bugün

23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı

galatasaray'ın tarihin seyrini değiştirdiği maç.

21 yıl dile kolay. 20 yaşında insanlar kadıköy'de fb galibiyeti görmemiş. ne kadar genel başarı tablosunda fb'den çok üstün olsa da bir gs taraftarı için sıkıntılı bir istatistikti bu. benim gibi seri umrumda değil şampiyon olalım yeter kafasındaki biri için bile yeri geliyor rahatsız ediyordu bu durum. o bakımdan gerçekten tarihi bir galibiyet bunu bir defa söylemek lazım.

maçın genel olarak 3 tane anahtar noktası var. hani nba maçlarından önce yazarlar ya key faktör falan filan diye, o şekilde 3 ana başlıkta değerlendirebiliriz maçı.

1-teknik direktör farkı
2- onyekuru
3-hakem

1- önce fatih terim'den başlayalım. gerçekten kariyerinin belki de en formsuz sezonuna 21 senelik tarihi gömen bir fenerbahçe galibiyeti sığdırmak tam da ona göre bir iş. hoca acayip konsantre ve hırslıydı. kenarda duruşu, bakışları, hareketleri ve oyuna müdahaleleleri 12 mayıs 12'deki maçın hemen hemen kopyasıydı. maça çok iyi hazırlanmış bu belli ve daha da önemlisi oyuncuları da çok iyi hazırlamış. her şeyden önce çok sakin, disiplinli ve ne oynadığını bilen bir takım vardı. geri düştüğünde de öne geçtiğinde de hiçbir kırılma yaşamadan oyununa devam etti takım.
kadro tercihleri oyunun gidişatına en büyük etkiyi yapan etkenlerden biriydi. 6'da 6'nın en önemli 2 adamını kesip falcao ve belhanda'yı koyması mesela son derece cesur ve doğru kararlardı ki maç içinde çok net görüldü. bunları ilerde detaylandıracağım.

2- onyekuru. maçın kaderini, oyunun gidişatını, olumlu ve de olumsuz her anlamda değiştiren en önemli oyuncuydu. maç bitti ertesi gün oldu, yattım kalktım baktım onyekuru hâlâ karşı karşıya gol kaçırıyordu. valla ben sayamadım kaç tane kaçırdı ama biraz becerikli olsa 6-0'ı da temizleyebilirdik. bir derbi maçında bir oyuncunun bu kadar net pozisyon yakaladığı ve kaçırdığı görülmüş müdür? sanmıyorum ama gs kazanmasa haklı olarak çok küfür yiyecekken son pozisyonda maçı bitiren golü atıyorsun. futbol böyle bir şey işte.

3- hakem. halil umut meler
40 yıla yakındır futbol izlerim, türkiye liginde bir fb-gs derbisini bu kadar iyi yöneten bir hakem görmedim ben. son dönemde gerilen ortam, fb'nin ağlamaları, bildiğimiz kadıköy atmosferi ve de fbli futbolcuların bitmez tükenmez itirazlarına rağmen gram eğilmeden bükülmeden, sıfır korku, sıfır çakallık, sıfır eyyam, gördüğünü çaldı ve hemen hemen her pozisyonda da gördüğü doğruydu. şunu da belirtmek lazım ki bu
21 yıllık seride yıllarca o atmosferden etkilenip sürekli ev sahibi lehine yöneten hakemlerin de payı büyüktü. ve doğrusunu söylemek gerekirse gs ne kadar iyi oynasa da halil umut meler gibi bir hakem değil de o anlı şanlı fifalardan biri olsaydı bu seri devam ederdi. o yüzden bu genç çocuk, bu maçtaki yönetimiyle türk hakemliğinin miladı olmuştur. bundan sonra bu ligde maç yönetecek her hakem, halil umut meler'in bu yönetimini örnek almalı kendine.

şimdi bu başlıkları biraz detaylandıralım.
öncelikle 11 tercihlerinde maçı kazandı terim.
lemina'nın yokluğunda ömer-seri ve buraya dikkat, belhanda tercihi maçın kilit noktası oldu. 6'da 6 yapan takımın en iyi hücum adamı emre'yi kesip belhanda'yı koyması orta saha sertliğini sağladı ve lemina'nın eksikliği hissedilmedi. buna karşın yanal'ın tolgay-ozan göbeği orta sahayı gs'ye teslim etti.
fener son dönemde çok puan kaybetse de hep üstün oynadığı ve özellikle fizik güçle rakibi boğduğunu görüyorduk, ayrıca ilk gs maçında da yoğun presli orta saha oyunuyla çok bozmuştu gs'yi. bu maçta da en çok buna güvendi. kanatta deniz türüç yerine ciğerci'yi oynatmasının sebebi buydu. tolgay da pas akışını yapar, seyirci, hakem ha hu derken ben alırım bu maçı demiş. ama maç başladığında gördü ki a planı iptal. çünkü fatih terim öyle bir taktik ve fizik güçle çıkarmış ki takımı maça bir tane pres yemeden (fenerli oyuncuları pres yapmaya çalışırken sürekli faul yaparken gördük) 20 dakikada 3 tane net pozisyon buldu. seri, belhanda, feghouli ve ömer'in müthiş disiplinli ve uyumlu oyunu fb'nin bütün planını bozdu. maçın kaderi de burda belli oldu zaten. fener beklenen presi yapamayınca a planı iptal oldu ve görüldü ki yanal'ın başka bir planı yok. orta sahayı seri'nin önderliğinde alan gs daha 3. dakikada başladı onyekuru'yu arkaya kaçırmaya ve bunu fb defans hattının çaresiz bakışları eşliğinde tam 100 dk boyunca yaptı.
ilk 20 dakikada 4 pozisyon bulan gs gümbür gümbür gelirken bir kadıköy fb-gs maçı klasiği yaşandı ve iyi oynarken gol yedi galatasaray. fener hiçbir şey oynamadan, doğru düzgün 3 top yapamadan ilk atağında penaltı kazandı. pozisyon penaltı bu arada. marcao topa vuruyor ama yerdeki sağ ayağıyla muriç'i biçiyor. golü ne zaman yiyecez acaba diye beklerken 1-0 öne geçti fener bir anda. işte maçın en önemli kırılma noktalarından biri de burası zira önceki yıllarda bu senaryoyu birçok kez gördük, galatasaray maça iyi başlar, iyi oynarken golü yer ve sonra yavaş yavaş maçtan kopar. bu kez öyle olmadı işte. daha golün santrasından o kırılmanın yaşanmayacağı belliydi. nitekim ilk atakta faul oldu zaten ve sonrasında da üstün oyunu devam etti. üst üste duran toplar, kornerler derken sonunda donk'la golü bulduk. galatasaray'ın gol atacağı belliydi ilk düdükten beri ama bir türlü içeri sokamadılar topu ve enteresandır son 2 şampiyonlukta hemen hemen bütün kritik maçlarda ve gollerde imzası olan donk sahneye çıktı ve çok kritik bir dakikada çok kritik bir gol attı yine. bu arada hemen antiparantez belirteyim uzun zamandır ilk kez bir kornerede çalışılmış bir şey denediğini gördüm galatasaray'ın. şimdi buradan açık etmeyelim ama köşe vuruşlarında sürekli o seti denediler. maçı dikkatli izleyenler anlamıştır zaten.
bilen bilir futbolda devreye 0-1 girmekle 1-1 girmek arasında çok büyük fark vardır, hele de beraberlik golünü son dakikalarda attıysan. donk'un o golü galibiyetin habercisi oldu.

2. yarının başında bir 15-20 dakika fener üstünlüğü vardı oyunda ama onda da bir şey üretemediler. bırak pozisyonu, tehlikeli atakları bile olmadı, aksine pozisyonlar bulmaya devam eden yine galatasaray oldu. mesela belhanda kaleci altay'ın ikramını reddetmese maç belki daha farklı şekilde gelişebilirdi. ama sağ olsun maçın içine etme konusunda bir dünya markası olan belhanda kaçırdığı bomboş pozisyonda bir boklar yiyeceğinin sinyalini verdi.
hemen hemen o dakikalardan sonra oyunun kontrolü tekrar galatasaray'a geçti. fenerbahçe seyircinin gazlaması ve ersun yanal'ın bir türlü işlemeyen önde baskı ve savunmayı ileri çıkaran oyununa karşın galatasaray her kaptığı topla onyekuru'yu kaçırmaya başladı.
yani onyekuru gibi bir futbolcu için bundan daha güzel bir ortam olamazdı herhalde. 50 metrelik bir yarı saha düşünün, son yarım saat onyekuru orada sürekli kaleci ile karşı karşıya kaldı. ama gel gör ki atamıyordu. hele bir tane altıpasın üstünde seken bomboş bi topu da auta dikince dedim herhalde bugün bu adam atamayacak ya. umudu kestim yani. fakat maçı kazanacağımıza dair umudum her geçen dakika artıyordu. zira stattakiler dahil maçı izleyen herkes bu maçta enteresan bir şeyler olacağını hissetmeye başlamıştı yavaş yavaş. hatta o ara bizim evde şöyle bir diyalog oldu, yanımdakiler işte "atamayana atarlar, şimdi fener bi tane daha atar maçı kazanır, bu kadar gol kaçar mı amk" falan demeye başladılar haklı olarak ki maçın ilk yarısında aynı senaryo gerçekleşmişti. ama ben orada şöyle dedim "sakin olun beyler son 15 dakikaya böyle girelim bi tane sıkıştırırız." derken yine orta sahada kapılan bir top seri'ye geldi, çok güzel aldı, yüzünü kaleye döner dönmez onyekuru'ya uzattı topu. sadece bu pozisyon galatasaray'ın maçtaki ve sezonun geri kalanında göreceğimiz bir ana oyun planını gösterdi bize. tabii her takımın arkasında bu kadar boşluk bulamayız ama devre arasında babel-onyekuru değişikliğinden beklediği şey tam olarak buydu hocanın. bu arada evet penaltı pozisyonundan bahsediyorum, pozisyon penaltı bir kere, orada bir şüphe yok, gerçi rıdvan maçtan sonra ağlaya ağlaya penaltı değil falan dedi ama jailson topa dokunduktan sonra çok net tırpanlıyor onyekuru'nun iki ayağını birden.
falcao penaltıyı kullanmak için topu eline aldığında kamera zoom yaptı yüzüne, işte o anda anlaşıldı haftalardır sakat olan ve yerine oynayan adem'in harika performansına rağmen bu adamın neden bu maçta oynadığını. arkadaşlar öyle bir dakikada öyle bir penaltıyı, maç öyle bir durumdayken atabilecek dünyada çok az oyuncu vardı o anda ve onlardan biri de o gün topun başındaydı işte. kim bilir belki de o gün o penaltıyı atmak için transfer olmuştur, bu da kaderin bir cilvesidir zira öyle bir anda o topun başına geçip topu yan filelere kim vurabilirdi bilmiyorum ama bu isim adem büyük değildi onu biliyorum.
golü attık tam rahatladık bitti bu iş sonunda derken o da ne, belhanda oyundan çıkarken yine bi boklar yemiş. lan senin sarı kartın var, atılma diye oyundan çıkarıyor adam, o hareket ne, manyak mısın sen, orada adam sana tokat atsa dönüp al bu tarafa da at kardeşim diyeceksin ama beyimiz napıyo, okkalı bir şekilde ittiriyor deniz'i. bir başka kırılma noktası da o işte. deniz sakin kalıp kulübeye saldırmasa son 20 dk 1 kişi eksik oynayacak galatasaray ve sonra ne olur bilinmez. ama sahadan birer kişi eksilince onyekuru'ya hali hazırda gelmiş olan ekmek kadayıfının üstüne kaymak oldu bu 10 dakikalık nümayiş.
sonrasında fbnin ileri şişirdiği toplar muslera'nın ellerinde erirken nihayet donk'un kornerden gelen topu ileri tepmesiyle onyekuru'ya gelen topu önüne düşürdüğü ilk dokunuşla malum sona doğru atılan son depar başlamıştı.
karnıyla önüne aldığı topu ortaya doğru vuran onyekuru, jailson'un çaresiz bakışları arasında bilmem kaçıncı kez altay'la karşı karşıya kaldığında o tarihi kararı verdi. "ben bugün atamıyorum madem o zaman kaleciyi de geçip boş kaleye atayım" son bir tarkan dansı misali vücut çalımını atıp altay'ı da yatırdıktan sonra boş kaleye noktayı koydu. o ana kadar atılan hiçbir golde yerimden kalkmayan ben topu kalede görünce vitesi boşa aldım yalan yok. kolay değil, 21 sene olmuş abi, bir devir kapanıyor, burda bağırmayacaz da nerde bağırcaz amk. yıktık tabi evi.
ondan sonra kaç dk vardı bilmiyorum, o bölümde naptım hatırlamıyorum ama bitiş düdüğünü duyduğumda içimdeki his 12.5.12 bitiş düdüğündekine çok benziyordu.
bu benzerliğin en büyük sebebi neydi biliyor musunuz? o düdük şampiyon olduğumuzu ilan eden bir düdüktü, işte bu da aynı tonda çalan bir düdüktü. zira bu galibiyet sadece 21 yıllık bir tarihi kapatmamış aynı zamanda bizi 19/20 sezonunun şampiyonu yapacak bir tarihin ilk satırlarını yazdığımız yeni bir defterin ilk sayfasını açmıştı.

size yemin ederim bu seri umrumda değil, 21 sene yenememişiz evet ama o süreçteki şampiyonluk sayılarına bakın fb'den 2 katı fazla şampiyon olmuşuz. ve maçtan önce bana 20 yıl daha aynı bu seri/şampiyonluk oranı devam edecek yazılı bir kontrat verseler hiç düşünmeden imzalardım. ama bu seneki ligin durumu ve bizim gidişatımız düşünüldüğünde bu galibiyet sadece bir fb deplasman galibiyeti değil aynı zamanda şampiyonluk yolunda dev bir adım anlamına geldi. devre arasına girdiğinde liderle arasında 10 puan olan, herkesin çoktan yarışın dışına attığı bir takım 2. devre ayağa kalkıyor, 6'da 6'yla 4 puan önde geldiği kadıköy'den 7'de 7'yle dönüyor.
o yüzden bu sadece bir tarihi gömen değil aynı zamanda yeni bir tarihi açan bir galibiyet oldu. çünkü galatasaray bu sene de şampiyon olursa ki ben artık bu saatten sonra bu şampiyonluğu kimse elimizden alamaz diye düşünüyorum, 96/2000'den sonra yeni bir dominasyon başlatır, üst üste 4 rekorunu kırar ve rakipleriyle maddi manevi farkı çok açar.
o yüzden bu öyle bir galibiyet oldu ki, salt bir fb deplasman galibiyetinin çok çok ötesinde çarpanlarıyla takımın madden ve manen önünü inanılmaz derecede açan ve şampiyonluk için vitesi bir anda 3'ten 6'ya atan bir galibiyet oldu.

bu saatten sonra benim tanıdığım fatih terim bu şampiyonluğu bırakmaz abicim herkese geçmiş olsun. haftaya bi kazaya uğramazsak sivas maçı şampiyonluk maçı olur.