bugün

muhafazakar demokrasi

"80'li yıllarda yeşeren muhafazakârlığı, 1980 darbesinden ayrı düşünmek çok yanlış olur. darbenin türkiye toplumuna maliyeti, örgütlü solu ortadan kaldırmak, ciddi bir beyin göçüne yol açmak ve abd'nin 'yeşil kuşak' doktrinine uygun olarak ılımlı islamı desteklemek oldu. zorunlu din derslerinin darbe döneminin ürünü olduğu unutulmamalı, muhafazakâr ve sağ ideolojilerin karşısında hiçbir toplumsal muhalefet kalmaması, darbe sonrasındaki gelişmeleri de belirledi. tek boyutiu bir toplumsallığa itilen türkiye'de muhafazakârlığın yegâne alternatifi serbest piyasa ideolojisiyle aşılanan özenti tüketicilik oldu. ikinci kırılma noktası tam da burada kanımca. ekonominin sert bir virajla önce serbest piyasanın, sonra da küresel ekonominin ellerine bırakılması sadece türkiye'de değil, dünyanın birçok ülkesinde muhafazakârlığı ve tepkici milliyetçiliği arttırdı. kâr ve maddi kazanç hırsı yüzünden hızla aşınan toplumsal bağların bıraktığı boşluk, aşırı bir maneviyatla doldu. bence 1980 darbesi ve neo-liberalizm, muhafazakârlık zeminini hazırlayan en önemli iki faktör.

neo-liberalizm beraberinde yeni muhafazakârlığı da getirdi. 1980'lerde beri abd'de reagan'la, ingiltere'de thatcher'la, türkiye'de ise özal'la yüceltilen değerler arasında serbest piyasa olduğu gibi, gelenekler, aile ve din de var. 1990'ların ortasından itibaren yeni muhafazakârlık güvenlik söylemine eklemlendi. vatanseverlik, hak ve özgürlüklerin üstünde bir değer olarak görülmeye başlandı. bunu destekleyen korku politikaları sayesinde farklı olandan korunma isteği ve radikal alternatifleri tehdit olarak algılama refleksi oluştu. demokrasi ve eşitlik, çoğulculuk ve toplumsal adalet bir değer olmaktan çıktı. bunun türkiye'deki izdüşümü tsk'nın 2005'ten itibaren siyasetteki ağırlığını arttırması ve kimi zaman islamcıları, kimi zaman kürtleri kullanarak kriz çıkarmasıdır. bizde tsk'nın bu saikle hareket ettiğini sanmamakla birlikte, nihai olarak muhafazakârlığı körükleyen bir aktör olduğu kuşku götürmez. tüm bunların birleşimi, yapısal çarpıklıkları, gelir eşitsizliğini, artan yoksulluğu ve piyasanın pençesine itilmiş kesimlerin çaresizliğini görünmez kılmaya yarıyor. gündem sürekli olarak sembolik itiş-kakış ve militarist söylemle meşgul ediliyor. taban örgütlenmesini hiçbir zaman elden bırakmamış olan islamcı kesimlerin ekmeğine bal sürüyor. yeşil sermaye, akp'li hükümet ve belediyeler de elbette ki bu ortamdan faydalanarak muhafazakârlığı körüklüyorlar. bu fırsat onlara altın tepsiyle sunuluyor çünkü.

türkiye toplumunda laik olsun, asker olsun, serbest piyasacı olsun, dinci ve hatta solcu olsun, tüm kesimler artık muhafazakâr kategorisine giriyor. ilerici ve eleştirel olmayı beceren bir avuç insan ise 301 yüzünden, ülkücü-dinci ittifak yüzünden, tsk yüzünden ve hatta azılı cumhuriyetçiler yüzünden her tür baskıya maruz kalıyor.

eğer sol oluşumlar aşırı sembolizmden ve sekterlikten kurtulamaz, taban örgütlenmesinin meydanlarda boy göstermekten çok daha karmaşık bir süreç olduğunu anlamaz ve bahsettiğim tüm gerici güçleri altedecek alternatif pratikler üretemezse, türkiye'de muhafazakârlığın geleceği gayet parlak bence, muhafazakârlığın zaferi, kısmen de olsa, solun hataları sayesinde elde edilmiştir."

(bkz: zeynep gambetti)