bugün

orman

ağaçlarla kaplı geniş alanlardır. içinde bilim dünyasının bile henüz birçoğunu keşfedemediği milyonlarca canlı barındırmaktadır ve ayrıca işine geldi mi eşref-i mahlûkat madalyasını şerefle(!) göğsünde taşıyan insanoğlu tarafından doğal dengeler hiçe sayılarak yok edilendir. ne de olsa onlar için bir dünya daha vardır.

(bkz: cennet)

bu son derece tehlikelidir. eğer yok oluş bu hızla devam ederse 2070 yılında dünyada hiç orman kaynağının kalmayacağını tanrılar değil, bilim söylemektedir. konu hakkında gerekli bilince erişmiş ülkeler, yok olduğu kadar ağaç yetiştirip, dengesizliği en aza indirgeme çabasındadırlar. ülkemizde ise manzara oldukça farklıdır. şöyle ki:

- madencilik sektörünün orman alanlarında faaliyet göstermesinin önündeki engel siyasîler eliyle kaldırılır. böylece ormanlar madencilerin talanına açılır. maden çıkarma sürecinde de denetim yapılmaz. zira o süreçte doğanın kirletilip kirletilmediğini denetleyecek bir makam yoktur.

- 2b yasası adı altında "orman vasfını yitirmiş" araziler küçük bir meblağ karşılığında işgâl edenlere satılır. bu da "orman mafyası"nı yüreklendirir; yeni kıyımlara yol açar. buna ses edenler tu kaka edilir.

- maden arama çalışmalarından ve orman yangınlarından arta kalan yerlere -özellikle ege ve akdeniz'de- yeni ağaçlar dikilmez, turistik tesisler kondurulur.

- ihtiyaç olmadığı hâlde komik bahanelerle milyar dolarlara füze savunma sistemleri, savaş uçakları falan alınır ama 1937'den beri 2 milyon hektara yakın ormanlık alanını yangınlara kurban vermiş aynı ülke, adam akıllı yangın söndürme uçaklarına sahip değildir. falanca ülkeden kiraladığı kıçı kırık 3-5 uçakla yangınlara yetişmeye çalışmaktadır.

işte böyle vahimdir yurdumdaki tablo. "vatan, din elden gidiyor" dendiğinde aslan kesilir de, aynı vatanın ciğerleri sökülüyor dendiğinde ses etmez eşref-i mahlûkat. aklıma gelmişken:

insanoğlu tuhaftır
her bir lâfı kaldırmaz
ibne dersin kızar da
sikersin aldırmaz.

(bkz: neyzen tevfik)