bugün

kütüphanede tanışılan kızla delice sevişmek

olasıdır.

**

karamazov kardeşler kitabını zevkin doruğuna ulaşmış halde dördüncü kez bitiriyordum onu ilk gördüğümde. ne ilginç ki o da bana bakıyordu. hem de aynı dikkatle, aynı istekle. derin bir titreme hissettim güçlü bedenimde. gözün gözü görmediği karanlık bir sokakta aniden bir şeylere çarpmış olmanın getirdiği ürkmenin ta kendisiydi bu. ve belki biraz fazlası.

ruhlarımız çarpışmıştı adeta. şaşkındık ikimizde. kitabı yavaşça masaya bıraktım.

bu kütüphaneyi çok seviyorum. içine sinmiş olan derin sessizlik ve bu sessizliğin her santimetrekaresini kararlılıkla doldurmuş eskimiş kağıt kokusu.

ve tüm bu güzelliklere eklenmiş memeleri muhteşem görünen güzel gözlü geniş kalçalı bu peri kızı. pantolonumun ön kısmında bir hareketlilik oldu. bu kızın vücudunun iç hacmini babafingomun hacmi kadar küçültebilirdim. onun içine girerek bunu yapabilirdim evet. ah.. ne de güzel olurdu.

*
yanıma yaklaştı. oturabilir miyim diye sordu. küçük kütüphanemizin koltukları iki kişiliktir. eğer yer bulunmazsa birisiyle istesen de istemesen de (gerçi ben bu sorunu hiç yaşamadım. kütüphanedeki yerim bellidir ve kimse oraya oturmaya cesaret edemez.) yan yana oturursun. halbuki bir sürü yer vardı. o halde bu kız niçin benim bulunduğum koltuğu tercih etmişti?

ona evet ya da hayır demedim. gözlerimi memelerinden alamıyordum ki. o an o memeleri canım pahasına elleyip yoğurabilme fırsatı verilse herhalde kabul ederdim diye düşünüyorum. ama garabet epey yakışıklı adamdır. işini de çok iyi bilir. bunu siz vasat insanlar göremezsiniz. idrak etme yeteneğiniz sınırlıdır çünkü. neyse şimdi sizinle uğraşamam çocuklar.

aaa karamazov kardeşleri mi okuyorsunuz dedi. fısıldayarak söylemişti, samimiymişiz gibi kulağıma eğilerek yapmıştı bunu. o an nefesi sol kulağıma ve yanağıma değiyordu. müthiş biçimde kendisini siyah renkli kadife koltuğa uzatmak ve vücudunun iç hacmini alabildiğine küçültmek istedim. bacakları omuzumda topukları neşeyle sırtıma değiyorken ve tüm kanı usulca beynine doğru hücum etmişken kendisini zevkten başka diyarlara götürebilir, matematiğin saymaktan sıkılacağı kadar fazla - dört köşelere boğabilirdim.

evet dedim.

bu kitabı ben de okumuştum. ve alyoşa karakterini çok beğenmiştim, ne de iyi biri değil mi dedi ve cevap beklemeden ikinci sorusunu sordu. sizin bu kitapta en beğendiğiniz karakter kim?

smerdyakov dedim. inanamadı. niçin dedi. böyle silik bir karakteri nasıl beğenirsiniz?

***

yapacağım açıklamanın ciddiyetini vurgulamak adına kaşlarımı biraz çattım ve sonuca gitmeyi seven bir adamım dedim. istediğiniz kadar silik görünün. yapacağınız tek hamleyle birçok insanın hayatında değişikliğe yol açabiliyorsanız siz bir kahramansınızdır. ayrıca alyoşa gibi yarısı ibneleşmiş erkeklerden de nefret ederim. erkek demek gücün sembolü olmak demektir. erkek demek istediğin an ereksiyon olabilmek meni kokusuyla çevrede sıkılmadan gezinebilmektir.

hayat bayram olsa tarzı hemcinslerimden her zaman nefret etmişimdir, allah kahretsin hepsini dedim ve sustum. uğradığı şaşkınlık ağzının açık kalmasına neden olmuştu. fırsattan istifade dişlerini kontrol ettim. ağzı büyüktü. offff. ne güzel orala gelirdi bu kız. ağzı büyük ama garabet ancak sığdırırdı zaten.

inanamıyorum dedi. etkilenmişti benden. ona dışarı çıkacağımı belli eder bir mimikle gitmem gerek dedim. (alyoşa adlı köpek sinirlendirmişti beni.) kitap bitti. şimdi gitmeliyim. ama konuşuyorduk ne güzel dedi. büyülemiştim onu. isterse dışarda devam edebileceğimizi söyledim. gülerek tabiiiii ki dedi. i harfini uzatmıştı. i harfini ne kadar uzatıyorsa o kadar çok gelmek istiyordur. durumu kavradım ve aldım onu yakındaki bir kafeye götürdüm.
öyle kafenin amına koyayım ben. içerde arif susam çalıyordu. birer çay istedik. tekrar şaşırmıştı. hareketleriniz bana ivan karamazov karakterini anımsatıyor dedi. onun gibi düşünceli ve çok zekisiniz.

olabilir dedim. çaylarımız geldi ve bir anda üstün zekamla kızı harika bir sohbete soktum. çok zevk alıyordu. uzun süren bir kahkahasını bitirdikten sonra ay ne muhteşem şeysin sen öyle dedi.(kız az evvel siz diyordu şimdi sen diye hitap ediyor. demek ki kıvama geldi.) sadece gülümsedim. dilersen bize gidebiliriz dedi. seni evime götürebilirim. şaşırmadığım bu teklife zerre mimik göstermeden elbette dedim, gidebiliriz.

öğrenci evinde kalıyormuş. iktisat 4. sınıf öğrencisiymiş. eve geldik. kimse yoktu. diğer arkadaşları bayram nedeniyle erkenden gitmişler. sadece bu kalmış. eve çağırdığında niyetini anlamıştım. nitekim geleli yarım saat olmamıştı ki sevişmeye başladık. kızı bir romanın sayfaları gibi çeviriyor, dikkatle okuyordum. hiçbir harfi kaçırmıyordum. her çevirişimde ince iniltiler doluşuyordu odaya ve keskin bir meni kokusu. ter ile, meniyle ıslanmış çarşaf ve içeriyi bir an evvel karbondioksite bulamaya, oksijeni cömertçe harcamaya yemin etmiş hızlıca çalışan iki çift çılgın akciğer. kalanını anlatmak istemiyorum. daha özel şeyler çünkü.

garabet o gün çok mutlu etti. zevkten duvarları tırmalattı. halen de arada bir tırmalatılır o duvarlar. garabet iyidir. sizi sevmiyorum ama bu beni kötü biri yapmaz. yavaşça uzayın şimdi.