bugün

kendini tanımak

yapabileceklerinizin ya da yapamayacaklarınızın tamamı hakkında hiçbir fikriniz yok... tahminleriniz sadece baskın benliğinize bakarak yürüttüğünüz taraflı fiikirlerden ibaret...

sesinizi bile tanımıyorsunuz siz, onun her bir olayda değğişen tınılarına yabancısınız ki bu, belki de size en çok ait olan , sizi en iyi tanımlayan şey, sesiniz...

yüzünüzü bilmiyorsunuz, bazen hiç olmadığınız gibi göründüğünüzü anlamıyorsunuz siz... daha önce hiç karşılaşmadığınız biri, herhangi biri, önemsiz bir yabancı, karşınızda bir saat oturduktan sonra yüzünüzü sizden daha iyi tanıyor, bunu fark etmiyorsunuz....

baktığınız aynalar size görünmek istediğiniz kişiyi veriyor, neşeli halinizi, durgun görünüşünüzü, anlamını kavrayamadıüınız şeylerle karşılaştığınızda silikleşen ifadelerinizi ama mutlaka her daim haberli olduklarınızı gösteriyor aynalar size...

aynalara bakarak, kendi sesinize odaklanarak yanılıyorsunuz siz...

içinizde bilmediğiniz, sizden apayrı bir başkası duruyor, sadece an'ların içine ortaya çıkmak içinde pusuda bekliyor...

bu yüzden, başka zamanlarda aşşağılayacağınız, nefret ya da tiksintiyle, hoşgörü ya da kibirlikle bakacağınız şeyler yapıyorsunuz; asla yapmayacağınızı sandığınız şeyler onlar; oolup bittikten sonra uydurduğunuz kılıflarla mazur göstermeye ve bu şekilde katlanılabilir kılmaya çalıştığınız şeyler... anlık şeyler... size, aslında her zaman bildiğiniz, sandığınız o kişi olmadığınızı ispatlıyorlar!...

insansınız çamurdan yaratımışsınız, kaygansınız aslında bildiğinizden çok daha fazla; akışkansınız, her duruma uyum sağlamaya meyyalsiniz; hayatta kalma iç güdüsüyle lanetlenmişsiniz...

aynlar size kim olduğunuzu söylemezler, sizin kim olduğunuzu, kimliğinizin içinde pusuya yatmış diğer benliklerinizi en açık biçimde ancak bir başkası bilebilir, sizi gören, sizi duyan ve bu sayede tüm benliğinizi kesintisiz olarak algılama şansına sahip biri...