nasıl savunursunuz adamı bilemem.

bu arada aborjinlerin bi' atasözü varmış, "osman pamukoğlu'nu şakşaklayanların osman pamukoğlu kadar aklı vardır." diye.

yazık olmuş bence kendisine. kenan evren bile olabilirdi fırsat verilseydi.