bugün

azad ziya eren

dilindeki derinlik, ruhunu sızlatan titreyişle birleşerek metinleşir. kolay rastlanmayacak bir üslup ustasıdır.

Saatlerdir Yağıyor Eylül

saatlerdir yağıyor eylül
bulutun mavi uçurumun yaşamak gibi
ağır damlalarıyla iniyor toprağa

saatlerdir yağıyor eylül
çılgınca toprağı demleyecek birazdan
o ıslak kokacak
saçların her gün gibi yenibaştan

saatlerdir yağıyor eylül
düşüyoruz utanmadan
sonra iğrenmeden üşüyoruz
ırmak kabarıyor
ölüm açıyor ekmek gibi bölüşüyoruz

saatlerdir yağıyor eylül
seni diyorum kendime denklediğim
aydınlık bir sokak gibi içime işlediğim
gün uyuduğunda filiz unuttuğunda büyümeyi
vurgun yemiş bir bacak gibi inatla
kendime eklediğim seni düşünmek
kalbimin dört odasında ülke büyütmek

saatlerdir yağıyor eylül
saatlerdir omuzlayarak bütün yalnızlığımı
ıslanalım diyorum yaprağa
tarla kuşuna toprağa biraz eksik biraz tortu biraz kül
saatlerdir yağıyor çünkü
bulutun mavi uçurumun yaşamak gibi
ağır damlalarıyla eylül

Azad Ziya Eren

Uzak Tanık

uzak tanıklarıyız
kulağımızda seken hayatların ...

matarasında damlasız
çöllere serilmiş adamlardık
gözlerinin ferine bu şehrin
yeni surlar dikmeye sevdalandık

demirci zırhlarımıza giydirdik sabrı
kalkanlarımıza çığlıklar sürdük de
sıyrılamadık yüzümüzdeki esmer lekelerden

tanıklarıydık uzak cinayetlerin
görülmeyen
gömülmeyen cesetlere ağlattık gözlerimizi
uzak durdu sıcaklığı yeminli dillerin

şehirler batıyordu
şehrimiz, batacağı sabaha geceden bakıyordu
duyulmuyordu içimizdeki matem
metamatiksel kaoslardan

içimizde zenci bir ülke kara kara düşünüyordu!

madem duyulmuyorduk
bağırmalıydık katılmalıydık
da katlanmamalıydık demek

sesimiz uzak tanıklarımızda ses mi buluyordu?

Azad Ziya Eren