bugün

sa d bin ebi vakkas

Sa d b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası Malik b. Vuheyb dir. Malik in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa d bu künyeye nisbetle ibn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah (s.a.s) in annesi Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Sa d'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye dir. Sa d (r.a), ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere göre o islâmı üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd b. Harise den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa d (r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir (ibn Sa d, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139).

Sa d (r.a) islâma girişine sebep olan olayı şöyle anlatır: Müslüman olmadan önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve Ebû Bekir di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda, onlar Bir saat kadardır dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah (s.a.s) gizlice islâm a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında rastladım. ikindi namazını kılıyordu. Orada islâmı kabul ettim. Benden önce bu kimselerden başkası imân etmemişti (ibnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 368).

Sa d'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa d'a, eğer girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa d, annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeyeceğini söyledi. Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan bayılmıştı. Ayıldığında Sa d ona; Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim demişti. Onun kararlılığını gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Ğabe, aynı yer). Sa d (r.a) annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine de tabi olamazdı. Sa d (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi göndermişti: Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyi davran (Lokman, 31 / 15).

Sa d (r.a), Medine ye hicrete kadar Mekke de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler tarafından uğradıkları bütün saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte Mekke dönemi boyunca muhatab olduğu muhakkaktır. Mekke de müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin olmak için ibadetlerini gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı. Bir gün Sa d (r.a) arkadaşlarıyla birlikte ibadet ederlerken müşriklerden bir grup onlara sataşarak islâmla alay etmişler ve onlara saldırmışlardı. Sa d eline geçirdiği bir deve sırt kemiğini alıp müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak kanlar içerisinde bırakmıştı. işte islâm da Allah için ilk akıtılan kan budur (Üsdül-Ğâbe, II, 367).

Sa d (r.a) kardeşi Ümeyr (r.a) ile Medine ye hicret ettiği zaman, kan davası yüzünden Mekke den kaçıp buraya yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe nin evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat olayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa d'ı Mus ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka bir rivayete göre de kardeş ilân edildiği kimse Sa d b. Mu az dır (ibn Sa d, a.g.e., III, 139-140).

Medine ye hicretle birlikte islâm devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere karşı askerî faaliyetler başlamıştı. Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu. ilk seriyye, Hicretin yedinci ayında Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz kişiden oluşan Hz. Hamza komutasındaki seriyyedir. Sa d (r.a) da bu ilk askerî birliğe katılanlardandır (ibn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris komutasında gönderilen seriyye Kureyş kervanıyla karşılaştığında ilk oku Sad b. Ebi Vakkas (r.a) atarak çatışmayı başlatmıştı. Mekke de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi Sa d (r.a) a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de böylece ona nasip olmuştur. Sa d (r.a) şöyle demektedir:Araplardan Allah yolunda ilk ok atan kimse benim (ibn Sa d, aynı yer).

Aynı yılın Zilkade ayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa d b. Ebi Vakkas ı yirmi kişilik bir askerî birliğe komutan tayin ederek el-Harrar mevkiine göndermişti. Bu seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için, bir çatışma çıkmamıştı. Rasûlüllah (s.a.s), sadece seriyyeler göndermekle yetinmiyor, bizzat ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan ve II. Hicrî yılın Rebiu l-Evvel ayında gerçekleştirilen Buvat gazvesinde, ordu sancağını Sa d taşımaktaydı (Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407). Peşinden tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine keşif maksadıyla gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa d b. Ebi Vakkas (r.a)ın bütün cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.

Bedir savaşında müşrik süvari birliğinin komutanı olan Sa id b. el-As ı öldürüp kılıcını Rasûlüllah (s.a.s) e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin dağıtılışında Sa d'a vermişti.

Uhud savaşında, müşriklerin üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanların paniğe kapılarak dağıldığı esnada Rasûlüllah (s.a.s) in yanından ayrılmayıp gövdelerini siper ederek onu korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa d b. Ebi Vakkas (r.a) idi. O, cesaretinden hiç bir şey kaybetmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa d (r.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (s.a.s) ona ok veriyor ve şöyle diyordu: At Sa d Anam babam sana feda olsun (Müslim, Fezâilü s-Sahabe, 5; ibn Sa d, a.g.e., III,141; ibnül-Esîr, el-Kâmil,)i t-Tarih, Beyrut 1979, II, 155). Rasûlüllah (s.a.s), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden bu kelimeleri, ana ve babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için kullanmamıştır (ibn Sa d, aynı yer).

Sa d (r.a)ın Uhud günü gördüğü hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten çok büyüktü. Onun bu günde tek başına bin ok attığı rivayet edilmektedir (Üsdül-Ğâbe, II, 367).

O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke nin fethi ve diğer gazvelerin tamamına katılmıştır (ibn Sa d, a.g.e., 111, 142).

Rasûlüllah (s.a.s)in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) a bey at eden Sa d (r.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak devlet idaresinde görevler almıştır. Bu dönemde onun en önemli görevlerinden birisi, asrın emperyalist süper güçlerinden birisi olan iran imparatorluğunu çökerten Kadisiye ordusunun kumandanlığıdır.

Bizansa yönelik askerî faaliyetler sürerken, iran topraklarına da seferler yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde iranlıların elinde olan Irak ın büyük bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (r.a) iş başına geçtiği zaman iran a karşı kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer düzenlenmesi için çalışmalara başladı. Yapılan istişareler sonucunda Sa d b. Ebî Vakkas ın hazırlanan orduya komutan tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin kabilelerinden zekât toplamak için bu bölgede bulunan Sa d, Medine ye çağrılarak ordu ona teslim edildi. Sa d ordusuyla Irak a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye mevkiinde kârargah kurdu. iran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü komutanı Rüstem i görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve iran toprakları islâm tebliğine açılmıştı. Sa d hasta olduğu için bizzat savaşa iştirak edememiş ve yüksekçe bir yerden, savaştın orduyu idare etmişti. Kadisiye ıaleri islâm ordularının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak tarihe geçmiştir.

Daha sonra Sa d (r.a), Celula ya yönelmiş ve burasını fethetmişti (H 16). Celula nın fethi bölgede büyük bir ihtida hareketini de peşinden getirmişti. Daha sonra iran imparatorluk merkezi olan Medâin iki aylık bir kuşatmadan sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele geçmiş ve Kisra III. Yezducerd buradan Hulvan a kaçmıştı. Sa d b. Ebi Vakkas, bir ordu göndererek sulh yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise isfahan bölgesine kaçarak orada tutunmaya çalışmıştır.

Sa d (r.a), Medâin e yerleşerek, fethedilen toprakların idarî yapısını oluşturmaya çalıştı. Medâin in havası, askerlerin sıhhatini olumsuz yönde etkilediği için, Hz. Ömer (r.a)ın onayı alınarak yerleşime ve ordunun askerî stratejisine uygun bir konumda olan Küfe, ordugâh şehir haline getirildi. Sa d bölge valisi olarak Kûfe de üç buçuk yıl kalmıştır. O, tekrar toparlanıp kaybettikleri yerleri geri almak için hazırlıklara girişen iranlıların hareketlerini takip ediyor ve gerekli askerî önlemleri almaya çalışıyordu. Ancak tam bu sıralarda Kûfe de bir topluluk, Hz. Sa d'ı ganimetleri adil dağıtmadığı ve gaza işlerinde gevşek davrandığı yolunda iddialarla Hz. Ömer (r.a)a şikayet etti. Ayrıca onun namaz kıldırış tarzını da beğenmiyorlardı. Hz. Ömer (r.a) meseleyi inceletmiş; yapılan şikayetlerin asılsız olduğunu anlamış olmakla birlikte, maslahatı gözeterek onu geri çağırmıştı (Asr-ı Saadet, I, 432 vd.).

Hz. Ömer (r.a), kendisinden sonra halife seçimini gerçekleştirmek için altı kişilik bir şûra oluşturmuştu. Sa d (r.a) da bunlar arasındaydı. Hz. Ömer (r.a) in vefatından sonra halife tayini için müzakereler başladığı zaman Sa d, Abdurrahman b. Avf lehine adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.